>>>>>>>XII<<<<<<<
Dil, bütün yanlış anlaşılmaların kaynağıdır.
Antoine De Saint-Exupéry
>>>>>>>XII<<<<<<<
Gözlerimi araladığımda odamdaydım. Tabi ki yaptıklarım kendime geldiğim ilk anda her bir detayıyla gözümün önüne gelivermişti. Abajurun loş ışığıyla aydınlanan odaya bulunduğum yerden hızla göz gezdirdim. Yalnız olduğuma kanaat getirdiğimde, yatağımdan fırlayıp odaya kimse girmesin istediğimden kapıyı kilitledim. Elimi göğsüme bastırıp yerinden fırlamak isteyen kalbimi yatıştırmaya çabalım, faydasızdı!
Yetmemişti Çınar'ı da mı rezil etmiştim?
Kimsenin yüzüne bakamazdım artık!
Kendimi yatağa yüz üstü bıraktım ve debelenmeye başladım. Nasıl böyle bir hata yapardım, çok utanıyordum.
Sağa döndüm, sola döndüm yatağın üzerindeki yastığı, yatak örtüsünü evire çevire tepikleyerek etrafa saçtım.
Durulur gibi yatağın üzerinde göğüs üstü durup nefesimi düzenlemeye çalışırken kendimi tekrar aklıma gelenlerin öfkesine kapılmış halde buldum ve yattığım yatağı yumruklamaya başladım, dinmedi hırçınlığım. Aklıma gelenlerle inleyerek yaptığım rezilliğin utancında boğulmamak için tekrar çırpınmaya başlamıştım.
"Aptal, aptal aptal Feraye!" diye inleyerek duymayı hak ettiğim sözleri kendime sıralıyordum ki
"Feraye kendine geldin demek,", diyen bariton sesle dikkat kesildim. Giysi odasının kapı pervazındaki karartıyı o anda fark edebildim, odada yalnız değildim Çınar da odadaydı ve ben varlığını şimdiye kadar fark edememiştim. Çınar'ın odadaki varlığını fark etmemle üzerinde debelendiğim yataktan yere yuvarlanmam bir olmuştu.
"Ferayeee!", diye bağıra bağıra yanıma koştu Çınar.
Bense çoktan yere düşmüş yerde sere serpe yatıyordum. Bayılmış gibi yaptım. Çınar yanıma gelmiş bedenimi yokluyordu. Beni kucaklayarak düştüğüm yerden kaldırdı ve tekrar yatağa yatırdı. Hala baygınmışım gibi davranıyordum, böylesi daha iyiydi.
"Feraye, ayık olduğunu biliyorum.", dedi Çınar oralı olmadım.
"Feraye !", diye bağırdığında, gözümü açmadan,
"Sen gitsen ya şimdi, ben çok utanıyorum", dedim inleyerek. Cevap gelmediğinde tek gözümü açıp Çınar'ın ifadesini yokladım. Hiçbir duygu mimiği yoktu, dümdüzdü yüzü. Kollarını göğsünde birleştirmiş bana bakıyordu. Kaçacak bir yer yoktu, diğer gözümü de açtım çaresiz. Dudaklarımın kenarları aşağıya doğru kıvrılmış, alt dudağım istemsizce titrerken Çınar'a gitmesi için acılı acılı bakıyordum. Halime daha fazla dayanamamış olması lazımdı, merhametli bir adamdı zannımca Çınar.
"Kapıyı kilitlemedin mi Feraye nasıl gideyim."
"Kilitlediysem..." dedim sözüm yarım kalmıştı korkudan kapıyı kilitlemekle kalmayıp anahtarı da elime alışım gelmişti aklıma ama elim boştu. Yatakta debelenirken bir yerlere düşürmüş olmalıydım. Doğruldum ve etrafa bakınmaya başlamıştım.
"Hayır, senin dağıttıklarını toplamaktan bıktım artık."
Başımı kaldırıp Çınar'ın yüzüne baktım hala yüzünde düz bir ifade vardı ben ise utanç içinde kaybolmuşum gibi hissediyordum. Anahtar yer yarılmıştı da yerin içine girmişti sanki...
Bir şeyi de arandığımda bulayım!
"Daha öncekiler için yardım isteyen ben değildim, ilk kez istiyorum işte yardım et bulamıyorum."
"Varlığımdan rahatsız mı oluyorsun Feraye?" dedi Çınar alaylı ses tonuyla.
"Evet.", dedim, hala yerde anahtarı arıyordum.
"Neden?", diye sorduğunda gözlerimi kapatıp yutkunmakla yetindim. Tabi ki cevap vermedim, veremezdim. Konunun nereye gideceğini biliyordum.
Yatağın üzerine bakındım, yerlere bakındım. Yoktu!
Yatağın altına doğru eğilip görebildiğim yerlere kadar bakındım. Neredeyse ağlayacaktım, yoktu! Hiçbir yerde yoktu.
"Anahtarı bulamıyor musun Feraye? Anlaşılan bu gece buradayız", dedi sitem ederek.
"Ne münasebet, Çağır Hamiyet Hanımı yedek anahtar yok mu getirsin ya da çilingir evet çilingir getirsinler.", dedim hem suçluydum hem de güçlü ... Kendimde bu cesareti nereden buluyordum.
"Neden senin şımarıklıkların yüzünden insanları rahatsız edelim Feraye!", dedi Çınar, haklı olarak sitemlerine devam edecekti.
İki elimin parmaklarını saç diplerime sürerek saçlarımı geriye doğru taradım. Tekrar etrafa bakınmaya başladım ama yoktu bulamıyordum.
Ayağa kalktım ve odanın aydınlatmasını açtım. Tek başına abajur ışıkları yeterli olmayacaktı. Hızla tekrar aynı yerleri kolaçan ettim ama yoktu.
Çınar daha fazla beklemek istemezcesine hareketlendi, tam artık evdekilerden yardım isteyecek diye umutlandığım anda sırt üstü yatağıma uzanıp sol elini başının altına koyarak gözlerini yumdu.
"Hey hey ne yapıyorsun, kalk yatağımdan.", dedim.
"Yorgunum uyuyacağım. Maalesef odada başka yatak yok, buradan dışarı da çıkamıyoruz. Anahtarı bulduğunda ister beni uyandırırsın ister odadan çıkar başka odada sabahlarsın.", dedi Çınar net bir ifadeyle.
En azından aşağıda olanların hesabını sormuyor, tepeden bakıp esip gürlemiyordu değil mi? Anahtarı bulursam aynı odada olmaktan da kurtulacaktım.
Bir müddet daha etrafı aradım taradım ama anahtarı bulamadım.
Aklıma gelen fikirle irkildim.
Yere düştüğümde beni kaldırmak için Çınar yanıma gelmişti. Bu duruma düşmem için anahtarı alıp sakladıysa ben boşu boşuna debeleniyor olabilirdim. Eğer anahtarı gerçekten de aldıysa üzerinde bir yerde saklamış olmalıydı.
Yer yarılıp yerin içine girmediyse anahtar biri tarafından saklanmış olmalıydı, bunun başka bir açıklaması yoktu.
Yatağın boş kenarına oturdum, Çınar hala tepkisizdi. Gözlerimi Çınar'ın bedeni üzerinde gezdirdim ve anahtarı saklayabileceği yerleri tespite koyuldum. Gömleği üzerine oturuyordu gömlekte olamazdı, olsa olsa pantolon ceplerinde olabilirdi.
Bedenimi oturduğum yerden sırt üstü yavaşça yatağa bıraktım Çınar'ın yanına uzanmıştım.
"Sende değil mi? Dakikalardır bana arattığın anahtar sende!", dedim ama Çınar'dan söylemime karşılık hiçbir tepki gelmedi.
"Çınar, lütfen git artık ...", dedim ama hala Çınar'dan cevap alamamıştım.
Kendi kendime konuşuyordum, yattığım yerden doğrulup ellerimle Çınar'ın pantolon ceplerini yoklamaya koyuldum. Çınar ikinci bir harekete fırsat vermeden bileklerimden tuttu ve beni yatağa sırt üstü yatırıp bedeninin ağırlığını vermeden üzerime doğruldu. Ellerimi bileklerimden başımın üzerinde birleştirip tek elinin arasında tutarak sabitledi.
"Çınar ne yapıyorsun!", diye cırladım.
"Asıl sen ne yapıyorsun Feraye" diye yüzüme tıslayarak karşılık vermişti Çınar.
"Anahtarı sen sakladın biliyorum aç artık kapıyı lütfen.", dedim daha yumuşak bir tonla.
"Anahtarı bulabiliyorsan bul ve çık Feraye, kapıyı ben kilitlemedim, anahtarı ben kaybetmedim. Bu olanlarında suçlusu benim değil mi Feraye!", dedi Çınar ama ben bu kez suçlu aramıyordum. Derin bir nefes aldım, az önce cırlayan ben değildim sanki yalvarır gibi
"Tamam, bileklerimi bıraksan ya artık!", dedim.
Yüzü hala dümdüzdü ne bakışlarında ne sesinde öfkenin herhangi bir tonu yoktu.
Aşağıda yaptıklarımın bir bedeli olacaktı diye zannederken onun bu sakin hallerinden dolayı kendisinden korkmamı gerektirecek bir şey yaşamayacağımdan emin olmuştum ama onunla birlikte bu odada kalmak kalbe zarardı.
Şu düz bakışlarında bile kayboluyordum. Çınar bir şeyler söylemeye hazırlanıyordu da tereddüt ediyordu sanki.
"Yanlış yerlerde aramayı bırak, yanlış yerlerde aradığın için hata üzerine hata yapıyorsun."
"Yer yarılıp içine girmedi ya anahtar?" dediğimde Çınar' tek taşını kaldırıp yüzünü yüzüme daha da yaklaştırarak kalbimi zorlamaya devam etti.
"A-nah-tar" dedi manidar bir şekilde. Kastettiği başka bir şeydi sanki ama muhakemesini yapabilecek kadar akli selim bir halde değildim.
Hoş, ne zaman aklı selim biriydim ki!
Nefesini içime içime soluyorken neyi ima ettiğini anlamam pekte mümkün gözükmüyordu. Nefesimi tutmak istedim ama bu kez de bedenim yaşadığım strese dayanamamış olacaktı ki hıçkırmaya başlamıştım.
Zaten heyecanımı gizlemek oldukça zordu, şimdi ben aniden peyda olan bu hıçkırıklarla nasıl baş edecektim.
Benim bu rezil hallerim karşında dakikalarca düz bir ifadeyle bana bakan Çınar, yukarıya doğru kıvrılmak üzere olan dudaklarını gülmemek için birbirine bastırdı.
Bedenini üzerimden uzaklaştırıp sırtını bana dönecek şekilde yatakta, yanımdaki yerini aldı ve yatak başlığının yanındaki düğmeye basıp odanın ışığını kapattı. Odada hala yanmakta olan abajurdan kaynaklanan loş bir aydınlanma vardı.
Gözlerim tavana kilitlemiş, sırt üstü uzandığım yatak üzerinde hıçkırmaya devam ediyordum.
Hıçkırıklarımı kontrol altına almayı başaramadım. Bedenimle birlikte yatakta sarsılıyordu. Bu utanç verici durumdan kaçmak için banyoya saklanmak üzere yataktan doğrulduğumda Çınar,
"Buona notte anche tu" diyerek gayri ihtiyari bende karşılık verdim ve kendimi banyoya kapattım.
Musluğu soğuk su akacak şekilde açıp elimi yüzümü yıkadım. Hala hıçkırıklarım durmamıştı. Enseme ve boynuma avuçladığım soğuk sudan çarptım.
Aynadaki yansımama bakarken aklıma gelen şey bir anda nefesimi kesmişti.
Az evvel Çınar'la birbirimize İtalyanca iyi geceler mi demiştik?
Sol elimle klozetin kapağını kapatıp bulunduğum yere yığılmamak için klozetin üzerine oturdum. Aklıma bir anda hücum eden düşünlerin ağırlığını ayaktayken taşıyamazdım.
Sorunun sebebi dün gece yaşananlar değildi, sorunun sebebi bendim.
Birbirimize bu kadar yakınlaşmışken Çınar'ın bir anda bana soğuk davranmasının sebebi Fidelio ile yaptığım konuşmaydı.
Çınar kendisine hissettiklerimi anlamasın diye, Fidelio'yu bile hayrete düşürecek kelimeleri sarf etmiştim telefon konuşmamızda. Her şey benim berbat İtalyancam yüzündendi.
Beni tanıyan Fidelio bile demek istediklerimi doğru anlamak için kendini fazlaca yormuşken Çınar elbette böyle bir gayrete girmeyecekti.
Bir gece önce boynuna atıldığım adamın yanında Fidelio'ya söylediklerim aklıma gelince! Kahretsin!
Taşlar artık yerine oturuyordu. Fidelio ile yaptığım konuşma sonrasında söylediklerini tek tek hatırlamaya çalıştım...
..."Kısa sürede bağ kuruyorsun, enteresan olan kendine de bağlamayı başarıyorsun. Gece de seni sevdi ne yazık ki."...
İtalya'daki hayatıma döneceğim için sitem etmişti, Gece bahaneydi.
..."Şeffaf mı? Kendini bir yere ait görmek istemediğinden, birilerinin sana karşı sahiplenici olmasından vicdan azabı duyuyor olabilir misin? Senin sorunun ne gerçekten. Ruhunu inciten ben miyim? Arkanda bırakamadıkların mı? Yoksa sen bu musun? Tüm ilgi kendinde olsun istediğin için dikkat çekmek için mi bunları yapıyorsun? Herkes sana istediğini versin isterken sen kendinden zerre taviz vermiyorsun. Bu kadar bencil misin gerçekten? Çınar çiftliktekiler seni özledi gel diyende sensin Çınar beni her zaman koruyamazsın sen sana düşeni fazlasıyla yaptın diyende sen! Ben gel dediğinde gelecek dur dediğinde duracak biri değilim beni diğer oyuncaklarınla bir tutma! Ne isteyip istemediğini bilmez hallerinden çok sıkıldım! Çok!"...
Fidelio ile aramızdaki ilişkiyi bilmediğinden... kahretsin!
Ona nasıl çekildiğimin farkında ve ikisini de aynı anda idare ettiğimi falan mı düşündürtmüştüm.
Birinin boynuna saatler öncesi atılırken diğerine telefonda senin olacağım demiştim. Kim olsa Çınar gibi düşünürdü. Peki ben bu durumu nasıl toparlayacaktım. Benim oyunlar kurduğumu düşünüyordu. Öyle söylemişti.
Kendimi düşürdüğüm bu durumdan nasıl kurtaracaktım, Fidelio'nun kişisel tercihini bilse böyle düşünmezdi ama ben arkadaşımın özel hayatını ifşa edecek biri değildim.
Yaşadığım korkudan sebep olsa gerek hıçkırıklarım farkında olmadan duruvermişti.
Çınar'ın kalbini kazanamadan kaybetme korkusu!
Ben onun gözünde değerli olmak isterken, sırf bu yüzden dün gece arzularıma rağmen kendimi ondan sakınmışken...
Şimdi ben onun gözünde etrafına mavi boncuklar dağıtan hafif meşrep bir kadın, ne istediğini bilmez küçük bir kız çocuğu durumuna mı düşürmüştüm kendimi.
..."Yanlış yerlerde aramayı bırak, yanlış yerlerde aradığın için hata üzerine hata yapıyorsun."...
Kastettiği şey buydu, dün geceye saplanan, sırf bu yüzden de öfke kusan o değildi, bendim. Onun kalbini o kadar çok istiyordum ki ne yaptığımın onun gözünde nasıl gözüktüğümün farkında değildim.
Ben kendimi unutup onun kalbinin peşine düşmüşken kendimi nasıl görebilirdim. Benim için önemli olan oydu. Günlerdir kendini bilmez hallerim bu yüzdendi.
Çınar'ın yerinde ben olsam, beni sevemezdim. Ben olsam benim gibi birine tahammül edemezdim de ...
O etti, ne yaparsam yapayım kendini frenleyip her defasında beni tolere etti.
Ama mecburiyetten ama sorumluluk duygusundan... etti mi etti. Korudu mu korudu, çoğu zaman kendi öfkesinden bile korudu.
Benim ailem dediğim insanlar bana bu kadar emek vermemişken daha birkaç gündür tanıdığım bir adamdan hiç görmediğim ilgi ve alakayı görüyordum.
Beni kendisine hayran bırakanda onun bu sahiplenici halleri değil miydi?
Onu tanıdıkça kendisine hayranlığım artıyordu da dahasını merak ediyordum.
Ne zamandır bu kadar meraklı bir insan olmuştum ki ben! Çınar iyi yürekli bir adamdı onun sahiplenici korumacı hallerinin ötesinde aşık hallerini de görmek bilmek istiyordum.
Çınar'ı tanıdıkça onun benim için yaptıklarını düşündükçe, onun kalbine sahip olmayı daha da çok istiyordum.
Nasıl bu kadar aç gözlü biri olmuştum ki ben.
Ama bu adam nasıl da güzel severdi.
Bu haline bile tav olmuştum oysa bir de aşık hallerini görsem halim nice olurdu kim bilir?
...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
1.9k Okunma |
189 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |