

>>>>>>>>XIII<<<<<<<
Beyazla siyahın yollarının kesiştiği yerde, beyazın kiri, siyahın günahı konuşulurken sessizce kaybolur masumiyet .
>>>>>>>>XIII<<<<<<<
Çınar'ın aranmasından saatler önce...
Melek Korhanlı
Çok fazla işittiğim bir cümle vardı; İnsanın neye güldüğü zekasını nasıl güldüğü de edebini gösterirmiş.
Siz yine de kahkahaları yersiz ve yüksek olan insanları kınamayın.
Yüzünden tebessümü eksik olmayan insanlara da bakıp imrenmeyin!
Bilemezsiniz!
Ya sizin o imrendiğiniz... ya sizin o kınadığınız insanlar,
Gülüşlerinin ardında büyük bir acı gizliyorsalar!
Hiç düşündünüz mü?
Ya gülemeye ölesiye muhtaç olduklarından kendilerine bahaneler arıyorsalar!
Ya göz yaşlarına sebep kederleri mühürleyip kahkahaları bahane gösteriyorsalar!
Size gerçeği itiraf edeyim mi?
Kahkahaları büyük olan insanları çok iyi dinleyin çünkü o kahkahalar çoğu zaman imdat çığlıklarıdır!
Kahkahaları büyük olan insanları çok sevin çünkü o kahkahalar kalpte kalan son mutluluk kırıntılarıdır ki onu da cömertçe paylaşmak isterler, üzüntüleri büyük olan insanlar kimse üzülmesin isterler, kimse üzüntülerini bilmesin isterler...Etraflarına sanki çok mutluymuşlar gibi hep mutluluk saçmak isterler.
Ben de öyle yaptım!
Hep kahkahalar attım!
Hep -muş gibi yaptım; Mutluymuş, huzurluymuş, seviliyormuş... gibi...
İpek gözlerini açmış ama çok fazla dayanamamış tekrar uykuya yenik düşmüştü. Kerim de Onur da bu durumun olağan olduğunu, her şeyin yolunda seyrettiğini söylediler ama içten içe endişelerim son bulmamıştı. İpek'i hoplayarak, zıplayarak görmek istiyordum ancak o zaman kendimi huzurlu hissedebilecektim.
Saatlerce uyanık kalmıştık. Emine Teyze ile Asım Amca yaşlarına rağmen gözlerini dahi kırpmadan bekliyor, torunları için dualar ediyorlardı.
"Melek kızım, İpek iyiceymiş dedi doktorlar, sen de artık biraz dinlensen."
"Olmaz Emine Teyzem, İpek Uyandı ama daha konuşmadık. Tekrar uyandığında bir sesini duyayım. Sesini duymadan içim rahat etmeyecek ki."
"Sen adın gibi Melekmişsin.", dedi Asım Amca. Gözlerim doldu. Ben yaratılmışların içinde en kusurlu olandım. Günahkardım, oysa melekler günah işleyemezdi yaradılışlarına aykırıydı. Benim sadece adım Melek'ti. Asım Amca ısrarlarımla yandaki odaya dinlenmeye geçmişti. Bizde Emine Teyzemle beklemeye devam ettik.
Hava ışıldamaya başladığında İpek'in gözleri aralanmış bize bakıyordu ve bu kez daha güçlü bakıyordu gülümsüyordu da. Yine ışık saçıyordu o çocuk gözleri. Çığlık çığlığa koridora koştum. Hemşirelere haber verdim. Hemşireler de sevinmiş ve kontrol için doktorunuza haber vereceğiz demiştiler.
Yarım saat kadar sonra Onur kontrol için odaya geldi.
Ben köşeye çekilip uzaktan onlara bakıyordum. Emine Teyze güçlükle uyanık kalmaya çalışırken Asım Amca da birkaç dakika evvel aramıza katılmıştı. İpek açık olan televizyonda ki filmi izliyordu. Çok bilindik olmayan bir kanalda Türkan Şoray ile Kadir inanır'ın baş rollerinde oynadıkları filme pür dikkat bakıyordu İpek. Şaşırmıştım.
"İpek senin yaşındakiler çocuk kanallarındaki filmleri izlerler.", dedi Onur Muayenesini yaparken.
Onur tam karşımda bir yandan İpek'in muayenesini yaparken bir yandan da bana kaçamak bakışlarını atıyordu.
"Evet ama filmdeki müzik annemle babamın dans müzikleri. Onların düğün videosunda gördüm. Hem anneannem de çok seviyor bu filmi.", dedi İpek Onur'a cevaben. Nefes alamadım yutkundum. Emine Teyze ile Asım Amca da birbirlerine kısa ama duygulu bir bakış atmışlardı.
Devlerin Aşk'ı filmiydi İpek'in izlediği. İster istemez ben de filme dikkat kesilivermiştim.
"Haklısın ama sen hayatında hiç hata yapmadın mı?", dedi Türkan Şoray, Kadir İnanır'a. Gözlerim Onur'un karalarıyla buluştu.
Kadir İnanır'ın "TÜRKAN!", değişiyle İpek barıştılar diye bağırdı. O anda önce Onur arından da ben gözlerimizi farklı yöne devirdik.
"Ooo, İpek Hanım çok keyifli gözüküyor." diye seslendiğinde Kerim'in odaya geldiğini fark edebilmiştim.
Onun olduğu yöne doğru döndüğümde bana göz kırptığını görmüştüm. Sanırım odadaki herkes de benimle birlikte görmüştü.
İpek'in Onur'un sorularına cevap verirken Kerim'e karşı tepkisiz kalışına anlam veremiyordum.
"Prenses filme dikkat kesilmiş bizi görmüyor, film kadar kıymetimiz yokmuş demek ki?", diye sitem etmişti Kerim.
"Film deyip geçmiyoruz, Devlerin Aşkı film müziği , ipek'in anne babasının düğünlerindeki müzikmiş çok kıymetli anlayacağın.", dedi Onur Kerim'e çocukça bir tavırla. Bu sözüyle İpek'in gönlünü fethetmiş olmalıydı ki
"Evet.", diye Onur'u tasdikledi İpek, resmen Kerim'e tirip atıyordu. Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Her şey yolunda gözüküyordu, Asım Amca yanıma yaklaştı fısıldar bir sesle,
"Kızım sende dinlensen artık, ben dinlendim epeyce", dedi.
"Peki Asım Amca, buradan ayrılmayı hiç istemesem de gücümü toplamak için dinlenmeliyim ama akşama nöbet bende, sizde ısrar ettirmeyeceksiniz şimdiden söylüyorum.", dedim. Tebessüm etmişti Asım Amca.
Onur İpek'le ilgilenmeye devam ederken ben odadan müsaade isteyip ayrılmıştım. Kerim'de İpek'in ilgisizliğinden dolayı peşime takılmış beni koridorda durdurup İpek'in kendisine tavrından dem vurmaya başladı.
"İlk defa bir kızın ilgisizliğiyle karşılaşıyorum."
"Eee herkes aynı değil demek ki...", dedim gülümseyerek.
"Şey, benim birkaç saatim boş dilersen seni ben götüreyim gideceğin yere.", dedi. Oldukça iyi bir teklifti, Üstüm, başım, kısacası perişan haldeydim.
"Aslında çok iyi olur. Arabam hala kulüpte, O gece çok sarhoştum, bu arada o gece için de tekrar teşekkür ederim."
"Estağfurullah, hadi o zaman kulübe gidiyoruz.", dedi Kerim. Biz konuşurken Onur'un yanımıza geldiğini fark etmemiştim.
"Melek Hanım, çıkmadan odama gelebilir misiniz?" diye sordu. Neden çağırıyordu ki odasına üstelik kendisiyle yan yana gelmemek için gayret ettiğimin farkındayken.
"Neden?", diye sordum sitemli çıkan sesimin ve sorumun farkına varan Kerim'in bakışları ne olduğunu anlamak istercesine benle Onur arasında bir iki kez gidip gelmişti.
Yutkundu Onur tavrım karşısında, bakışını Kerim'e çevirip bana hitaben,
"Hasta hakkında.", deyiverdi.
"Peki, geliyorum.", dedim. Kerim de,
"Melek o zaman ben de çıkmadan bir iki işim var onu halledeyim, Onur Hocamla konuştuktan sonra buluşuruz.", dedi.
Başımı yukarı aşağı sallayarak Kerim'i onayladım. Onur'la birlikte odasına vardığımızda odaya girmem için kapıyı açıp beni içeri buyur ettikten sonra kendi de odaya girip kapıyı kapattı. Oturmam için masası önündeki koltuğu eliyle işaret ettiğinde kendisine teşekkür ederek ayakta duramaya devam edeceğimi ima ettim.
"Peki, oturmak istemiyorsan bizde ayakta konuşuruz. Hasta çıkış evrakları ve faturalar hakkında konuşacaktım. Mali olarak senin giriş işlemlerini karşıladığını biliyorum ameliyat ve diğer masraflar için hastanemizin vakıf fonundan faydalanarak masrafları karşılayabileceğimizi söylemek is..."
"Hayır gerek yok! Siz baş hekimi olduğunuz hastanenin personellerine, hastalara karşı daha adil, daha nezaketli olmalarını söyleyin yeter.", dedim sözünü tamamlamasına fırsat vermeden çantamı masasına bırakıp masadaki evrakları elime aldım incelemeye başladım.
"Anlamadım! Bir sorun mu var? Böyle söylemene neden olacak bir şey mi oldu?", diye sordu mahcup bir ifadeyle.
"Oldu evet, benim tanıdığım Onur adil bir adamdı. Benim ortamımdan adil olmayan düzenden dem vurur, nefret ederdi. Görüyorum ki siz de o cemiyet partilerine katılmakla kalmayıp, o çok eleştirdiğiniz insanlar gibi olmuşsunuz, hastanenizde hastaların cebine göre muamele ediliyor."
"İleriye gidiyorsun Melek, Bana öfkelisin ama ..."
"Hayır konu net. Kabul ediyorum hastaneniz ve doktorlarınız çok meşhur, size gelen hastalarının mali durumlarıyla boy ölçüşemez bir aile ile buraya geldim, ama yine de park alanından hasta hayıta kadar gördüğümüz muameleyi hak etmediğimizi düşünüyorum." Dedim elimdeki evrakları masasına geri bıraktım.
"Melek, söylediğin şey yanlış anlaşılma değilse eğer tabi ki kabul edilemez. Bben gerekli kişilere durumu bildireceğim bir daha böyle bir şey yaşanmasına izin vermeyeceğiz."
"Teşekkürler başka bir şey yoksa müsaadenizi isteyeceğim.", dedim odadan ardıma bakmadan ayrıldım. Bir tek kelime daha duymak istemiyordum kendisinden. Birkaç adım attıktan sonra koridorda Kerim'le karşı karşıya gelmiştik yüzümdeki ifadeyi gördüğünde
"Bir sorun mu var?", diye sordu.
"Hayır, yani aslında var gibi de... Biliyorsun hastaneye geldiğimiz gün olanları onla alakalı işte konuştuk biraz ..."
"Anladım elimdeki evrakları Onur Hocama teslim edip geleceğim, sonra çıkarız detayları da yolda konuşuruz.", dedi. Başımla onaylayıp yoluma devam ettim. Asansöre binip alt kata inecekken çantamı Onur'un odasında unuttuğu hatırladım. Asansörden çıkıp çantamı almak üzere Onur'un odasına geri döndüğümde aralık olan kapıdan Onur'la Kerim'in konuşmalarına kulak misafiri oluyordum.
"Kerim, hasta yakınlarıyla yakınlaşmak etik değil."
"Onur Ağabey, Melek hasta yakını değil aile dostları üstelik kendisiyle daha önce tanışmıştık."
"Ddaha önce öyle mi? Yine de hastanemizin hastalarından hatırlatmak isterim amacım özel hayatına müdahale etmek değil."
"Etme Onur Ağabey. Ağabeyimsin yaşça büyüğümsün saygı duyuyorum, bu müdahaleciliğine anlam veremesem de ilk defa seni böyle gördüğüm için hoş görüyorum."
"Kerim ilk defa olgun bir bayana ilgi duyduğunu görüyorum. Gelip geçici heveslerin için hastanemiz hastalarından biriyle ..."
"Melek özel biri Onur Ağabey. O yüzden sakın o cümleyi tamamlama ve bu konuyu da burada kapatalım. Müsaadenle..."
Konuşmanın seyri beni rahatsız etse de hayatımda ilk kez utanıyor değildim. Kapıyı tıklayıp varlığımı hissettirdim.
"Affedersiniz, çantamı unutmuşum.".
Odaya girdiğimde Kerim de Onur da varlığıma dikkat kesilmiş yüzümdeki ifadeden az evvelki konuşmayı duyup duymadığımı anlamaya çalışıyorlardı. Tam kapıdan çıkacakken Kerim'e hitaben,
"Kerim, bu arada yardım teklifin için teşekkürler ama arkadaşım arayınca hatırladım planımız vardı.", dedim. Daha fazla oyalanmadan hastaneden hızla ayrıldım.
Kerim yaşça benden küçüktü, benden hoşlandığını fark etmiştim de ciddiye almamıştım, zaten o yaştaki erkekler zaman zaman kendilerinden olgun bayanlardan hoşlanırlardı. Onun ilgisini arkadaşlıktan öteye götürebileceğimize ihtimal vermezken Onur'un ikazlarına inat Kerim le çıkmalıydım o odadan diye düşünmekten de kendimi alamıyordum.
Ona neydi bir kere! Onu ne ilgilendirirdi? Kerim'e layık görmüyordu beni, yaşımdan dem vuruyordu ama asıl sebebi bu değildi beni tanıyordu onun gözünde çapkın, parti parti gezen hafif bir kadındım. Her haliyle, her cümlesiyle beni aşağılamaya devam edecekti.
Etsin bakalım, ben İlahi Adalete inananlardanım! O Kerim'i benden sakınırken kendisini Seda'dan sakınmadığı için başını taşlara vuracaktı.
Bana ettiklerini Seda'dan bulasın Onur! diye haykırdım içimden, iyi mi geldi ne?
Önce birkaç gece evvel gittiğim kulübe taksiyle gidip arabamı aldım sonra, ağlaya ağlaya kaldığım otelin yolunu tuttum. Otelin lobisine giderken sol taraftaki kafede Annemi ve Ekrem'i karşılıklı bir şeyler içerken görmüştüm. Burada kaldığımı anlamış olabilirler miydi? Tomris de buralarda bir yerde olmalıydı. Geldiğim kapıdan geri çıkıp arabama tekrar binip Malikaneye doğru sürmeye başladım.
Madem onlar oteldeydiler bende yokluklarını fırsat bilip eve uğrayabilirdim. Bir de güzel valiz hazırlayacaktım, beğendiğim markaların kıyafetleri dolabımda beni özlemiş üzüntüden solmuş olabilirlerdi. Hem kaldığım otelden de sıkılmıştım
, başka bir otele yerleşebilirdim.
Malikaneye vardığımda kapıyı görevliler açtı. Geldiğimi kimseye söylememelerini söyledim ama odama giderken Yengem Serapla merdivenlerde karşılaştık.
"Nerelerdesin Melek Allah aşkına herkes sana ulaşmaya çalışıyor, hem ne bu halin böyle.", dedi yengem baştan aşağı beni süzerken kaşlarının kalktığını ve yüzündeki ifadenin değiştiğini görmüştüm. Üzerimde tarzıma uygun olmayan ama manevi olarak çok değerli olan İpek'in annesinin elbisesi vardı hala. Görünüşüm hakkındaki tepkisini görmemezlikten gelerek.
"Neden çok mu özlediniz?", dedim alaylı bir şekilde.
"Melek, Tomris de Türkan Anne de çok sinirliler."
"Yenge sen, bunlara kafa yorma istersen malum Murat Ağabeyim seni fazlasıyla yoruyordur, daha fazla yorulmana yüreğim el vermez, hem nerde o evde mi?", dedim alaylı bir ifadeyle.
Serap Yengem bu lafımdan sonra peşimden odaya girdi.
"Hayır değil, evde ben ve Tomris'ten başka kimse yok. Bence Tomris'le bir an önce görüşmelisin kendi evine böyle gizlice mi girip çıkacaksın?"
"Tomris burada demek, kendisiyle görüşmek gibi bir niyetim yok. Burada olduğumu bilmesin lütfen. Fazla vaktim yok hazırlanıp çıkacağım, en yakın zamanda da bu evden ayrılacağım.", dedim dolabım alt rafından valizi çıkarıp içerisine eşyalarımı yerleştirmeye başladım telefonumu da yatağa attım.
"Buna müsaade etmeyeceklerini çok iyi biliyorsun.", dedi yengem, bardağın son damlası olmuştu bu sözü.
"Biliyorum, bilmezmiyim ama deneyeceğim. Bu kez elimden geleni de ardıma koymayacağım ama anlamadığım ben kaçmak için her şeyi denerken sen neden bu evdesin Serap Yenge? Neden hala, seni görmezden gelen bir koca, oğlu için seni kullanan bir kayınvalide ve bin bir entrika çevirenlerin olduğu bu lanet olası evde yaşamaya devam ediyorsun. Neden? Aklım almıyor? Para için desem değil, soyadı için desem değil. Aşk için mi? Ağabeyim'e aşık mısın? Bak bence yolun başındayken kaç kurtar kendini sonra çok geç olacak.", dedim. Yutkundu Serap Yengem.
"Ben sana ne yaptım ki beni böyle aşağılıyorsun Melek?"
"Ben değilim! Sensin kendini aşağılayan, her şeye sahipsin. Güzelsin, varlıklı tanınmış bir ailenin kıymetli kızısın. Murat gibi biri için değmez artık vazgeç bence. Aşk böyle bir şey değil. Tek taraflı yürümüyor. Sevme artık, kendine bu kadar acı çektirme artık dur."
Kızdığım Serap yengem miydi kendim miydim.? Serap Yengemden çıkarmıştım öfkemi mahcubiyetimden gönül almak yerine,
"Duş almam lazım.", deyip odamdaki banyoya sığınmıştım.
Banyodan çıktığımda odamda kimsecikler yoktu. Tomris'e gözükmeden Malikaneden bavulumu alıp ayrıldım.
Arabamın bagajına bavulu yerleştirip kalmayı planladığım yeni otele doğru aracımı sürmeye devam ettim.
İçim acıyordu, kafamı dağıtmak için açtığım radyo da bilmediğim bir vokal'in canlı performansını dinliyordum, 'Ne Olursun' şarkısını çalıyordu. Bende şarkıya eşlik etmeye başladım.
...
Gel gönlümü yerden yere
Vurma güzel ne olursun
Gül dururken dikenleri
Derme güzel ne olursun
Git diyemem, kal diyemem
Sen goncasın gül diyemem...
Otele vardığımda eşyalarımı yerleştirirken geciktirdiğim kahvaltı öğünüm yerine bir şeyler atıştırmak için oda sevisini çağırdım. İştahım yoktu söylediğim aperatiflerden bir iki lokma alıp dinlenmek için kendimi yatağa attım. Uyandığımda saat epeyce bir ilerlemişti. Hemen üzerime İpek'in beğeneceğini düşündüğüm tarzda zarif renkli bir elbise giyiverdim. Ayağıma ince bantlı topuklu ayakkabılarımı giyindim ve saçlarıma maşa yapıp hafifçe de yüzümü renklendirdim. Aslında refakat için uygun bir giyinim değildi ama yanıma da rahat bir şeyler alacak ve bu halimle İpek'e moral verecektim. Otelden ayrıldıktan sonra yolda bir oyuncakçıya uğradım. Çok fazla çeşit vardı, en çok neyi severdi ki İpek? Melek kanatlı oyuncak bir bebek almıştım. Güzelce paketlendikten sonra ödemesini yapıp Hastaneye doğru yola koyuldum. Hava kararmak üzereyken kalbim sızladı.
Çok uzun zamandır gitmediğim, gün batımını izlemekten keyif aldığım sahile doğru sürdüm aracımı. Gün Batımını bir kez daha oradan izlemek istedim ama ben sahile varana kadar gün çoktan batmıştı.
Arabayı park ettiğimde sahilin taşlarla doldurulduğunu görmüştüm yine de bir kısmında kumsal da bırakılmıştı. Hava karanlıktı ama kumsala ışıklar vuruyordu sokak lambalarından. Denizin kokusunu yakından içime çekmek istiyordum.
Anılarım depreşmişti gözümde, ne kadar çok vakit geçirmiştik bu sahilde Onur'la beraber; Okulu astığımız zamanlar, Üniversite yıllarımız... Hatta Onur'u kaybetmeme sebep olan o kara gecenin sabahında çocukluğumuza veda eşimiz de burada olmuştu...
Biz bu sahilde büyüdüğümüzü birbirimize çok acı bir şekilde itiraf etmiştik. Eğer o olay olmasaydı!
Belki de bu sahilde birbirimize daha güzel şeyler fısıldayacaktık.
Flashback yedi yıl önce...
"Melek! Biz Fatih'le ayrılıyoruz, sen burada mısın?"
"Ben biraz daha buradayım.", diye bağırdım Melda'ya, pistte hala dans ediyordum. Fatih ve Melda'da ayrıldığında gruptan sadece Emre ve ben kalmıştık. Olmayan kurtlarımı dökmek için çılgınca dans ediyordum. Bir ara tanımadığım biri yanımda peyda olmuş yalnızlığımı fırsat bilip bana sırnaşmaya çalışmıştı ama benim kendisini terslememe fırsat vermeden bir anda bakışları bir noktada donuklaşıp yanımdan uzaklaşmıştı. Ardıma baktığımda Emre'nin üzerimde olan bakışlarını görmüştüm.
Emre bana karşı çok korumacıydı. Etrafımdaki kimseyi bana yaklaştırmıyordu. Aile dostumuzun oğluydu ve cemiyet partilerinde, arkadaş ortamlarımda fırsat buldukça yanımda oluyordu. Emre iyi bir arkadaş, sırdaştı ama ben her anımda yanımda Onur olsun istiyordum. Onur bizim ortamlarımızı sevmez katılmazdı. Onur'da bana karşı çok korumacıydı ama beni, sevdiğim bu ortamlardan uzaklaştıramıyordu. Çoğu zaman da bu yüzden kavga ediyorduk.
Emre'nin ateş eden bakışlarına daha fazla dayanamayıp pistten ayrılmaya karar verdim, etrafımda benimle yakınlaşmaya çalışan erkeklerden birini benzetecekmiş gibi duruyordu. Onur'un olmadığı zamanlarda beni koruma görevini kendinde görüyordu her zamanki gibi.
Ah Onur ah! Günlerdir görüşmüyorduk, son tartışmamız epeyce bir şiddetli geçmişti. İlk kez bu kadar uzun küs kalmıştık.
Dansa devam etmeyip pistti terk ettim ve kaldığım yerden içmeye devam etmek için barmenin servis alanına geçtim. Emre de masaya geri dönmediğim için yanıma gelmişti.
"Bu kez eğleniyor gibi değilsin Melek, Onur'la düzelmedi aranız galiba bu kadar dağıttığına göre..."
"Her zaman benim suyuma gidecek değil ya. Fena kapıştık evet ama stresli bir dönemden geçiyor." İlk kez benden onu anlamamı beklemişti ama şımarıklıklarımda ısrar etmiştim.
"Kendine haksızlık ediyorsun, arkadaşlık dostluk söz konusuysa taraflar birbirini her zaman tolere etmelidirler. Onur'un aranıza mesafe koymasına anlam vermedim!"
İçkim boğazımı yakmıştı, tek seferde dibini görmüştüm bardağın.
"Ne demeye getiriyorsun sözü Emre, Onur TUS'a hazırlanıyor, çocukluğundan beri kurduğu hayalini gerçekleştirmek, babasına verdiği sözü yerine getirmek için çalışıyor. Şurada sınava ne kaldı."
"İyi de sen diyorsun çocukluğundan beri kurduğu hayali diye. Yeni bir mevzu değil! Şimdiye kadar sana karşı böyle soğuk olmayan çocuk bu sefer neden böyle... Ben erkek gözüyle görüp, erkek kafasıyla bile bu kadar düz düşünürken fark edebiliyorsam sen kadın iç güdüleriyle çoktan fark etmişsindir Onur'daki değişimi."
Etmiştim. Son zamanlarda başka bir şey vardı ama Emre'nin ima ettiği şey olamazdı değil mi? Bir kadın...
"Onur ile biz çok yakınız biliyorsun." dedim. Emre'nin sağ kaşı kalktı.
"Hımm!", dedi imalı bir şekilde.
"Eğer biri olsa bilirdim.", diye vurguladım kendimi de inandırmak ister gibi.
"Yakınsınız, seni bu akşam dibi bulacak kadar içirten ne peki. Neden burada değil"
"Onur böyle yerlere hiç gelmedi, sevmez. Artık tamam, Emre kapatalım Onur konusunu. Biz barışırız, hep öyle oldu. Bizim diyaloğumuz böyle. Çayın şekeri için bile didişiriz biz. Hem benim bu halim Onur yüzünden değil.", dedim Emre'yle Onur hakkında daha fazla konuşmak istemediğimden. Emre Onur'a âşık olduğumun pek ala farkındaydı, zaten bir Onur farkında değildi ya da farkındaydı da görmezden geliyordu.
İlişkimizin dinamiğine herkes hayrandı aslında, hatta sevgili olduğumuzu zannedenler bile vardı ama biz çocukluk arkadaşıydık. Yıllardır bir aradaydık. O yüzden ilişkimizin bir adı hiç olamamıştı. Ben hislerimi hiçbir zaman kelimelere döküp somutlaştıramamıştım.
"Melek ailelerimiz yıllardır yan yana seni iyi tanıyorum, seni bu hale getiren neden kabak gibi ortada. Onur'la çocukluğunuzdaki kadar yakın değilsiniz. Artık büyüdünüz, hayalleriniz gelecek planlarınız fikirleriniz sizi ayrıştırıyor. O kendi rotasını çiziyor sende çizmelisin... Hem cinslerimden bahsediyoruz, bir erkek arkadaşını ikinci plana atıyorsa daha kıymetli bir şey bulmuştur bence. Sizi birbirinizden uzaklaştıran Onur'un kariyer planları değil daha özel bir şey olmalı."
Emre bu akşam çok fazla üzerime geliyordu. Onur'u benden sebep tanıyordu bana yakın olduğu kadar ona yakın değildi. Onun gıyabında beni doldurmak istiyormuş gibi bir hali vardı bu akşam ya da ilk kez bu kadar fazla üzülmüştüm de Onur yüzünden ne kadar dağıldığımı gördüğü için bana kıyamıyordu. Sebebi her ne olursa olsun Onur'un hakkında ima ettiği şeyler asla gerçek olamazdı. Bir başka kadın olamazdı ama bazı sorunları olduğunun da farkındaydım ve bana söylememesi benimle paylaşmaması beni hırçınlaştırıyordu.
Emre sözlerine devam ederken ben önüme uzatılan her bardağı tek tek fondipliyordum. Bir iki üç...
Daha ağır içkilere geçmek istemiştim, Emre bana özel bir karışım önermek istediğini söylemişti tereddüt etmeden kabul ettim. Emre'nin uzattığı bardaktan da içince artık midemin kaldırabileceği içki sınırına erişmiş oldum. Zaten son içtiğim içki oldukça ağırdı, görüşüm bulanıklaşıp netleşiyordu. Kulaklarım alev almaya başlamıştı, Emre iyi bir içici olduğumu bilirdi ama ilk kez alkolün beni çarptığını görmüş olacaktı ki dudakları yukarı kıvrılmış alaylı bir ifadeyle bana bakıyordu.
Başım bedenime ağır gelmiş masaya dayamıştım, başımı Emre'ye çevirdim, dolan gözlerimle ona baktığımda bakışlarının düz olduğunu gördüm. Aklımdan ya haklıysa diye geçirmeden edemedim.
Ya Onur'un kalbine biri düştüyse ya benim kendisine olan düşkünlüğümü bildiğinden aramıza bahaneler uydurup mesafe koymaya çalışıyorsa. Emre halime daha fazla dayanamamış olacaktı ki
"Çok sarhoşsun Melek, mekân arkadaşımın dilersen kendine gelene kadar arka taraftaki ofiste dinlenebilirsin.", dedi.
Rezil bir haldeydim, bu halde mekândan çıkmaya çalışırsam dışarıdaki gazetecilere malzeme olacaktım. Emre'nin teklifini kabul ettim. Biraz dinlenip gazeteciler dağılınca eve gidebilirdim.
"Olur.", dedim.
Oturduğumuz yerden kalkıp lavaboların olduğu koridora doğru ilerledik, koridorda bulunan bulunduğumuz katı asma kata bağlayan merdivenlerden yukarı çıkmaya başladık ve oradan bir odaya geçtik. Buraya ilk kez çıkmıştım, burada da eğlenenler vardı. Daha önce bu mekâna defalarca kez gelmiştim oysaki neden bu katın varlığına bir kez bile dikkat etmemiştim. Burada eğlenenler oldukça samimiydiler. Kucak dansı yapanlar, ayak üstü birbirini götürmek üzere olanlar...
Aman Tanrım, dedim içimden ve kahkahalara boğuldum. Utanınca da gülerdim ben ama bu kez alkolün etkisiyle pek bir ayarsız olmuştu kahkahalarım. Emre sendeleyen bedenimi kollarını belime dolayarak sağlama almıştı. Odanın bağlı olduğu bir koridor vardı ki bu koridorda da birkaç kapı olduğunu görmüştüm.
"Emre burada odalar da mı varmış.", dedim şaşkınca, ben uçuyordum. Ne vardı o karşımın içinde?
"Var evet depolar personel odaları falan. Biz arkadaşımın ofisine geçeceğiz, az daha ileride burayla bağlantısı da daha az, sessiz ve sakin. Orada rahat edersin endişe etme."
Dediği gibi olmuştu, koridor epeyce bir karalıktı ilerledikçe karşımızda birkaç takım elbiseli görevli olduğunu görmüştüm. Buradan sonrasına müşteriler geçemiyor olmalıydı. Sonunda diğer kapılardan farklı, daha gösterişli ahşap oymalı bir kapının önünde durduk. Emre kapıyı açtığında içerisin de çalışma masası, iki tekli bir üçlü chester deri koltuk olan odaya gelmiştik. Kapının sağ tarafında içki mahzenini aratmayacak kadar içki şişelerinin raflarda dizili halde olduğu bir alan görmüştüm.
Siyah renk mobilyaların aksine deri koltuklar taba rengiydi. Kendimi Üçlü koltuğa bırakmıştım sert bir halde. Emre de yanıma oturmuştu başımı koltuğun koluna dayadığımda çok dik olduğundan boynum acımış, ahlamıştım.
"Gel, gel.", dedi Emre omzunu işaret ederek.
"Yok böyle iyiyim, sağol.", dedim.
Bedenim alev alev yanıyordu, son içtiğim içki çok ağır gelmişti. Ağırlaşan göz kapaklarıma karşı direnmedim gözlerimi yumdum ama yüzüme vuran nefesle irkilip gözlerimi açtığımda Emre'nin saçlarımı okşadığını gördüm.
İçim bir tuhaf olmuştu. Kalbim sıkışmıştı sanki ani bir tepkiyle doğruldum. Emre de çömeldiği yerden benimle birlikte doğruldu. Ani kalkışım beni zorlayan baş dönmemin şiddetini arttırmıştı. Ayakta durmakta zorlanıyordum, sanki yer ayaklarımın altından kayacakmış gibi hissediyordum. Emre düşmemem için beni kollarıyla sarmıştı. Bedenlerimiz birbirlerine gereksiz bir şekilde yakınlaşmıştı.
Emre'nin soluk alışverişleri düzensizdi, şu anki yakınlığımız beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. Emre burnunu burun kemiğim üzerine dolaştırmaya başladığında beni öpmek için hazırlandığını anlayıp var gücümle kendisini kendimden uzaklaştırdım.
"Emre ne yapıyorsun.", diye cıyakladım.
Uzaklaştırdığım bedenini eskisinden de yakınıma sokmak ister gibi tekrar kucakladı beni. O kadar sarhoştum ki bedenimi kontrol etmekte güçlük çekiyordum. Başımı geriye doğru atıp belimi sarmalayan kollarından kurtulmak, kendisinden uzaklaşmak için çabaladım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.29k Okunma |
303 Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |