
Feraye başını boynuna gömüp utancından yüzünü saklamaya çalışırken ben başımı yolcu koltuğuna yaslayıp bedenimi sakinleştirmeye çalıştım. İkimizin de kalbi hala deli gibi atıyordu. Boşluktaki elini bileğinden kavrayıp kalbimin üstüne doğru avuç içini göğsüme gelecek şekilde bastırdığımda başını doğrultup gözlerimin içine içine baktı bebek gözleriyle. Hala al aldı yanakları , dolu doluydu gözleri, sanki damla olup göz pınarlarından aktı akacaktılar gözlerindeki nem ama akmamakla en güzelini yapıyordular Feraye'min bebek gözlerini daha da berraklaştırıyordular beni daha da cezbetmek için.
Dayanamadım bende onun kalbinin üstüne doğru göğsüne bastırdım avuç içimi. Bir o gülümsedi bir ben gülümsedim.
Dillerimiz lal olmuştu ama sanki ikimizde biliyormuşuz gibi gözce konuştuk, bakışlarımız anlaşmamıza yetti. Kalplerimiz birbirleriyle dans ediyordu, aynı ritmi tutmuşlardı avuç içlerimizde, darbelerini hissediyorduk, işte birbirine ait olmak böyle bir şeydi. Zaman durmuş olmalıydı!
Sanki Yaradan bize iltimas geçmiş gibiydi; birbirimize doyalım diye zamanı durdurmuş bize dünyadaki mutluluğun en güzelini doya doya yaşamayı bahşetmişti. Akmayacaktı belki de artık hiç zaman. Ben mutlulukla hep böyle kalacağız zannederken uçuş için görevli hostesin iniş için hazırlanmamızı söyleyişiyle Feraye ile birlikte irkildik. Feraye'yle beraber aynı anda hostesin pot kırmış gibi halimizi gördükten sonra özür dileyerek yanımızdan kaçışına şahit olduk. Fareye hostesin peşi sıra panikle başını boyun ile omuz boşluğuma gömdü.
"Sana söylemiştim, rezil oldum iştee!" Sitemli, tatlı sert homurdanırken, aynı zamanda tenime çarpan nefesiyle bana işkence ediyordu.
'O rezil olmuştu' öyle diyordu ya! O rezil oldum zannederken ben, şahlanan duygularımın dizginlerini çekerek önünde diz çökmüş onun kölesi olmuştum oysaki!
Ne kadar da adilce!
Uçaktan inip hava alanında bizim için park halinde bekleyen araca doğru ilerledik. Şoförü anahtarı teslim edip yanımızdan ayrılınca ben şoför koltuğuna oturdum Feraye ise ön yolcu koltuğuna geçti. Sessizliğimizi bozan Feraye'nin tedirgin haldeki hareketleri olmuştu. Elindeki telefona bakıp bir şeyler söylemek istiyor gibi davranıyor, söylemekle söylememek arasında gelgitler yaşıyordu, dayanamadım.
"Feraye hadi ama seni bekliyorum.", gözüm kah yolda kahsa Ferayem'in üzerindeydi. Gönül gözüm mü o ise hep Feraye'min üzerindeydi.
"O kadar mı belli?"
"O kadar belli Feraye, hadi güzelim söyle nedir seni böyle kıvrandıran şey?"
"Çınar, biliyorum en son senden ablamla görüşmek için izin istediğimde kötü şeyler oldu ama Melek Ablam mesaj atmış. Yani biliyorsun telefonum, neredeyse bir gündür şarjı bitik olduğundan kapalıydı. Mesajları çok yeni gördüm... Belli ki çok merak etmiş, .... Otelde kalıyormuş, orda buluşalım yazmış. Çok çok özledim Melek'le görüşebilir miyim?"
Tüm olanlar gözümün önünde tekrar hayat buldu, öfkeden kararan gözler bana İrfan'dan mirastı. Arabayı ani bir manevrayla güvenlik şeridine alıp, dörtlüleri yakar yakmaz sertçe frenleyip durdurdum. Saatin kaç olduğunu önemsemeden telefonun rehberinden Melek'i bulup aradım.
"Ççınar! Ne yapıyorsun?" , dedi Feraye. Gözlerim sadece yoldaydı, aramama cevap bekliyordum.
"Alo, Çınar bir sorun mu var?"
"Feraye'ye otelde buluşmak üzere mesaj atan bu kez sen miydin ?"
"Şey, evet siz ayrıldıktan sonra dün atmıştım. Kendine gelince bana dönmesini istedim, ama hala dönmedi sen bu saatte bunun için mi aradın ? Bak, lütfen bir sorun varsa benden gizleme."
"Hayır sorun yok Melek, Feraye mesajını yeni gördü, bana söylediğinde de bu kez emin olmak istedim. Onu otele ben getireceğim ve dönüşte de ben alacağım, yalnız çok fazla vaktim yok. Kaldığın otel yolumun üstünde holdinge uğramadan önce eğer uygunsan yarım saate otele geçeriz, Feraye'yi bırakırım holdingde işim bitince de dönüşte alırım."
"Tamam o zaman Otel'de görüşürüz."
Telefonu kapatıp Feraye' ye döndüğümde gözlerinden bir damla yaşın düştüğünü gördüm. Sanki o damlayla birlikte bende düşmüştüm onun bebek gözlerinden. Öfkem bir anda saman alevi gibi sönüvermişti.
"Feraye! Seni üzecek bir şey mi yaptım?"
"Benim adıma planları da mı sen yapıyorsun artık? Neden ben, her zaman böyle sınırlandırılıyorum? Ben senin anlatmadıklarına da anlattıklarına da özel alanına da saygı duyarken ve senden müsaade dahi isterken neden sen bana saygı duymuyorsun. Melek'le hakkımda yanımda konuşurken sanki benden bir objeymişim gibi bahsettin. Bırakıp gelir alırım falan , ya benim ne düşündüğüm ne yapmak istediğim neden sorulmuyor. Tüm bunlara bu olanlara daha ne kadar dayanabilirim bilmiyorum Çınar. Üstüne, senin bu davranışların, senin bu sana yakıştıramadığım hallerin....; Aniden agresifleşiyorsun bazen tavırların ses tonun korkutucu oluyor."
"Feraye benden korkuyor musun? Bben özür dilerim ben sadece , ben sadece senin için endişeliyim ve çok fazla korumacıyım."
"Biliyorum halama verdiğin sözü en iyi şekilde tutmak için elinden geleni yapıyorsun, bunu görmemem için kör olmam lazım, ama yine de biliyor olmak benim kaygılanmama engel değil. Bunlar, tüm bu olanlar benim için çok, çok fazlalar. Eğer tüm bu yaşadıklarımızın sebebi, babamdan bana kalanlar, sahip olacaklarım içinse hepsinden feragat edebilirim inan bana. Hiç biri umurumda değil... Bben..."
" Feraye! seni korkuttuğum, endişelendirdiğim ve kaygılandırdığım için üzgünüm. Beni böyle bir adam olarak görmenden nefret ediyorum ama bir şeyi düzeltmeme izin ver. Sen benim için artık sadece Firuze'ye verdiğim sözden ibaret değilsin. Sen benim kıymetlimsin, canımsın sen benim. Ben de canımı sıkan, canıma kastedenlere karşı nezaketli olacak bir adam değilim. Eğer o gece korktuğum gibi olsaydı çok kan dökerdim yakar yıkardım Feraye. Bundan sonra sende canının benimde canım olduğunu bilmeli ona göre hareket etmelisin. Sahip olduklarından vazgeçmende çözüm değil. Öyle olsaydı bu gün bende bambaşka bir hayat yaşıyor olurdum inan bana. Sen sahip olduklarını bıraksan da sahip olduğun aile geçmişi seni asla bırakmayacak. Sadece feragat ettiklerin elindeki gücü azaltacak. Belki şimdi ne demek istediğimi anlayamıyorsun ama çok değil bir kaç sene sonra eminim beni anlayacaksın. Güçlü olmak zorundasın hayatta kalmak için güçlü olmak zorundayız Feraye."
"Ama ben korkuyorum..." Boynunu büküp sesi içine kaçarak fısıldadığı o kelime tüm bedenimin kasılmasını sağladı. Emniyet kemerini söküp oturduğum koltuğu geriye aldım. Feraye'nin de yolcu kemerini söküp kolundan tutup kendime doğru çektim. Ne yapmak istediğimi anladığında o da kucağıma doğru hareketlendi. Başını göğsüme bastırdım. Kısa saçlarını okşadım. Neden kısaydılar, neden!
"Feraye tüm korkularını söküp atmak istiyorum. Daha kendi korkularımdan kurtulamamışken bunu nasıl yapabilirim bilmiyorum. Keşke mümkün olsa. İnsanlar korkularından kurtulamasalar da zamanla onlarla yaşamayı bir şekilde öğreniyorlar. Bu da bizleri daha güçlü kılıyor."
" Güçlü olmak bu kadar önemli mi? Kırılgan olmak, korkak olmak suç mu? Sürekli güçlü olmamı hazırlıklı olmamı istiyorsunuz. Halamda aynı şeyleri söyledi. Neden, ne için... Tüm bunlar bana çok uzak Çınar. Ben sakin mütevazı bir hayat istiyorum. Sen ve ben olsak bana yeter."
"Ben istemiyor muyum sanıyorsun. Sırtıma kamp çantası alıp doğa yolculuğu yapmak, beğendiğim yerlerde çadır kurup konaklamak. En büyük hayalimdi Feraye. Bu lanet hayatı yaşamayı ben seçmedim ama bu hayat, bizi birbirimizle tanıştırdı. İnanır mısın seni tanıyana dek her gün bu hayata lanet ettim şimdi kahrıyla da lütfuyla da kabul ediyorum çünkü artık sen varsın."
Başını doğrultup bebek gözleriyle bana baktı. Yutkundu. Allah'ım neden bu kadar tatlıydı; Neden bu kadar masum ve ne kadar da savunmasız... Her hali sev diyordu. Beni sev... beni bırakma...
"Çınar, sen bana böyle bakınca sormaya cesaret edemiyorum ama şimdi sormazsam sanki bir daha hiç bir zaman soramayacakmışım gibi hissediyorum."
"Feraye, gözüne ne kadar ürkünç gözüküyorum bilmiyorum ama sana iltimasım her zaman yüksek bilesin. İstediğini sorabilirsin güzelim."
"Neden ben?" Gözlerini kaçırdı, devam etmedi, devam etmeyince ben sordum.
" Neden ben, derken neyi kastettin Feraye?"
"Bunca zaman hayatından geçen onca kadın varken neden ben, yani beni özel bir yere koyduğunu sen söylüyorsun, benim farkım ne ki?" Sonlara doğru sesi içine kaçmıştı. Öyle ürkekçe sormuştu ki...
"Nedeni yok desem bana inanır mısın? Varsa da cevabı yok ama hissettiğim tek şey gözlerinin müptelası olduğum. Bana kimse böyle bakmadı Feraye... Sahiplenir gibi, aynı zamanda hep bana aitmiş gibi, böyle üşümüşte titriyormuş gibi... İnsanın gözbebekleri üşür mü ki Feraye? Ama seninkiler öyle bakıyor. Isınmak ister gibi bakıyorlar Ferayem, bir tek ben ısıtabilirmişim gibi bakıyorlar? Sen öyle bakarken benim kalbimin ritmi nasıl değişmesin, seninle karanlık dünyam ışılıyor. Neden Feraye? Ben bile bilmiyorum ki sen söyle neden?"
Gülümsedi , ala bulandı yanakları. Doğrulup dudağıma değdirdi dudaklarını, hemen geri çekip göğsüme sakladı yüzünü, yumuk yumuk ellerinin arasındaki tişörtümü daha da sıktı. Utanmak bir insana bu kadar mı yakışırdı. Doyamadım kokusuna, dayanamadım saçlarını öptüm önce, sonra incitmekten korka korka okşadım.
" Hangi elinle kesmiştin ki saçlarını?"
Başını kaldırdı şaşkınca grimsi mavilerini benimkilere dikti. Usulca sağ elini kaldırdı.
"Ben senin gibi solak değilim sağ elimle kestim de neden sordun ki sen bana şimdi?"
Havadaki elinin bileğinden sol elimle kavradım dudaklarıma yaklaştırıp ısırdım. Beklemedik hareketime çığlıkla karşılık verdi. Canını yakmıştım, ama suçluydu o eli. Benim ziynetime zarar vermişti.
"Ne yapıyorsun Çınar! Canımı yaktın." Dedi ani bir hareketle kendini çekip yolcu koltuğuna yerleşirken sinirli olmakla olmamak arasında bir yerdeydi.
"Sende saçlarına kıyıp benim canımı yaktın."
" Ya saçlarımla derdin ne, benim saçım istediğim gibi kullanırım, ben bu halini sevdim, hem az evvel dedin iltimasım sana yüksek diye! Ne bu şimdi."
Zengin olsun fakir olsun, hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın bir kadının en değerli ziyneti saçlarıydı bilirdim. Bir kadını sebebi her ne olursa olsun saçlarından vazgeçiren her sebepten nefret ederdim, edecektim de...
" İltimasım yüksek dedimse sınırlarımda yok değil, hem saç senin belki ama gözde benim, böyle kısa kısa gözlerime ne kadar da sakil görünüyorlar.", dedim yüzümü ekşiterek acımasızca. Bu yaptığım gerçekten de acımasızcaydı belki ama onun saçlarını üzüntüyle kestiğini biliyor olmaktan nefret etmiştim.
Feraye kendisine söylediklerimden dolayı yüzünü şişirirken, güneş siperliğini agresifçe açıp , siperlikteki aynanın kapağını sürükleyip saçlarını parmaklarıyla taradı. Bende yolcu koltuğunu eski haline getirip,arabanın motorunu çalıştırmak için marş düğmesine bastım, gaza yüklenip park ettiğim güvenlik şeridinden orta şeride geçip otele doğru sürmeye devam ettim. Feraye'ye karşı mahçup hissettiğimden gönül gözüm hariç , gözüm bu kez sadece yoldaydı.
"Bence hiç de sakil durmuyorlar, madem göz zevkini bozdum, o zaman beni kuaföre bırak da sırf gözüne estetik görünsün diye kaynak yaptırayım. Melek'e de söylerim hem, orada buluşuruz." ,diye kendi kendine söylenir gibi benimle mırıl mırıl konuşuyordu Feraye.
"Ne demek o?"
"Şöyle anlatayım; Böyle saçlarından tutam tutam alıp her bir tutamına uzun saç bağlıyorlar gibi düşün , görünüşte uzun gözüküyor saçlar işte öyle bişe..."
"Bir çeşit peruk yani..."
"Kısmen evet ama sonuçta sakil gözükmem gözüne...", dedi .
"Ne saçma bir şey o, ben sana kendimi anlatamadım tabi. O lehim midir kaynak mıdır ne haltsa onu yaptırdığında ben Feraye'min saçının cennet gibi kokan kokusunu alamayacağım ki , parmaklarımla ipek gibi tel tel saçlarına dokunmayacağım ki sen başka birine ait bir saçı mı okşamamı istiyorsun!... söyle saçlarına çabuk uzasınlar Feraye, saçların baharda rüzgarla dans ederken burnuma kokusu vursun istiyorum, yazın güneşin altında her bir teli ışıl ışıl parıldasın istiyorum, kışın paltonu giydiğinde paltonun içine sıkışan saçlarını kendi ellerimle yakandan dışarı çıkarayım istiyorum. Hem bu halleriyle böyle uslanmaz, asi asi duruyorlar uzunken daha bir uslu gibiydiler sanki!"
Ne kadar içerlemiştim, ne kadar zoruma gitmişti onun o kısa saçlı hali ki haklı haksız veryansın ediyordum. Ta ki Feraye'nin pürüzsüz dudaklarının sıcaklığını yanağımda hissedene dek. Suspus oluvermiş bir anda gözlerimin hedefi arabayı sürdüğüm yoldan Feraye'me kaymıştı. Sadece bir kaç saniye kalmıştı dudakları yanağımda bakışlarımın odağında kendisinin olduğunu fark edince gülümseyip eliyle yüzümü kendinden koparıp yola doğru çevirip dikkatimi tekrar yola vermemi sağlamıştı. Haksız sayılmazdı, kontrolümde değildi artık, bakışlarım onda tutuklu kalıveriyordu. İç yanağımı ısırıp aynaları kontrol ettim ve en sol şeride geçip gazı körükledim. Gözüm arada yanımdaki kalp çarpıntıma kayıyordu onunda gözü muzipçe gülüşü altında yoldaydı. Kim bilir aklımdan neler geçiyordu.
Feraye ile birlikte otel girişindeki turnike kapıdan geçip lobiye doğru ilerlerken karşımızda Melek'i buluvermiştik. O esnada Melek'inde sanki bizi beklemiyormuşçasına şaşkın gözlerle bize baktığını gördüm. Yanına yaklaştıkça Melek'in yüzündeki şaşkınlık ifadesinin yerini bir an şaşkın bir gülüşe bırakmış fakat kendini hızla toparlamayı başarabilmişti. Tepkisinin sebebinin çift tişörtleriydi ama şu an umurumda bile değildi. Melek'in yanında duran adama dikkat kesilmiştim. Yanındaki adamın yüzü bize doğru döndüğünde o kişinin Onur olduğunu anlamıştım. Açıkçası Melek'i Onur'la birlikte görmeyi beklemiyorduk. Bu yüzden Feraye de ben de şaşkındık. Feraye'nin de Onur'u tanıyıp tanımadığından emin değildim. Feraye ile yanlarına doğru ilerlerken Feraye'nin gözünün Onur'da takılı kalmasından rahatsız oldum. Resmen herifi baştan aşağı süzüyordu. Sahi sarhoşken ona yakışıklı da dememiş miydi?. Belki de Feraye kara kaşlı kara gözlü esmerlerden hoşlanıyordu. Bilemezdim.
Kendimi gergin hissediyordum. Bir elimle alnımı, derimi yolarcasına kaşırken diğer elimle de bir anda Feraye'nin elinden tutmaya çalışırken buluverdim kendimi.
Feraye ani bir şekilde elinden tutuşuma karşılık ne yaptığımı anlamak istercesine bana bakarken kaşlarımı kaldırıp 'ne olmuş yani' der gibi mimik yapıp onun tepkilerini yok sayarak eli avucumda yürümeye devam ettik.
Otuz yaşında adamı üzerine çift tişörtü giydirip on beş yaşında ergen gibi hissettiren kendisi değilmiş gibi bana meraklı gözlerle saf saf bakmamalıydı.
Melek'in yanına vardığımızda daha önce önemsemediğim bir detayı fark ettim. Bir seksen beş boyum vardı kısa sayılmazdım ama Onur denen bu herifle aramızda rahat bir on santim fark var gibiydi ve kendimi yanında kısa hissettiriyordu. Hangi sulak bölgede yetişmişti ki bu herif. Neyse ki Melek yanındaydı. Aralarındaki çekim gözle görülebilecek kadar aşikardı, eminim ki Feraye de fark etmek üzereydi. Yine de yanlarına vardığımızda hatunumun belimden tutup bedenini bedenime yapıştırarak ait olduğu kalbin kim olduğunun altını çizmekten geri kalmadım.
Resmen liseli ergenler gibi Feraye'yi kıskanır olmuştum. Bu hissin bana yaptırdıklarından hoşnut olmasam da kontrol bende değil gibiydi.
Feraye ani bir hareketle kolumdan kurtulup Melek'in boynuna sarılmıştı.
İki kardeş birbiriyle sarılarak hasret giderdiklerinde Melek'in Onur'a değen az evvelki sert bakışlarından eser kalmamış dolu dolu oluvermişti gözleri. Onur bir iki adım gerileyip iki kardeşin rahatça hasret giderebilmeleri için aramızda mesafe açmıştı.
O anda bizde tokalaşarak merhabalaştık.
"Bu ne tesadüf Onur."
"Tesadüf sayılmaz Çınar Bey."
Melek bir anda panikle konuşmaya dahil oldu.
"Hastanedeydim, taburcu olurken Onur otele bırakmak için ısrarcı oldu. Şimdi gidiyordu kendisi de."
Feraye Melek'in kollarından çıkıp ablasını gözleriyle muayyene ederken elindeki sargıda bakışları takılı kalmıştı.
"Ne hastanesi, ne taburcu olması? Ne oldu ki sana abla, elindeki sargı da neyin nesi?"
"Mühim bir şey yok, hepsini konuşuruz zaten. Bu arada kahvaltı yaptınız mı, otelin restoranına hep birlikte geçer miyiz kahvaltı yapalım birlikte ne dersiniz Çınar?"
"Bu plana emindim Onur dahil değildi. Melek'le aralarındaki çekime rağmen aynı zamanda şu anda aralarında esen soğuk rüzgarlar Feraye ile beni bile üşütmüştü. Göz göze gelmiştik Feraye'yle."
"Neyse müsaadenizle Bu arada Feraye Hanım sizi de çok sağlıklı gördüm. Hoşça kalın" , dedi Onur.
" Şey ben..." diye karşılık verebildi Feraye , ne diye Onur'un karşısında şekilden şekile giriyordu ki neden utanıyordu.
"Ben Kalp Cerrahı Onur Akın."
"Evet ben biliyorum , yani Çınar biraz bahsetmişti. Hepinizi endişelendirmişim özür dilerim. Sayenizde de gayet iyiyim. Teşekkürler." ,dedi Feraye al al yanaklarıyla. Platonik aşk yaşadığı genç adamın duygularını anlamasından korkan genç kız romanının kadın karakteri gibiydi. İlk kez utanan halini görmekten hoşlanmamıştım. Hayır yeri değildi.
"Estağfurullah lafı bile olmaz.", diye karşılık verdi Onur.
"Onur Bey bir kaç dakikanızı alabilir miyim?" araya girmekten rahatsızlık duymayıp Onur'a sorumu sorduktan sonra yanıtını almadan Melek'e hitaben;
"Melek, ben kahvaltıya katılamayacağım, davetin için teşekkür ederim ama biliyorsun holdingde olmam gerek siz Feraye'yle birlikte özlem giderin. Müsaadenizle." dedim.
Melek Onur'u durdurmamdan sebep etrafına meraklı bakışlar atarken ben Feraye'nin yanağına veda öpücüğü bırakıp kulağına " Dönüşte seni almaya gelirim hayatım.", diye fısıldadım Feraye başını aşağı yukarı sallayarak beni onayladıktan sonra vakit kaybetmeden Onur'la birlikte lobiden ayrılıp otel çıkışına doğru yola koyulduk.
Otel çıkışında valenin araçlarımızı getirmesi için beklerken sessizliğimizi ilk bozan Onur oldu.
"Sizi dinliyorum, Çınar Bey."
"Onur Bey öncelikle, Feraye için yaptıklarınıza nasıl müteşekkir olduğumu anlatamam. Bu iyiliğiniz karşılığında benden istemiş olduğunuz gibi Emre'yle ilgili aklımda hayat bulmak için can atan planları yok saymak zorundayım . Ama bilmeye hakkım var. Sahiden tüm bu yaşananlarda sizin yeriniz neresi? Sizi evliliğimizi ilan ettiğimiz geceye kadar şahsen tanımazken yaşadığımız o hiç de hoş olmayan olayların içinde sanki yıllardır hayatımızdaymışsınız gibi bir anda yanıbaşımızda bulmamız nasıl bir kader anlamaya çalışıyorum.
Derin bir nefes aldı Onur, parmaklarını sertçe saçlarına geçirip zaten düzgün olan saçlarını dağınıkmışçasına geriye doğru düzeltirken aldığı nefesi seslice bıraktı. Tanıdığım kadarıyla oldukça serin kanlı olan bu adamı ilk kez böyle gergin görüyordum. Derince bir nefes daha aldı.
"Emre ve Melek'le tanışıklığımız yıllar öncesine dayanıyor. Aramızda olanlar çok kişisel Çınar Bey. Bilmenizi istediğim tek şey Emre ile aramızda görülmesi gereken bir hesabın olduğu."
"Siz anlatmak istemeseniz dahi bu hesaplaşmanın, Melek'e olan hislerinizle alakalı olduğundan eminim. Melek'le..." Egoist biri olmasam da sözümün kesilmesinden rahatsızlık duydum. Buna rağmen sakince dinledim Onur'u.
"Yanlış anlamanızı istemem biz çocukluk arkadaşıyız Melek'le, aramızda geçmişte olduğu gibi gelecekte de arkadaşlık dışında bir şey olamaz. Arkadaş oluşumuz Melek'in benim kıymetlim olması ve ona karşı korumacı olmam için yeterli bir duygu değil mi?"
Onur'un anlattıklarını dinlerken, ikimizde Melek'in yanımıza kadar geldiğinden habersizdik. Elindeki ceketle yanımızda donuk bir şekilde duran Melek'i ilk fark eden ben olmuştum. Onur'unda fark etmesini istemiştim ki;
"Melek, bir sorun mu var?" deyip Onur'un dikkatini de konumuzdan çevirip Melek'e yönelttim.
"Yok da ben , yani ben ... Onur ceketini vermeyi unutmuşum teşekkürler. Böldüm sizi hoşçakalın."
Melek elindeki ceketi Onur'un eline tutuşturup kaçar gibi hızla otele doğru koşarken Onur Melek'in arkasından bakakalmıştı. Melek'in, kendisi hakkında söylediklerini duymasından rahatsız hissetmiş gibiydi.
"Onur, Melek'e olan hisleriniz olduğu çokça belli, benim isim koymadığım o hislere arkadaşlıkla sınır çizme çabanıza rağmen hislerinizin arkadaşlıktan öte olduğundan oldukça eminim. Yine de ben gözlerime değil de sizin söylediklerinizle, duyduklarıma inandığımı varsayacağım. Emre' nin Melek'e takıntılı olduğunu hatta takıntısının onu ailesiyle tehdit edecek boyutta olduğunu da biliyor olmalısınız. Ben o gece, Melek'in Feraye'ye ne derece düşkün olduğunu ve aynı zamanda da Emre denen o şerefsizden ne derece korktuğunu görmüş oldum. Emre ile hesaplaşmanıza karışacak değilim ama hem eşim hem de Melek için güvenliği sağlamak zorundayım. Bu yüzden onlar bilmeseler de peşlerinde korumalarım olacak. Böyle bir şeyin bir daha yaşanması ihtimalinden bile korumak istiyorum onları."
Onur'un yüzünden duygularını okumak oldukça zordu. Eğer gönlüme Feraye düşmeseydi, Onur'un o soğuk ifadesinden Melek'e olan hislerini anlamam oldukça zor olacaktı. Kalbi aşkla dolu olan adamın halinden en iyi, kalbi aşkla dolu adam anlardı.
Araçlarımız gelmiş ama biz hala olduğumuz yerde durmaya devam ediyorduk. Onur bakışlarını bana doğru çevirdi. Gür kaşlarının ortasında belirin çizgiyi gördüm.
"Ben Emre ile hesaplaşırken onların korunuyor olduklarını bilmek benim açımdan da avantajlı olacaktır. Çınar Bey bilmem gereken şeyler var Melek size Emre için ne anlattı?"
"Arkadaşlığı yıllara dayanan biri olarak size anlattıklarından daha fazlasını bana anlatmış olamaz değil mi?"
Bu söylediklerim Onur'a ağır gelmişti. O ukala adam karşımda bir anda köşeye sıkışıp kalmış gibi tedirgindi.
"Emre ile Melek aracılığıyla tanıştık. Üniversite zamanlarımızdı. Onların sevgili oldukları dönemde kariyer planlarım sebebiyle kendilerinden uzaklaşmış oldum. Malum ben sizin camianızdan bir aileden geliyor değilim dostluğumuzla aramıza..."
Duraksadı, dudağından çıkmak üzere olan kelimeye engel olup başka bir şey söyleyerek cümlesini tamamladı.
".... Dostluğumuzla aramıza 'yıllar' evet yıllar girdi. Araları bir dönem bu kadar iyi olan iki insanın bu hale dönüşmelerine hala anlam veremiyorum. Yani bilmediğim şeyler yaşanmış olabilir lütfen anlamam, Melek'e yardımcı olabilmem için siz de bana yardımcı olun."
"Ben Melek'le Emre'nin bir zamanlar sevgili olduklarına dair haklarında hiç bir şey duymamıştım, açıkçası şu an söylediğiniz şey beni oldukça şaşırttı. Evet aynı camianın ailelerinden geldiğimiz de doğru ve belki de Emre hakkında sizin kadar bilgi sahibi de olmayabilirim ama şahsen tanımasamda emin olduğum ve sizi düzeltmem gereken bir konu var. Melek ve Emre arasında sevgililik gibi bir yakınlıkları olmasına ihtimal vermiyorum. Aralarındaki yakınlık küçük olan camiamızda ailelerimizin birbirlerine olan yakınlıklarından ibarettir fazlası olamaz."
"Bunu neye dayanarak söylüyorsunuz bilemiyorum ama Melek'le Emre'nin flört ettikleri bir dönem yaşandı. Ben de o anlara şahitlik ettim Çınar Bey"
"Eğer öyle bir yakınlık olsaydı, çoktan evlenmiş olurlardı."
"Pek tabii anlaşamayıp ayrılmış da olabilirler."
"Formalite icabı evliliklerine devam edip açık ilişki yaşayan o kadar mutluluk pozları veren çiftler var ki emin olun anlaşıp anlaşmamaları bile sorun olmazdı. Aralarında bahsettiğiniz gibi bir yakınlık olsaydı evlenmiş olurlardı."
"Gerçekten birbirlerini seviyorlarsa göstermelik devam etmeyip gerçek bir ayrılık da yaşamış olabilirler."
"Bakın Onur, bizim camia da ailelerin evlatları olmaz veliahtları olur. Kendilerinden sonra namları veliahtlarıyla yürüsün isterler. Sahip oldukları her şeyi bir gün veliahtlarına bırakacaklarından, çocuklarının en iyi eğitimleri almalarını isterler. Adlarını ve işlerini büyütecek ailelerle evlilik ve ortaklıkla güçlü bağlantılar oluşturmak isterler. İstesekte istemesekte ailelerimizin istediği hayatları yaşayarak ortak bir kaderi paylaşıyoruz. Böyle bir birliktelik gerçekten olsaydı camiada ses getirecek karlı bir evlilikle taçlanırdı. Emin olun böyle bir birliktelik Melek tarafından kabul görmüş olsaydı eğer, aileler duyar ve çoktan evlenmiş olurlardı. O gece o şerefsiz Melek'i Feraye ile tehdit edip yanına getirtti ve bence o gece Melek'in Emre tarafından ilk şantaj edilişi değil gibi."
"Ne demek istiyorsunuz Melek Emre tarafından ilişkiye mi zorlandı."
"Ben hala aralarında bir ilişki olmadığını düşünüyorum. Daha öncede bahsettiğim gibi camiamızda sık sık bir araya geleceğimiz ortak davetler olur. Böyle bir birlikteliğin bilinmemesi duyulmaması olanaksız. Tabii aklıma takılan şeyler de yok değil?"
"Nedir? Lütfen söyleyin."
"Neden sizinle paylaşayım ki?"
"Benimle konuşmak isteyen siz değil miydiniz?"
"Size teşekkür etmek ve Feraye için yaptıklarınız karşılığında benden istediğiniz şeyin çok büyük bir sorumluluğu olduğunu söylemek istedim."
"Benzer bir konuşmayı sizden Emre'ye dokunmamanızı onunla kendim hesaplaşmam istediğimi söylediğimde de yapmıştık. O gece de şimdi de aynı duruşla karşınızdayım. "
"Doğru ama o gece zor bir durumdaydık ve size gerekli ikazı yapamadım. Emre'yi şahsen tanımasam da işlerimiz gereği maalesef ortak faaliyet aldığımız alanlardan sebep kendisi hakkında duyumlarım olmuştu. Kendisi iş ahlakı , kuralları ve sınırları olan biri olarak anılmaz. Çıkarları için her şeyi yapabilecek kadar tehlikeli bir adam. Böylelerinden her şey beklenir Onur. Size akıl verecek değilim ama gözüme böylesi biriyle hesaplaşacak kadar donanımlı gözükmüyorsunuz. "
"Sizin camianızdan olmayanlar , sizin camianızdakilerle hesaplaşamazlar bile öyle mi?"
"Hayır söylemek istediğim bu değildi. Söylemek istediğim onun aksine sizin erdemli bir insan olduğunuz, onunla hesaplaşırken siz usulünce cenk ederken onun kirli oyunlar oynayacağıydı. Özetle bu şavaştan galip çıktığınızda eski Onur olarak karşımda durmayacaksınız, karşımdaki adam da Emre karşısında kazanan olamayacak. Siz Emre'yle hesaplaşırken kaybedeceklerinizi göze aldınız mı?"
"Çınar Bey, sizi gecenin bir vakti arayıp Emre'yi bana bırakmanızı isterken aklımda tek şey vardı. O da asla kaybetmeyi göze alamayacağım şeydi. Onun için her şeye değer."
"Lütfen bana karşı açık olun Onur, siz ne kadar bana karşı açık olursanız ben de size karşı o kadar açık olurum. Melek'e olan hisleriniz arkadaşlıktan ibaret mi ?"
"Bu konular sizi neden ilgilendiriyor."
"Emre ile hesaplaşmanızı gerektirecek mesele sadece Melek'ten ibaret mi?"
"Çınar Bey bence bu konuşmayı burada sonlandıralım."
Onur sandığımdan da ketum bir adamdı. Böylelerini severdim. İstediğim cevabı ne kadar zorlarsam zorlayayım kendisinden açıkça alamayacaktım. Onur arabasına binmek üzere arkasını dönüp hareketlenmişti bile. Benle vedalaşmayıp sırtını dönerken başhekimi olduğu hastaneyi destekleyen birine bile eyvallah etmeyecek kadar gururlu bir adamdı. Onu kazanmalıydım. Sözde gümrük sorunu için sınır ötesine geçmek zorundaydım. Ne kadar süreceğini bilmediğim o tehlikeli günlerde burada sevdiklerimin güvende olmasını sağlayacak müttefiklere ihtiyacım vardı. İrfan öldüğünden beri etrafımda dolanan iki yüzlü fırsatçılara sırtımı dönemezdim. Firuzeden haber alamıyorduk üstelik Selami bile bir süredir ortalıklarda yoktu. Adem güvenilir bir dosttu, aynı kandan olmasada kardeşti candı ama onuda bu çakalların arasında bir başına bırakamazdım. Onur güvenilir, cesur biriydi ve benim onun gibi birilerine ihtiyacım vardı.
"Onur!", diye bağırdım. Durdu ama sırtı hala bana dönüktü. Madem o bana anlatmayacaktı ben ona anlatacaktım. Aramızda güven köprüsünü kurmak için ilk adımı ben atacaktım. Bu yüzden onun duyabileceği tonda karşılık beklemeden anlatmaya başladım.
"Bizim camiamızdaki çocuklardan bahsetmiştim ya bizim camiamızdaki çocuklar benzer standarttaki okullara gider. Çoğumuz da yurt dışında aynı okullarda okurken kendimizi bir arada bulmuşuzdur. Enteresandır ki Emre, ailesinin en büyük erkek çocuğu olmasına rağmen bizim gibi yurt dışında eğitim almak yerine Türkiye de eğitim aldı. Benim sektörde Türkiye'de faaliyette olduğum yıllarda da iş için yurt dışındaydı. Sizce de tuhaf değil mi?"
Yüzünü bana doğru döndüğünde ilgisini çekmeyi başardığımı anladım.
"Diyorsunuz ki kariyeri için yurt dışına çıkan birisiydiyse neden eğitimleri için Türkiye de kalmayı seçer?" ,diye sordu Onur.
"Bingo."
"Peki nedenini biliyor musunuz?"
"Hayır nedenini bilmiyorum ama tahmin edebilirim. Bence Emre ta o yıllardan beri Melek'e takıntılı olmalı, belli ki sırf bu takıntısı yüzünden yurt dışında bile eğitim almaya yanaşmamış olabilir. Zaten Melek de kendisine takıntısı olduğunu Feraye için hastanedeyken konuştuğumda doğrulamıştı."
"Sevgili oldukları için yurt dışına çıkmamış araları bozulduğunda da uzaklaşmak için yurt dışına gitmiş olabilir."
"Ya da yurt dışına sürülmüş olabilir!"
"Ne demek bu, kendi isteğiyle gitmediğini mi ima ediyorsunuz?"
Onur'a Tomris'in Melek'i çıkarları için korkutmak adına Emre'yle anlaştığını söyleyemezdim.
"O yıllarda Korhanlılar camiamızda sözünün üstüne söz söylenmeyecek güçteydiler. Kendilerine problem çıkaran birini yurt dışındaki faaliyet alanlarına sürgün etmeleri için bir tek kelimeleri yeterdi. Malum yakın zamanda Esat Bey vefat etti. Ne manidar ki Emre de ülkeye kalıcı olarak geri döndü."
"Anlattıklarınız aklımdaki soruların cevabı değil."
"Çünkü yanlış yerden bakıyorsunuz. Emre tehlikeli bir adam. Emirdağlıların çok kirli bir dünyası var Onur. Gördüğün eğlence mekanları otellerin altında çok kirli bir dünya. Onunla hesaplaşırken yadıma ihtiyacınız olabilir. Ne yazık ki bir müddet buralarda olamayacağım. Adamlarım bu sürede görevlerini yerine getirecektir ama ben önlem üstüne önlem almadan rahat edemem."
Adem'in kartvizitini uzattım.
"Kendisiyle ben gibi irtibata geçebilirsiniz. İstediğiniz desteği sağlayacaktır. Aynı zamanda Doktor kimliğinize de güvenerek sizden bir ricada bulunmak istiyorum. Aile emektarımız doktor bir süredir buralarda değil ve Feraye'nin zaman zaman psikolojik strese bağlı atakları oluyor. Kendisi duyulmadan destek almalı. Size güvenebilir miyim?"
"Bence bunları bana güvenebileceğimizi bildiğinizden anlatıyorsunuz."
Elimi tokalaşmak için uzattığımda boşta bırakmadı.
"Beni yanıltmayacağınızdan emindim Onur."
"Bunu söylemek için daha çok erken değil mi Çınar Bey."
"Erken ya da geç farketmez yanıldığımı düşündüğüm an hatamı telafi ederim ve bunu yaparken asla pişmanlık duymam."
"Tehditte edildiğime göre artık gitme vaktim gelmiş demektir."
"Hoşça kalın Onur."
"Siz de Çınar Bey."
Hızla bekleyen arabalarımıza bindik ard arda trafiğe çıktık. Ben holdinge giden yolda düz istikamette ilerlerken Onur arabasını önümüze çıkan ilk viraja doğru kırıp sürmeye devam etti. Hastane ye giden yola ters yöndeydi girdiği viraj. Belli ki farklı bir yere gidiyordu. Bir an önce holdinge varmalıydım bu yüzden nereye gittiğine dair kafa yormadım, inşallah Emre'nin karşısına çıkmak gibi bir çılgınlık yapmazdı. Oldukça zaman kaybetmiştim. Yolda asistanım Elif'i arayıp Adem'i acilen odamda beklediğimi Adem'e söylemesini istedim. Direk aramayacaktım. Kendisine olan öfkemi asistanımla haber yolladığında anlayacaktı. Beni dinlememesinin bedelini ödemeliydi.
***
Ofise girdiğimde Adem oturduğu deri koltuktan bir hışım kalkıp ceketinin ön düğmelerini ilikledi. Ona konuşma fırsatı dahi vermeden yüzünün üstüne yumruğumu indirdim. İlk kez, ilk kez el kaldırmıştım. Mehmet'imin emanetiydi, kardeşimdi o benim.
"Özür dilerim Çınar Bey." , derken bariton sesi titremişti.
"Bey değil bu yumruk patronundan değildi, ağabeyimdendi. Patronun olsam çoktan kovmuştum seni. And olsun bir daha laf dinlemezsen patronun olup kovarım seni, Hayatımın hiç bir yerinde, yöremde, yanımda, canımda olamazsın Adem. Laf dinleyeceksin. Bir dediğimi iki etmeyeceksin. Senden canını feda etmeni fedaim olmanı istemedim. Kardeşim olup yanımda olmanı, elim, kolum, dostum, sırdaşım, güvendiğim yoldaşım, olmanı istedim. Fedai gerekse dışarda parayla yanımda olacak binlercesi var."
"O parayla tuttuğun adamlara güvenip mi gideceksin oralara ağabey. Yoldaşım deyip de beni ardında mı bırakacaksın?"
"Seni ardımda bırakmıyorum, sana yolumu emanet ediyorum. Sana ailemi emanet ediyorum. Senden başka güvenecek kimim var Adem!"
Masama geçip avukatımı çağırdım. Adem kendini hızla toplamıştı. Buna rağmen avukatımız içeri girdiğinde gördüğü atmosfer karşısında tedirgin olmuştu.
"İhsan Bey , yokluğumda Adem Bey yetkilidir. Kendisine tam vekalet vermek istiyorum. Sınırsız süreli."
"Ama Çınar Bey..."
"İhsan Bey dediğimi yapın vaktim yok."
İhsan Bey odadan çıkarken Adem'e döndüm.
"Yokluğumda Seda'yla ortak olduğumuz işleri birlikte yürütürsünüz, ona da mail atacağım bir süre yurt dışımda olacağımı bilmeli. Kurcalarsa da geçiştir. Bir süre sonra o da pes edip uğraşmayı bırakır."
"Kurcalayacağını sanmam."
"O ne demek."
"Az evvel haber geldi, babası yoğun bakıma alınmış."
"Kansere yakalandığı söyleniyordu ama yılların tecrübesi başına akbabalar üşüşmesin diye son ana kadar direndi. "
" Seda'ya geçmiş olsun dileklerinde bulunup çiçek ilettik. Eğer gitmek..."
"Hayır vaktim yok, resmi prosedürleri halledip yolculuk için hazırlanmalıyım. Sorumluluklarımı sana devrediyorum Adem. Seda'ya da bizzat ziyareti sen yapacaksın."
"Ağabey vurdun, dağıttın gözümü. Bu gözle mi gideceğim."
"Hadi ordan ilk kez yüzün gözün mor çıkmayacaksın insan içine, Seda'yı sevmediğini biliyorum bu da senim cezan laf dinleyecektin, sen gideceksin. O bileti de iptal edip yarın sabaha benim için bilet ayarla."
"Sen nerden biliyorsun bilet aldığımı gideceğimi söylemiştim ama bilet aldığım söylememiştim. Yasemin söyledi değil mi ah Yasemin."
"Bak ben onunda ağabeyi sayılırım kardeşimi üzdün diye diğer gözüne de geçirmeyim yumruğumu."
"Şeriatın kestiği parmak acımaz Çınar Ağabey, neyse hükmün kabulum ama üzerindeki şu tişörtü değiştir gözünü seveyim. Hayır gülmemek için gerildiğim kadar yediğim yumruğun ağırlığından gerilmedim yeminlen..."
"Lanet olsun sana öfkemden unuttum lan ben onu, söyle Elif'e söyle bana takım ayarlasın, çabuk..."
"Aslında şimdi bir daha alıcı gözle baktım da yakışmış gibi de sanki, yengeyi çiftliğe bırakırken bizimkiler de görmüştür inşallah yeni tarzını ..."
"Çiftliğe gitmedik, Feraye ablasıyla birlikte dönüşte alacağım , hadi uzatmada çıkarken söyle Elif'e de bir takım ayarlasın bir sürü işim var hadi Adem!"
Adem telefonunu çıkarı bana doğru kaldırdı flaşı parlar patlamaz yerimden doğrulup kovalaya başladım.
"Sil o resmi Adem!"
"Yok ya evdekiler de görsün ne var bu güzellikten neden onlar mahrum kalsınlar ki!"
"Kaçma Adem!"
Adem kapıdan çıkar çıkmaz bende peşi sıra ofis den fırladım, gülen gözlerin sebebini anladığımda ofise geri dönerken Elif'e seslendim.
" Elif bana bir takım ayarla hemen!"
"Peki Çınar Bey."
İçim sıkılıyordu. Daha önce de tehlikeye atıldığım çok zaman olmuştu ama hiç geride bıraktığım bir bekleyenim olmamıştı. Feraye'ye gitmem gerektiğini söylemiştim. Dalgaya vurmuştu eminim ciddiyeti anlamıştı. Bir sorun olduğunu biliyordu ama sorunun çözümün detayını bilmiyordu. Nereye gideceğimi ve ne kadar kalacağımı bilmiyordu. Ben hayatımda hiç yalan söylememiştim. Yalan söylememe gerek duyacak bir endişem almamıştı çünkü. Feraye'ye gerçeği söyleyememek adına anlattığım acemice saçmalıklar, evet yalan söyleyemeyi beceremediğimden resmen saçmalamıştım karşısında, hepsi bir yere kadardı. Onu bırakmayacağımı söylerken gitmem gerektiği gerçeğiyle bir an önce yüzleşmeliydik. Ona bunu onu incitmeden söylemenin bir yolu olmalıydı. Onu bırakmamanın bir yolu da olsaydı keşke!!!
...
Tüm işler bittiğinde Feraye'yi almak üzere Melek'in kaldığı otele doğru arabamı sürdüm. Ofisten çıkmadan önce ve arabadayken bir iki kez Feraye'yi aramıştım. Sürekli onu aramama sitem etmişti, iyiyim deyip durdu. İçimdeki sıkıntının da gerginliğimin de tek sebebi vardı. Bir an önce Feraye ile konuşmalıydım. İlk kez değilde ama en çok bu gün akmayan İstanbul trafiğinden nefret ettim. Direksiyonu sıkmayı ,parmaklarımın uyuştuğunu anladığımda bıraktım. Otele varmaya az kalmıştı neden akmıyordu trafik arabayı sağa çekip karşıya geçsem , en çok on dakikalık yürüme mesafesindeydi Feraye'm. Dayanamayıp camı açtım.
"Neler oluyor ne bu trafik dakikalardır aynı yerdeyiz."
" Bilmiyorum ki rotada kaza göstermişler yol kapalı.", dedi hemen yan tarafımdaki taksi şoförü.
Feraye'yi ararsam yine azar işitecektim. Geciktiğimi söylemem gerekti ama değil mi? Telefonumda siriye 'sol yanımı' aramasını söyledim. 'Sol yanım' aranıyor dediği an gönlüm alev aldı. Feraye'nin numarasının rehberdeki kaydını 'sol yanım' olarak değiştirmiştim. Arama sesi çaldı çaldı sonlandı. Aramama cevap alamayınca trafiğe de lanet okudum. Arabayı dörtlüleri yakıp anahtarı üzerinde motoru çalışır bir halde bıraktım. Zaten trafik akmıyordu. Elimde telefonla otele doğru yola koyuldum. Otele doğru yaklaştıkça duyduğum ambulans ve polis arabasının siren sesleri iyice gerilmeme sebep oldu. Bu kez Melek'i aradım ama ona da ulaşamadım.
Otel girişi, güvenlik bandıyla çevrelenmişti. Uğuldayan kulaklarıma rağmen ardımda konuşan yaşlı iki kadının konuşmalarını işitebiliyordum.
"Vah vah, çok da gençmiş kadın, güpegündüz onca insanın içinde kurşun sıkıp öldürmüş kadını, cani adam."
"Ya ya öyle. Bu ne cesaret! Ne günlere kaldık böyle. Kimse de adama mani olamamış."
"Olsa ne olacak, cani adam aklanır, mani olup araya girenler suçlanır oldu, adil bir yargı mı kaldı memlekette."
Yutkundum, dizlerimin bağı çözüldü ama yıkılmadım. Güç de olsa güvenliğin yanına vardım.
"Karımdan haber alamıyorum, müsaade edin. Otele girmeliyim, eşimi bulmalıyım."
"Üzgünüz olay yeri inceleme muayenesi var. İçeri giremezsiniz."
"Vurulan... vurulan kadının kimliği belli mi? Durumu nasıl? Yaş... yaşıyor değil mi? Hayatta değil mi?"
Hemen yanımızdaki polis memuru kafasını bana çevirdi, baştan aşağı beni süzdükten sonra...
"Şu anda kimseye bilgi veremeyiz beyfendi. Lütfen zorluk çıkarmayın.", dedi.
Zorluk çıkarmak mı! Kanım çekiliyordu benim. Ruhum ölüyordu.
Kendimi tutamadım, o hep nefret ettiğim öfkemle sarmalandı bedenim. Her yer dümdüzdü gözümde, her yer alacakaranlık...
Polis memurunu kollarından tutup, önümden ittim, güvenlik bandını kaldırmamla eşzamanlı olarak etrafım diğer görevli polisler tarafından sarıldı.
"Karım nerdeeee! Neyini anlamıyorsunuz, çekilin! Benim, karımı görmem lazım, çekilin diyorum önümden!"
Bir kez daha en sevdiğimi kanlar içinde görmeye cesaretim var mıydı?
Ya bu kalp! Bir felakete daha galip gelebilir miydi?
Etrafımı saran polislerce diz çöktürülüp durduruldum. Hepsini ekarte edip, içeri girmesini de bilirdim elbet. Bana diz çöktüren etrafımdaki polisler değildi ki bana diz çöktüren, korkularımdı.
Bir kez daha geç kalmıştım, bir kez daha koruyamamıştım, kurtaramamıştım sevdiğimi.
Bir kurban daha vermeye dayanamazdım!
Benimle kal, beni bırakma!!! Bu adamı sensizliğinle yarım bırakma!
Duy beni, ses ver bana! Sol yanım!
On sekizinci bölüm sonu, devam edecek...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.29k Okunma |
303 Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |