33. Bölüm
Fatma Tuncay / MİRAS / 19.1 Bölüm Benimle Evlenir Miydin?

19.1 Bölüm Benimle Evlenir Miydin?

Fatma Tuncay
demirkalem

 

 

 

>>>>>>>XIX<<<<<<

 

 

 

Bazen vedalar kaçınılmaz olur, giden yarım de kalan de yarım kalır.

 

 

 

>>>>>>>XIX<<<<<<

 

 

 

 

 

Olaydan saatler öncesi

Melek Korhanlı

 

Koca bir dağın zirvesine tırmanmak istiyordum, içimde dolup taşan öfkeyi ancak enerjiye dönüştürerek tüketebilirdim ama aynı zamanda alevimden sönük bir yanardağı faaliyete de geçirebilirdim. İçi içine sığmazken insanın , ruh beden denen aciz kabuğa nasılda sığabilmişti. Nasıl sığabilmişti de içinde kopan fırtınalara rağmen bir sandalyenin üzerinde, aciz bir put gibi oturmuş durabiliyordum.

Feraye yaralı elimi tuttuğunda gerçekliğe dönüp bulunduğumuz zamana dönebilmiştim. Hastanede Kerim'in yanında hakkımızda çıkan haberlere ithafen beni öperken sarhoş olmadığını söyleyen Onur'la az evvel Çınar'la konuşurken aramızda arkadaşlıktan başka bir şey olmayacağını söyleyen Onur arası kaç ışık yılı mesafeydi ki?

"...yanlış anlamanızı istemem, biz çocukluk arkadaşıyız Melek'le, aramızda geçmişte olduğu gibi gelecekte de arkadaşlık dışında bir şey olamaz. Arkadaş oluşumuz Melek'in benim kıymetlim olması ve ona karşı korumacı olmam için yeterli bir duygu değil mi?..."

Beynimde dönüp duruyordu söylediklerinin her bir kelimesi, her bir hecesi... Nefesi etli dudaklarından ses olup dökülürlerken söyledikleri hatıralarımda tekrar tekrar yaşam buluyordu...

O an arkadaş bile kalamayacağımızı anlamıştım ...

"Melek Abla, neyin var? Abla!"

"Ben iiy-iyiyim sadece ..."

"Hayır bir şey olmuş, az evvelki Melek değilsin. Ceketi vermeye gidenle ceketi verdikten sonra dönen Melek arasında çok fark var. Ne oldu Melek Abla?"

"Feraye, bildiğin bir gerçek vardır ya böyle içini acıtan bir gerçek, bilirsin o gerçeği ama hiç yüzleşmemişsindir ve hep o gerçeğe gözünü yumup kulaklarını kapatmışsındır. Sonra bir şey olur, o gerçek , yumduğun gözlerine sokar kendini , kapadığın kulaklarında çınlar o gerçekler ve sanki ilk kez duymuş, görmüşsün gibi can acıtır. Canım yandı Feraye, canım acıyor Feraye!"

Çocukluğundaki gibi elinin arasına aldı parmaklarımı. Bir anda dünyanın tüm kiri tozu yok olacak sandım. Kardeş böyle bir şey olmalıydı. Tomris bir an bile bizi böyle görememiş miydi?

"Neler oluyor abla!"

"Hepsini anlatacağım ama ilk sen anlat. Koskoca Yalçınkaya holdingin sahibi, o heybetli adama o tişörtü ..." Hüzünlerimin üzerine toprak döktü şuh kahkahalarım. Bu kadındım ben. Gülen, hep gülen , hiç bir acısı , tasası yokmuş gibi etrafına kahkahalar saçan kadındım.

"... o tişörtü nasıl giydirdin. Sizin ilişkiniz ne durumda , adam sana öyle bir bakıyor ki diyorum tamam olmuş bunlar ama sende bir şeyler eğriti gibi..."

"Şey abla ben, beni Çınar'a layık görmüyorsun biliyorum ama böyle olsun istememiştim ama her şey bir anda bu hale geldi ve ben nasıl oldu anlamadım..."

"Feraye nasıl böyle düşünebilirsin, ne oldu?"

"Abla ben, abla ben şey oldum..."

Yüzü mahcuptu kardeşimin sebebi de bendim, hala ona attığım tokadın acısı vardı ikinizde de . Üflemekle geçmezdi bu acı!

"Aşık oldun." , dedim sevecen bir ifadeyle onu rahatlatırsam kendimde rahatlayacaktım. İzi kalmışsa da attığım tokatın o ize bakmayıp yok saymayı denemeliydik.

"Aşk güzel şey Feraye. Sana daha önce de söyledim. Aşkla büyütülmeyen çocuklar olarak aşık olsakta tanımını yapamıyoruz. Kendimize bile itiraf edemiyoruz değil mi?"

"Abla..."

"Feraye, Çınar aşık olunacak bir adam. Hayranlık duyulacak kadar yürekli, başarılı bir adam olan Çınar'a ben de hayrandım ama o kadar. Ona hala hayranım senin için o tişörtü giydiğinden eminim, sana öyle güzel bakıyor ki, davet gecesi Fidelio ile dansınızı kıskanç gözlerle izlediğine şahit olduğum da onun sana olan bakışlarına hayran olmuştum. Güzel bakan, sevdikleri için her şeyi yapan adamlara hep de hayran olacağım. Bunu engelleyemem. Sende artık kendini mahçup hissetmeyi bırak. Ben Çınar' a hiç aşık olmadım. Hayran olduğum bir adamda karanlık odamdan dışarıya açılan bir kapı aradım. Artık biliyorum her kim olursa olsun benim o kapıya da ihtiyacım yok."

"Ben yine de böyle olsun istemezdim. Biliyorum belki bana inanmayacaksın ama Tomris Ablam yani o sana davet gecesi de dedim. O gece Ekrem Enişte bana öyle şeyler ima etti ki ben , biz ölüyorduk. Benim Çınar'a güvenmememi söyledi ..."

"Sen ne söylüyorsan doğrudur, sana inanıyorum Feraye. Açıkçası seni kulübe çağıran sana mesaj atan, kişi Tomris'ti. Ben sonra öğrendim. Tomris'in hırstan gözü kör kalbi kapkara olmuş. Emre'ye gelecek olursak, arkadaşım falan değil o adam. O adam çok kötü biri ve Tomris de o adamı az çok tanır ve tanıdığı kadarıyla bile bize bu yaşananları reva görüyorsa hakkında iyimser düşünmek ahmaklık olur. Şu lanet olası kurul toplantısı yapılıp resmi prosedürleri bir an önce halletsek de defolup gitsek birbirimizin hayatından artık diyorum ben."

"O ne demek abla."

"Dağıldık işte görmüyor musun ? İşin aslı hiç bir arada da değilmişiz Feraye. Ben davetten beri eve gitmiyorum. Topyekün Korhanlılar Babamın otoritesinin gölgesinde değiller artık herkes kendiyle beraber. Bende bana düşenle tamamen kendime yeni bir hayat kurma peşindeyim. Bben belki kendi mesleğimi yaparım ya da yeni bir başlangıç bilmiyorum. Bildiğim tek şey o eve de dönmeyeceğim."

"Bunlara ben mi sebep oldum. Özür dilerim."

"Asla özür dileme sebebi sen değilsin. Beni o eve bağlayan sendin Feraye. Hep sendin. Sen İtalya' dayken gece gezmelerimin bitmeyen partilerimin sebebi yalnızlığımdı. Babamızın ölümü de kırılma noktam oldu. Hayat kısa, neden daha fazla kendime bu zulmü yapayım."

"Peki bu böyle daha ne kadar sürecek, otelde kalmaya devam mı edeceksin. Sen sevmezsin ki otel odalarını..."

"Evet sevmem, en az bizim malikane kadar ruhsuz bu otel odaları. Samimiyetsiz. Yuva gidi değil ama dedim ya en az malikanemiz kadar, malikanede hiç yuva gibi hissettirmemişti ki zaten, oranın yanında burası daha iyi bile sayılır. Burada yemek saatleri esnek ve aileymişiz gibi rol yapmamızı gerektiren zorundalıklarımız yok. Bir müddet daha kalırım otelde, henüz bir evin sorumluluğunu alabilecekmişim gibi hissetmiyorum. Neyse sen beni boşver de anlat bakalım. Aşk yapmak nasıl hissettiriyor."

"Aşk yapmak derken. Aşık olmaktan mı bahsediyorsun."

"Ya Feraye evli barklı kadınsın, saf saf konuşma artık seks diyorum seks... Çınar'la yatan kadınların konuşmalarını ....upsss yani biliyorsun senden önceydi ama sen de o gece Çınar'ın koleksiyonundan bahsedince haha"

Kıpkırmızı olmuştu Feraye.

"Abla biz ciddi bir şey konuşuyorduk konu buraya nasıl geldi..."

"Seks de ciddi bir şeydir bence, ilişkinin yüzde doksanını..."

Feraye gibi bir kardeşiniz varsa başka bir eğlenceye ihtiyacınız olmazdı. Azıcık üzerine gitmeniz yeterliydi onun şekilden şekile giren hallerini görmek bocalarken verdiği tepkileri izlerken keyfe gelmek için.

"Ya abla yaaa! Ben sana soruyor muyum!"

"Bana kimse nasıl hissettiğimi hiç sormaz ki?" , deyiverdim. Bir anda göz göze geldik. Aynı anda dolu dolu oldu gözlerimiz. Yutkundum.

"Nasıl hissediyorsun abla?"

Sordu göz bebeğim, canımın parçası kardeşim. Sol gözümden bir damla savruldu.

"Aşık olduğunda nasıl hissetmiştin, ilk birlikteliğinde nasıl hissetmiştin."

Bir damla daha aktı sol gözümden arsızca onu sağ gözüm takip etti.

"Seni en çok ne üzmüştü o gün nasıl hissetmiştin. En mutlu günün evet en mutlu olduğun gün ne zamandı o zaman nasıl hissetmiştin." Kafedeydik az daha ağlarsam herkes bana bakacaktı. Zor tuttum kendimi. Feraye karşımdaki sandalyeden kalkıp yanıma oturdu ve bana sımsıkı sarıldı. Sıcacıktı.

"Ben sadece bir kez aşık oldum Feraye çok sevdim ama öyle zor birini sevdim ki. Çok zor Feraye onla da onsuzda çok, çok zor!"

"O adamın Onur Akın olma ihtimali var mı? Peşinden ceketini vermek için kanatlarını açarak gidişini gördüm. Sonra neden kırık kanatlarla döndün ki geriye. Neden incitti seni. Oysa o da sana başka türlü bakıyor gibi. Yani ben anlamazdım. Sen söyledin aşkla büyütülmediğimizden fark edemiyoruz diye. Sen söyledin Çınar'ın bana nasıl baktığını. Onur'un sana bakışlarında da senin ona bakışlarında da aranızda sözcüklere ihtiyaç duymadan anlaşabileceğinizi gösteren nüanslar gizliydi. Ben mi yanlış yorumladım."

"Yanlış yorumlamışsın Feraye. Sadece sen değil ben de öyle ve hatta Çınar da öyle. Ceketi vermek için yanlarına gittiğimde Onur'un Çınar'a arkadaşlığımızı altını çize çize anlattığını işittim."

"Sen ona aşıksın ama ..."

"Ama aşk da yetmiyor Feraye, maalesef artık ondan bana arkadaş da olamaz. Bizden hiç bir şey olmaz Feraye!"

"Çok mutlu ol istiyorum abla, çok mutlu ol, bunun için ne yapabilirim. "

"Yeni bir hayat kurarken yanımda ol yeter. Şirketten kurucu hisseleri elden çıkarmamız mümkün değil. Bilmiyorum Tomris ne gibi zorluklar çıkaracak ama bir yolunu bulup kendime yeni bir hayat kuracağım ve o hayatı kurduğumda yanımda, ailemden bir tek sen ol istiyorum Feraye. Başka hiç bir kimseyi de istemiyorum."

Ne kadar zaman olmuştu sahi iki kardeş birbirimize sımsıkı sarılmayalı bir Feraye anlattı bir ben. O Çınar'a olan hislerinden bahsetti ben ona imkansız aşkımdan . Çocukluğumuzun kırgın anılarından konuştuk. İtalya'daki kariyer planlarından. Sohbete başladığımız zamanki duygusallıktan çıkıp daha eğlenceli konulara gelmiştik. Güzel hayaller kurmuştuk. Sarışın yelloz Seda'nın dedikodusunu bile yapmıştık. Kız kıza, can cana, neler neler paylaşmıştık o kısacık zamanda . Tüm o sohbetimizi eğlencemizi bozansa sol çapraz masadaki çift olmuştu. Dikkatimin o masaya kayıyor oluşu Feraye'nin de gözünden kaçmamıştı. O da bende fark etmiştik durumu.

"Abla?", dedi Feraye çekingen ve ürkek bir tonla o da sorunu fark etmişti. Bizden başka kimse ise oralı olmuyordu.

"Bu adam kadını rahatsız ediyor açıkça belli Feraye."

"Garsonlara mı söylesek ya da polis mi çağırsak? Bir de sanki çift gibiler şimdi sizine ne derlerse ya?"

"Ben bu kadını hatırladım Feraye iki haftadır o da benim kaldığım kattaki odalardan birinde kalıyor. Hatta resepsiyondan oda kiralarken görmüştüm ilk kendini."

"Yani kafe için gelmediler mi diyorsun, bak emin misin? Onca kişi kalıyor bu otelde. Otelin kafesinde vakit geçirmek için gelmiş deli dolu bir çift bile olabilirler. "

"Eminim Feraye, kadını gördüğümde sol göz çevresi mordu ve gözüne de kan oturmuştu. Marka gözlüğünün arkasına gizlenirken restoranın lavabosunda görmüştüm. O yüzden yüzü aklımda kaldı. Ne zaman kahvaltı saatinde otelin restoranında denk gelsek hep bir ürkek, çekingendi. Hem ben beden dilinden anlıyorum adamdan korkuyor belli. Yok ben daha fazla duramam artık, sen ara polisi de her ihtimale karşı."

Bazı çığlıkların sesi olmazdı ki ben çığlık çığlığa yardım istediğim bir gecenin sabahında kaybetmiştim masumiyetimi, hayallerimi geçmişimi ve dahi geleceğimi. O gecenin sabahında gördüğüm yüzlerde merhamet kırıntıları aramıştım. Yoktu ! Duyulmamıştım, görülmemiştim. Çaresizliği yaşayan bilirdi. Kafede bizden başka kimse yanı başımızda olan gerginliğe aldırmıyordu. Nerede bırakmışlardı merhametlerini.

Yerimden fırlayıp, kadının titreyerek eğik başının altından karşısındaki adama nefret ve korkuyla baktığı adamınsa kadını parmağını sallayarak sert bazen gür bazen alçak sesle yağdırdığı hakaretlerin sesi ve görüntüsü daha netleşir oluyordu bulundukları masaya doğru attığım her adımda. Sonunda kadına savurduğu kolunu tuttum havada. O anda bir anlıkta olsa kafedekilere ait gözler bana döndü.

" Hanımefendi bir şeye ihtiyacınız var mı ?" diye sordum. Karşısındaki adamdan bir anlık yüzünü bana doğru döndürüp tekrar karşısındaki iğrenç adama çevirdi. Yutkunurken kadın, adam suçlu ve güçlü ifadesiyle bana doğru döndü.

"Bir ihtiyacımız olursa garsonlara söyleriz BAY-YANN." Dedi, bayan kelimesini saçmaca heceleyip baskı yapa yapa.

"Size değil ,hanımefendiye sordum bayım.", dedim beyefendi gibi durmuyordu, insan gibi de durmuyordu, aslında hayvan diyesim vardı ama hayvanlara saygısızlıktı, hayvan gibi bile durmuyordu...

"Adamın olduğu yerde kadına soru sorulmaz! Olursa ben söylerim ihtiyacımızı."

"ADAM olanın yanında kadının bir şeye ihtiyacı olmaz , Sadece ADAM olanın yanında ama..."

Ayağa kalktı adam bir anda boğazımı tuttu. Aynı anda etrafımızı bir kaç kafe görevlisi sardı. Diğer masadakiler ayaklandı. O anda gözüm direk Feraye'yi aradı. Titreyen bir bedenle bize doğru bakıyordu. Tırnaklarımı geçirdim adama. Beklemiyordu elini çeker gevşetir gibi oldu, elinden kurtulup ittirdim. Adam güvenlikçe tutuldu.

"Bu bayandan şikayetçiyim." , dedi adam, kendisini sakinleştirip dışarı almak isteyen görevlilere . Ben de duramadım tabi.

"Gördünüz, bana saldırdı."

"Sus be kadın, masamıza gelip car car konuşan rahatsız eden o."

"Etrafını öfke terörü salıyordu, bende hanımefendiye bir ihtiyacı var mı diye sordum. Hepiniz şahitsiniz değil mi? " Dedim.

Biri ilk kıvılcım olup direndimi, herkes peşinden alev olup direnirdi . Hasan Tahsin'in ilk kurşununun kurtuluşumuz olması gibi , baş kaldırıp diş göstermemle yanımda bulduğum tüm kafe görevlileriyle beraberce adama doğru yürüyorduk.

"Şahidiz tabi polis gelir birazdan." , dedi biri. Öteki de masadaki kadının yanına koştu bir diğerinin yanındaki adam da , etrafına pislik saçan adinin yanına onu tutmak için koştu, bir anda özür dileyip kaçar gibi gitti mahluk.

"Nasılsınız dedik kadına. Duygulandı ağladı. İçimizden biri ; "Polise gidip koruma talep edebiliriz.", dedi.

Ben yerime geçip Feraye'yi sakinleştirmeye çalıştım. Dışarı çıkmakta fayda gördüm. O sırada kadının sesini duydum.

"Şikayetçi olamam. Çocuklarımı kaçırıyor benden, yurt dışına kaçırmakla tehdit ediyor. Çocuklarımı almak istediğimde söve döve kovdu beni, kaçtım ama şimdi de geri dönmemi istiyor. Korkuyorum!" , dedi.

"Gitmem lazım, benim gitmem lazım beni bulursa bu kez yaşatmaz." , dedi. Alelacele kalktı kadın. Yardımınızı istemedi. Çağırdığımız polisin gelmesini bekliyorduk. Ne olursa olsun ben beni darp ettiği için şikayetçi olacaktım. Kadın istemese bile ifade verecektim. Şimdi Feraye ile ilgilenmem gerekiyordu. İlk kez kardeşimi kriz geçirirken görmüştüm panikledim. Sessizce nefeslerimi düzenlemeye çalışıyordu, yavaşça kalkıp dışarıya doğru yürüdük. Dışarıda oteli gören açıdaki farklı bir kafenin bahçe tarafına geçtik, Feraye nefesini düzenlemek için otururken çanta ve telefonlarımızı otelin kafesinde unuttuğumuzu anladım ve almak için ayaklanmak istedim ama Feraye elimden tuttu. Yanından ayrılmamamı istiyordu, bırakamazdım. Benzer ataklar yaşadığım zamanlarım olmuştu. Çocukluğumuzdaki anılardan bahsetmiştim. Biraz sakinler gibi oldu. Kafede çalan doksanlar popu duyunca yerimden kalktım. Feraye daha iyi gibiydi, yan masadaki garsonun yanına gidip istek şarkıda bulundum. Yerime otururken Feraye sorgularcasına yüzüme bakıyordu. O anda çalan Yaşar şarkısıyla gülmeye başladık. Keyfimiz bir an olsun yerine gelmişti. Birlikte şarkının sözlerini mırıldanmaya başladık.

 

'Gel benimle, çok çok uzaklaraa,

Hüzünlerimi , bir parça aşkla değiştirrrr

Gel benimle bilinmez duraklaraaa

Mevsimlerimii, bir dalga yaza sönüştürrr!"

Bendenlerimiz sandelyedeydiler ama ruhlarımız elele vermiş tıpkı çocukluğumuzdaki gibi müziğe ritim turugor dans ediyordu. Sesimiz biraz daha yükseldi;

'Söz veriyorum, her şey çok güzel olacakkk! Sadece sen ve bennn!' O anda yan tarafımızda duyulan silah sesleri ardından bağırış çağırışlar müziğin sesini bastırıyordu. Çağırdığımız polisin yaklaştığına dair gelen siren sesleri ile de ortalık mahşer alanına dönüverdi. Kıyamet mi kopuyordu.

 

      ...

 

Çınar Yalçınkaya

Yirmi üç yıl önce...

 

"Anne korkuyorum!

"Çınar ne oldu yavrum. Anlat hadi annene."

"Bbabam, babam ... Biri geldi sonra bbabam... evimizin önü kırmızıya bulandı anne gördüm."

"Çınar , seninle bir yolculuğa çıkalım mı oğlum?"

"Babam gelmeyecek mi?"

"Hayır, yalnızca sen ve ben olacağız."

"Olur, gidelim ama ya babam bizi bulursa."

"Onun bizi bulamayacağı bir yere gideceğiz oğlum."

"Öyle bir yer var mı? Nasıl bir yer orası..."

"Elbette var oğlum. Çok güzel bir yer, böyle düm düz bir arazi düşün, yazları yemyeşil kışları bembeyaz olan, içerisinde meyve ağaçları da var, sonra ..."

"Vişne ağacı da var mı?"

"Var oğlum sen hangi meyveyi istersen o meyve ağacı var."

"Ama vişne yemek için ağaca tırmandığımda ya düşersem."

"Gideceğimiz yerde ağaçların kökleri gökte dalları yerde kuzum, sen istediğinde ağacın dalları sana uzanacak sende meyvesinden zorlanmadan yiyebileceksin."

"Vaooov süper ya başka neler var..."

"Başka hayvanlar da var, o yerde asla yalnız olmayacağız, senin de sevdiğin gibi hayvanlar kafes ardında olmayacaklar özgür olacaklar orada..."

"Atlar da olacak mı?"

"Sevdiğin bütün hayvanlar orada olacaklar oğlum... atlar, kediler,köpekler, kuşlar, tavuklar, kuzular... gideceğimiz yerde sadece yaşam var, orası apaydınlık oğlum..."

"Hep mi aydınlık, orada hiç gece olmuyor mu ki anne?"

"Sen istemedikçe gece olmuyor oğlum , sen istemedikçe her yer aydınlık olacak asla karanlık olmayacak... Sen istemedikçe istemediğim hiç bir şey olmayacak oğlum!"

...

 

 

Günümüz...

 

Korkuyorum anne! Hadi bana yine cennet diyarlarını anlat umut vermek için. Çocukların gölgesinde oynadıkları o çınar ağacını anlat. Sütten, baldan akan ırmakları anlat. Kökleri gökte duran dalları dilsiz uşak meyve ağaçlarının olduğu o bahçeleri anlat.

O adamın lanetinden kurtar beni anne!

"Karımı görmek istiyorum, bu otelin kafesinden alacaktım onu..."

"Beyefendi zorluk çıkarmayın işimizi yapalım."

"Kim yaptı bunu!"

"Saldırgan kaçmış, gereği yapılacak."

Seni koruyamadım, karımı da koruyamadım anne. Her şey bitti hey şey... Ben böyle olsun istememiştim ki anne!

"Bırakın..."

"Haber için gelmişler amirim, açıklama bekliyorlar. Olay yeri inceleme işini bitirmek üzere. Ceset de adli tıpa götürülmek üzere araca alındı..."

"Sus Berk, görmüyor musun yanımızda sivil var."

"Öözür dilerim amirim, fark edemedim."

"Beyefendi adınız nedir?"

"Çınar."

"Çınar Bey sizi serbest bırakacağız ama lütfen sakin kalmaya çalışarak bize yardımcı olun."

Yutkundum.

"Görebilir miyim?"

"Üzgünüm , ama şöyle yapabiliriz. Eşinizin eşkalini tarif edebilir misiniz?"

"Yirmi yaşında koyu kumral, grimsi mavi gözleri var. Kk... kkısa saçlı. Zayıf bedeni, oldukça zayıf, beyaz tenli... Çok güzel gülümser! Gülüşü sevilmeye davetiye çıkarır. İnce titrek sesiyle naifçe konuşur öyle ki duyana şiir dinliyormuş gibi hissettirir. Onun dudaklarından dökülenler henüz hiç bir şairin kaleminden dökülememişlerdir eminim. Nadiren sinirlenir. Sinirlenince cümlesini tamamlamakta zorlanır; Nefesi kesilir, kesik kesik konuşur ama heyecanlanınca da tam tersi tek nefeste dudaklarından dökülen sözcüklerinden paragraf yazdırır! Utanınca saklanmaya yer arar, dudaklarını ısırır, saklanacak yer bulamamışsa sımsıkı yumar gözlerini sanki görünmez olabilirmiş gibi... Uykusunda konuşur, alakalı alakasız mütemadiyen konuşur, bir anda öyle bir şey söyleyi verir ki vakit geceyse de kaç yazar, gün doğuverir vaktini beklemeden. Onun yanındayken mevsim kışsa , baharı es geçipte yazı getiriverir. Sonra... sonra en çok beyaz rengi sever. Beyaz giymeyi sever ama ne zaman beyaz giyse hep kötü şeyler olduğunu söyler... üzülür çok üzülür yine de beyazı sevmekten vazgeçmez! Bu gün üzerine beyaz tişört giyinmişti..."

"...Bbeyefendi, Çınar Bey! Çınar Bey!"

Başımı kaldırdığımda şeridin diğer tarafında iki kadını kol kola dururken gördüm. İşte oradaydı bebek gözlüm. Feraye'm. Melek'in kolundan çıkıp bulunduğum yere gelmek için kendisine mani olan görevlilere çıkışıyordu.

"Bırakın eşiyim ben! Kocam o benim , içerde sanmıştır beni. Bırakın!!!"

Bana doğru bakan o siluet gerçek olamayacak kadar güzel değil mi?

" ... Beyefendi sizi güvenlik şeridinin dışına almak zorundayız!"

Tek solukta ayağa kalktım. Hayal ya da gerçek ayaklarım altında aktı yerler, güvenlik bandını kaldırıp altından eğilerek geçtikten sonra doğrulduğumda soludum aşkı... Tam karşımdaydı, hayal değildi, her bir zerresiyle gerçekti. Benim Ferayem. Sımsıkı sardım , doyasıya kokladım, hayattaydı, dokunuyordum. Sıcaktı tenini hisettim hissedebildiğimce , yaşıyordu. Konuşuyordu. Ne söylüyordu iç sesim fırsat verseydi anlayacaktım söylediklerini...

"Çınar biz iyiyiz sorun yok, aanlatayacağım.."

"Hayır, hiç bir şey anlatma! Sen hayattasın ya gerisini bilmek istemiyorum. Gidelim artık... Melek sen de bizimle gel ..."

"Teşekkürler Çınar ama ifade vermek için karakola gitmeliyim, o adi herif yakalanmadan içim rahat etmez, polisler bekliyor siz gidin her şey yolunda."

" Seni yalnız bırakamam Melek..."

"Ben iyiyim Çınar, daha iyi olmam o için o adi adamın yakalanması lazım. Beni merak etmeyin lütfen siz gidin hem Feraye minik bir atak geçirdi burada kalması ona iyi gelmeyecek. Bu arada telefonlar çantalarımız kafedeydi birazdan teslim alabiliriz sanırım."

Telefon ve çantaları teslim aldığımız da telefondaki arama kayıtları çarptı gözüme ona ulaşmadığım o dakikaları tekrar hissettiğim de dayanamayıp sarıldım, titreyen bedenine yârimin.

"Melek birlikte gidelim , seni bırakıp eve geçeriz."

"Çınar, sorun yok gerçekten hadi bak, yoldan gelmişsiniz yorgunsunuz da..."

"Peki o zaman bir şeye ihtiyacın..."

"Ararım Çınar! Hadi gidin artık lütfen..."

İçime sinmediği için Onur'a mesaj atmıştım. Eminim Melek'in yanında olmak isteyecekti.

 

***

Çiftliğe doğru saatler süren yolculuğumuz trafiğe rağmen rahatsız edici gelmemişti. Feraye hemen yanımdaki yolcu koltuğunda bedeni bana dönük sol avucuna yasladığı yüzüyle koltuğun içine kıvrılmış oturuyordu, sağ elim bacağının üzerinde onun sağ eli ise benim elimin üstündeydi. Sonunda çiftliğe gelmiştik, vitesi parka almak için istemeye istemeye çektim elimi Feraye'nin elinden. Sesli bir şekilde bıraktı nefesini ona da güç gelmişti ellerimizin ayrılması.

Motoru durdurur durdurmaz, emniyet kemerini söküp fırladım arabadan sertçe kapattım kapıyı ve hızla ön yolcu kapısını açmak için hareketlendim. Kapıyı açtığımda Feraye'nin emniyet kemerini henüz sökmekte olduğunu fark ettim. Çıkması için acele ettiğimi anladı panikten elleri birbirine dolandı emniyet kemerini sökerken. Arabadan inmesine yardım ettim ayakları henüz yere basmıştı ki avuçlarımın arasına aldığım yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarımı alnına bastırdım. Bir kaç saniye öylece hareketsiz kaldık. Sonra başını göğsüme bastırıp sıkıca sarıldım.

Korktum...

Onu kaybetmekten ölesiye korktum, onu bir daha görememekten kokusunu soluyamamak, sıcaklığını hissedememekten korktum. Şimdi de gözlerine bakarken ağlamaktan korkuyordum.

Ne zaman burnumun direği sızlasa İrfan'ın otoriter silueti gelirdi gözlerimin önüne ' Erkek adam ağlamaz!' , derdi adamlığı bilirmiş gibi...

Ben o üzülmesin diye güçlü durmak için ağlamamak istedim. Bu yüzden başını göğsüme gömüp onun varlığıyla güçleninceye dek dakikalarca bekledim.

Ağlamamak...

En son ne vakitti ki ağlamamak için kendimi sıktığım...

İrfan'ın beni Firuze ile yaşadığı evde fazlalık görüp yatılı okulla gönderdiği zaman mı? Yok yok... O zaman mutluydum onun varlığına katlanmak zorunda kalmayacaktım artık! Annemin öldüğü zaman mı? O zaman ağlamama ses etmemişti ki kimse...Odalar sessizdi, ıssızdı kapkaranlıktı, ışıksızdım, yapayalnızdım belki de bu yüzdendi hıçkırıklarımı duyan kimse olmamıştı yanımda...

Ben ne zaman ağlasam annemi suçlardı İrfan... Benim bu kadar yumuşak yürekli olmamın suçlusu annemdi. İnsan olmamın suçlusu annemdi, İrfan kendisi gibi olmamı istedi hep, duygusuz, merhametsiz, etrafına korku saçan adım attığı yeri ölüm kokutan bir canavar olmamı. Sahi en son anneme daha fazla eziyet etmesin diye tutmuştum göz yaşlarımı... Ne çok sızlamıştı burnum. Ne çok korkmuştum. Ne çok gitmek istemiştim annemle özlem duyduğumuz İrfan 'sız yarınlara... Ne kadar zordu katil birinin yanında çocuk olmak!

"Ççı... Çınar, ben iyiyim."

"Biliyorum, iyisin, kollarımın arasındasın. Benimlesin, ama biraz daha böyle kalalım lütfen."

Ses etmedi ama kollarını doladı bedenime. Bir süre öylece kaldık. Saçlarını doya doya kokladım, okşadım. Sırtımdaki ellerini gevşetip başını doğrulttu çenesini göğsüme yaslayıp bebek gözlerini yüzüme sabitledi.

"Evimize gidelim mi artık?"

Ne güzel demişti öyle...

"Gidelim, evimize." , diye karşılık verirken ikinci kelimeyi daha sessiz ve derinden tekrarlayarak sol elimle Feraye'nin sağ elini avuçladım. Yârimle el ele girmek istemişti canım, e-vi-mi-ze.

 

Bölüm : 25.07.2025 13:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...