
>>>>>>>XXII<<<<<<
'Affetmek ve unutmak iyi insanların intikamıdır ama ben asla unutmadım!'
>>>>>>>XXII<<<<<<
Yalovadaki Ev ...
Dalları ikramı meyvelerin ağırlığından yere çökmüş halde duran meyve ağaçları ve renk renk ortanca, gardenya ve sardunyalarla kaplı bahçenin içinde varla yok arası saklı duran iki katlı eski ahşap evi, kerpiç ve ahşap karışımı örme duvarlarını sarmalayan sarmaşık yapraklarının açıkta bıraktığı camlardan içeri süzülen ışık huzmesi ürkekçe aydınlatmaya çalışıyordu. Bu eski, yıpranmış ev , içinde yaşanan acılardan bizar olmuş da Allah'tan karanlığa sır olmayı murat etmiş gibiydi ama kendini gizlemek için sarmaşıklar altına saklansa da duası kabul olmamış da daha şahit olacağı acılar vardı. Bağrında yaşananlara şahit olan odaların her bir duvarında hiç bir insanın işitemeyeceği frekansta intikam yeminleri yankılanmaya devam ediyordu.
Eşyaların da hafızası vardı.
Bağrında sakladığı sevinçleri de hüzünleri etrafına yaydığı enerjisiyle hissettirirlerdi.
Firuze YALÇINKAYA
Güneş doğmakla doğmamak arasında kıvranıyor olamazdı, bu evde şu anda varoluş sebebim de Güneş'le bile istihza ediyor oluşu değil miydi? Bitmek bilmeyen kasveti içinde geçen acı hatıralarımdan dolayı da olabilirdi elbet. Büyük büyük dedemin ve onlarının da büyüklerinin yaşayıp kollandığı bize de yuva olan malikaneden bu yıkık iki katlı eve göç edişimiz değildi beni bu eve düşman eden. Eğer içinde mutlu anılar biriktirebileceğiniz kıymet görüp kıymet verdiğiniz bir yerde olsaydınız, sevip sevildiğiniz ailenizle saadet içinde yaşadığınız o duvarların, altından ya da kerpiçten olması mühim olmazdı elbet. Eğer elem bizi peşimiz sıra takip edip bu evde üzerimize lanet olup çökmeseydi, bu evden de bana pekala sıcak ve apaydınlık bir yuva da olabilirdi.
Çok acı yaşanmıştı bu evde, çok kayıp vermiştik.
Her şeye rağmen yine bu evde kendimi bulabiliyor oluşum yaşanması muhtemel felaketlere selam durmak için miydi, yoksa bana intikam yeminleri ettirenlere, yüreğimdeki sızısını hala ilk günkü tazeliğiyle hissettiren her bir dost darbesini hatırlatıp münafık ahbaplarıma daha da keskin bilenmek için miydi?
Ben kaybettiklerimin intikamı uğruna her şeye varım! Geleceği kirli hatıralarıyla dolu olan aklımın oyunlarıyla yenilgiye uğramışken bu saatten sonra yeni bir hayat, güzel günler beni kucaklamayacaktı. Hani derler ya; 'Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler', diye.
Ne kaybolan yıllara geri dönmek ne de dünyaya tekrar gelmek isterdim ben!
Bu dünya, içindekilerle birlikte kendisinden nefret etmem için gereken her şeyi bana yaşatmıştı ve şimdi de benden değer verdiğin her şeyi alarak iyice tükettiği beni, en aşağılık halde bu hayattan göndermeye çalışıyordu. Bir kez bile sevdiklerime kalbimi, kalbimdekileri açamadan buradan sefilce gitmemi istiyordu hayat...
Sanki kadim olmuştu hüznüm, varlığımı öyle özümsemişti ki benimle birlikte beşikten mezara, mezardan da sonsuzluğa, ahiretime dahi zuhur edecek gibiydi. Ki bu kin ; işlediğim ve işleyeceğim günahlarla beni cehenneme prangalayacak, hayali bile haram olan cennette sevdiklerimle vuslata koşmama da ebediyen mani olacaktı.
Bedeli ne kadar ağır olursa olsundu!
Ben hatırladıkça yaşanan her bir acının önce bu dünyada hesabı sorulacaktı! Sonra kahrında dahi varlığına, birliğine teslim olduğum rabbime havaleydi ödenmesi gereken tüm o işlenen günahların bedeli.
Yatağı üzerinde hareketsizce yatan, nefes almak için bile cihazlara muhtaç bir zamanların heybetinden yeri titretirken şimdilerde aciz olan bedene kaydı gözlerim.
"Bu ev bizim lanetimiz, yemin olsun son nefesine kadar azap çektiğinden emin olacağım , son nefesine kadar sana azap olacak bu evde kalmanı sağlayacağım, ve son nefesine kadar seni bu evde her şeyden ve herkesten koruyacağım Esat!"
Eskimiş ahşap merdiven basamaklarının gıcırdayışını işitiyordum her adımında... Bu gelen Selami olmalıydı. Gıcırtısıyla elemini en az merdivenler kadar fısıldayan odanın kapısı gürültüyle açıldığında, asil duruşuyla vefasını üzerimde bir kez bile eksik hissettirmeyen, ünsiyetimize tek nefes es vermemiş kadim dostum Selami ile karşı karşıyaydık.
Onun o dik duruşuna kusurdu varlığım bilirdim , sırtında koca bir kambur olmuştum da bir gün bile şikayet ettiğini işitmemiştim.
Bu yüzden bu hayattaki Feraye'den sonra en büyük vicdan azabım olabilirdi Selami. Yıllar vardı bana meftun bakan gözlerindeki o parıltı zerre eksilmemişti. O gönüllü olsa da kendimden uzak tutmalı lanetimle onu da yalnızlığa mahkum etmemeliydim. Mutlu olabilmesi için çabalamalıydım belki ama bunun için çabalamamıştım.
Yapmadım!
Yapamadım!
Bencildim!
Bugün bile bu elem dolu duvarlar arasında yanımda o vardı!
"Erkencisin Selami, sebep olduğum yorucu yolculuğunun ardından bu kadar erken uyanmanı beklemiyordum doğrusu, yıllar sana iltimas etmiş olmalı!", dedim düz bir tonda.
Kalbimdekilere ve aklımdakilere rağmen duygularımı kamufle etmede oldukça başarılıydım. Kendimde en sevdiğim meziyetimdi soğuk kanlılığım, tabii kendimi kaybettiğim zamanlarım olmuyor da değildi. Dün gece Selami'ye onun hala hayatta olduğunu kanıtlama gayretimdeki heyecanım gibi.
"Uyanmak mı! Refleks dışında gözümü bir an bile yumamadım. İçinde patlamaya hazır bir bomba üstündeki odayı bana dinlenmem için hazırladığın için oldukça müteşekkirim doğrusu!" Dedi alaylı bir tonda.
"Bu halde iken bile yüzümde tebessüm oluşturabiliyorsun Selami." Diyebildim.
"Gül tabi, gül ki senin de yüzünde kırışıklıklar belirginleşsin, bunca geçen yılda tek kocayan benmişim gibi hissediyorum."
Gülümsemem daha da derinleşirken oturduğum yerden ayaklandım.
"Nereye? Anlatacaklarını dinlemek için daha fazla bekleyemem ben bilesin!"
"Yanında birer ince belli içinde, demi oturmuş tomurcuklu çay olmadan mı Selami?"
"Olmasın Firuze, yani anlatacaklarının yanında birer ince belli de demi oturmuş çay olsun da, içinde tomurcuk olmasın. Eski günlerimizde içtiklerimiz gibi sade olsun çay. Yokluk içinde mesut olduğumuz o günlerimizi yad edelim."
"Olur edelim."
"Edelim de bu yatak üzerindeki nefes alan ölüyle aynı evdeyken nasıl olacaksa artık, polise ne zaman haber veriyoruz, ölünün aslında hayatta olduğunu."
"Kimseye haber falan vermiyoruz Selami?" , dedikten sonra ocağa çay koymaya mutfağa gitmek üzere odadan ayrılırken yerinde kalakalmış bir adet dumura dönen Selami'yi ardımda bırakarak.
Kendisine gelmesi bir kaç dakikasını almış sonunda ardımda bitivermişti.
"Tamam güldük, karşılıklı latife de ettik, artık lakırdıyı bırakma zamanı. Ne zaman haber veriyoruz polise."
"Kimseye haber falan vermiyoruz dedim Selami, planımıza artı bir avantajla devam ediyoruz."
"Ne planı ne avantajı, ya hu biz tüm bu planları içerdekinin öldüğünü zannettiğimizden yaptık. Ölmemiş herif hayatta, hem bu adamı ailesi elleriyle gömdü. İşin içinde her şeyin sorumlusu Tomris ve pek tabi kocası olduğundan cezalarını da bulacaklar. Sende bende Çınar da Feraye de mutlu olmayı hak ediyoruz."
"Selami bazen gerçekten bu duygusallıkla nasıl doktor olabildin şaşırıyorum, daha realist olmanı beklerdim." Gereksiz çıkışım Selami'yi üzdü, yüzünden gelip geçen şeyin bir adı yoktu. Dilimi eşek arısı soksaydı keşke! Bu yaşta bu ne patavatsızlıktı benimki. İnsan gençlik toyluk zamanlarındaki dostlarıyla bir araya geldiğinizde toyluk zamanlarınıza dönüyordunuz. Bu hallerim bundan.
"Haklısın, sevdiğim kadının bana ihtiyacı vardı, onun peşinde dolanmaktan cerrahlık hayallerimden vazgeçen bir adamdan ..."
"Münasebetsizlik etti...m" sözünü kestim.
"Ettin. Yine kor kor ettin içimi be, ama ben sana yine kızamıyorum Neden Firuze.? Ben sana neden kızamıyor, küsemiyorum."
Sustum.
"Ben söyleyeyim, münasebetsizlik eden bir sen değilsin, ben de yıllardır kendime münasebetsizlik ediyorum. Taşa geçer kalbime geçmez sözüm."
"Selami!"
"Ne var Firuze, ne var az bir sitemi de mi bana reva görmezsin?"
"..." Sustum haklıydı.
"Aklında şimdi ne var!"
***
Çayın demi oturunca üst kattaki orta halli dekore edilmiş misafir salonuna geçtik. Hoş bu evde başka salonda yoktu ki! karşılıklı oturup birbirimizden icazet aldığımızda lafa ilk ben başladım.
"Biliyorsun Esat'ın şüpheli ölümünden sonra olanlar bana normal gelmediğinden gerçeğin peşine düştüm. Derken Feraye'nin hayatına kastı doğruladığımda araştırmaya sessizce devam ettim. "
"Yokluğunda olanlardan bir habersin zannediyordum ama sende doğrulamışsın işte kızı kaç kez ölümün eşiğinden kurtardı Çınar. Hepsinin altından Ekrem domuzu ve dolayısıyla maşasını tutan Tomris çıktı."
"Tomris değildi Selami!"
"Hahha! Ben şahidim olanlara. Her olayda başı çeken Ekrem'di."
"Doğru bu işte Ekrem'in eli var, yanlış olan maşasını tutan kişinin Tomris olduğu kısmı, Tomris değildi."
"Ne demek bu hiç bir şey anlamıyorum."
"Tomris, Korhanlı holding için her şeyi yapar ama asla babasından vazgeçmez Selami. Esat'ın hayatta olduğunu öğrendiğimde tüm dengeler değişti. Sandığımız gibi değilmiş. Büyük bir titizlikle cenaze düzenlenmiş, vasiyet manipüle edilmek için Esat'ın sözde ölüm haberi basına servis edilmeden çok önce planlanan adımlar bir bir atılmış. "
"Kim bu yaşayan bir adamı ölü gösterecek kadar gözü dönen, yürek yiyen! Yahu bu adam Türkiye'de her bir atılımı haber olan, piyasadaki hisse değerlerini tavanda tutan holdingin sahibi... adamın hayatta olduğu duyulduğu an olabilecek kaosu düşünemiyorum bile."
"Ve o düşünemediğin kaos ihtimallerine rağmen bana polise haber vermemi söylüyorsun!"
"Ne söylememi beklersiniz Firuze, ya bu adamı öldü gösterdiler bu bir suç ve bu adam şu anda senin yanında. Sessiz kalarak sende bu suça ortak olduğunun farkındasın değil mi? Ne zaman kalbi duracak ne zaman elinde patlayacak bu bomba belli değil, elinde pimi çekilmiş bir halde tuttuğun bombanın patlayacağı o gün geldiğinde yaşanacaklara dair bir tahminin var mı?"
"Ben hayatı risklerle yaşadım hep Selami!"
"Tabi ya, olması muhtemel olanları hesaplamamana şaşmalıyım değil mi? Sen çoktaaan plan programı da yapmışsındır, dinliyorum..."
"Yeni bir kimlikle ömrü yettiğince bu evde kalacak Selami. Olurda ifşa olursak kardeşi olarak hayati tehlikesi için duygusal davranmış olacağım. Kendimden başka kimseyi bu suça dahil etmedim diyeceğim hem benim sağlığımda malum, bundan sonra hapiste kalmışım, burada ya da ipeklere sarılmış yalı manzaralı evimde kalmışım bana hiç fark etmez. Ben huzurun adını bile unutmuşum Selami. Bana her yer zindan."
"Firuze, peki Feraye. Ona ne olacak. Ardından o ne yapacak, bu kadar savunmasız bu kadar sevgiye muhtaçken."
"O da başının çaresine bakmayı öğrenecek. Korhanlı soyadının sorumluluğunu taşımayı öğrenecek Selami. İtalya'da eğitimine devam edecek, kendi ayakları üstünde sapa sağlam duracak. Benim gibi acılar çekmeyecek, en azından o kurtulacak."
"Ah Firuze ah, senin gibi acılar çekmeyecek derken onun soyadının artık Korhanlı olmadığını hatırlatmadan edemeyeceğim. Çınar'la evlendirdik onu haberi dahi olmadan ... Onunla nasıl yüzleşeceksin, ona bunca yaptıklarından sonra bir de pardon seni evlendirdik ama senin İtalya'ya dönmem lazım nasıl diyeceksin."
"Bu evliliğin formalite olduğunu Çınar eksiksizce kendisine izah etmiştir, o da döneceği günü bekliyordur. "
"Ah Firuze! Şu gözlerimin şahit olduğunu sende gördüğünde, olanlardan böyle basit şeylermiş gibi bahsedebilecek misin?"
"Neler geveliyorsun ağzında sen? Ne gördün anlat da bende bileyim."
"Sen iki sevgiye muhtaç kalbi bir araya getirdin, şimdide aralarında hiç bir şey olmamış gibi aklındaki planları hayata geçirebilecekmişsin gibi konuşuyorsun. Ben birbirlerine öfkeyle davranırlarken bile aşla bakan bir çifti ardımda bırakıp buraya geldim. Aralarında yaşanması muhtemel şeyleri nasıl olurda o dahiyane aklın hesaba katamaz anlamıyorum."
"Saçmalama Selami! Aralarında öyle ima ettiğin gibi bir şey olamaz."
"Nasıl bu kadar emin olabiliyorsun. İnsan duyguları hesaplanamaz Firuze!"
"Doğru, insan duyguları hesaplanamaz, ama Çınar Feraye ile aralarında gerçek bir evlilik yaşanması olasılığı olmadığını çok iyi biliyor. Bu kadar emin konuşabiliyorsam Çınar'ı çok iyi tanıyor olduğumdandır. O çocuk bu evliliği Soyadını taşıyan holding için yaptı. O holdinge sahip olmanın bedellerini ve koşullarını gayet iyi biliyor. Diyelim ki senin dediğin gibi birbirlerine aşık oldular, Feraye toy ondan beklerim ama Çınar aşık dahi olsa omuzundaki ağırlıklardan dolayı en çok sevdiğini kendinden uzak tutacaktır. Her olasılıkta da sonuç aynı."
"Karşımda, bir zamanlar aşkı için gemileri yakan kadın değil de Medusa oturuyormuş gibi. Tüm bedenim duygusuz sözlerinden taşa dönecekmiş gibi hissediyorum. Ne bakma öyle mavi mavi, hem çok soğuk üşüdüm."
"Şömineyi odunlasaydın Selami, çayı demledim ikramlıkları hazırladım onu da mı ben yapacaktım amma nazlandın."
"Dışarıda o kadar adam var söyleseydin yapsaydılar, hiç! Onca saat yol çektim, tek damla uyumadım ben. Bırak da o kadar nazımız olsun."
"Peki o da olsun Selami.", yerimden kalkıp döküm odunluktan aldığım kütüğü şömineye attım. Ellerimin ayasını birbirine çarparak ellerimi silkeledikten sonra;
"Türkan.", dedim.
"Türkan'ımı soruyorsun. Murat'ın peşindeydi en son. Her zamanki gibi."
"Selami Erkan'ı maşa olarak kullanan kişi, diyorum. Tomris değil, Türkan."
Selami yudumladığı, daha doğrusu yudumlayamadığı çay yüzünden öksürük krizine yakalandığında sırtını döverek sıvazladım.
"Nnasıl?"
"Neden diye soramıyorsun değil mi? Sırrımızı nasıl öğrendiğinden eminmiş gibi nasıl diye soruyorsun."
"Firuze..." , dedi ve yerinden hareketlenip ayaklandı. Bir kaç tur volta atıp sağ eliyle çenesini sıvazladı ve tekrar sordu.
"Emin miyiz? Sonuçta Türkan bu... yani oğluna hassasiyetini biliyoruz, oğlu için her şeyi yapabilir , gerçeği öğrenmemişte olabilir?"
"Bunu kurul toplantısı için yüz yüze geldiğinizde doğrulayabilirim, artık toplantıyı ertelemek için uğraşmama da gerek kalmadı, Türkan çok ileriye gitti Selami, durması için elimde fazlasıyla koz biriktirdim. Kendi sonunu kendi eliyle hazırladı, kazdığı kuyuda kendi boğulurken onu zevkle seyredeceğim."
"Sen bu kadar eminken ben neden hala emin olamıyorum..."
"İhsan hem benim hem Esat'ın avukatı Selami, aramızda ne yaşanırsa yaşansın aile avukatlığımızdan ikimizde feragat ettirmedik. Ortak çıkar ve anlaşmalarımızda haklarımızı taksim etmemizde bize adilce yardımcı oldu."
"Adilce mi? Firuze sen Korhanlı Holdinge ait tüm hisselerinin yönetimini Ağabeyine verdin. Yıllarca haklarının tasarrufundan mahrum kaldın bu mu adalet!"
"Annem... annem rahmetli olmadan önce bizden söz aldı Selami. Her ne yaşarsak yaşayalım bir birimizin sonu olacak kadar ileriye gitmeyecektik. İki evladının Habil ve Kabil gibi birbirleriyle husumetli oluşunu biliyor bir evladını daha toprağa vermekten imtina ediyordu. Bunu sana hiç anlatmadım Selami... Ben, sevdiğim adamdan, Esat'ın bana kaybettirdiklerinden sonra hhayatımdan vazgeçme kararı almıştım. Çok ağırdı benim için... Öz kardeşim Selami... Öz kardeşimin bana reva gördüğü acılar çok ağırdı. Anneme verdiğimiz söz sayesinde, sırrımızı saklamamızda bize Esat da yardımcı oldu biliyorsun ama karşılığında haklarımın tasarrufunu kendi üzerine aldı. Ben Yalçınkaya olacak ve hisselerimin yönetimini ona emanet edecektim, o da sırrıma sahip çıkacaktı. Hisselerimin yönetimini ona bırakma sebebim irdelenmesin diye holdingin yönetim kurulunda hisse yönetimi şartnamesine Holding dağılmadığı sürece payidar olacak o maddeyi de bu sebeple eklettik. Başka şirkette hissedar olanlar Korhanlı hissedarlığında hisselerinin tasarruf haklarına vasi olamayacaklar! Ben İrfan'la evlenmekle, bana verdiği Yalçınkaya Holdinge ait hakları elde edince aramızdaki anlaşma da vuku bulmuş oldu. Esat sahip olduğum hisselerin yönetebilirdi ama asla devredemezdi. O öldüğünde hisseler sadece bana kalacaktı, tabi soyadımla aynı olan Holdinge hisselerim olduğu sürece yönetim kurulunda söz sahibi olamayacaktım. Esat kendine ait hisselerin vefatından sonra taksimine ve yönetime dair maddeleri yazdığı vasiyetinde benim haklarımı da annemize ve dolayısıyla da bana söz verdiği üzere korudu. Vasiyetnamenin olduğu kasayı açan iki anahtar vardı ve biri bendeydi diğeri de kendinde. O kasa asla ikimizden biri olmadan açılmayacaktı. Buda sözleşmemizi korumamızda önlem teşkil ediyordu. Esat Murat'ın skandallarından sonra bir karar aldı ve benden anahtarı istedi, aramızda kendi haklarımın korunduğu fakat Esat'ın kendi ölümünden sonra kendine ait olan hakların miras taksiminde Tomris lehine değişiklikler yaptı. "
"Tomris kendisine bırakılacakları öğrendiği için iktidar hevesine girmiş de olabilir..."
"Hayır Selami. Tomris ne kadar hırslı olursa olsun Esat'a buna yapmaz. Yıllarca takdirini kazanmak için azimle çalışan babasına hayran bir kız çocuğu bunu babasına yapamaz."
"Asla emin olamazsın ..."
"Bak Selam'i babasına hayran bir evlattım, babasının övgüsüne sahip olmak için çalışmak nedir iyi bilirim. Tomris'in gözlerinde o tanıdık duyguyu defalarca kez gördüm. Ayrıca vasiyetteki değişiklik Murat'a düşkün olan Türkan'ı kışkırtabilirdi ancak. Benim anahtarı göndermem, aramızdaki diyalogların sıklaşması Türkan'ı telaşlandırdı. Tahminim bir yokunu bulup yeni yazılan vasiyetname içeriğine vakıf olabildi ve vasiyeti manipüle etmem için bu oyunu kurdu."
"Yeni bir vasiyet mi hazırlattı!"
"Hayır bunu yapamazdı, vesiyetlerde Esat'la birlikte benimde imzam olmak zorundaydı ve onun hazırlayacağı hiç bir evrakta imzam olmayacağını bilirdi. Bu yüzden güncel vasiyetin resmileştirilmesini önleyip Murat'ın haklarının korunduğu vasiyetin imhasını önledi. Çünkü ben daha güncel vasiyeti imzalamadan Esat'ın ölüm haberini aldık."
"Kendi öz kocasını gözden çıkaracak kadar uçmuş kafası diyelim, peki ya Feraye, onu neden öldürmek istesin..."
"Türkan yaşadıklarından dolayı sağlıklı bir psikolojiye sahip olmasa da zeki bir kadın, benim haklarımın ve Feraye'nin saklı haklarının da kendisinin Murat'dan başka evlatlarıyla güçlü bir bağ kurmazken benimle Feraye arasındaki bağın da pek tabi farkında. Müttefik olup Murat'ın holdingdeki yerini sarsmamızdan endişe ediyor olması veya vasiyetteki kelime oyunlarıyla sakladığımız sırra vakıf olması ihtimaller içinde... Hepsi de Esat'a yaptığı şey için güçlü sebepler fakat dediğim gibi gerçekten emin olmak için kurul toplantısını bekliyorum."
"Duyduklarım dehşet verici şeyler, bir de bunların için sana kendi mücevherlerini gönderen biri var! "
"Selami!!!"
"Kusura bak Firuze, siz birbirinize çok sevdiniz. Hangi güç seveni sevdiğinden ayrı tutar."
"İlahi güç Selami, ilahi güç..."
"Yahu ben onu mu diyorum, kadere bende iman ediyorum ama ben işin irade tarafından söz ediyorum."
"Yusuf Aleyhisselamın kıssasını bilir misin?"
"Bilirim kardeşleri ihanet edip kuyuya atınca Mısır'a sultan olan peygamberimiz değil mi?"
"Evet, en yakınlarının ihanetine uğrayıp Mısır' gükümdar olan peygamberin Kıssası. O kıssada biliyorsundur, Yusuf babasının nerede olduğunu bilsede yıllarca yaşadığının haberini vermiyor. Allah'tan kendisine verilen kutsal görevi için rabbi müsaade edene kadar sevdiklerinden uzak duruyor. Sevdikleri ne zaman ki imtihanlarını tamamlıyor o vakit vuslat hasıl oluyor. "
"Ah Firuze, inşallah hayal ettiğin gibidir."
"Hayal mi! Hala mı, sana mücevherleri göstermeme rağmen mi?"
"Bben o adamla senden çok vakit geçirdim Firuze, ne bileyim hayatta olup da sana kavuşmasına engel olacak nedenleri inan şimdiyi beklemez ortadan kaldırırdı."
Haksız da sayılmazdı Selami, söylediğine verilecek cavabım yoktu. Neden hiç gelmemişti, neden beni o caninin elinden kurtarmamıştı. Neden aile olmamıştık ki biz.
"Peki şimdi ne yapıyoruz Firuze?", diye sordu Selami, düşen yüzüme bakmaya dayanamıyordu. Çareyi konuyu değiştirmekte buldu.
"Senden Esat'ın sağlık durumuyla alakalı resmi belgelerle yeni kimliğinde evraklar hazırlamanı istiyorum. Sağlık durumu stabil düzeyde olmalı. Bu arada tabi ki kurul toplantısı için artık tarihi belirlememiz gerek. Yeterince erteledik zaten. "
"Plana uygun olarak mı devam edeceğiz."
"Kısmen..."
"Ne demek Firuze kısmen, aklında ne var senin!"
"Selami, hıh aklıma düşürdüğün karpuz kabuğu yüzünden önceliğim Feraye'yi bir an önce İtalya'ya geri yollamak. Türkan'ın elinde neler var bilmiyorum ama hedefinde biz varız ve Tomris'in de öyle. Savaşmak başarılı olmakta yeterli değildir, düşmanı mağlubiyete uğratacak zaferler savaşarak kanla değil iyi bir diplomasinin kağıtlara mürekkeple yazılmasıyla kazanılır. Bu gün bile düşmanım Esat'ı kendi elimle hayatta tutuyorsam sebebi zamanında aramızda imzalattığımız protokol ve rahmetli anneme verdiğimiz yemindir."
"Ve de vicdanın..."
"Hala bende insani bir hayat belirtisi görmeyi arzu ediyordun ama yok Selami. Ne vicdan ne de..."
"Sus! Sakın devam etme Firuze, sakın. Kendine daha fazla haksızlık etmene gönlüm el vermez. Eğer bu illet baş göstermeseydi, eğer sağlığın el verecek olsaydı bu kararları almazdın ikimizde biliyoruz. Feraye ile İtalya'ya yerleşip mütevazı bir hayat yaşardınız. Öyle demiştin değil mi?"
"Öyle. Bana benimle gel demişti, gelemem diyemedim Selami. Diyemedim. Ben ona kalbimden geçip de söylemek istediğim hiç bir kelimeyi söyleyemedim."
Çiftlik Evi
FERAYE YALÇINKAYA
Üç gün olmuştu, varlığına alıştığım yokluğuyla imtihan olduğum, sol yanıma hasret kalalı tamı tamına üç gün olmuştu. Meğer ne kadar zordu alıştığım bir çift okyanusa muhtaçken kavuşamamak, onun uçsuz bucaksız deryasında kendi yansımamla buluşamamak ne kadar da zordu.
Onsuz geçen o ilk gecenin yangını ne kadar da can yakıcıydı.
O ilk gece kendimi sabaha kavuşmayacakmışım zannederken, bilinmeyen numara aramasını cevaplayarak yaptığım bir kaç dakikalık konuşma ile geceyi sabah edebilmiştim. Onsuz geçirdiğim o ilk gece, yokluğuyla mahkum edildiğim cehennemimden, Çınar'ın sesini işittiğimde kurtulmuş, yokluğunun hasretinden kül olmak üzere olan bedenim zem zem suyuna kavuşmuştu sanki.
Her seferinde bilinmeyen numaralardan kısa kısa aramalarla en sevdiğim şarkının en sevdiğim tınısı gibi huzur veren sesiyle Çınar'dan durumu hakkında bilgiler alıyordum. İyiyim beni merak etme ile başlayıp, sol yanımsın diye bitirdiği konuşmalarımızla beklemek zor da olsa tahammül edilebilir gibi geliyordu.
Bir kaç saat önce yine konuşmuştuk ama sesi endişeli gelmişti. Yine iyi olduğunu ve benim onun sol yanı olduğumu söylemişti. Ve yine ne bulunduğu yer, ne de ne halde olduğuna dair bir tek söz etmemişti. Endişelenmemek elde değildi.
Çınar'ın yokluğunda tavla da vakit geçirip Gece'ye Çınar'a olan duygularımı anlatmak ve bu günkü konuşmamızda da olduğu gibi yine Çınar'ın kendisi hakkında ser verip sır vermemesi yüzünden Gece'ye Çınar'ı bir bir şikayet etmek artık bende alışkanlık olmuştu. Malum ruh halime bir de bu halim eklenince danışmanla seansları ertelemem imkansızlaşıyordu. Çınar'a verdiğim sözü tutup döndüğünde kendisini sağlıklı bir ruh haliyle karşılayabilmek için bir kaç saat sonra Onur'un benim için ayarladığı doktor arkadaşıyla yine görüşmeye gidecektim. Çınar'la vedalaştığımız günden sonra bu ikinci seansım olacaktı. O günde küçük çaplı bir kriz geçirmiştim.
Geceye veda edip evin yolunu tuttuğumda çalan telefonuma baktım. Arayan Adem'di. Çınar gittiğinden beri Adem'i göremiyordum , Çınar'ın yokluğunda takip etmesi gerek işlerin yoğunluğunu tahmin etmeye çalışıyordum. Kendi şahsen çiftliğe gelemese de şimdi olduğu gibi her gün, günde bir kaç kez arayıp benimle uzaktan da olsa ilgilenmeye çalışıyordu. Yasemin'le de Çınar gittiğinden beri görüşememiştik. Çınar'ın gideceğini öğrendiğimde sinir krizi geçirirken görmüştüm en son Yasemin'i , etrafımdakileri suçlarken onu da istemeden suçlayıp kırmış olmalıydım. O günden beri çiftliğe gelmemişti. Özlemiştim.
"Efendim Adem."
"Nasılsınız Feraye Hanım?"
"Hanım demeyi bıraktığında daha iyi olma ihtimalim var gibi?"
"Şey, peki Nasılsınız Feraye?"
"Nasıl olduğumu bende bilmiyorum ki; sanırım daha iyi günlerim olmuştu. Saçma sapan bir hayat yaşıyorum. Halamdan hala haber yok, Çınar da yok. Bu durum kendimi terk edilmiş gibi hissettiriyor. Son bir kaç gündür canıma kast eden birileri de yok ve enteresandır ki bu durum beni şaşırtıyor, malum alıştığım aksiyonlu hayatın bir anda monotonlaşıverdi. Her şey bir kenarda dursun ben onsuzluğa daha ne kadar dayanacağım bilmiyorum. Ben... ben onu çok özlüyorum ve onun için çok endişeleniyorum.."
"Feraye, o çok dayanıklı donanımlı biridir. İşinde de oldukça iyidir endişen olmasın."
"Bana hiç bir şey anlatmıyor Ademmm. Ne zaman döneceğini ona soramıyorum Adem, üzülüyor o da biliyorum, sırf daha fazla üzülmesin diye ona hiç bir şey soramıyorum ben. Sen söylesen ya, ne kadar daha kalacak oralarda?"
"Ben ... bben bilmiyorum henüz net değil."
"Sorun ne onu da anlamıyorum. Bu kadar kritik olan, oraya gitmesini zorunlu kılan şeyi öyle çok merak ediyorum ki. "
"Bben bu konuda bir şey söyleyemem Feraye. Her şeyi zamanı geldiğinde uygun görürse Çınar ağabey anlatacaktır."
"Peki öyle olsun."
"Feraye Hanım , yani Feraye ben size randevunuzun bir buçuk saat sonraya alındığını söylemek için aramıştım . Nil Hanım yine sizin için rezidanstaki evde olacak, çiftlikteki görevlilerin haberi var . Hazırsanız size rezidansa kadar eşlik edecekler. "
"Peki seansa yetişmek için en kısa sürede hazırlanacağım."
"Çınar ağabey bu durumu titizlikle takip ediyor. "
"Tahmin edebiliyorum. Sanırım benden sonra en çok görüştüğü kişi sensin. Bu durumu kıskanmalı mıyım? "
"Yo yo... Asla ... aramızda geçen diyaloglar 'Alo Adem, onu yap, her şey yolunda mı?, tamam. Bip.' den ibaret. Yeminle kıskanılacak bir cümle geçmedi aramız da, ben masumum yenge!"
Gülüşmüştük.
"Adem, beni güldürmeyi başardın yine. Teşekkürler bir de Yasemin'i özledim. Ne zaman dönecek çiftliğe?"
"Bilmiyorum. Aramız hala limoni. Neredeyse hiç konuşmuyoruz onla bu aralar."
"Yapma Adem, onun yerinde ben olsaydım bende aynısını yapardım."
"Çınar'ın gitmesine mani olmak için arkasından iş çevirebilirdin ama yapmadın Feraye... O yüzden lütfen aynısını yapardım deyip Yasemin'in yaptığını hoş görmem için kendini yorma. Zamana ihtiyacımız var. Bir daha aynı şeyin yaşanmayacağından emin olmam lazım."
"Adem , Aşkın gözü karadır, önünü göremez. Öngörülemez sonuçları olacak hatalar yapmamız da bu yüzden. Yapmayın birbirinize bunu. Ben..."
"Yenge lütfen."
"Peki Adem, kendine iyi bak."
"Sende yenge."
***
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 3.29k Okunma |
303 Oy |
0 Takip |
45 Bölümlü Kitap |