
Arabanın oraya kadar gelirken beni yavaşça yere indirdi.
“yolculuğunuz nasıl geçti Birce hanım?” dedi gülümserken.
“bu hizmetten çok memnun kaldım, çok keyifliydi.” Dedim gülerken.
“Can turizm gururla sunar.” Dedi önümde hafifçe diz kırıp kolunu sunar gibi yaparken.
Kahkaha atarken yanıma yaklaşıp saçlarıma bir öpücük kondurdu. Bu hareketine fazlasıyla alışmıştım. Bir gün yapmasa kendimi eksik hissedecektim neredeyse.
Arabanın kapısını açarken çamurlu botlarla girmeden ayaklarımı sarkıtıp botlarımı çıkarttım. Poşetin içine koyarken arabaya girip kenara bıraktığım ayakkabılarımı giyindim. Can da benim gibi yaparken çamurlu botların ağzını bağlayıp arkaya bıraktı.
“merkeze mi gidiyoruz şimdi?” diye sordum merakla.
“evet, bir kahve içeriz. Sonra da bir arkadaşımın restoranı var, oraya geçeriz.” Dedi.
“süper plan.” Dedim onun araba kullanışını izlerken.
Yaklaşık bir yarım saatlik yolculuğun ardından merkeze gelirken etrafıma bakınmaya başladım. küçük olduğu belliydi ama fena sayılmazdı.
Arabayı bir kafenin önünde durdururken birlikte indik. İçeri girdiğimizde herkes Can’ı tanıyormuşçasına selamlaşıp tokalaşırken gülümseyerek sadece onları izlemeye başladım.
“yenge, seni masaya alalım.” Dedi bir garson yanıma gelirken.
Can’a baktığımda elimi tutup gitmemi engelledi. Garson da biraz uzaklaşırken anlamıştı sanırım. Can konuşmasını bitirirken bir masaya oturduk. Tekrar garson yanımıza gelirken Can direkt kahve demişti. Ben de kahve isterken arkama yaslanıp biraz etrafa bakındım.
“kolun nasıl oldu?” diye sordum ufak bandaj olan yere bakarken.
“iyileşti bile. Yarın bandajı da çıkartırım.” Dedi.
Alnındaki bandajı çıkarttığını görünce hala hafif çizik olan yere elimle dokundum.
“geçmiş neredeyse.” Dedim.
Gülümseyerek elimi tutarken minik bir öpücük kondurdu. “endişelenmeni gerektirecek bir olay yaşamadım.”
“biliyorum, yine de korkutucu bir karşılaşmaydı. Sen olmadan önce de endişelendim, sen olduktan sonra da.”
Cevap vermeden kahvelerimiz gelirken hemen bir yudum aldım. İçim ısınmıştı.
“işten konuşmayı bırakalım. Ben iyiyim, sen iyisin.” Dedi.
“ne konuşacağız?” dedim kahvemden bir yudum daha alırken.
“bilmem, gelecek hayallerin var mı?” dedi o da kahvesinden yudumlarken.
“var tabi.” Dedim iç çekerken. “hayal mi bilemem ama hedef desek daha doğru. Umut’tan evi satın almak istiyorum. Sonra da bir ömür orada mutlu mesut yaşamak.”
“Umut o evi hayatta satmaz. Sana vermesine bile çok şaşırmıştım.”
“Umut iyi çocuktur, Halim’le de çocukluktan beri yakın arkadaşlar. Bana kıyamadığı için verdiğini düşünüyorum ben.”
“olabilir, sevdiklerine çok değer veriyor.”
“öyle. Senin var mı hayalin?” diye sordum gülümserken. Onunlayken neredeyse her zaman gülümsüyordum ama şimdi konumuz bu değildi.
“bu senenin şampiyonu olmak, gerçi bu da hedef sayılır. Hayalim… Evlenip çocuk sahibi olmak.”
“bence o her insanın içinde olan bir hayal. İçgüdüsel olarak istiyoruz.”
“öyle ama daha belirgin bir hayal benim için.”
“aklında biri var o zaman.” Dedim kahvemi içerken.
“var.” Dediğinde duraksadım.
“şu anki durumumuzu sorun etmez mi?” dedim.
“etmez.” Dedi kendinden emin bir şekilde.
“o zaman en kısa zamanda hayaline kavuşman dileğiyle.” Dedim gülümserken.
“amin.” Dediğinde ikimiz de gülmeye başladık. Komik bir konuşmaydı doğrusu. İki sevgiliden biri diğerine aklında bir kadın olduğundan bahsediyordu. Ne kadar normal olmasa da bizim için normal sayılabilecek bir şeydi. Normal bir ilişkimiz yoktu neticede.
“o zaman yakın zamanda biraz tartışır ayrılırız muhtemelen, doğru tahmin mi?”
“yani, tartışmadan ayrılmak tercihimdir.”
“nasıl istersen, bana uyar ama düşünsene bir çıkıyorum beni aldattığı için ayrıldım falan diyorum.” Dedim göz kırparken.
“böyle bir şey olmayacak tabi, güzel espriydi.” Dedi sırıtırken.
“beni sinirlendirmemeye bak bence.”
“bakarız.”
“Can.” Dedim uyarırcasına. “yapmayacak olmasam da bence beni sinirlendirmemeye dikkat ederdim.”
“seni sinirlendirmeyi seviyorum ne yazık ki.”
“ben de seni sinirlendirdiğimde çok mutlu olmuyorsun ama.”
“ben çekilmeyebilirim ama sen tatlı oluyorsun.” Dedi.
“sen bir de bana sor, sinir tepeme zıplıyor.”
“e kısa olunca tabi, kolay oluyordur.”
“dalga mı geçiyorsun?” dedim kaşlarım çatılırken.
“yok güzelim, estağfurullah.” Dedi gülümserken. “ben acıktım iyice, kalkalım mı?”
“olur, kalkalım.” Dedim çantamdan cüzdanımı çıkartırken.
“o cüzdanı bir daha görmek istemiyorum.” dedi.
“o zaman yemek benden.” Dedim.
“tartışmayalım, sen beni dışarıda bekler misin?”
“illegal yoldan da olsa hallederim, biliyorsun.”
“burada nereye gidersen git benim arkadaşlarım. Hiçbiri senden hesap almaz.”
“tabi tabi.” Dedim montumu giyinirken. “yengelerinin onları bir tehdit etmesine bakar.” Dedim gülümserken.
“iyi alıştın sen de.” Dedi gülümserken.
“tabi, hayatımda kimse bana yenge dememişti, keyfini çıkartıyorum. Aşırı zevkli bir şeymiş. Yakında altın bilezik takıp şıngırdatmak bile geliyor içimden.” Dediğimde kahkaha attı.
“sen beni dışarıda bekle, artık altın bilezik de alacağız, belli oldu.”
“sadece şaka yaptım Can, alsan da takmam.”
“biliyorum, hadi.” Dedi belime elini yerleştirirken.
Kapının önüne çıktığımda arabanın yanına doğru ilerledim. Keşke anahtarı da alsaydım.
Yanıma bir erkek çocuk yaklaşırken tatlı tatlı gülümsedi önce. “nasılsın abla?”
“iyiyim, sen nasılsın yakışıklı?” dedim saçlarını severken.
“ben hiç iyi değilim ya, annemin bana verdiği parayı kaybettim, acıktım. Senden rica etsem annem senin kartına para atsa, bana yemek alsak olur mu?” dedi.
“olmaz, gel bakalım sen.” Dedim elinden tutarken. “ne yemek istersin, söyle bana.”
“bugün döner yiyecektim ama annem sana atar parasını.” Dedi tekrar.
“bugün ben ısmarlıyorum, annene de paranı kaybettiğini söyleme.” Dedim göz kırparken.
Çocuk durup arkama bakarken “pelerinsiz kahraman?” dedi sorarcasına.
Ona gülerken “annelerin böyle şeylere kızdığını biliyorum. Ben de bir zamanlar çocuktum.” Dedim.
“dertten anlayan bir insan kaldı mı be abla?” dedi büyümüş de küçülmüş edayla.
“sen galiba çok sosyal medyada takılıyorsun, bu yaşta böyle sözler.” Dedim hayrete dercesine.
“hayattan da ders çıkarıyoruz diyelim.” Dediğinde gülmeden edemedim.
“güzel şey ama önce çocukluğunu yaşa. Sonra böyle düşünceler için çok vaktin olacak küçük adam.”
“hayata hazırlanıyorum ben. Bak buradaki dönercide yiyorum.” Dediğinde dönercinin kapısında durduk.
“abi bir tane yarım et döner yapar mısın?” dedim.
“hemen.” Dedi adam döneri kesmeyi başlarken.
“yanında ne içersin?” diye sordum.
“ayran tabiki.” Dedi.
“bir tane de ayran.” Dedim ustaya. “gel, oturalım.” Dedim çocuğu içerdeki masalara oturturken. Kartla da ödemeyi yaptıktan sonra ben de masaya geçip oturdum.
“adın ne senin?” dedim merakla.
“Emre. Senin?”
“Birce.” Dedim elimi uzatırken. Minik eliyle elimi sıkarken gülümsedi.
“seni burada daha önce görmemiştim, turist misin?”
“sayılır, sevgilim buralı, ailesiyle tanışmaya geldim.” Dedim.
Döneri gelince dönerinden hemen bir ısırık alırken ben de ayranı çalkalayıp açtım.
“sevgilin kim, ben buradaki herkesi tanırım.”
“Birce?” sesiyle başımı kaldırırken Can içeri geldi.
“inanmıyorum, Can abi mi sevgilindi?” dedi çocuk hayretle.
Onu başımla onaylarken Can ayakta dikilmeye devam ettiği için ben de kalktım.
“efendim?” dedim.
“telefonuna cevap vermiyorsun, Allah’tan çocuklar gördü de söyledi.” Dedi kaşları çatıkken.
“bu yakışıklı parasını kaybetmiş, bir şeyler yemeye getirdim. Telefonumun da şarjı bitti sanırım, dün şarja takmadım.” Dedim.
Bakışları yumuşarken Emre’ye baktı.
“nasılsın?” dedi Can, Emre’nin saçlarını okşarken.
“kalpten gitmek üzereyim.” Dedi ağzındaki ekmek parçasını sertçe yutup elini kalbine götürürken.
“neden, ne oldu?” dedi Can gülerken.
“daha demin favori futbolcumun sevgilisi bana döner ısmarladı. Üstelik bana yakışıklı bile dedi, eminim sana dememiştir.” Dedi Emre saçlarını düzeltirken.
Kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Gerçekten de Can’a karşı direkt yakışıklı olduğunu söylediğimi hatırlamıyorum. Dolaylı yoldan söylemiş olabilirdim ama.
“ee, yakışıklılığının hakkını veren bir delikanlı olacağın belli.” Dedim gülümserken.
Can’ın bakışları bana dönerken tekrar kaşları çatılmıştı. Emre’nin saçlarını bozarken “sana yakışıklı dese de o benim sevgilim.” Dedi.
“orasını anladık be abi.” Dedi Emre sitemle saçlarını tekrar düzeltirken.
Can tekrar saçını bozacakken elini tuttum. “rahat bırak çocuğu.”
“onu doyurdun ama ben hala açım.” Dedi bana bakarken.
“tamam, sen de nereye istiyorsan oraya gidelim.” Dedim.
“durun, önce fotoğraf çekinelim.” Dedi Emre cebinden telefon çıkartırken.
Önce Can’la onları çekerken telefonunu geri verdim.
“Can abi, izninle bu güzellikle de fotoğraf çekinicem.” Dedi Emre.
Can bana bakarken “olmaz. Sevgilime çok yürüdün.” Dedi.
“Can, o daha çocuk.” Dedim.
Can isteksizce telefonu alırken birkaç poz çekindik. Telefonu tekrar Emre’ye verdikten sonrasında fotoğrafları kontrol etti.
“Can abi güzel çekememiş ama senin güzelliğin fotoğrafları güzelleştirmiş.” Dedi Emre. Hayretle ona baktım.
Can “çocuk demeyeceğim artık ama.” dedi Emre’yi kucağına alırken. Ben bir şey yapacak zannederken yanaklarına birkaç öpücük kondurup gıdıkladı.
Asıl ben neye uğradığımı şaşırırken Emre yardım çığlıkları atıyordu kahkahalarının arasından. Can’ın elinden Emre’yi alıp yere indirdim. Can hala gülerken cüzdanını çıkartıp nakit para koydu cebine.
“bir daha paranı kaybetme. Annen kızar yoksa.” Dedi Can.
“kaybetmem.” Dedi gülümserken.
Can elimi tutarken “hadi gidelim.” Dedim.
Emre’ye el sallarken o da bana salladı. Gülümseyerek oradan çıkarken Can’ın yüzünde de bir gülümseme oluşmuştu.
Bölüm Sonu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.47k Okunma |
3.48k Oy |
0 Takip |
103 Bölümlü Kitap |