
Gözlerimi açtığımda şaşırtıcı derecede uyuyakaldığımı görmüştüm. En son Can’la konuşuyordum. Başımı kaldırıp etrafıma baktığımda Can’ın dizlerinde uyuduğumu fark ettim. Televizyonda bir maç açıktı ve Can da uyuyordu. Üzerimdeki battaniyeyi alırken yavaşça Can’ın üzerine örttüm. Koltuktan kalkarken kumandayı yavaşça koltuktan alarak televizyonu kapattım.
Kendimi önce lavaboya atarken ihtiyaçlarımı görüp kendime çeki düzen verdikten sonrasında mutfağa geçtim. Saat baya ilerlemişti ve hava çoktan kararmıştı bile. Akşam yemeği için bir şeyler bakındım dolapta. Hızlıca bir sebze çorbası yaparken yanına da bezelye ve bulgur pilavı atmıştım. Mutfak fazla dağılmasa da önce etrafı bir toparladım.
Salata için dolaptan bütün malzemeleri çıkartırken her şeyi ayarlayıp salatayı da yapmaya başladım. Olabildiğince hızlı davranmaya çalışıyordum. Can uyanmadan hazır olmasını istiyorum desek daha doğru olurdu. Uyanır uyanmaz da sıcak bir yemek yerdik birlikte.
Belime sarılan ellerle bu isteğimin gerçekleşemeyeceğini anladım.
“uyuyakalmışım.” Diye mırıldandı tişörtümün üzerinden omzuma bir öpücük bırakırken.
“evet, ben de uyumuşum baya. Seni de uyandırmak istemedim.” dedim.
“keşke uyandırsaydın. Bunca şeyi tek yapmazdın. Yardımcı olurdum.”
“başka zamana, bugünlük yemekler benden.” Dedim gülümseyerek salatamı yapmaya devam ederken. Bu sefer öpücüğü yanağımdan almıştım.
“e her şey hazır, ben ne yapacağım şimdi?” dedi huysuzca ellerini belimden çekip mutfakta gezinirken.
“bir şey yapmana gerek yok ki. Eğer bir şey yapmak çok istersen uyanırsın diye çorbaya blender kullanamadım. Onu yapabilirsin.” Dedim.
“tamam.” Dedi dolaplara bakınırken.
“alt çekmecede.” Dediğimde çekmeceyi açıp blenderı buldu.
Hızlıca bitirdiğim salatanın sosunu hazırlayıp iyice karıştırdıktan sonrasında salataya döktüm. Salatayı da iyice karıştırdıktan sonrasında salata tabağına aldım.
Can’ın yanına gidip baktığımda çorba pürüzsüz bir kıvam almıştı. “bu kadar yeterli.” Dediğimde ara ara blend ettiği çorbadan çıkarttı robotu.
Masayı hızlıca ayarladıktan sonrasında Can’a oturmasını söyleyip ben de çorbaları servis ettim.
“ev yemeklerini hiçbir şeye değişmem.” Dedi çorbasından bir kaşık alırken.
“ben de, dışarıda yemeği çok fazla sevmiyorum. Bir şeyler içmek olabilir belki ama yemek pek benlik değil.” Dedim.
“bence de. Hatta bazen içmek de gelmiyor içimden. En fazla evde yapınca güzel olmayan şeyler belki yenilip içilebilir diye düşünüyorum.”
“her şey evde yapılabilir.” Dedim ben de çorbamdan yerken.
“kadın olarak bunu söylemesi kolay tabi, sen gel bir de bana anlat. Hala bir fasulyenin ayarını bile tutturamıyorum bazen.” Dediğinde gülmeye başladım.
“çok mu uzun tutuyorsun?” dedim merakla.
“galiba, ya çok eriyor ya da çok sert oluyor.”
“ben sana bir dahaki yapışımda ortalama dakika tutar söylerim ama arada kontrol ederek de yapabilirsin. Her fasulye de aynı olmuyor çünkü.”
“sürekli kalkıp onu kontrol etmeye üşeniyorum bazen.” Dedi.
“her güzel şeyin bir de zahmeti var tabi.”
“olabilir de benim için olmasa daha iyi olacak sanki.”
“ben sana ayarlayacağım, tamam.” Dedim.
“sen yapsan da ben sana yardımcı olsam sadece, olmaz mı?” dedi elimi tutup bir öpücük kondururken.
“o zamana kadar aç mı gezeceksin? Hem ben olmadığım zaman ne yapacaksın? Ben her zaman yanında olmayabilirim.”
“işte diyorum ki sen de benimle gelsen…” dedi umutla gözlerimin içine bakarken.
Bir iç çektim. İçimde tuhaf bir his vardı zaten bir de böyle yapıyordu. “Can.” Dedim cümlelerimi toparlamaya çalışırken. “bunu gerçekten çok fazla istediğimi biliyorsun ama neden böyle yapıyorsun sevgilim? İkimiz de üzülüyoruz sonrasında.”
“seni üzmek değil niyetim.” Dedi hemen. “sadece seni her zaman yanımda görmek, ailem olmanı istiyorum.”
“o zaman bunu hafta sonu güzelce konuşalım olur mu? Kendimizi ne kadar iyi açıklarsak eğer o kadar erken bir sonuca ulaşabiliriz.”
“elimden geleni yapmaya çalışacağım ama sen de bana destek olacaksın.” Dedi şart koşuyor gibi.
“tamam, yanındayım. Herhangi bir şeyde ben de müdahale edeceğim.” Dedi.
“inşallah senin bir şey demene gerek kalmadan hallederiz bu işi.”
“inşallah.” Dedim iç çekerken.
“bu arada balayı için bir yerler düşündün mü?” dedi yemeğini yemeyi sürdürürken.
“bilmem, düşünmedim. Eğer yazın değil de erken evlenirsek zaten iznin olmayacak. Daha sonrasında bir şeyler düşünürüz. Hafta sonunda her şey belli olacak zaten.”
“olmaz öyle, sen yine de bir şeyler düşünmeye başla.”
“o zaman deniz kenarı bir yer olsun. Havuz fazla sevmiyorum. Gerisini de sana bırakıyorum. Her zaman gittiğim yere gitmektense farklılık olur senin tercihin.” Dedim.
“yazın gitmiş olmayacak mıyız yine?” dedi.
“olsun, hemen olmak zorunda değil ya.”
“ben biraz dinlen istiyordum düğünden sonra.”
“hiç gerek yok, hafta sonu bakalım nasıl bir karar alıp hayatımızı şekillendireceğiz.”
“ben bütün her şeyin benden yana olmasını istiyorum açıkçası. Her güne seninle başlamak istiyorum.” Dedi gülümserken.
“ben de çok istiyorum.” Dedim iç çekerken. Gerçekten bazı şeylerin isteklerimize göre olmadığını kabullenmiştim ama çaba da vardı işin içinde. Can bu konuda fazlasıyla çabalayıp ikna edici konuşacağına emindim. Yine de bilemiyordum işte, belki de ikna edemezdi. Kalbim ikna olmadan yanaydı. Can’ı teselli etmek için 3 aya kısa bir süre demiştim ama 3 ay çok uzun bir süreydi. Ona bu kadar alışmışken de bir anda onsuzlukla sınanmak da kötüydü.
Tamam, dediğim gibi bu 3 ayı da öylece geçirmezdim elbette ama ne kadar gidip gelebilecektim ki? Vize de sıkıntı olursa gidemeyip kalacaktım resmen. Onu hesaba katmasam bile birçok sorunla karşı karşıya kalıyordum. Can’ı gitmesi için ikna etmem gerekirdi sadece. Benim için hayallerinden öylece vazgeçmesini istemiyordum.
“bu hafta maça çıkıyoruz, sonra hemen mi gideceğiz yoksa sabahtan mı gideceğiz?” diye sordum merakla.
Sıkıntılı bir nefes alırken “sen nasıl istersin?” diye sordu.
“yorgun olacaksan eğer ki olacaksın, iki seçeneğin var. Evde dinlenip sabah yolda bir daha yorulmak.” Dedim.
“diğer seçenek nedir Birce hanım?”
“hazır yorulmuşken biraz daha katlanıp güzelce dinlenmek.” Dedim göz kırparken.
“çivi çiviyi söker diyorsun yani.” Dediğinde güldüm.
“denilebilir.”
“o zaman öyle yapalım. Direkt gidelim.” Dedi.
“bana fark etmez.” Dedim arkama yaslanırken.
“tamam, neyse bakalım bir gidelim de gerisi kolay olsun inşallah.”
“inşallah.”
“Birce sormaya biraz çekiniyorum açıkçası, aslında nasıl soracağımı da bilemiyorum…” dedi sessizleşirken.
“direkt sormanı tercih ederim de seni bu kadar çekindiren nedir?”
“ablan da orada olacak mı yoksa…”
“bilmiyorum.” Dedim bir iç daha çekerken. “gelse bir dert gelmese bir dert. Ona kalmış bir şey ama bir yabancı gibi oturur öylece. Ama annem büyük ihtimalle zorla da olsa getirtecektir.”
“görmezden gelmeye çalış olur mu?”
“olur, zaten yapacak bir şeyim yok ki. Ben bir şey de yapmadım, yüzüme bakamayacak olan o.”
“doğru söylüyorsun.” Dedi.
Yemekten sonrasında mutfak masasını birlikte toparlayıp salona geçtik. Derbi olduğu için maçı izleyecektik birlikte. Mısırımızı da yanımıza almıştık.
Can kanalı ayarlarken ben de hemen oturmuş telefondan bir story atmaya karar vermiştim. Story’le ilgili bu ara çok fazla mesaj alıyordum. Herkes daha sık paylaşım bekliyordu. Bense böyle şeye çok fazla alışkın değildim doğrusu.
İstiklal marşının ardından başlayan maça odaklanırken Can da yanımda oturmuş hem saçımla oynuyordu hem de maçı izliyordu. Onun kokusu ve minik dokunuşlarıyla tekrar uykuya dalmamak için direniyorum desem yeriydi açıkçası. Bu gece bence evine gitmese de olurdu.
Tekrar gözlerimi açtığımda koltukta öylece yatıyorduk ve sıkıca Can’a sarılmıştım. Onun da benden farkı yokken ev sıcak olmasına rağmen birazcık daha sokuldum bedenine. Onun sıcaklığı hiçbir sıcaklığa benzemiyordu bence.
Onunla uyumak, temas etmek aşırı derecede hoşuma gidiyordu. Sırtındaki elimi saçına çıkartırken saçlarıyla oynamaya başladım bu sefer. Yumuşacıktı. Gerçekten bu anı durdurabilmek adına her şeyimi verebilirdim.
“insanları uyurken taciz etmemelisin, çok ayıp.” Diye mırıldandığında önce bir irkilsem de hala açmadığı gözlerine baktım. Sesimi çıkartmadan yanağına bir öpücük kondurdum yavaşça.
“nasıl bir taciz? Bu şekilde mi?” dedim.
“ateşle oynuyorsun.” Dedi bu sefer.
“ben Can Altan’la olduğumu düşünüyordum.” Dedim umursamazca gülümserken. Şu an nasıl göründüğümün bile önemi yoktu benim için.
“Birce.”
“efendim?” dedim saçlarıyla oynamaya devam ederken.
“seni çok seviyorum.” Dediğinde gülümsedim.
“ben de seni çok seviyorum.” Dedim başımı göğsüne yaslarken.
Saçlarımla oynarken resmen huzurlu değilmişim gibi daha da huzura çekiliyordum. Onun büyüsüne, dokunuşuna kendimi fazlaca kaptırıyordum açıkçası. Bu ne kadar doğruydu bilemiyordum ama umurumda değildi. Ben onun akışına kendimi tamamıyla kaptırmıştım. Şikayetim de yoktu. Ben onun tarafından bebek gibi seviliyordum. Gözlerimin içine bakan bu adama tamamıyla aşık olmuştum. Başta etkilenmeyle başlayan sürecim aşka nasıl evrilmişti, ne zaman olmuştu bilmiyordum. Sadece şu an bir farkındalıkla ona aşık olduğumu anlayabilmiştim. En güzel şeyleri hak eden bu adam en çok da aşkı hak ediyordu zaten. En saf, en temiz duyguları. Bütün iyi dileklerim, dualarım, hayallerim onunla çıkmıştı karşıma. Her kalbi güzel insana Allah böyle bir aşk nasip ederdi inşallah.
Bölüm Sonu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.47k Okunma |
3.48k Oy |
0 Takip |
103 Bölümlü Kitap |