
Köye iner inmez havaalanında muhabirlerle karşılaşsak da hiçbirine yanıt vermeden arabaya bindiğimiz gibi köye geçmiştik. Annemler bizden önce gelmişlerdi. Onları da burada görmek bir garipti doğrusu. Ablam da gelmişti… onun geleceğini hiç zannetmiyordum, burada görmek şaşırtıcıydı. Benden böylesi nefret eden insanın kınama kadar gelişi garipti. Yine de bir şey diyememiştim.
Geldiğime Ayşe anne sevinmiş gibi değildi ama oğlunu gördüğü için ekstra neşeli gözüküyordu. Onlar birbirlerine sarılırken ben de kendi aileme sarılmıştım. Kınada aradaki bu kırgınlıklar geçsin, her şey arkamda kalsın istiyordum. Bazı şeyler elbette unutulmuyordu, unutamayacaktım da. Ama gidecektim. Sevdiğimle olacaktım. En azından affetmeliydim ki bu yükleri daha fazla kendimle beraber yeni hayatıma sürüklemiyeydim.
Serdar babaya sarıldıktan sonrasında Ayşe anneye gelmişti sarılma sırası. Hala benimle iletişim kurmak istemiyordu ve ben bunu çok net bir şekilde anlayabiliyordum. Hatta herkes anlıyordu. Yine de bir şey dememiştim. Bu onun düşüncesi, kırgınlığıydı. Benim yapacak bir şeyim yoktu.
İçeri geçtiğimizde kalabalık olması dikkatimi çekmişti. Gerçekten kalabalığa kınadan bir gün öncesinde gerek var mıydı? Zaten yarın herkes görüşecekti. Bu kalabalığın anlamı neydi şimdi? Yine de yüzümde gülümsemeyle herkesi selamlamayı ihmal etmedim. Hepsi kocamın ailesiydi neticede. Bizden sadece annemler gelmişti. Halim ve Ela düğünüme geleceklerdi. Ela’nın doğumuna az kalmıştı ve onun sadece bir gün için yolculuk yapmasına gönlüm razı gelmemişti.
Herkes kendi arasında sohbet ederken Can’la koltuğa oturmuştuk ama Can gözlerini Alkan’ın üzerinden bir saniye bile ayırmıyordu. Neredeyse yiyecekti.
“Can, kes şunu. Çocuk gergin.” Dedim kulağına doğru fısıldarken.
“o da adam gibi hareket etseydi o zaman. Benim aklımdan hala senin gözlerindeki hüzün çıkmıyor.”
“çocuğun bir suçu yok, sadece sevmiş.”
“bana söyleyebilirdi Birce.” Dedi gözlerimin içine bakarken.
“anlattım sana Can, uzatma işte. Çocuk seni düşünmüş.”
“beni düşünürken yengesini de düşünseymiş.”
“canım,” dedim elimi yanağına yerleştirirken. “biraz sakin ol lütfen. Böyle bir şeye gerek yok. Yalan haberdi sonuçta.”
“bütün Türkiye seni aldattığımı düşünüyor.”
“ben düşünmüyorum.”
“ama düşündün.” Dediğinde duraksadım. Düşünmüştüm.
“Alkan’ın tek suçu sana benzemesi mi yani?”
“bana söyleyip tedbir almaması. O benim kardeşim. Tabi ki bana benzeyecek.”
“o da seni düşünmüş, insanlar yanlış kararlar verebilirler. Yapma böyle.” Dedim elini tutarken.
“o sana dua etsin zaten. Sadece ben değil, bütün ailem seni tanıdığı için çok şanslı.” Dedi alnıma bir öpücük kondururken.
“ben de çok şanslıyım, beni böylesi seven bir adam olduğu için.”
“yorgun musun?” dedi merakla.
“aslında biraz yorgunum. Biraz da gerginim. Annenle aramdaki problemi de gitmeden çözmek istiyorum.”
“annemle aranda bir problem yok senin, annemin kendi alınganlığı var. Sen benim için doğru olanı yaptın.” Dedi gözlerimin içine bakarken.
“biliyorum ama yine de dayanamıyorum. Nasıl bana kırılmış bir insanı boş verebilirim ki?”
“boş ver demiyorum sana. Sadece bu konu üzerine bu kadar düşünme.”
“bir kere daha konuşup kendimi açıklamak istiyorum. Eğer o da olmazsa benim yapabilecek bir şeyim yok.”
Can saçlarımla oynarken başımı omzuna yaslayıp salonda oturup sohbet edenleri izledim.
“kendini üzecek bir şey yapma. Eğer üzüleceğini anlarsan konuşmayı sonlandır.”
İçeri giren Ecrin’le başımdan aşağı kaynar sular dökülürken hızla başımı kaldırıp Can’a baktım.
“ne demek şimdi bu Can?” dedim sinirle.
Can’da sinirle bakıyordu. “ben de bilmiyorum, şimdi anlarız.” Dedi.
“anne, bir bakar mısın?” dedi gür bir sesle. Bunun annesinin yaptığından ikimiz de emindik aslında. Onun dışında onu buraya kimse çağırmak istemezdi.
“efendim oğlum?” dedi Ayşe anne gülümseyerek yanımıza gelirken.
“bu kız neden burada?” dedi Can öfkeyle.
“e kuzenin senin tabi ki gelecek.” Dedi sanki normal bir şey konuşuyormuş gibi.
“ben ve Birce bu evdeyken bu kız bu eve bir daha girmeyecek demedim mi?”
“Birce rahatsız mı oldun?” dedi bana bakarken.
“sizin aldığınız hediyeyi çalan, kazaklarımı parçalayan ve kocama farklı gözle bakan birisiyle aynı çatı altında olmaktan rahatsız oldum, evet.” Dedim. Susmayacaktım. Kabul edebileceğim bir şey değildi bu.
“neyden rahatsız oldun ki bu kadar, oğlumun seni aldattığı haberleri boy boy gazetelerde, televizyonlardaydı. Buna rağmen hala yarınki kına için geldin. Alt tarafı bir kadın oğlumu seviyor diye rahatsız olmana gerek yok.” Dediğinde şoka girmiştim.
“Anne, benim karımla bu şekilde konuşamazsın.” Dedi Can sinirle.
“yalan mı, aldattığın haberini almaktan rahatsız olmuyor ama gelmiş burada kızdan rahatsız oluyor. Ben suçluyum ama yine de değil mi?” dedi Ayşe anne.
“ben karımı aldatmadım, gördükleri Alkan’dı. Birce de bunu gayet iyi biliyor. Ayrıca sen de o kızı günahın kadar sevmediğin halde Birce’ye inat olsun diye buraya getirdiğini fark edebiliyorum. Yaptığın sadece Birce’ye değil, bana karşı da yaptığın bir şey.”
“ben sadece senin iyiliğini istedim. Bana dediklerini yok sayıyorsun ama.” dedi Ayşe anne.
“Birce sana doğruları söylemiş, yanlış bir şey dememiş. Kendisi bana karşı bencillik yapmak istemedi, sabır gösterdi ve beni bekledi. Sen de sabırla beni bekleyebilirdin. Zaten bunca yıldır ayrı yaşıyoruz, ülke içinde veya dışında olmamdan bir farkı da olmayacaktı. Ben zaten arada gelip gidiyorum.”
“ha öyle mi oldu oğlum?” dedi Ayşe anne. “ben bencilim yani, tamam.” Dedi ellerini beline yerleştirirken. “anneyim ben, bu dediklerini de yutarım senin için.”
“yine yanlış anlıyorsun anne. Dediklerimi de yutmana gerek yok, bana karşılık ver ki tartışalım ve çözüme kavuşturalım. Gerçi çözüme kavuşacak bir şey yok. Ben istedim ve gittim. Birce’nin bunda elbetteki eğer istemeseydi etkisi olacaktı ama beni desteklemeyi tercih etti.”
“ben seni desteklemedim yani.”
“anne, neden yanlış anlıyorsun bütün dediklerimi? Birce de ben de sana yanlış bir şey demedik. O kızı da gönder lütfen. Daha fazla bir şeyler ortadan kaybolsun istemiyorum. Odam hazır mı?” dedi Can ayağa kalkarken.
“ikinizinki de hazır.” Dedi Ayşe anne düşmüş yüzüyle.
“ne demek ikimizinki? Birce benimle kalacak.” Dedi Can.
“henüz evlenmediniz, ayrı kalacaksınız. Laf söz olur.”
“anne Birce benim karım. Nikahıma alalı ay oluyor. Helalim. Milletin ne dediğiyle de ilgilenmiyorum. Karımla yatmak için milletten izin alacak değilim.” Dedi Can elimi tutarken. Normalde susması için bir müdahalede bulunurdum ama yine beni yanlış anlayabileceğini düşündüğüm için susmayı tercih ediyordum. Artık oğlunun dediklerini bile yanlış anladığı için kokuyordum.
“düğün olmadı Can.” Dedi net bir ifadeyle. “ben bir de milletin sizin arkanızdan konuştuklarıyla uğraşamam.”
“Birce benim karım ve benimle kalacak. Millet gece benimle yatmıyor, sen söylemezsen kimse bir şey bilmez zaten.”
“ben sana artık laf anlatamıyorum. Bu yaptıklarına pişman olacaksın ama geç olacak.”
“anne eğer Birce’yi ima ederek tek bir kırıcı söz daha söylersen onu bir daha buraya getirmeyeceğim. Ha karımın kalbini kırmışsın ha benim. Bir farkı yok.”
“ben kimsenin kalbini kırmıyorum oğlum, ne senin ne Birce’nin. Kalbi kırılan da yanlış anlaşılan da benim. Yine sizin istediğiniz gibi olsun, ben sustururum milleti.”
“anne sen kimseye aynı odada kalıyorlar demezsen bir şey olmaz. Ha kaldı ki de, Birce benim nikahlı karım. Birisi bir şey derse çoktan nikah kıydığımızı söylersin. Söylemek istemiyorsan da bana gönder ben gerekli cevabı veririm.” dedi Can. Her hareketi, her dedikleri gerginlik içindeydi. Çok fazla sinirlenmişti. Ben de sinirlenmiştim onunla birlikte ama öfkemi kontrol altına almakta ondan daha başarılı olduğum bir gerçekti. Can’ın öfkesi sadece kendine zarar veriyordu. Başka kimseye dokunmuyordu ama kendisi öfkeden deliye dönüyordu. Sözleriyle de karşısındakini yakıp yıkmaktan da geri kalmıyordu.
Beni aldığı gibi yukarı kata çıkarken “Can, bekle.” Dedim ilk katta.
“odamıza çıkalım, sonra konuşalım Birce. Burada bir şey konuşamayız.” Dedi.
Dedikleri doğru olduğu için sessizce onu takip ettim. Odaya çıkar çıkmaz derin bir nefes alırken tekli koltuklardan birine gidip oturdum.
“öfkeni anlıyorum ama biraz daha sakinleşir misin?” dedim.
“inan bana kına benim için önemsiz, kına istemiyorum desen seni de alır giderim buradan.”
“kına benim için çok da önemli değil ama bunca emek var. Bunca hazırlık yapıldı. Biraz daha sabredebiliriz bu duruma.”
“annem o kızı göndermeyecek buradan ve ben daha fazla sinirleneceğim.”
“bırak göndermesin. Nasıl isterlerse o şekilde yapsınlar. Bugün varız, yarın gidiyoruz.” Dedim.
“ben sinirleniyorum ama, benim sözüm neden dinlenmiyor? Bu yaşıma geldim hiç kıymeti yok mu sözümün?”
“annen özellikle bana çok kırgın Can. Söylediklerinden, hareketlerinden de bunu herkes anlayabilir ama zamanla geçecektir. Senin mutlu olduğunu gördüklerinde mutlu olacağını sen söylemedin mi en başında, sadece biraz sabret. Zamanla hiçbir şeyin değişmediğini o da anlayacak.” Dedim sakin bir tonda.
“annem benim mutlu olduğumu anlayana kadar acaba daha kaç kişinin kalbini kıracak? Hadi dediğin gibi olsun, bizi de geçtim. Ben sinirlenmiyim sen de kafana takmadın diyelim, o kıza hala umut yüklediğinin farkında mı? O kız ben evli olsam bile umutla bana baktığını fark etmiyor muyum ben? Aşırı derecede rahatsız oluyorum bu durumdan artık. Onun da sana deliler gibi aşık olduğumu anlaması için ne yapmam gerek bilmiyorum.”
“o kız sana umutla mı bakıyor?” dedim ayağa kalkarken. Ben neden bunu fark etmemiştim?
“nasıl baktığını görmedin mi Birce?” dedi ellerini saçlarına daldırırken.
“görmedim.” Dedim kaşlarım çatılırken. “ben bu evde kalmak istemiyorum. İstersen benimle gelirsin istersen burada kalabilirsin Can. Umurumda bile değil.” Dedim odadan hızla çıkarken.
Benim kocam onu sevdiğini bildiği kadının bakışlarını yakalayabiliyordu ve ben sinirden bunu göremeyecek haldeydim. Bir de sinirlerime hakim olduğumu düşünüyordum. Asıl saf benmişim. Öfkem kendimeydi. Can bir şey yapmamıştı ama göz ucuyla o kıza bakmasını bile kaldıramazken umutla baktığından bahsediyordu.
“Birce bekle!” sesi arkamdan gelse de durmadım. Zaten zemin kata çoktan ulaşmıştım. Can’ın arabasının anahtarını çekmeceden alırken kapıya yönelmiştim ama Ecrin’le karşı karşıya geldim.
Onu umursamadan yanından geçip gidecekken kolumdan tutulup çekilmemle karşımda Can’ı buldum.
“nereye gidiyorsun?” dedi.
“ablana gideceğim.” Dedim.
“ben de geleceğim.”
“nasıl istersen.” Dedim kolumu elinden kurtarıp tekrar hareketlenirken. Ecrin hala bizi dinlemekle meşguldü.
Tekrar kolumdan tutulup çekilmemle dudaklarımızı birbirine bastırmıştı Can. Ne uzun ne de kısa bir öpücüktü.
“beni de bekle.” Dedi geri çekilirken.
“Alkan’ın arabasını al.” Dedim kendimi çekerken. Dışarı çıktığım gibi onun buradaki arabasına binerken arabayı çalıştırdım. Daha ablasının tam olarak evinin konumunu bilmiyordum bile. Nereye gittiğimden bir fikrim olmadan merkeze doğru yola çıktım.
Bölüm Sonu.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 43.47k Okunma |
3.48k Oy |
0 Takip |
103 Bölümlü Kitap |