
Azad
Avșin'in peşini bırakmayan o kinci namussuzlar yüzünden, kardeşimi Urfa'dan uzaklaștırma kararı almıştık ailecek. İstediğimizde ona ulaşabiliyorduk.
Bende ise son zamanlarda bir haller vardı. Her gece, uykularımı kaçıran o acı feryatlar kafamın içinde uğulduyordu. Yüreğime de tarifsiz bir ağırlık çöreklenmiști.
Her ay yaptığım gibi, işlerden arta kalan vakitte, ihtiyaç sahiplerine yardım etmeye gitmiştim. Son durağım ise Fatma ananın eviydi.
Fatma ana, çok acı çekmiş bir kadındı, "ben yandım, eller yanmasın." dercesine elinden geldiğince başkalarına yardım etmeye çalışırdı. Sevdadan yana yüzü gülmemişti. Bu yüzdendi başkalarının mutluluğu için didinmesi.
Evine varır varmaz, kapıyı çaldım. Elinde bastonu ile açtı kapıyı, yüzünde yine o içten tebessüm.
-Hoșgelmișsen, oğul. Yine zahmet verdik sana buraya kadar.
-Estağfurullah, Fatma ana. Ne zaman ihtiyacın olursa haber etmen yeterli.
-Sağ olasın, oğul. Sen bunca insanın yüzünü güldürdün, Rabbim de senin yüzünü güldürsün.
Gülümseyerek, duasına "Amin" dedim ve içeri geçip, elimdeki erzakları bir kenara koydum. Fatma ana çok ısrar etti oturup soluklanmam için.
Bir süre öylece yüzüme baktıktan sonra, konuşmaya başladı.
-Geceleri seni uyku tutmuyor değil mi?
Sorduğu soruya şaşırsam da, içimde tutmaktan evladır deyip anlattım.
-Susmuyor, Fatma ana. O acılı feryatlar susmuyor. Kimin ahını aldım bilmiyorum...
Fatma ana, elini kaldırıp sözümü kesti. Kısa bir sessizliğin ardından söze girdi.
-Kimsenin ahını aldığından değil, Azad. Zannımca, payına bir dilriş düştü.
Dediklerini anlamamıştım. Fatma ana bu şaşkın halime tebessüm ederek, açıklama yapmaya girişti.
-Dilriș demek, gönlü yaralı demektir, oğul. Gönlündeki yaranın sebebi sen değilsin de, kim bilir, belki dermanı sendedir.
-İyi de Fatma ana, ben onu bir kez olsun görmedim bile. Ona rağmen, her feryadı sanki hançer gibi saplanıyor sol yanıma. Bu nasıl mümkün olur?
-Sevda dediğin görmeyle olacak iş değil. Sevda önce yürekte başlar.
Fatma ananın dedikleri kafamı iyice karıştırdı. Oradan ayrılıp, eve doğru yola çıktığımda Avșin'in beni aradığını gördüm. Telefonu açtım.
-Çıtoni xuşkamın?(Nasılsın, kardeşim?)
-İyiyim, abi. Şey, gelip alabilir misin beni?
-Her şey yolunda mı? O namussuzlar bir şey mi yaptı gene?
-Merak etme, abi. Onlara yakalandım ama sağ olsunlar burada tanıştığım insanlar yardım etti de kurtardılar beni.
Tam öfke nöbeti geçireceğim sırada Avşin bana olayları kısaca özet geçti. Onun artık o alçaklarla muhatap olmayacağını bilmek beni rahatlatmıştı.
-Avşin, güzelim buradaki işleri düzene koyduğum gibi geleceğim yanına.
-Tamam abi, Onlarla tanışmanı çok isterim.
-Anlat bakalım, kimler göz kulak oluyor sana oralarda?
Avșin, bana her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlattı. Yanında kaldığı doktorun adı bana garip gelmişti. Duyulmamıș bir ismi vardı ama anlamını öğrendiğimde güzel gelmişti.
Nereden bilebilirdim, adında mutluluk ve neşe saklı kızın kalbinde kopan fırtınaları?
Konağa gider gitmez, ilk işim valizimi hazırlamak oldu. Ailemle konuşup, Avșin'i almaya gideceğimi söyledim. Şirketteki işleri ise kardeşime devredip, biletimi aldım ve yola çıktım.
Avșin'in attığı konuma vardığım esnada, beklenmedik bir manzarayla karşılaştım.
Rüyalarıma girip, geceleri uykularımı kaçıran o kadın karşımda duruyordu. Şaşkınlığımı bir kenara bıraktım ve Avșin'in eşyalarını toplanmasına yardım ettim. Beni en çok şaşırtan ise, Dilzar'ın o evde olmasıydı. Dilzar'ı tanırdım, yine de küçük hanıma göz kırpıp susmasını işaret ettim. Onu tanıdığım ortaya çıksın istemedim. Belki öğrenilmesi büyük bir kaosa sebep olurdu.
Avșin'in anlattıklarına göre Dilzar, aslında bu doktorun öldü sanılan kızıydı. Gördüğüm o rüya, kafamın içinde duyduğum feryatlar biraz olsun anlam kazanmıștı. İyi de bunu yapan kimdi?
Șana'nın hediyesini bırakıp da evden ayrıldığımızda, yol boyunca bu soruyu düşünüp durdum. Kim, hangi cani öyle bir zalimliği yapar? Bir anneyi çocuğundan tam 6 yıl boyunca koparmak ne demek ya? Aklımda bir sürü kötü senaryo dönüp dururken, öfkeden yumruğumu sıkmaya başlamıştım. Avșin bu halimi fark etse de ses etmedi.
Biliyordu ona cevap verecek durumda olmadığımı. Beni konușmasak da anlardı.
-Șana'da kaldı aklın, değil? Gördüm ona nasıl baktığını.
-İnkar edecek değilim, Avșin. Aklım onda kaldı. Sana öyle şeyler anlatacağım ki, aklın şaşar.
Gördüğüm rüyadan başlayarak her şeyi en başından anlattım. Avșin, pek şaşırmış gibi görünmüyordu. Aksine, sanki o da anlamış gibiydi.
-Yalan diyemem, ikinizi yan yana düşünmüştüm onunla kaldığım günler boyunca. Malum, bir abimin başı bağlı sayılır. Bir sen kaldın.
Avșin'in dediklerine keyifle gülümsedim. Gerçekten bizi yakıştırmıștı demek.
-Ee, sence bizim olurumuz var mı?
-Var bence, abi. Hem, anamgil de sevinir ya buna. Biliyorsun anamın huyunu.
Annemin huyunu elbette biliyordum. Melek gibi bir kalbi vardı. Cengaverdi, birine kanı ısındı ise, onu kimseye ezdirmezdi.
-Biliyorum da, Urfa'da laf söz etmezler mi?
Avșin yüzüne ciddi bir ifade takındı.
-Aman abi! Ağa sensin, paşa sensin. Kimin haddine ağanın arkasından konuşmak? Annemgil de tövbe ezdirmez. Hem, Dilzar'ı o da biliyor, seviyor. Sevinmez mi, kızcağızın öz anasına kavușmasına?
Düşündüm. Haklıydı aslında, annem bunu duyduğunda sevincinden havalara uçardı. Çünkü Dilzar'ın hikayesini biliyordu ve onu kendi torunuymuș gibi seviyordu.
-Haklısın, Avșin. Annem asla o kadar gaddar olmaz.
Avșin ile yaptığımız bu konuşmanın ardından, kısa bir sessizlik oldu. O sürede yine aklıma gelmişti Șana'nın gözlerine çöken o hüzün.
Onu gördüğümde kafamda yankılanan çığlıkların sebebini anlamıştım. Ya da ben öyle sandım...
Eve nihayet sağ salim vardğımızda, Ervan beyimiz, Avșin'e yardım ederken, ben de eşyaları taşıdım. Küçük hanımın eşyalarını odasına yerleștirdikten sonra salona geri döndüm.
Validem, Rozerin sultan hemen soru yağmuruna tuttu beni.
-Anlat bakalım, oğul. Avșin'in hayatını kurtaranlar kimdir? Nasıl insanlar?
Anneme her şeyi en başından anlattım. Tam da tahmin ettiğimiz gibi, annem, Dilzar'ın öz annesine kavușmasına çok sevinmiști.
Anneme Șana'yı anlatırken, babaannem Sultan hanımın manidar gülmesi ile durdum ve ona baktım. Annem de ona bakıyordu.
-Hayırdır, ana? Neye güldün bu kadar?
-Kaynana olma sırası sana geldi, Rozerin hanım. Ona gülüyorum.
Annem, anlamış olacak ki o da gülmeye başladı.
-Aman, ana. Hadi, Alçin kızımın Ervan ile sözlü olmasını anlarım da...
Babaannem, bastonunu sertçe yere vurdu ve annemin lafını kesti.
-Ee? Daha ne? Üç beş çapulcu laf mı edecek aslan parçamın sevdiğine? De hele, Rozerin, sen müsaade eder misin buna?
Annem birden ciddilești. Kısa bir sessizliğin ardından, babaannemin sorusunu cevapladı.
-Aslında haklısın, ana. Benim oğlum sevmiş ise, kızın da gönlü varsa, kimseye düşmez arkalarından konuşmak. O kız gelinim olacaksa eğer, kimseye ezdirmem onu.
Babaannem gülümseyerek başını salladı.
-Ha şöyle. Zamanında ben de seni kızım bilip, kimseye ezdirmedim, bilirsin. Şimdi sıra sende.
İkisi konuşurken, ben de onları dinledim ve bir yandan da düşünmeye başladım. Hem bu konuşulanlar, hem de Avșin'in dedikleri aynı kapıya çıkıyordu. Bir de Fatma ananın dedikleri vardı tabii.
Vakit geç olup da herkes odasına çekildiğinde, ben de odamda devam ettim düşünmeye. Șana'nın yüzü bir kere daha gözümün önüne geldi.
İkimiz de şaşkındık o ilk karşılaşma anında. Güldüm istemsizce, düşünsenize, onun da beni rüyalarında gördüğünü? Fatma ana haklı, sevda sadece görmeyle olacak iş değil. Yine de eğer gerçekten payıma düşen o gönlü yaralı, Şana'nın ta kendisi ise, yemin olsun onun gönlünde yara açan kim varsa hepsine en ağır bedeli ödeteceğim. Çektirdikleri her eziyetin iki misli acı çekecekler. Sonra, onun yaralarını sarmak için elimden geleni yapacağım. Bütün bunları düşünerek ve bir kere daha aynı kabusu görmemeyi umarak uykuya daldım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |