2. Bölüm
Deren Doğan / Deli kurtlar 1- Kor / 1. Bölüm

1. Bölüm

Deren Doğan
deren_yazar

“Komutanım roket.”

“Kor, siper al.”

Kulaklılığımdan duyduğum bu son seslerin ardından, derin bir uğultu geldi. Hemen ardından ciğerlerimi kaplayan barut kokusu ile uyandım. Nefes alamıyordum, öksürmeye başladım. Az evvel telsizden duyduğum roket gerçekten tepemize düşmüştü, eski yerimde değildim, metrelere uzaktaydım. Ellerimi ağır bir şekilde vücudunda gezdirdim, yaram var mıydı? Karnıma dokunduğum anda acı ile sızladı. Başımı hafifçe eğdim, derin bir şey değildi şarapnel teğet geçmişti, geçerken de inceden kesmişti.

“Kor üç, duyan var mı?” sesleneli neredeyse beş dakika olmuştu ama henüz telsizden bir ses gelmemişti, anlaşılan telsizim bozuldu. Kor beni burada bırakıp gitmiş olamaz ya da hala uyanmamış olamaz. “Tekrar ediyorum, kor üç ben sesimi duyan var mı?” yine ses gelmedi. Etrafı kontrol etmem gerekiyordu. Yaşıyorlarsa müdahale etmem gerekiyordu, eğer şehit düştülerse karargâha ulaşmanın yolunu bulmam gerekiyordu.

Açıkta değildim, uzun taşların arasında bir yerdeydim, taşlara tutunarak yerimden kalktım, etrafa bakındım, ara sıra etraf bulanık olsa da görebiliyordum, etrafa terörist itlerden yoktu. Bu itler bizi burada bırakıp gitmiş miydi? Yoksa buranı yerlileri seslere gelip onları temizleyip gitmişle miydi?

“Sesimi duyan var mı?” halen hiçbir ses yoktu, yerimden hafifçe ayrıldım, buraya düştüğüm dağın yamaçlarına doğru birkaç adım attım, etrafta kimse yoktu, derin bir sessizlik hâkimdi. Ortada büyük bir sorun vardı, sessizliği sağlayan biz değilsek sessizlik hayır alameti değildi.

Etrafa bakınırken taşların arasında, parlayan bir şey vardı, ya mayındı ya da bizimkilerden birinin eşyası. Sol bacağımın yanından kasaturamı çıkardım, etrafımı kontrol ederek orya doğru ilerledim, mayın değildi, bütün timin künyesi oradaydı, eğilip hemen avucumun içine aldım. “Allah Kahretsin.” gözlerim dolmuştu, istemsizce haykırdım. “Ölmek için yalvaracaksınız.” yalvaracaklar, time dokunan her kimse ölmek için bana yalvaracak.

Ellerimde ki künyeleri sıkıca tutmaya devam ederken hızla etrafa göz gezdirmeye devam ettim. Az ileride duran Çantaları gördüm o tarafa doğru koştum, çantaların tozdan renkleri beyaza çalmış üzerlerine kan sıçramıştı, daha önce çok kez vurulmuştum ama hiç biri bu kadar canımı yakmamıştı.

Yerlerde silahları ve bir sürü şey daha vardı, birkaç adım daha atınca yerde duran resme gözüm ilişti, dizlerimin üstüne çöktüm, resmi elime aldım, ellerim titriyordu, durdurmak için elimi ne kadar kasarsam kasayım durmuyordu.

Fotoğrafta, Begüm ablanın kucağında Ege vardı, sanırsam yeni doğum yapmıştı ve fotoğraf hastanede çekilmişti, on yedi yıldır yanında taşıyordu yani. Koskoca on yedi yıl. Diğer elimle fotoğrafın üzerine bulaşan kanı sildim. Ardından fotoğrafın arkasını çevirdim.

“Görevdeyken bana da oğluna da hasret kalma istedim, teğmenim. Teğmenim biliyor musun oğlumuz tıpkı senin gibi kıpır kıpır. Aklın bizde kalmasın biz çok iyiyiz.

Güzeller güzeli savcın Begüm Tarcan”

Gözlerimin dolduğunu fark edince derin bir nefes aldım. Fotoğrafı alıp ceketimin iç cebine koydum. ‘‘Neredesin ağabeyim. Nerede?’’ Çantalarda ki kan izlerine baktıkça canımdan can gidiyordu ama gözlerimi de oradan alamıyordum. ‘‘Bozkurt bir, sesimi duyan var mı? Tekrar ediyorum ben bozkurt bir.’’ sesiyle yeniden dünyaya geldim, ses telsizden geliyordu, ‘‘ Kor üç dinlemede.’’ olduğum yere çöktüm, dizimde hafiften sızlamaya başlamıştı, sırtımda da inceden bir ağrı vardı.

‘‘Dayanın komutanım, geliyoruz.’’ görmeyeceklerini bilmeme rağmen başımı sallayarak onayladım, ‘‘Anlaşıldı.’’ ellerimin arasında ki künyeleri öylesine sıkıyordum ki, avuç içlerimi kesiyordu ama canım gram acımıyordu. Timim neredeydi? Onlara kim bilir ne yapıyorlardı? Belik de sağ bile değillerdi, ben ailelerine ne diyecektim.

Başımı arkamda duran taşa yasladığımda karşımda ki taşın üst kısmında duran Ahsen’e gözüm takıldı, bütün gücümle yerimden kalktım, taşın üzerinden Ahsen’i aldım. ‘‘ Yüzbaşı Ulaş Uğur Turan’ın incisi. Ahsen, uğur nerede?’’ istemsizce gözlerimden yaşlar akıyordu. Nerdesiniz oğlum yakıştı mı beni bırakıp gitmek her nereye gittiyseniz bensiz niye gidiyorsunuz.

Arkamdan gelen adım sesleri iyice yaklaşmıştı, hızlıca geriye döndüm, tam vuracakken gülen gözlerle bana bakan askeri gördüm. ‘‘Teğmen İlyas Denizci.’’ başımı hafif sallayarak onayladım. ‘‘Yüzbaşı Esem Bengi Kara.’’ hepsi aynı anda hazır ola geçti. ‘‘Rahat, teğmenim timden bir haber var mı?’’ gözlerini hafifçe kaçırdı, ne demesi gerektiğinden emin değil gibi bir hali vardı.

‘‘Komutanım, kor timinin şehit düştüğü haberi geldi yaklaşık olarak dört saat önce. Bir saat önce sinyaller değişti sizden ısı algılandı. Biz buraya sadece sizi almaya geldik. Kor timi şehit düştü komutanım. Naaşlarına henüz ulaşamıyoruz. Takasa girileceği tahmin ediliyor.’’

Dediği cümleler tek tek kulaklarımda yankılanıyordu, deri bir nefes aldım. ‘‘Karargâh ile görüşmek istiyorum.’’ teğmen hemen gözlerini yanda duran askere çevirdi, asker çantasından telsizi çıkarıp uzattı.

‘‘Teğmen Asel Kurt.’’

‘‘Yüzbaşı Esem Bengi Kara.’’

‘‘Albay’a bağlıyorum.’’ bir süre sessizlik oluştu.

‘‘Albay Kemal Türk, dinliyorum yüzbaşım.’’

‘‘Komutanım, kor timini aramayı talep ediyorum.’’

‘‘Yüzbaşım, gönderdiğimiz tim ile hemen buraya gel.’’

‘‘Komutanım, ben-’’

‘‘Buraya gel yüzbaşı.’’

‘‘Emredersiniz, komutanım.’’

Elimde ki telsizi geri askere uzattım. Yan tarafta duran alçak taşlardan birine oturdum, delirmek üzereydim. Koskoca kor timi, acil durum timiydik biz. Bizi özel yetiştirip seçmişlerdi, şimdi nasıl bu adamları burada bırakıp dönmeye gönülleri razı geliyordu. Allah’ım aklıma mukayyet ol yarabbi.

‘‘Komutanım yaranıza bakacağım izninizle.’’ başımı tamam manasında salladım, üzerimden ceketimi çıkardım, tişörtümü sıvadım. Karnımdaki yara bakarken bende gözlerimle etrafı araştıran askerleri takip ediyordum. ‘‘Acırsa söyleyin komutanım.’’ kibar bir sesle konuşmuştu, asker değildi sanki. ‘‘Ne kadar oldu sen asker olalı.’’ Gözlerini hemen yüzüme çevirdi, ‘‘Bir yıl oldu komutanım.’’ gülümsedim. Daha çömez, ‘‘Ne güzel.’’ hemen ardından gözlerimi etraftaki askerlere doğru çevirdim.

Benim işim bittikten birkaç dakika sonra askerlerinde işi bitti, teğmen yanıma geldi, ‘‘Hazırsanız gidelim komutanım.’’ ceketimi giydim, ‘‘Hadi.’’ hemen yürümeye başladık. Bu sefer her yer sessizdi ve bunu askerler sağlıyordu bu sebepten rahattım, ‘‘Komutanım, sizi çok duyduk. Kor timi deli kurt sürüsü diye çok anlattılar.’’ buruk bir gülümseme ile teğmene döndüm, ‘‘Eyvallah, aslanım.’’ gülümsedi, bir şey isteyecekti ama söyleyemiyordu, ‘‘Söyle ne diyeceksen.’’

‘‘Komutanım, hakkınızda çok fazla şey anlattılar. Bazıları gerçek değil gibi ama sizi görünce inandım normal inan o patlamadan sağ çıkamazdı ama sizin sağ çıkmanız resmen mucize. Komutanım, Pars komutanım eğer yaşıyorsa o yanınıza gelince benim yerime de sarılır mısınız?’’

Duraksadım, hayatımda bu kadar saçma bir istek duymamıştım, istemsizce kaşlarımı çattım, tövbe çekerek önüme döndüm. Teğmende sessizliğe büründü. Koskocaman teğmenin istediği şeye bak. Gerçekten bu gün sabrım sınanıyor. Buraya en yakın karargâha gelir gelmez askerler yanımıza koştu. Elimle iyiyim işareti yaparken arkadan Albay çıktı.

‘‘Dikkat.’’ ip gibi dizildik, albay karşıma geçti, ‘‘Yüzbaşım, Kemal seni Ankara’da bekliyor’’ yutkundu, yanımda duran askerle baktı, başıyla gitmelerini işaret etti, ‘‘Rahatta dinle yüzbaşım.’’ hemen rahata geçim, gözlerimi Albay’a çevirdim. Elini omzuma koydu, ‘‘Başın sağ olsun.’’ duraksadım, bunu Kor için söylüyordu.

‘‘Vatan sağ olsun komutanım.’’

Boğazıma geçen urgan nefesimi kesiyordu. Benim timim ölmemişti ki kayıptı, ailelerine haber gittiyse ben ne diyecektim onlara, nasıl yüzlerine bakacaktım. Affederler miydi beni? Evlatlarını bırakıp geldim diye affetmezler beni.

‘‘Yüzbaşım seni Ankara’ya bu helikopter götürecek yolun açık olsun.’’ hemen hazır ola geçtim. ‘‘Emredersiniz komutanım.’’ ardından hızı adımlarla helikoptere bindim. Tek başımaydım, her yerim sızlıyordu ama en çokta kalbim çok kötü sızlıyordu. Ağabeyimi, kardeşimi uzun lafın kısası ailemi orada bırakıp Ankara’ya dönüyordum. Helikopterden iner inmez Asel’i ve Albay’ı karşımda gördüm, hemen hazır ola geçtim.

‘‘Yüzbaşım bu hafta izinlisin iyi istirahatlar.’’ Albay sadece bunları söyledi ve arkasını dönüp gitti, Asel’e baktı, ağlamaktan gözleri şişmişti. Adımlarımı hızlandırdım. Asel’e sarıldım, ‘‘Abla, yarın törenleri olacak. Paramparça olmuşlar öyle diyorlar takasla alsak bile taş dolduracaklar. Abla çok canım yanıyor.’’ sendelediğimi hissettim.

Gözyaşlarıma engel olamıyordum istemsizce bende ağlıyordum, geçecek diyemiyordum eğer sevdiğin biri şehit düşerse bunun acısı hiç geçmezdi, bunu en iyi bilenlerden biriydim. Sıkıca sarıldım, ‘‘Zamanla alışacaksın.’’ şiddetle ağlamaya devam ediyordu. Altay ve Beliz bize doğru geliyordu, Altay’ın acısı da tıpkı benimki gibi intikam ateşiyle birleşiyordu, Beliz’in acısı ile tıpkı Asel’in ki ile onu kıvrandırıyordu.

Asel’i ağlaması hafiften dinince bizim timin kışlasına girdik. ‘‘Aklım almıyor, koskoca Kor timi nasıl?’’ öfkeyle kendi etrafında volta atıyordu Altay, ‘‘Ailelerine haber gitti mi?’’ herkes bana döndü, başlarını evet manasında salladılar. Kapı birden aceleyle açıldı, ‘‘Tuna yavaş gel.’’ sinirle yerimden kalktım. ‘‘Komutanım, buradalar yani Begüm yenge ve Ege buradalar.’’

Altay ile birbirimize baktık, aynı anda kapıdan dışarı fırladık, Begüm kapının önündeydi feryat figan ağlıyordu, koşup yanına eğildim. Altay ise Ege’nin yanına koştu, ‘‘Pars, şehit düşmedi de bana Esem. Bırakmadı beni değil mi?’’ ne desem yalan olacaktı. Sustum, gözlerimi kaçırdım, o anda çığlıkları karargâhın dört bir yanında yankılandı. Arkadan Ege’nin sesini duyabiliyordum, ‘‘Altay ağabey, bırak beni. Babamı göreceğim ben.’’ elimizden hiçbir şey gelmiyordu.

Gözüm kapının girişinde duran taksiye takıldı, Hande abla indi arabadan koşarak geldi, Asel’e sarıldı ‘‘Kızım etme, bana evladımın yaşadığını söyle.’’ Asel sadece sarılabildi. İkisi birlikte yere çöktüler. Tuna’ya döndüm, ‘‘Arabamı getir.’’hemen arka tarafa doğru döndü, araba gelince zor bel hepsini bindirdik. Bizde Altay’ın arabasına bindik.

‘‘Ay yok ben deli olacağım. Gördünüz değil mi hallerini? Ege’yi, Hande ablayı. Ben emri dinlemeyecektim, gidecektim arayacaktım kardeşlerimi.’’ öfkemden ne yapacağımı şaşırmıştım. Tuna bana döndü, ‘‘Komutanım az sakin ol, kurban olayım.’’ derin bir nefes aldım. Araba durur durmaz panikle indim. Öndeki arabaya koştum, Begüm’ün koluna girdim. Binamıza girdik, bütün tim burada yaşıyorduk, düne kadar artık sadece ben ve şehit arkadaşlarımın aileleri yaşıyordu.

Hande ablanın evine girdik hep birlikte, artık kimse ağlamıyordu, herkesin üstüne ölüm sessizliği çökmüştü, Beliz mutfaktaydı, boğazlarından birkaç bir şey geçsin diye yemek hazırlıyordu, derin bir nefes aldım koskoca salona sığamıyorum. Yerimden kalktığım anda kapı çaldı, koşup açtım.

Sude’nin yaşlı gözleri ile karşı karşıya geldim, Batur ile evleneli sadece iki ay on gün olmuştu, bana baktı gözleri iyice doldu, ‘‘son kez görebilecek miyim onu?’’ başımı hayır manasında salladım. Derin bir nefes aldı, sonrada sıkıca sarıldı bana, bende ona sarıldım.

Sude benim lise arkadaşımdı, Batur ile ben onu tanıştırmıştım aralarını ben yapmıştım. Sude’nin hıçkırıklarında boğuluyordum ne elimden bir şey geliyordu ne de dilimden sadece ona sarılarak varlığımı hissettirebiliyordum. Asel salondan çıkıp yanıma geldi, Sude beni bırakıp ona sarıldı ikisinin de acısı aynıydı çünkü. Onlar salona geçerken ben dışarı çıktım.

Bütün gücümü toplayıp kendimi Uğur ile Emre’nin evinin kapısının önüne attım, belimden tabancamı çıkardım, kafama yasladım. ‘‘Ben yapamam sizsiz yapamam ben.’’ gözyaşlarımı sildim.‘‘Sen beni nasıl yalnız bırakırsın, Uğur’um, Uğurlum.’’ hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım, başımı kapıya yasladım, yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu.

‘‘Kor geride adam bırakmaz unuttunuz mu? Bende sizinle geleceğim.’’ silahımı alnıma yasladım, derin bir nefes aldım. Tetiğe basacağım sırada biri bileğimi kavradı, silahım elimden düştü, gözlerimi o tarafa çevirdim. Albay Kemal Türk korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Çığlık çığlığa ağlamaya başladım, yanıma çöktü sarıldı, ‘‘Sakin ol kızım.’’ daha sıkı sarıldı, başımı omzuna gömdüm, ‘‘Kemal amca çok canım yanıyor.’’ onunda ağladığını hissedebiliyordum.

‘‘Özür dilerim kızım, koruyamadım onları.’’ başımı hafif kaldırdım, gözlerinde ki acı, pişmanlık ve acı o kadar ağırdı ki, sustum. Oysa babamı da koruyamamıştı ki…

Saatler saatleri götürdü, akşam oldu. Ben hande ablanın hemen karşısında ki evimde tek başımda oturuyordum, elimde karanfilli çayım, gözlerim duvarda kafamda deli sorular hepsinin sonu aynı -neden sadece ben kaldım.- deliriyor gibiydim, ara sıra altı katımdan üst katımdan ağlama sesleri geliyordu. Ben iyice deliriyordum.

‘‘Bengi bizi neden orada bıraktın?’’

Uğur’un sesi ile elimden bardak düşüverdi, ‘‘Aklına mukayyet ol kızım.’’ derin nefesler aldım, kafamda kuruyordum şuan, herkes onların şehit düştüğüne eminken tek inan bendim. Benimki de kabul edemediğim içindi. Ellerimi kulaklarıma götürdüm, derin bir nefes daha aldım.

‘‘Sen bizi bıraktın Esem. Sen kardeşlerini bıraktın.’’ Güney’in sesiyle gözlerim kocaman aralandı, ‘‘Ben sizi bırakmadım. Emir böyleydi.’’ diye bağırdım, iyice bastırdım ellerimi, bastırmamla künyelerin açtığı yaralardan akan kanlar boğazımdan süzüldü. Ağlamaya başladım, iyi değilim ben. Elimi hafifçe telefona uzattım. Ağabeyimi aradım.

‘‘Alo, ağabey.’’

‘‘Fıstığım sen ağlıyor musun?’’

‘‘Ağabey, ben iyi değilim. Kor şehit düşmedi değil mi ağabey?’’

‘‘Esem geliyorum ben, korkma tamam mı ben yanında olacağım.’’

‘‘Ağabey ben onları duyuyorum. Onları bıraktım diye kızıyorlar. Ağabey ben bırakmadım emir buydu.’’

‘‘Allah'ım sen kardeşimin aklını koru yarabbi. Onu bana bağışla.’’

‘‘Ağabey şehit düştülerse ben ne yapacağım?’’

‘‘Alışacaksın. Fıstığım, canım, emanetim etme korkutma beni geldim binaya giriyorum şimdi.’’

Telefon kapandı, hemen ardımdan kapım çaldı, koşup açtım. Ağabeyimi görür görmez sarıldım ağlamaya başladım. Belimden sıkıca kavradı hemen kucağına aldı, beni oturma odama götürdü. Köşeye oturdu, sıkıca sarıldım. Yandan battaniyeyi aldı, üzerime örttü.

‘‘Ben buradayım fıstığım. Bak, yorgunsun belli ki kapat o güzel gözlerini uyu.’’ başımı hayır manasında salladım. ‘‘Uyumak istemiyorum.’’bu sefer hayır manasında o başını salladı. ‘‘Bir kere de ağabey sözü dinle.’’ başımı ağır ağır tamam manasında salladım, gözlerimi kapattım.

Derin bir nefes aldığımda daha önce kokusunu hiç duymadığım bir çiçeğin kokusu burnuma geldi, etrafa bakındım. Güzel bir bahçedeydim, etrafta bin bir çeşit çiçek vardı. Gülerek bakındım, karşı tarafta beyaz gömlekle oturan beşliyi gördüm.

‘‘Kor, siz misiniz?’’ yanlarına doğru koştum. Yerlerinden kalktılar bana döndüler, Uğur kollarını kocaman açtı, hemen sarıldım. ‘‘Seni çok özledim nerdesin?’’ gülümsedi cevap vermeden geriye çekildi, Güney’e döndüm sıkıca sarıldı bana ‘‘Bizde seni özledik, merak etme kavuşacağız. Sen bizi bulacaksın.’’ başımı onaylarcasına salladım.

‘‘Komutanım, neyiniz var? Niye ağlıyorsun benim kıvırcığım?’’ sakin bir nefes aldım. ‘‘Selçuk, siz yoksunuz daha ne olsun.’’ gülümseyerek Emre’ye baktı, ‘‘Esem, artık toparlan bul bizi.’’ başımı onaylarcasına salladım. Pars benimle hiç konuşmuyordu, köşede durup bizi izliyordu. ‘‘Ağabey.’’ gözlerini direk bana çevirdi, ‘‘Yaralısın sende.’’ gözlerimi kendime çevirdim.

‘‘Hayır, yaralı değilim.’’ gözlerimi tekrar ona çevirdim. Sıkıca sarıldı, bende ona sıkıca sarıldım. Bırakınca tek eliyle yüzümü sevdi, diğer elini sol yanıma koydum, ‘‘Yaralısın.’’ başımı evet manasında salladım. Çok acıyordu, istemsizce canımın acısıyla yere düştüm.

‘‘Çok acıyor.’’ diyerek uyandım, ağabeyim hemen bana döndü. Ellerime baktım, sarmıştı. ‘‘Ben mi acıttım.’’ sesinde korku vardı. Başımı hayır manasında salladım. ‘‘Ağabey rüyamda onlarda gördüm. Yaşıyorlar. Eminim yaşıyorlar gördüm ben. Bizi bul dediler. Onları bulacağım.’’ başını evet manasında salladı. ‘‘Bulacaksın, elbette bulacaksın. Ama onları kurtarmak için iyi olman lazım fıstığım.’’

İyiydim, yerimden kalktım odama doğru ilerledim ağabeyimde arkamdan geldi, üzerimi değiştirdim. Askeri takımımı girdim. ‘‘ Çok güzel oldun.’’ eteğimin kenarını düzeltirken, ağabeyimde bakıp onayladım. Sağ olmalarına rağmen cenaze törenleri olacaktı ve bende onların arkasında yürüyecektim ne de olsa. ‘‘Girişte çantamda künyeler var onları getirebilir misin?’’ Ağabeyim onaylayıp dışarı çıktı, saçımı sıkıca topladım. Son hazırlıklarımı yapmaya devam ettim.

‘‘Bunlar, tim arkadaşlarının künyesi mi?’’ sesi titriyordu, ağlamaklı sormuştu, başımı onaylarcasına salladım. İçinden Uğur’un, Selçuk’un, Batur’un künyeleri aldım. Uğur’un künyesini boynuma taktım. Cenazeleri karargâhtan çıkacaktı. Ağabeyime döndüm. ‘‘Gitmeliyim.’’ dedim ve hemen evden çıktım.

 

Hızlı adımlarla karşı eve ilerledim. Kapı ağırca aralandı, gülümsedim. ‘‘Abla hiçbir şey sorma, bu Selçuk’un künyesi sana söz veriyorum onu sana getireceğim ve sen bu künyeyi oğluna takacaksın.’’ dedim, künyeyi elimden aldı, baktı gözlerinden yaşlar süzüldü. ‘‘En azından naşının geleceğini bilmek iyi hissettirdi, sağ ol evladım.’’ gülümsedim, merdivenlere yöneldi.

Kapıyı hızlıca tıklattım, kapıyı büyük bir hızla Ege açtı bana baktı gülümsedim. ‘‘Babanı sana getireceğim, merak etme oğlum. Bu künyeyi baban gelince sen ona teslim edersin. Ben yaşadıklarına inanıyorum sende inan.’’ gözlerini içeri götürdü, sonrada dışarı çıktı, ‘‘Sana inanıyorum.’’ gülümsedim. Sağ ol manasında başımı salladım. Arkasını dönüp içeri girdi. En alt kata indim. Sude’nin kapısını birkaç kez tıklattım, Karan açtı. ‘‘Karan, ne işin var senin burada?’’ sarıldım, oda sarıldı. Fısıldar bir tonla ‘‘Başın sağ olsun.’’sırtımı ovaladı ‘‘Vatan sağ olsun.’’ dedim, ondan ayrılıp ekledim ‘‘Yaşıyorlar getireceğim onları buraya.’’ Karan kaşlarını çatıp bana baktı, ‘‘Esem, nasıl olacak o ben bilgileri teyit ettirdim. Şehit düştüler.’’

Öfkeyle başımı hayır manasında salladım. ‘‘Benden ısı yayılmamış, o yüzden benim naşımı almaya gelmişler. Birileri onları sağ olduğunu anladı. Ölmüş olsalardı künyelerini tek tek çıkarıp atmazlardı. Karan bana bilgi lazım. Bölge bilgisi, Orada kurulu yerleşkeler lazım bana.’’ duraksadı bira düşündü, ‘‘Esem bu bilgiler, askeri bilgiler sana vereme biliyorsun kuralları. Ben mitte bunun için eğitim aldım.’’ başımı evet manasında eğdim.

‘‘Karan ben göreve çıktığımda, bana verilmeyen bilgileri birinin bana geçmesi lazım. O bilgiler ile onları bulabilirim.’’ düşündü, derin bir nefes aldı ‘‘Göreve çıkınca bilgileri Asel’e yollayacağım. Mutlaka sana geçilmesini sağlayacağım. Ama hata yapmayacaksın.’’ başımı tamam manasında salladım. ‘‘Sağ ol, her şey için çok teşekkür ederim. Bu arada Batur’un künyesini, Sude’ye verir misin?’’ elimden künyeyi aldı, onaylayarak içer girdi.

Binadan çıktım, arabaya binip karargâha geçtim. Tuna kapıda direk karşıladı,‘‘Altay yüzbaşıyı kışlaya çağır, birde Asel teğmen ve Beliz teğmen onları da çağır.’’ başını onaylarcasına salladı. O direk içeri dönerken ben kışlaya geçtim. ‘‘Bizi çağırmışsın, ne oldu yüzbaşım.’’ sakince baktım, gözlerini bana çevirdi, bende bakışlarımı Altay’a çevirdim.

‘‘Hala karargahtaki askerlerin eğitmenliğini yapıyorsun değil mi? Yani hepsinin.’’ başını onaylarcasına salladı. ‘‘Beliz halen mühimmat deposu senin kontrolün altında değil mi?’’ O da başını evet manasında salladı. Her şey tıkırındaydı.

‘‘Altay bana yeni kor timi için sağlamından dört adam seç. Koru kurtarabilmek için sağlam adamlara ihtiyacım var. Rüya bize sağlam mühimmat lazım zaten en iyisini ayarlarsın biliyorum ama yinede daha iyisi neden olmasın.’’ İkisi de başlarını sallayarak onayladı, ‘‘Asel, ben göreve çıktıktan sonra sana bilgi akışı olacak onları gizliden de olsa bana geçmen lazım.’’ Asel önce durdu düşündü, sonra hemen ardında bana bakıp onayladı.

‘‘Şimdi, bunlar hiç konuşulmamış gibi dağılalım.’’ dedim, hepsi onaylayarak yerlerinde kalktılar, ‘‘Tuna, gel bir oğlum.’’ dedim, Tuna hızlıca yanıma geldi, karşımı işaret ettim. Yavaş adımlarla oturdu, ‘‘Buyurun komutanım.’’ etrafa bakındım. ‘‘Bana, çelik üsteğmeni çağır sıkıntı çıkarırsa emir’i benim verdiğimi söyle, uymazsa onu vuracağımı söyle.’’

Başını tamam manasında salladı, ‘‘Komutanım, beni boğmaya çalışırsa elinden alırsınız değil mi?’’ başımı onaylarcasına salladım. Yerinden kalktı, içeri gitti. Çelik oldukça işime yarayacak, o da tıpkı benim gibi deliydi, korkusuzdu ve ikimizin en büyük ortak noktamız biz albaydan emir almazdık. Çelik’in gelmesini beklerken, önüme minik bir harita açtım nerelerde nasıl ilerlersem ne kadar az sürede varılır diye düşündüm.

Kapı pat diye açıldı, o tarafa döndüm Çelik içeri girdi, karşıma oturdu. Dik dik bakıyordu, bende aynı diklikle ona bakıyordum. ‘‘Kor’u kurtarmak için kuralları çiğneyeceğim.’’ dememle cevaplaması bir oldu ‘‘Beni de yaz. Ne yapacağız.’’ gülümsedim. ‘‘Beni, Kuzey Irak’a götürmen lazım sadece beni değil, benimle beraber gelecek dört adamı da.’’ düşündü, hata bir ara dışarı baka kaldı, ‘‘Tepelerine bile indiririm sorun yok.’’ işte Çelik, yerimden kalktım, ‘‘Albay ile konuşacağım.’’ dedim ve dışarı çıktım.

Sakin adamlara Albay’ın kapısının önüne geldim. Kapıyı ağır ağır tıklatıp içeri girdim. Sanırsam izinli olduğum için karşısında beni görmeyi beklemiyordu. ‘‘Yüzbaşım, izinlisin git dinlen.’’ başımı onaylarcasına salladım. ‘‘Komutanım ben izin yapmak istemiyorum. Sizden tek bir isteği var kor timine seçtiğim adamları onaylamanız. Onları eğitmek istiyorum.’’ başını hafifçe onaylarcasına salladı.

Sakin adımlarla yanıma geldi, ‘‘Esem, bir hata yapmayacaksın umarım.’’ başımı yine onaylarcasına salladım. ‘‘Altay liste getirince onaylarım. Çekilebilirsin.’’, gülümseyerek bakıyordu. Bende bütün ciddiyetimle ‘‘Sağ ol, komutanım’’ diyip dışarı çıktım.

Komutanın odasından çıkar çıkmaz, aşağı asker kışlalarına indim. Bütün askerler içeri girdiğimde bana baktılar. ‘‘Altay, burada mı?’’ herkes başını onaylarcasına salladı. Altay, aralarından geçip yanıma geldi, ‘‘Seçtim, sayayım isimlerini sende onaylarsan Albay’a onaylatacağım.’’ Askerlere baktım. Hepsi heyecanla bize bakıyordu.

‘‘Say bakayım, kimlermiş?’’ başımı kaldırıp askerlere baktım, içler iki tanesi diğerleri gibi heyecanlı değillerdi, aksine rahat bir duruşları vardı, diğerlerine göre daha yapılılardı.

‘‘Adını saydıklarım arkamıza geçsin. Asteğmen Alp Dağdelir, Asteğmen Doruk Tanrıverdi’’ seçtiği çocuklara baktım, benim seçtiğim ikili seçilmemişti. ‘‘Soldan ikinci yatağın önünde duran ikili gelin bakayım sizde buraya.’’ Altay kulağıma yaklaştı ‘‘Ben teklif ettim, reddettiler.’’ başımı tamam manasında salladım. Ben çağırınca da reddetsinler de göreyim.

‘‘Üsteğmen Rüzgar Doru, emret komutanım.’’, ‘‘Üsteğmen Çağrı Yoldaş emret komutanım.’’ başımı salladım. ‘‘Artık Kor timinde görev alacaksınız.’’ Rüzgar başını dikleştirdi, bana baktı. ‘‘Komutanım biz kor timine gelmek iste-’’ konuşmasına izin vermedim. Bir adım daha yaklaştım, ‘‘Asker sana isteğin sorulmadı, emir verildi artık kor timindesiniz. Anlaşıldı mı?’’ son cümlelerimi kurarken sert bir ifade ile ikisine de baktım.

‘‘Kor, kışlaya geçiyoruz. Altay sen Albay’a ver dosyayı.’’ hemen dışarı çıktım diğerleri de peşimden geldiler. Kışlaya girdim, oturdum. Çağdaş seçilmemesine rağmen yanıma geldi, hemen yanıma geldi, ‘‘Sende ağabeyimin öldüğüne inanmıyorsun. Değil mi?’’ dedi, başımı onaylarcasına salladım. Şehit Üsteğmen Batur Bera’nın kardeşiydi. En az onun kadar iyi bir askerdi ama ondan çok daha geveze. Batur gerekmedikçe konuşmazdı, Çağdaş ise gerekmedikçe susmazdı.

‘‘Komutanım neden biz seçildik, bir amacı var mı? Uzun bir süre görev yapamayacağız nasıl olsa neden yani?’’ gözlerimi Çağrı’ya çevirdim, ‘‘Siz ikiniz sürekli size verilen emirleri sorgular mısınız?’’ ikisi de birbirlerine baktılar, ‘‘Emirleri sorgulamıyoruz. Sadece burada görev alacaksak bilmemiz gerekenleri öğrenmeye çalışıyoruz.’’ Bu sefer bende yerimden kalktım. Bütün gözler bana döndü.

‘‘Siz ben ne dersem onu yapacaksınız bu kadar. Soru yok, kuşku yok. Siz askersini size öl denecek öleceksiniz. Unutmayın size ne gerekiyorsa bilgi olarak o kadarı verilir geri kalanını merak etmenizin bir amacı yok.’’ derin bir nefes aldım. Çağdaş’a döndüm, ‘‘Kışlana dön.’’ başını hayır manasında salladı ‘‘Sana emir verdim.’’ başımı dikleştirdi ‘‘Kovsanız kaçak olarak gelirim ama gelirim.’’ başımı mecburiyetle onaylarcasın salladım kulağına doğru eğildim.

‘‘En ufak çizikte seni mahvederim.’’ başını onaylarcasına salladı ‘‘Kor şehit töreni için hazırlan.’’ derim bir sessizlik oluştu hemen ardından ‘‘Emredersiniz komutanım.’’

Bölüm : 31.08.2024 23:20 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...