

“Beyler iniyoruz.” Pars’ın sesinin ardından, “Çelik ben sana kaldım yine gördün mü?” Çelik hemen helikopterin hoparlörinden cevapladı “Olsun be komutanım. Ben sizden razıyım.” İkimizde gülerken, Pars bana tatlı bir ifade ile baktı “Ben bir daha söz beyler demeyeceğim.” Hehe der gibi bakarak helikopterden indim.
Albay bizi hemen karşıladı arkasındaki askerler hızla gelip Leo’yu aldılar, gözlerinde gururlu bir ifade ile bizi seyrediyordu, yan yana dizildik. “Kor, iyi iş başardınız aferin size evlatlar.” Hepimiz yorgunduk ama albay bizi övdükçe ruhumuz dinleniyor sırtımız dikleşiyordu.
“Kor size iki günlük izin gidin güzelce dinlenin.” Herkes çok mutluydu, Albay gözlerinin bana çevirdi “Odama gel kara.” Hemen onayladım, albay içeri girdikten sonra çantamı kenara bırakıp peşinden ilerledim. Bir hata mı yapmıştım? Bir sorun mu vardı? Neden beni tek başıma çağırıyordu.
Peşinden içeri girdim, “Kara ayakta dikilme lütfen otur.” hızla oturdum. Yanına çağırırken soğuk ve ser bir sesle çağırmıştı ama şimdi oturmamı isterken kibar ve babacan bir sesle. Ne düşünmem gerektiğinin bilemiyordum. Bana kızgın mı? Bir şey mi yaptım? Yoksa her şey yolunda mı bu aralık beni asıl geren şeydi.
“Biliyorum ne olduğunu merak ediyorsun, merak etme hiçbir şey olmadı. Leo’nun yanında sergilediğin üstün performans için ayrıca teşekkür etmek istedim evlat.” Yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu, “Komutanım, görevim buydu ben bunu yaptım.” Yüzündeki gurulu ifade arttı “Keşke Tahir burada olsaydı, görseydi seninle gurur duyardı. Ki emin ol seninle gurur duyuyor.” Yüzümdeki gülümseme iyice büyüdü. “Sağ olun komutanım.”
Yerinden kalktı, bende tam kalkacakken eliyle durdurdu, çekmeceden bir kutu çıkardı. Yanıma oturdu. “İyi istirahatlar kızım.” Elindeki kutuyu bana uzattı. Yavaşça aldım, açıp bakmaya korkuyordum, ne olduğunu da soramazdım. Hemen ayağa kalktım. Selamımı verip seri adımlarla odadan çıktım. Hızlı adımlarla dışarı yöneldim.
“Bengi dur nereye?” Ulaş’a doğru döndüm. “Bir işim var onu halletmeye gideceğim.” Gözlerini kıstı, hafifçe süzdü “İşin var?” başımı aşağı yukarı salladım, kaşlarını çattı dudaklarını büzdü “Elindeki kutu ile bu işin bir alakası var mı?” başını salladım “Bende geliyorum.” Kaşlarımı çattım “Gerek yoktu aslında.” Belimden kavradı “Geliyorum.” Gülümsedim “Gel.”
…
“Karam, yanlış anlamazsan biz tam olarak nereye gidiyoruz. Ben dümdüz sürüyorum ama.” Başımı telefondan hafifçe kaldırdım “Babama gidiyoruz, bu kutuda her ne varsa onunla alakalı.” Elimi yavaşça kavradı “İyi misin?” Kötü olmamın ihtimali olmazdı, ya babamdan kalma yada onla alakalı bir şey vardı şuan avuçlarımın arsında. Başımı hafifçe eğdim “İyiyim, babamı görünce daha iyi olacağım.” Gülmeye başlayınca ona döndüm.
Kıkırdayarak, “Seni Tahir amcaya şikâyet edeceğim.” Başımı yana yatırdım “Ne diyeceksin babama?” ciddi bir ifade ile “Bu kızın beni kulu köpeği yaptı, beni öldürdü diriltti ama halen benden kaçıyor diyeceğim.” Çocuk gibisin ya. “De, babam beni savunur.” Başını iki yana salladı “Kayınbabam beni savunur göreceksin.” İstemsizce gülmeye başladım.
“Uğur ya.” Gözlerini kocaman açıp bana baktı “Allah’ım bu günlere şükür, kızmadı aksine güldü. Ya rabbim öleceğimde şu dünyada mutlu olmadan gitmeyeyim diye mi yapıyorsun?” hemen hafif ama ciddi bir şekilde koluna vurdum “Tövbe de senin bu dünyada daha benden çok çekeceğin Uğur bey.” Hemen yüzünü bir tebessüm kapladı, “Senden gelen derde, devaya kabulüm.”
Yüzündeki ifade o kadar güzeldi ki sanki huzurun ta kendisi onun gülünce çıkan gamzelerinde, hafif dalgalı sürekli kesilmekten hafiften kirpi görümü kazanmış saçlarında. Kabul etmese de pembeye çalan dudaklarındaydı.
“Daldın.” Başımı iki yana salladım “Dalmadım.” Yüzünü gurur kapladı “Yani beni seyrediyorsun?” hayat şaşırtır koçum “Evet seni seyrediyorum Uğur. Bir problem mi var?” hızla sağa geçip ani bir frenle durdu. “Sen beni seyrediyorsun ve bunu kabul ediyorsun şuan da tam olarak ne oluyor.” Güldüm, “Sen bana şansım var mı dedin. Bende sana zamanı gelince var dedim şuanda asker değiliz.”
Saçları ile oynadı “Sen beni çıldırtacaksın. Neden bana bunu yapıyorsun?” gözleri, gözlerimdeydi. Kaşlarımı hafif düşürdüm, sakin bir sesle “Neyi?” gözleri dudaklarıma kaydı “Bunu, farkında olmadan iyileştirmeyi.” Gülümsedim, elimi dudaklarım ile gözleri arasına yerleştirdim, hafifçe yukar doğru götürdüm çektiğimde göz gözeydi “Gitsek.” Hemen onayladı “Korkma evlenmeden bir şey yapacak değilim.”
Kaşlarımı çattım, istesem dudaklarına yapışır aklını alırdım. Sorunumuz evlenip evlenmemek değildi, sorun benim isteyip istememedi. Konu bensem, benim istediğim olacaktı. “İstesen de yapamazsın.” Yaparım diyeceğine emindim. Egolu bir sesle diyecekti hem de.
“Biliyorum, sen istemeden hiçbir şeyi yapamam biliyorum.” Gözlerim açıldı, fark etmiş olacak ki dudaklarını yukarı kıvırdı “Sanırsam farklı bir cevap bekliyordun.” Başımı iki yana salladım, gözlerimin aksine “Yoo, nasıl bir farklı yani ne.”
Kıkırdamaya başlayınca hemen dürttüm “Uğur!” hemen onaylayarak sustu. Yavaşça ikimizde sessizleştik, elimdeki kutuya takıldı gözlerim, yavaşça daldım. Belki içinden sadece bir fotoğraf çıkacaktı ama bana hatırlamadığım anılarımı verecekti. Belki bir not çıkacaktı babamın elleriyle yazılmış bir not.
Kapı açılınca etrafıma bakındım, çiçekçinin önünde durmuştuk, Ulaş elindeki buketi ve saksıdaki karanfili arabaya yerleştiriyordu. Ben söylemesem bile aklımı okuyor benden önce harekete geçiyordu, gel de tutulma gelse sevme. “Karam bu ikisi yeterli mi? Başka bir şey alalım mı?” gülümseyerek “Yeterli daha ne olsun.” Hemen ön tarafa geldi, çok geçmeden babamın mezarına geldik. Buketi ve çiçeği Ulaş hemen aldı.
“Selamünaleyküm baba.” Yavaşça yanına oturdum, özledin değil mi beni? Ben seni çok özledim baba. Baba biliyor musun? Bu arkadan gelen kucağında çiçekler olan çiçek var ya beni sana şikâyet edecekmiş. Baba sen beni savun olur mu? Sağ ol baba, bende beni savunacağını biliyordum.
“Selamünaleyküm, Tahir amca.” Elindeki buketi yavaşça bıraktı, dua okumaya başladı, bakışlarımı babama çevirdim, küçükken kendine iyi çevre edin diyordun, edepli ahlaklı çevre edindim. Duası biter bitmez hemen ona döndüm “Tanıtmayacak mısın kendini?” yüzünde hemen memnun bir ifade oluştu, hemen sırtını dikleştirdi, boynun kaldırdı. Babama kendini sanırsam abartarak anlatacak. Derin bir nefes aldı, “Efendim ben Ulaş Uğur Turan. Yüzbaşıyım, kızınızın timden arkadaşıyım. İnşallah gelecekteki kocası olacağım.”
Yerimden kalktım “Burnu bir tık havada baba sen çok takılma, kocam olup olmayacağı belli değil.” Ulaş gülerken yavaştan Karanfili saksıdan çıkarıp dikmek için hazırlamaya başladı. Cebimden kutuyu çıkardım. “Baba, bu seninle alakalı eminim ki.” Ellerim titremeye başladı.
“Bengi istersen ben açayım.” Başımı hızlı hızlı hayır manasında salladım. “Ben açacağım.” Derin bir nefes aldım, kutuyu yavaşça açtım, gözlerim dolmaya başlamıştı bile. Minik çiçek şeklinde bir kolye vardı birde not. “Baba, sen mi seçtin bunu?” Olduğum yere çöktüm. Not kağıdını hafifçe araladım.
…
Benim güzel gözlü kızım,
Bu gün bana ilk defa baba dedin. Hayatımın en güzel kelimesini ikinci kez duymak o kadar güzeldi ki anlatamam. Güzel kızım biliyorsun ki ben askerim bir gün şehit düşersem ve yanında olmazsam, hep beni hatırla istiyorum. Unutmayacağını biliyorum ama ben yinede sana bir hediye aldım kızım.
Sen benim dünyamın en güzel çiçeğisin, canımsın kalbimsin. Ağabeyinde sende benim rüyalarımsınız. Sana söyleyecek çok fazla kelimem var, çok fazla cümlem ama bunları bu kâğıda sığdırmak işte bu imkânsız. Ama bazı şeyleri söylemem lazım, sen ilerde hangi mesleği yaparsan yap en iyi şekilde yapacaksın bundan hiç şüphem yok seninde olmasın. Kimseye ama kimseye minnet duyma, kendini kurtar kızım. Ben sana zaten bir miktar para bırakacağım ama sen yinede başaracaksın tamam mı kızım?
Kızım, eğer şuan yanında değilsem ve bu yazıları okuyorsan sil gözyaşlarını ben seni ağlayasın diye yetiştirmedim ben seni gülesin diye yetiştirdim. Sen gül ki gün kızım dünya aydınlasın. Sen ağlama ki gök kızım yağmurlar şiddetlenmesin. Seni her şeyden çok seviyorum.
Gök kızım gün kızıma baban
…
Gözümden yaşı sildim, “Bende seni çok seviyorum baba.” Kolyeyi avucumun içine aldım, “Çok güzelmiş, teşekkür ederim baba.” Kolyeyi takmaya çalışırken Ulaş yavaşça elimden aldı, taktı. “Çok yakıştı.” Yanıma eğildi, “Baban sana neyin yakışacağını o kadar güzel tahmin etmiş ki.” Cümlesi biter bitmez ona sıkıca sarıldım, “Mektupta yazan yazıyı okuyunca hatırladım, baba gün kızım gök kızım derdi.” Gülümseyerek yanağımı sevdi.
“Baba, izninle biz gidiyoruz. Hoşça kal baba.” Ulaş’ın koluna girdim birlikte arabaya ilerledik. Oldukça yorgun hissediyordum eve girip saatlerce uyumak ve hiçbir şey düşünmemek istiyordum.
…
Batur
“Kim o?” hemen sesimi toparladım “Kocan.” Kapı hızla açıldı, önce bana baktı sonra kucağımda ki bukete “Batur!” güldüm, “Meleğim.” Hemen buketi aldı “Çok güzeller, sen çok iyi bir eşsin.” Beline sarıldım, yanağından öptüm “Sende öylesin.” Hızlıca kucağıma aldım. “Ne yapıyorsun, gören olacak.” İçeri girdim ayağım ile kapıyı kapattım “Gören olsun beni bozmaz, karımı kucağıma aldım. İlk günkü heyecan ve tutku ile aşığım lan!”
Gözlerini kısarak kıkırdamaya başladı “Ve ilk günkü kadar çocuksun.” Başımı iki yana salladım “Artık babayım, bu eve bir çocuk şimdilik yeter.” Elimi karnına götüreceksen duraksadım, gözlerimi kaldırıp Sude’ye baktım “Rahatsız olmaz değil mi?” başını yana yatırdı, sıkıca elimi tuttu, karnına koydu “Keyif alır.” Yavaşça sevdim.
“Nasıl gidiyor meleğim işte zorlanıyor musun?” başını göğsüme koydu, “Şuanlık hayır. Sen beni bırak iyi misin? Bir yerinde bir şeyin var mı?” saçlarını severken, “Yok, ben gayet iyiyim.” Başını kaldırıp, tatlı bir bakışla bana baktı “Ne oldu meleğim?” sırtını hafifçe dikleştirdi bana uzun uzun baktı, konuşsun diye ona sakin bir şekilde bakarken sıkıca elini tuttum. “Söyle meleğim ne oldu?” yavaştan gerilmeye başlamıştım, “Batur, sen artk baba olacaksın görevlerde çok dikkatli olman lazım. Lütfen dikkat et kendini ben çocuğumuzu tek baş-“ yavaşça durdurdum, “Yapma güzelim bunu kendine ben yanındayım ve hep yanında olacağım. Çocuğumuzu birlikte büyüteceğiz. Ben her anında yanında olacağım.”
Gözleri dolu dolu olmaya başladı “Her anımızda yanında olacaksın değil mi?” kendime doğru çektim “Her anınızda.” Ağladığını hissedebiliyordum, “Korkuyorum yalnız kalmaktan çok korkuyorum. Sen yokken bu duvarlar üstüme üstüme geliyor.” Derin bir nefes aldım, yüzünü örten saçlarını kulaklarının arkasına iliştirdim “Seni yalnız bırakmayacağım. Güven bana.” Gülümsedi, “Güveniyorum.” Sıkıca sarıldım.
Neşesini toparlamamız lazımdı “Acaba bu gün şu senin makarnacıya mı gitsek yemeğe?” heyecanla ayağa fırladı “Yavaş kız.” Yüzünde kocaman bir gülümseme ile “Ben hazırlanayım sende duş al hazırlan çıkalım o zaman.” Hemen onayladım, heyecanla içeri koştu “Allah için yavaş ol.” İçerden kıkırdama sesleri gelince istemsizce bende sırıtmaya başladım.
Tam banyoya girecekken kapı çaldı “Ben bakıyorum.” Hızla kapıya koştum, açar açmaz Çağdaş ile göz göze geldik “Hayırdır birader.” Eliyle içeriyi işaret edip gülümsedi “Maalesef kapalıyız, karımla gezeceğiz. Sonra yine bekleriz diyeceğim yalan olacak.” Gözerini kısıp yadırgar bir bakış attı, “Aşk olsun ağabey.” Ne derse desin içeri almak gibi bir planım yoktu. “Siz gezin ama beni içeri alın yengem yemek yapmıştır eminim ki biraz yiyip toz olacağım.” Kaşlarımı yukarı kaldırdım “Bak yirmilerini ortaladın seni döverek uzaklaştırmak istemiyorum, uza!” oflayarak arkasını döndü “İçeri gir diye yalvarırısın girmem ama.” Başımı iki yana salladım “Yalvarmam.” Yine ofladı “Arayıp gel dersin.” Yine aynı ifade ile “Asla demem.” Tam konuşacakken terliğimi çıkardım “Uza lan!” hızla evine girdi.
“Kimmiş hayattım?” kapıyı kapattım “Kim olacak, Çağdaş. Merak etme kovdum bu akşam sadece üçümüz olacağız. Çekirdek aile.” Yine kıkırdadı.
…
“Güzelim yanlış anlama ama dört makarnayı yiyebilecek misin?” başını gururla kaldırdı “Ben dört tane makarna yemeyeceğim ki, iki tane yiyeceğim ikisini evladımız yiyecek.” Başımı onaylayarak salladım “Çocuğumuz bu gidişle bizim eve incir ağacı dikecekte hadi hayırlısı.”
Biz konuşurken siparişlerimiz geldi, ben kremalı makarana. Sude ise, pesto soslu, domates sosu, tavuklu ve kıymalı makarna sipariş etmişti. “Afiyet olsun hayatım.” Başımla onayladım “Sanda güzelim.” Makarnamdan bir çatal aldıktan sonra, “Batur.” Şirin sempatik bir sesle söylemişti, “Efendim.”
Gözleri ile makarnayı işaret etti “Nasıl tadı?” güzel mi?” başımı onaylarcasına salladım, önündeki makarnalara baktı, pesto soslu olanı uzattı “Sen bunu yesen ben onu yesem.” Batur sakın gülme, gülersen ölürsün.
“Tabi meleğim al, afiyet olsun.” Hızlıca tabakları değiştirdik, makarnadan ikici çatalı almadan üzerimde gözler hissetmeye başladım “Al meleğim, sen hepsinden yiyebildiğini ye gerisini ben şey yaparım.” Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu.
“Seni çok seviyoruz.” Başımı onaylarcasına salladım “Bende sizi seviyorum.” Bir anda yemek yemeği bıraktı, kenardan peçete alıp ağlamaya başladı, aldın mı başına belayı Batur baba, hadi çöz bakalım. “Hayatım niye ağlıyorsun?” hemen gözlerini kaldırıp bana baktı. “Benim yüzümden aç kaldın.” Sakın Batur sakın gülme. Elimi uzatıp hafifçe gözyaşlarını sildim “Niye aç kalayım, senin hepsini bitirmen imkânsız zaten.” Çatalla makarna dolayıp uzattım “Göm bakayım.”
İştahla yemeğini yerken bir anda duraksadı, arkaya doğru dikti gözlerini “Hayatım, ne yapıyorsun? İnsanlara öyle bakılır mı?” bakışları ile orayı işaret etti “Rüya, yanındaki sizin timdeki oğlan. Adı neydi?” hızla arkaya döndüm, Beliz ile Çağrı birlikte tek başlarına oturuyorlardı “Çağrı!” hemen yerimden kalktım. Sude hızla bileğimden tuttu “Nereye?” duraksadım.
Albayın biricik kızı Beliz ile baş başa yemek yemek. Kıkırdayarak gülerek olur mu öyle olmaz. Albay ya yakalarsa hepimizi kurşun manyağı yapar. Gidip yanlarına otursam saçma mı olur? Olmaz bence.
“Albay vurmasın diye uyaracağım.” Hızlıca yanlarına ilerlerken Beliz ile göz göze geldim. Beni görmeyi beklemediğinden olsa gerek gözleri kocaman açıldı, hemen Çağrı’ya bakışları ile uyarıyı çaktı.
“Afiyet olsun.” Sıkıca Çağrı’nın omzunu sıktım. Beliz panik dolu gözlerle “Batur ağabey sadece arkadaşız.” Başımı onaylarcasına sallayarak Çağrı’nın yanına oturdum “Babanın bundan haberi var mı? Yani sadece arkadaş oluşunuzdan bence yok.”
Çağrı boğazında kalan makarnasını yutar yutmaz, “Komutanım biz arkadaşız hangi baba buna kızar ki, kızar mı? Yani kızmaz bence albay.” Yüzümde istemsizce büyük bir sırtıma oluştu, “Kızar mı?” Çağrı gülüşümün ardından endişeli bir sesle sadece bunu söyleyebildi. Beliz daha sakin bir sesle “Arkadaşız hem sen söylemezsen nereden bilecek ki?”
Tam cevap verecekken lokantanın önüne park eden aracı fark ettim, “Az sonra öğrenecek gibi duruyor size kolay gelsin.” Hızlıca masadan kalkıp kendi masama koştum. “Komutanım gitme!” seslerine rağmen bütün sakinliğim ile biricik eşimin yanına oturdum. Karımı kollarımın arasına çektim. “Biraz sonra ne olursa olsun onları tanımıyoruz tamam mı hayatım?”
Sude heyecanlı gözlerle bana baktı “O kadar kızar mı ya?” başımı aşağı yukarı salladım, “Bence vurur.” Gözleri iyice açıldı “Durdurursun değil mi?” başımı bu sefer tam aksine salladım “Canımı seviyorum. Hem albayın kızı ile konuşuyorsan o göte sahip olacaksın.” Biz kıkırdarken albay içeri girdi.
“Çağrı nerede?” Sude, der demez hemen Rüya’nın masasına baktım, tek başına yemek yiyordu. Hiçbir şey olmamış gibiydi “Bilmem.” Etrafı aramaya başladım, yaklaşık olarak dör beş masa ileride Çağrı tek başına yemeğini yemeye devam ediyordu, boncuk boncuk soğuk terler dökerek. “Köşeye pusmuş. Mantıklı ama en azından canını kurtardı.” Sude gülerek bana baktı “Kalksak mı?”hemen onayladım hesap gelince, “Birde su rica edebilir miyim? Mümkünse soğuk olsun.” Adam onu da hesaba ekleyince hızla masadan kalktık. Kapıya doğru geçerken hızlı Çağrı’nın masasına suyu bıraktım.
Yardım et diye bağıran gözlerle bana bakıyordu, başımı reddercesine sallarken kocaman bir gülümsemeyle lokantadan çıktım. Sude ile göz göze gelince yeniden içimde bir heyecan doğdu yanına varır varmaz beline sarıldım. “Çocuğumuzun ilk oyuncağını almaya gidelim mi?” hemen gözleri parladı, “Ama cinsiyetini bilmiyoruz.” Yani oyuncağın cinsiyeti mi olur. “Oyuncak alacağız ilerdeki eşini seçmeyeceğiz alalım ayıcık falan.” Gözleri ile yadırgayarak baktı “Ayıcık falan? Bu oyuncak sektörü ile baya alakadarsın bakıyorum da.”
Kinaye mi yapıyorsun ciddi misin? ben nereden anlayacağım acaba. “Yani.” Gülmeye başladı “Anlamadın değil mi ne demen istediğimi.” Belinden tutup iyice kendime çektim “Benimle uğraşmak hoşuna mı gidiyor?” etrafa bakındı, “İnsan içindeyiz ne yapıyorsun Batur?” dudaklarına iyice yaklaştım “Ne yapacağım karıma aşık oluyorum.” Yavaşça dudağımdan öptü “Gidelim ve oyuncak alalım.” Hemen bıraktım.
…
“Bu oyuncak neden bu kadar pahalı?” dört bin liraya alacağım ayının Fransızcası falan olması lazım. “sevgilim bu daha hiçbir şey.” Ne demek hiçbir şey, ben askerim benim o kadar param yok “O ne demek ya?” elini karnına götürdü, “Elbisesi, bezi, maması, beşiği eşiği-“ orda dur gibi elimi kaldırdım “Ebesinin. Kızım sen avukat ben asker nasıl yetişeceğiz bunca şeye.”
Hemen kaşlarını çattı, “Çocuk mektup yazıp geliyorum demedi herhalde, yaparken öyle demiyordun.” Oha, hazır mı bekliyordun be kızım. “Haklısın bebeğim, ben özür dilerim her şeyin en pahalısını alalım.” Hafifçe kulağıma yaklaştı, fısıldayarak “Böyle adam olacaksın aslan parçası.” Elindeki robotu sepete atıp ilerledi.
Hızlıca telefonu açtım, “Beyler bana ikinci bir iş falan bulmamız lazım.” Gruba mesajı yollar yollamaz cevap geldi, “O nasıl olacak?” Selçuk senin tuzun kuru, daha evlenmene çok var, “Oğlum bir oyuncak dört bin ki daha sadece bir tane aldık. Ben bu duruma ara yetiştiremem.” Bir sürü gülme mesajının ardında, “Yetiyor aslanım yetiyor hiç merak etme.” Pars ağabeyimin mesajı ile içime hafiften su serpildi “İnşallah.”
“Batur buraya baksana.” Hemen Sude’nin yanına koştum. Elinde ki oyuncak ayıya aşkla bakıyordu “Bunu da alalım mı?” iyi bir çocukluk yaşmadığını biliyordum, “Şöyle yapalım, bebeğimize başka bir ayıcık alalım bunu sana alalım. Olur mu?” başını kaldırdı dolu gözlerle bana baktı, “Sen çok iyi bir eş ve babasın.” Alnından öptüm, elindeki ayıcığı ve diğer rengini alıp sepete attım.
Başka bir şey alacak mıyız ki bu gün. Sorsam ağzıma sıçar, soramam. Sen dedin Batur oyuncak alalım diye sen dedin, boşu boşuna hiç kasma kendini. Kendin kaşındın. Neyse en azından erken aldığımız için zam yemeyeceğiz.
“Batur hazır gelmişken, renkleri fark etmeyecek olan her şeyi alsak mı?” yüzümde mutsuz olduğumu belli etmemeye çalışan bir ifade ile gülümsedim “Alalım tabi bir tanem.” Çocuğumuza bir şeyler almak beni de mutlu ediyordu ama ekonomi içimi karartıyordu. Neyse batur gerekirse kredi çekeceksin ama bu gün paraya takılmayacaksın.
Etrafta bambudan eşyalar vardı, sade ve cinsiyetsizlerdi “Bunlardan alsak ya mobilyaları. Hem sağlıklı olur ne diyorsun hayatım.” Sude eşyalara göz ucu ile bir baktı “Olur aslında.” Ben eşyaların ölçülerini ve siparişini ayarlarken o bezlerini ve biberonlarını alıyordu.
“Aşkım bu eşyaları kutu ile bize biraz sonra teslim edecekler biz kendimiz kuracağız.” Gözleri kocaman açıldı “Hepsini nasıl taşıyacaksın?” işte ben bunu hiç düşünmüştüm, anlık bir boşluğa düştüm. Sonra aklıma biricik kardeşim geldi “O iş bende, sen istediğini al bebeğim.” Hafifçe uzaklaştım, bir yandan keyifle sepeti dolduran eşimi izlerken Çağdaş’ı aradım.
“Alo, efendim ağabey.” Nasılda masum, olacaklardan habersiz, bazen birkaç saniyeliğine acıyorum. Sonra aklıma ağabeyi olduğum geliyor. “Taksiye atla gel, eşya taşıyacağız.” Birkaç dakika hiç cevap vermedi “Ne eşyası?” derin bir nefes aldım. “Fark eder mi oğlu. San gel diyorum gel.” Hemen cevapladı “Tamam nereye geleyim?” onu söylemedim mi ben ya. “Parkın oradaki mağazadayız gel.” Telefonu pat diye yüzüme kapattı. Eşek bu çocuk ya.
“Taşıma işini hallettim, sende seçme işini hallettiysen kasaya geçelim hayatım.” Sude elindeki bezleri de sepete atıp hızla onayladı. Kasaya yaklaştıkça içimi bir gerginli kaplıyordu. Ecelden kaçılmaz Batur. Hadi aslanım.
Bıt bıt bir bitmedi, makin sürekli ötüp cebimden biraz daha para alıyordu. Son biberonu da geçirip bana döndü “Yüz elli bin mobilyalar dahil.” Başımı hafif yana yatırdım “Sanırsam yanlışlık oldu ben mağazaya ortak olmayacağım.” Sude sertçe cimcirince ona döndüm “Öde.” Ellerim titreye titreye kartımı çıkarttım.
“Tek çekim mi olsun taksite böleyim mi?” derin bir nefes aldım “Tek ve acısız lütfen.” Hayatımda gördüğüm en uzun fişi elime alıp hızlıca poşetleri mağazanın dışına taşıdım “İyi ki sadece cinsiyetsiz eşyalar aldık. Allah korusun cinsiyeti belli olsaydı herhalde benim bu zamana kadar kazandığım ütün parayı alacaklardı.”
Sude kıkırdayarak bana bakıyordu “Ne pintisin ya.” Kaşlarımı kaldırdım “Pinti değilim ben, az önce yüz elli bin girdi zaten.” Aynen aynen yaparak arabaya ilerledi. Çağdaş hemen koşarak yanıma geldi. “Ben alayım ağabey sen geç istersen.” Poşetlerin bir kısmını alıp arabaya ilerdim, aynı işlemi iki kere daha yaptıktan sonra zor bela olsa da arabaya sığdık.
…
Eve girer girmez elimdeki poşetleri kenara bıraktıktan sonra Çağdaş ile aynı anda kendimizi yere bıraktık “Abartıyorsunuz şuan.” Yanımıza oturdu, Çağdaş direk başını kaldırıp dalga geçer bir ses tonuyla “Yenge burada nereden baksan bir mağaza eşya var perde bile var ya.” Sude gururlu bir ifade ile kıkırdayarak poşetlere baktı “Evladımız için en iyisini aldık. Hem sana ne bundan.” Karım ile kardeşim arasında kalmamak adınsa minik adımlarla banyoya kaçıp kapıyı kapattım.
Biz evlenmeden öncede böylelerdi sürekli bikirlerini yiyip en iyi şekilde anlaşmak. Ara sıra ben yanlarına dolsam bile birbirlerine beni atar sonra birbirlerine düşerlerdi. Ama ne olursa olsun bir aile olmayı başarıyorduk.
…
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.62k Okunma |
2.26k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |