

Esem
Duştan çıkar çıkmaz hemen kendime sıcak bir kahve yaptım. Eğer güne görevde başlamıyorsam kahve içmeden ayakta durmak imkansız gibiydi. Kahvemi içerken bir yandan da Alfa’nın mamasını hazırladım.
“Abla evde misin?” kapıya yöneldim, hemen açtım, “Günaydın.” Başıyla onayladı, eliyle içeriyi işaret etti, “Girebilir miyim?” şaşkın bir şekilde kenara çekildim “Tabi Ege geç.” Ters giden bir şeyler vardı, yüzündeki ifade hiç hayra alamet değildi.
“Bir sorun yok değil mi?” kahvemi alıp salona yanına geçtim. Gözleri ile etrafı tarıyordu, sesimi bile duyduğundan emin değildim. “Ege sana diyorum.” İrkilerek bana döndü “Duymadım abla.” Gözlerimi kısarak baktım “Beni geriyorsun. Bir şey mi oldu?” başını evet manasında sallayınca iyice gerildim.
“Abla sana bir şey söyleyeceğim ama aramızda kalacak.” İyice gerilmiştim, bu eve gizlice kuş almaktan birini öldürmeye gidebilirdi “Tamam, sen söyle duruma göre bakarız.” Yutkundu, elini saçlarının arasında gezdirdi. Derin bir nefes alıp, hızla “Ben sınava girdim.” Burada sorun neydi?
“Ne güzel ablacım sorun ne?” başını öne eğdi “Askeri sınava girdim.” Başımı onaylarcasına salladım “Tamam sorun yok.” Bir dakika ne? Nereye ne yaptım dedi o? “Nerenin sınavına girdin sen.” İstemsizce kaşlarım çatıldı. “Milli savunma üniversitesinin sınavına girdim ben.” Allah’ım san geliyorum. “Pars sana sınava girmeyeceksin demedi mi? Dedi. Nasıl girdin? Parayı ne zaman yatırdın? Biliyorlar mı? Sonuçlar çıktı mı? Öylesine girdin ama değil mi?” eliyle durdurdu, telefonunu çıkarıp uzattı “Oku.” Derin bir nefes aldım. Telefonda sınav sonuçları vardı.
“İlk binde misin?” başını hafifçe evet manasında salladım “Gurur verici bir durum ama tercih yapmayacaksın değil mi?”Az önceye nazaran daha ciddi bir ifade ile “Yaptım, kara harp için başvuru yaptım. Yazın beden sınavları falan var beni oraya hazırlar mısın diye sormak için buraya geldim.” Ben ne diyorum bu çocuk ne diyor.
“Ege, Pars asker olmanı istemiyor onunla ters düşmek ne?” gözlerinde büyük bir öfke vardı “Ben asker olmak istiyorum kimin ne dediği umurum değil.” Sakin olmalıyım, karşımdaki çocuk eninde sonunda bir ergen. “Biliyorsun ama ben yinede hatırlatayım. Senin baban Yüzbaş Pars Tarcan, askeriyeyi oldukça iyi bilir. Hayır dediyse bir bildiği vardır.” Kaşlarını tıpkı babası gibi çattı ses birden tıpkı babası gibi çıktı ve “Ben kararımı verdim. Arkamda duracak mısın? Durmayacak mısın?”
“Baban öğrenirse sana kızar beni öldürür.” Yüzünde bir gülümse oluştu “Bence ilerde öğrendiğinde kızmayacak.” Yalnız bıraksam daha saçma şeyler yapacağını bildiğimden el mahkum kabul ettim “Tamam, müsaitliklerime seni eğiteceğim ama benim dışımda sende çalışacaksın.” Yüzünde minnettar ve mutlu bir ifade oluştu “Teşekkür ederim.” Başımı iki yana salladım “Teşekkür etme layık ol.” Güldü.
“Babama o kadar çok benziyorsun ki.” Güzel bir iltifat olduğundan yüzümde gururlu bir ifade oluştu “Kahvaltı yaptın mı?” yerinden kalktı, “Sana afiyet olsun abla ben bizim çocuklarla dışarı çıkacağım.” Benim onaylamamı bile beklemenden evden çıktı. “Babasının oğlu.”
Hemen camın kenarına geçtim, arkadaşları ile uzaklaşır uzaklaşmaz, hemen dışarı çıktım, ikişer ikişer merdivenleri çıktım. Kapıyı çaldım, Begüm açtı “Hoş geldin aşkım.” Gülümsedim. “Hoş buldum, kocan evdeyse rica etsem çağırabilir misin?” kaşlarını çattı, “Bekle getireyim bir sorun yok değil mi?” başımı iki yana salladım.
Çok geçmeden kapı yeniden aralandı, uykulu gözlerle Pars bana bakıyordu “Hayırdır sabah sabah.” Başımı hafif yana yatırdım “Biraz bana gelebilir misin? İşiniz yoksa. Bir şey konuşmamız lazımda.” Gözlerini kıstı, terliklerini giyip dışarı çıktı. Birlikte merdivenleri inerken aynı kısık gözlerle bana bakmaya devam ediyordu.
“Ne olduğunu söyleyecek misin?” eve girmeden söylemem imkânsızdı. “Söyleyeceğim ama evde.” Kaşlarını çattığını, dudağının kenarını ısırarak beni dikkatlice süzdüğünü hissedebiliyordum. Eve girer girmez iki çay doldurdum, birine karanfil koydum. Ona uzattım, “Karanfilli çay geldiğine göre gerilmemem gereken bir şey söylenecek hadi hayırlısı.”
Sakin ol Esem, derin bir nefes al. Sakin sakin konuş. “Ege.” Hemen kaşları çatıldı “Ne olmuş Ege’ye?” bakışları anında ciddileşti, “Bir şey olmadı, sınava girmiş. Kazanmış.” Anlık bir duraksadı, ağzı hafif aralandı. Öfkelenmesinde istemsizce korkuyordum. “Kazanmış mı?” sesi öfkeliden çok şaşkın gibiydi. “Kazanmış.” Başını hafif yana yatırdı “İyi mi puanı? Asker olur mu?” derin bir nefes aldım “Çok iyi, kesin olur. Sınav için benden eğitim istedi kabul ettim. Ama dersen ki.” Başını iki yana salladı “Sana güveniyorum, onu iyi eğit.” Sakin bir şekilde konuşuyordu, “Kızmadın mı?” duraksadı, “Kızdım. Beni dinlememesine kızdım ama daha çok gurur duydum.”
Yüzünde tatlı bir gülümseme oluştu, elini cebine attı telefonunu çıkardı. Ege’nin sınav sonucunun yüklendiği siteye girdi, “Baya iyi yapmış.” Yüzündeki gülümseme git gide büyüyordu “Sanırsam ona asker olmayı yasaklayarak korumam imkansız artık. İyi bir asker olacak, belli oldu bize emeklilikte de huzur yok.” Güldüm “Sen huzur bulacağına inanıyordun yani.”
İkimiz de gülümsedik, “Ama emin ol senin gibi bir asker olacak, hareketleri tepkileri tıpkı senin gibi.” Gözlerini telefondan kaldırıp hafifçe bana baktı “Bakalım senin çocukların nasıl olacak? Hanginize benzeyecek. Ulaş’a mı sana mı?” istemsizce reddettim. “Esem hiç kaldırma o omuzlarını. Zaman acımasız, zor bir meslek yapıyorsunuz. Ertelemeyin. Evlenin, aşıksınız zaten.”
Mevzu aşık olmak değildi ki mevzu aynı timde olmak, her an ölümle burun buruna olmak ve en sonunda ikimizden birinin diğerinin naşını taşıyacağını bilmek. Bunu bile bile ilerlemek ne kadar sağlıklı olacaktı ki.
“Ağabey, biz tim arkadaşıyız. Kocam ile aynı timde olursam hata yaparım, yada o hata yapar. Ben böyle bir şey olsun istemiyorum. Seninde deiğin gibi zor bir meslek yapıyoruz. İşin sorunda ikimizde biri birimizin naşını taşıyacak.” Hemen kaşlarını çattı “Seviyorsun ama sevmekte aynı değil mi? Sevince de aynı şeyler yaşanmaz mı?” başımı öne eğdim. “Yaşanır.” Gülümsedi “Kaçma o zaman.”
“Bilmiyorum.” Başımı kaldırdığımda gülen gözlerle bana bakıyordu “Sevgili bile değilsiniz henüz, düşünmek için uzun bir zamanın var. Kötü düşünme pozitif ol kalbini dinle.” Derin bir nefes aldım, “Yaparım inşallah.” Yüzünü bir gülümseme aldı.
“Artık reddetmiyorsun buda bir şeydir.” Sahte bir sinirle omuzlarımı kaldırdım “Ben hiçbir zaman reddetmedim.” Keyifle kahkaha attı “Tabi canım, zaten bendim biz Uğur ile arkadaşız diye bağıran.” Kaşlarımı çattım, “Küçüktük.” Yine başını iki yana salladı “Sadece üç ay önceydi.” Yani küçüktüm, oflayınca yerinden kalktı, hafifçe sarıldı “Küçüktün he.” Anlımdan öptü. “Ben eve kaçıyorum sende kahvaltını yap.”
Benim cevap vermemi beklemeden kalkıp gitti, yok gerçekten oğul ataya çeker lafı çok doğru.
Ne yapsam acaba, bir adım daha mı atsam? Atayım ya atayım en iyisi bu. Mutfağa girdim, dolaptan omlet yaptım. Telefonu hızlıca açtım, “Alo.” Yüzümde direk bir gülümseme oluştu “Kahvaltı yaptın mı Uğur bey?” kıkırdama sesleri geldi, “Kahvaltı yapmamam gerekiyorsa yapmadım, yapmam gerekiyorsa yaptım.” Öyle diyince gülmeye başladım.
“Yapmamış olman gerekiyor.” Hiç beklemeden devam etti “Yapmadım, birlikte kahvaltı mı yapıyoruz yoksa?” yüzümde ki gülümseme iyice büyücü “Evet, hem da sana biberli omlet yaptım, acı çay ve krep yaptım.” Hiç cevap vermedi, “Uğur? Cevap versen. Duymuyor musun beni?” kapı çalınca hemen kapıya koştum. “Oha.” Kocaman bir sırıtma ile baktı bana.
“Beni görmek istemiyor muydun?” telefonu hemen kapattım, karşımda üzerinde pijaması, dağınık saçları ile bakan adamı hafifçe süzdüm. “Bu kadar hızlı değil.” İçeri girdi, kapıyı kapattı “Bir şey yandı mı?” başımı hayır manasında salladım. “Yok, yakmadı- pankek.” Mutfağa koştum, “Hayır ya, hayır ya.” Hızlıca ocağı kapattım. Ulaş arkamdan gelip hemen tavayı ocaktan aldı.
Yanan iki krebi de hızlıca çöpe attı “Beni görünce aklın başından gitti herhalde.” Şu halde bile mi? “Tabi canım ne demezsin.” Kıkırdayarak masaya baktı “En azından omletimiz var.” Gülerek ekledim “Ve yanık kokumuz var. Nasıl?” hiç umursamadı bile. Masaya oturdu, omlete ekmeği banıp ağzına attı, atar atmaz gözleri kocaman açıldı.
“Ne? Ne oldu kötü mü?” zor bela yutkundu “Hayır çok güzel ama.” Kaşlarımı kaldırdım, “Ama?” yanıma yanaştı, belimden sarıldı “Tanıdığım çok iyi bir kahvaltıları olan bir mekan var.” Hemen kendimden uzaklaştırdım. Masaya yöneldim “Eminim ki güzel olmuştur sen abartıyorsundur.” Bir parça ekmek banıp ağzıma attım, ve anlımdan vurulmuşa döndüm “Tuz attığıma emindim.” Güldü, “Baldan tatlı olmuş diyelim.”
Hafif, tatlı adımlarla yanına gittim “Kahvaltı yapan bir yer biliyorum diyordun.” Yüzündeki gülümseme hiç eksilmedi “Abartıyorsun diyordun.” Bakışlarımı sevimlileştirdim “Çok acım, bütün bir kuzuyu yerim.” Eliyle kapıyı işaret etti “Alfa ile seni aşağıda bekliyor olacağız. Üzerini giyin ve gel.” Birkaç adım attı ve durdu “Ne kadar sürer?” hemen hazırlanırdım, “İki dakika eşofman tişört hazırım.”gözleri ile hafifçe süzdü “Aslınla biz seni yarım saat bekleyip ilk date yapmaya tamamdık.” Başımı tamam manasında salladım “İlk date için bir teklif olması gerekmez miydi?”
Yanıma doğru birkaç adım attı, “Doğru söylüyorsun.” Birden diz çöktü. “Karam, bu dünyadaki cennetim. Benim sevgilim olur musun?” gözlerinin içi parlayarak bana bakıyordu.
Başımı iki yana salladım, yüzü düştü “Neden?” yerinden kalktı, “Neden?” bir adım geriye çekildi, kolundan tutup durdurdum “Ben seni seviyorum bana yalvarmanı istemiyorum bir daha sakın önümde çökme.” Gözlerinde yeniden ışık parlamaya başladı. Belimi kavradı “Var mısın?” başımı hafifçe salladım “Sonsuza kadar varım.”
“Öpsem.” Kızardığımı hissediyordum, “Keşke öp-“ şok içinde kaldım, gözlerim kocaman açıldı, kalbim deli gibi çarpmaya başladı, tenim alev almaya başladı. Sadece öyle kaldım, dudaklarımız birbirini bulmuştu ve ben bu anda kilitli kalmıştım. “Bitmesini bekleyemedim.” Boynuna sarıldım, hafifçe boynundan öptüm “Sorun yok sevgilim.”
Boynuna yaklaşınca fark ettim, alev alan tek ben değildim. “Ben üzerimi değiştireyim. Sen aşağıda bekle o zaman.” Ellerim ile saçımla oynuyordum oldukça utanıyordum. Başının hafifçe eğdi oda utanıyordu, gülmeden konuşamıyorduk bile, “Bende şey yapayım üzerimi. Aşağıdayım.” Kapıyı açtım “Hıhı, öyle yapalım o zaman.”
Alfa’yı çekiştirerek evden çıktı, kapıyı kapatır kapatmaz kendimi yere attım. Utançtan halıya sarıldım, resmen öptü beni, baya öptü. Dümdüz öptü, pat diye öptü vallahi öptü. Allah’ım sana geliyorum.
Dolaba tutunarak yerimden kalktım, hızlıca banyoya girip yüzüme su çarptım, hafif buğday tenli olmama rağmen kızarmıştım, biraz daha kızarsaymışım domates olarak hayatıma devam edecekmişim. Yüzüme birkaç kez defa daha su serptim. Hızlıca odama gittim, siyah bol bir kumaş pantolon ve kırmızı bir askılı giydim.
Saçlarımı yukardan sıkıca topladım, ardından topuz yaptım zaten utançtan alev alıyordum birde onların yakması ile uğraşamazdım, hem sevgilimle evet benim sevgilimle biricik sevgilimle. İlk ve tek sevgilimle ilk buluşmamı dağınık durup bozamazlardı. Yüzüme hafif bir makyaj yaptım. Artık hazırdım, çantama telefonumu, parfümümü ve diğer eşyalarımı koydum. Son ve derin bir nefes hazırım çıkabiliriz.
“Komutanım.” Yana döndüm, “Selçuk?” göz ucu ile beni süzdü “Çok güzel olmuşsun, sabah sabah nereye gidiyorsun?” omzumu dikleştirdim, başımı gururla kaldırdım “Sevgilim il kahvaltıya.” Hemen yanıma yanaştı “Yemin et.” Kaşlarımı çatıp sert bir şekilde bakmaya başladım “Adına, adınıza çok sevindim.” Etrafımda döndüm, “Çok güzel olmuşum değil mi?”
Elleriyle onaylarken bir yandan da “İnanılmaz güzel olmuşsun. Çok güzelsin şuan.” Diyerek beni övüyordu, “O zaman ben gideyim.” Yine onayladı “Koş.” Sanırsam bunu mecaz anlamada diyor ama ben yinede koşacağım.
Merdivenden inerken Ulaş’ı izlemeye başladım heyecanlı bir şekilde kapının önünde tur atıyordu. “Uğur.” Hemen yanına ilerledim. “Çok güzel olmuşsun.” Gülümseyerek sarılırken merdivende bizi izleyen bütün bir timi görünce Ulaş’ı hafifçe dürttüm “İzleniyoruz.” Kaşlarını çatıp time döndü.
“Birlikte gidelim isterseniz beyler. Ne dersiniz!” Çok güzel dedin be sevgilim. Elini sıkıca tutarak koluna girdim timdekiler kendi aralarında konuşurken birden “Aslında bize uyar komutanım, sevgili oluşunuz şerefine siz ısmarlarsınız.” Hepsi hazırmış gibi evden hızlı hızlı çıkmaya başladılar. “Ama durun şey ama.” Ben açıklamaya çalışırken Pars gülerek yanımıza geldi “Çok geç, kesenize bereket hayırlı olsun.” Ulaş’ın hafifçe sırtına vurup ilerledi.
“İlk buluşma diyordun al sana ilk buluşma.” Ulaş başını yana eğerek bana baktı “Sen hiç merak etme ben eğitimde alacağım bunun hırsını.” Aynen aynen diyerek ilerledim. Dışarı çıktığım gibi timin çoğunun telefon ile konuştuğunu gördüm “Hayrolsun kimle konuşuyor bunlar.” Doruk gülerek “Sevgililerini ve eşlerini çağırıyorlar para nasıl olsa Ulaş komutanımdan çıkacak diye.”
Birkaç dakika herkesin aşkının gelmesini bekledikten sonra arabalara bindik. “Nereye gidiyoruz?” Ulaş sinirle Emre’ye döndü “Normalde romantik bir kahvaltıya gidecektik ama işte.” Emre hiç üstüne alınmadı “Romantik yemek dediğin yenir ona çok takılma. Gölbaşın da yiyelim, göl manzaralı olsun.” İstemsizce gülmeye başladım hafifçe koluna vurdum.
“Gülde dökelim mi başından.” Telefonun kamerasından bakarak saçlarını düzeltirken “Yok saçlarım bozulur.” Allah’ım sana geliyorum. “Yolda bir yerde Emre’yi bıraksak mı?” başını hayır manasında salladı. “Bence direk vuralım.” Emre kırılmış gibi bir ifade ile bana döndü “Bu ilişkide istenmiyorum demek. Öyle olsun.” Ulaş ile aynı anda “İstenmiyorsun.” Emre bizi hiç duymuyormuş gibi yapınca “İstenmiyorsun dedik bir şey yapmayacak mısın?”
Başını iki yana salladı “Yemekten sonra trip atacağım.” Ulaş derin bir nefes aldı, “Bir tane normal arkadaşım yok.” En azından farkındasın be sevgilim.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.62k Okunma |
2.26k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |