19. Bölüm
Deren Doğan / Deli kurtlar 1- Kor / 18. Bölüm

18. Bölüm

Deren Doğan
deren_yazar

Çayları masaya bıraktım “Selçuk ve Batur ne zaman dönecekler Çanakkale’den bilen var mı?” Pars’a döndü bütün bakışlar, bilen biri varsa o dur neticesinde. Başını iki yana salladı, “Bilmem herhalde üçüncü haftayı doldurup öyle gelecekler.” Emre hemen atıldı “İyide yedisi geçti, artık yavaştan gelmeleri gerekmez mi?” haklıydı haklı olmasına ama sonuçta kardeşi düşüncesi bütün dinamikleri alt üst ediyordu.

“Komutanım müsaitseniz gelelim mi?” Kapının ucundan Rüzgar görünüyordu, Pars onayladı “O nasıl laf burası sizinde kışlanız.” Rüzgar gülümseyerek karşıya geçti, Çağrı ve Tuna yanına geçti “Komutanım biz bu timden ayrılmak istiyoruz.” Pars Ulaş’a çevirdi bakışlarını. O çoktan kitlenmişti “Niye?” öfkeli bir sesle.

“Komutanım, biz bu time sizi aramak ve bir araya getirmek için zorla girdik, artık siz buradasınız biz bir time bağlı kalmak istemiyoruz.” Ulaş halen öfkeli görünüyordu onlar söze girmeden ben söze girdim “Rüzgar ve Çağrı benim zorumla time girdiler.” Pars sadece başını sallayarak onayladı “Tuna sen?”

Tuna hemen gülümsedi “Komutanım ben karargâhta daha mutluyum açıkçası.” Pars birkaç. Dakikalık sessizliğe boğulurken Ulaş “Bu timden kopuşunuzun Çağdaş ile bir alakası var mı?” Hepsi reddetti. Pars yerinden kalktı “Yolunuz açık olsun ama unutmayın biz hep yanınızdayız.” Sırayla üçüne de sarıldı bizde sıra sıra sarıldık.

“Komutanım ben önceden sizin time destektim halen öyle devam edeceğim benimki tam bir kopuş değil.” Tuna gülen gözlerle söylemişti, Emre hafifçe saçlarıyla oynadı “Biliyoruz canım.”

Onlar kışladan çıktıktan sonra bakışlar Doruk ve Alp’e döndü, “Yok komutanım siz siktir çekmediğiniz sürece biz buradayız.” Pars hemen gözlerini kocaman açtı “Ulan Allah’ın manyağı senin hiç durun yok mu?” Alp bakışlarını kıstı “Ben boş bulundum komutanım.” Ulaş eliyle gel işareti yaptı, gelince künyeye alıp saçını bozdu, kulağını bir şeyler fısıldadı.

“Komutanım, aşk olsun ya!” Ulaş hafifçe kafasına vurdu. “Uğraşmayın be çocuklarla.” İkisi de minnettar gözlerle bize baktılar. “İyi ki varsınız komutanım.” Gülümsedim, Ulaş ve Pars aynı anda ayağa kalktılar. “Bir şey mi dedim güzel kardeşim benim?” de haydee…

“Yok bir şey demedim, bendece uğraşmakla çok haklısınız.” Pars başıyla Güney’e işaret etti “Hayır.” Güney ben emir kuluyum bakışını atarken arkadan sıkıca sırıldı “Ben masumum.” Pars gelip karnımı gıdıklamaya başladı, “Ama ayıp aa!” gülme krizlerine girerken kapı açıldı “Dikkat!” Pars ve Ulaş’ın bırakması ile Güney ile birlikte yere yuvarlandık. Hızlıca yerimizden kalktık.

“Rahatta dinleyin çocuklar.” Hemen rahata geçtik, aramızdan geçtikten sonra ilerleyerek masanın kenarına oturdu. Ne olduğunu anlamaya çalıştığımızdan bir Asel’e bir albaya bakıyorduk. “Lütfen oturun evlatlar.” Hemen oturduk, gözlerimizden meraklı olduğumuzu hissediyordu bence.

“Evlatlar, Batur bir süre göreve çıkamayacak, hepinizin yıllık izinleri de duruyor. Ne yapacaksınız diye merak ettim açıkçası.” Pars hafifçe gülümsedi, bize baktı “Yani biz Batur’u bekleriz herhalde bilmiyoruz.” Doğru biz hiç konuşmamıştık.

“Bera ile konuşun ne zaman gelecekmiş öğrenin ona göre hareket edelim. Gönül ister ki hepinize haftalarca izin vereyim ama bu timin görevlerde işi var.” Güney tam bir şey söyleyecekken yuttu, bakışlarını ilerde duran Çağdaş’ın dolabına götürdü. “Komutanım, biz tim olarak izin kullanmasak daha iyi olur.” Bakışlarını Ulaş’a çevirdi “Tarcan çok haklı komutanım.”

Albay tek tek baktı hepimize, gülümsedi “İyi peki.” Hemen ayaklandı bizde ayaklandık, çıktıktan sonra Pars bize baktı “Böyle dedik ama sorun de-“ Emre başını iki yana salladı “Bizim başka bir hayatımız yok, senlik sorun yoksa bizlik yok.” Ulaş hemen Emre’nin yanına geçti “Biz çardaktayız.” Pars onaylarken onlar yavaşça gözden kayboldular, Güney’in yanına geçtim.

“Senin neyin var?” yavaşça başını öne eğdi “Batur komutanım geldi aklıma onun yanına gitmek için izin alacakken evlilik işi çıktı başıma, daha neyim olsun.” Etrafa bakındım kimse duymuş gibi görünmüyordu, sıkıca kolundan tuttum ayağa kalktım “Pars biz bahçedeyiz.” Onaylayınca hızlıca dışarı sürükledim.

“Ne dedin sen?” başını öne eğdi, “Ne dedim ben? Bir şey demedim.” Yanlışlıkla söylemişti “Evlilik işi dedin. Oğlum senin sevgilin bile yok.” Başını hafifçe salladı “Bizim memleketten bir öğretmen kız Ankara’ya tayin ile geliyormuş. Gelmeden önce ben memlekete gideceğim aileler anlaşmış. Sade bir nikah ile evleneceğiz yazında memlekette düğün yapacağız.” Başımı hafif yana yatırdım, “Ne dediğinin farkında mısın?”

Hafifçe gülümsedi “Çok önemli bir konu değil abla.” Ellerimi iki yana açtım “Evlilik?” Başını evet manasında salladı “Evlilik.” Sakince boynumu esnettim, “Ya anlaşamazsanız.” Gülümseyerek devam etti, “Ben zaten görevden eve uğramam, alttan alırım ne olacak. Karım sonuçta.” Hafifçe omzuna dokundum “Ya başına bir şey gelirse ve destek olmazsa.”

“Varsın olmasın komutanım, size saçma geliyor ama benim babam göçeli çok oldu annem deseniz hasta yaşlı benim Mürvetimi görmek istiyor. Zaten Elif’i liseden tanıyorum iyi biriydi. Sessiz sakin, boşuna sevmedim o zamanlar onu.” Gözlerimin parladığını hissedebiliyordum.

“Elif? O Elif.” Başını hafifçe salladı, “O, Elif.” Sıkıca sarıldım “Allah mesut etsin kardeşim ya.” Halen onu seviyordu liseden beri on yılı aşkın süredir delicesine seviyordu hemde, saklı gizli ve içten. Belki sokakta denk gelseler tanıyamazdı ama onun gülümsemesini ve gözlerinin yeşilini hep anlatıyordu.

“Ne zaman gideceksin?” Elleriyle saçını karıştırdı “İzin alabilirsem bu akşam otobüse bineceğim.” Olmaz ki böyle, “Yok olmaz öyle, komutan ile konuşalım bende senle geleyim, hem otobüsle gidip ne yapacaksın ben bize uçak bileti alırım, rahat rahat gideriz.” Başını iki yana salladı, “Abla vallahi hiç masrafa gerek yok ben hallederim.”

“Olmaz dedim da.” Gülümsedi, “Emin misin gelmek istediğine?” başımı hafifçe salladım “Her gün kardeşim evlenmiyor.” Hızlıca koluna yapıştım, “Yoksa beni istemiyor musun?” hafifçe dudaklarımı büzdüm, “Abla saçmalama ya.”

Birlikte kol kola kışlaya ilerledik, Pars’a söylememen için yalvarır gibi bakıyordu. Pars’ın kulağına eğildim, “Güney evleniyor sanırsam birkaç güne. Ben onla onun memleketine gidiyorum. Şimdi sakın tepki verme, gelince her detayı anlatacağım.” Gözleri kocaman açıldı, “Ben delirdim değil mi?” Başımı onaylarcasına salladım, hızla arkasını dönüp Güney’e baktı sonra geri bana döndü. “Hiç belli etmedin.” Güney gülmeye başladı.

“Beyler iki saniye baksanıza.” Bütün bakışlar Güney’e döndü, “Biz bir haftalık yada daha az izin kullanacağız.” Alp kaşlarını çattı “Neden? Az önce yok dedik ya.” Güney kısık ve hafif bir gülümseme ile cevap verdi “Ben evleneceğim de.” Doruk gülmeye başladı, “Ne?” gülmeye başladı “Herkes delirdi yeminle.”

“İzninizle komutanım.” Pars eliyle kapıyı gösterdi “İzin senindir aslanım, Allah mesut etsin.” Güney ile peş peşe kışladan çıktık, “Sen konuş albay ile ben geliyorum.” Başını iki yana salladı “Abla yapma ya.” Hafifçe omzuna dokundum “Haydi oğlum uğraştırma beni.” Uflayarak albayın odasına yöneldi hızlıca kışlaya geri girdim.

Ulaş ve Emre gelmişti bile hepsi dolapları ile meşguldü “Eee?” hepsi bana döndü, “Bende nakit on var.” Gözlerimi kocaman açtım “Emre sende niye nakit on bin var ya.” Parayı uzatırken sakin bir sesle “Lazım olur diye.” Ulaş yanıma geldi “Nakit üç, hesabına on attım.” Pars hiç onlarla konuşmadan kulağıma eğildi “Karına elli yolladım eksik olursa söyle.” Onayladım, zaten söylemeyecektim.

“Komutanım bizde verelim ne kadar veriyoruz.” Hepimiz gülümsedik, Alp’in yüzünden anlamadığı belli oluyordu.“Ya oğlum iki teğmensiniz, evinize falanda para yolluyorsunuz size ne kalıyor. Gerek yok sizin varlığınız yere.” Pars’ın lafının üstüne ikisi de başlarını iki yana salladılar. “Komutanım bizde destek olalım.” Kaşlarımı kaldırdım hızlıca kışladan çıktım.

“Güney?” başını yana yatırdı “Gerek yok, param var biliyorsun değil mi?” başımı iki yana salladım “Sen karışacağın bir mesele değil bu.” Kaşların çattı, “Para bana harcanacak biliyorum. Yani mesele benim pişman etmeyin dediğime.” Hafifçe elimi kaldırdım saçını sevdim. “Bana ne diyorsun? Hitap olarak.”

“Abla?” onayladım, “Pars’a?” başını öne eğdi “Ağabey.” Elimle hafif başını kaldırdım “Anladın değil mi?” gülümsedi, yavaşça adımladı albayın odasına doğru, sonra hızla döndü “Ama hallederdin?” koluna girdim “Ama aile olmak budur zaten. Halledeceğini bilmek ama yineden yardım etmektir daha rahat etsin diye.” Yüzünde ki o masum yarım gülümseme ne kadar mutlu olduğunu gösteriyordu aynı zamanda alışkın olmadığı bir şeydi bu yaşananlar, O bakıyordu ailesine, annesine para yolluyordu, yeğeninin bütün eğitim masraflarını karşılıyordu.

Albay ile konuşur konuşmaz hızlıca eve geçtik. “Yanına takımını neyin varsa al tamam mı? Ben uçak işini yolda hallettim zaten iki saatimiz var evden çıkmak için.” Cevap vermeden hızlıca merdivenlere ilerledim.

Eve girince bütün yorgunluğumu kenara bırakıp hemen çalışma odasına geçtim, masanın altındaki kasayı açtım, bir sürü kolye bileklik vardı ama Elif’in tarzı nasıldı acaba yada tarzı boş verip satsalar iyi para edecek olanı takayım. Tabi ya sıkışsalar isteyemezde Güney altınları satsalar aynen en iyisi bu olacak.

Kalın bir kolye ve bileklik set vardı onu düğün hediyesi olarak verecektim, zamanında ağabeyimin zoru ile maaşımın tamamını yatırıp almıştım, şimdi maaşımı kırka elliye katlardı, birde ince su yolu bir bileklik ve yüzük vardı onları aldım. Giysilerimin arasından siyah bir takım seçtim onu koydum, kırmızı bir elbise etçim onu koydum.

Her şeyi düşünmem ve unutmadan hazırlanmam lazımdı, valize konuşması gereken her şeyi koyunca dolapta askıda duran uzun beyaz elbise gözüme çarptı, balo için almıştım ama balo günü ağabeyimin düğünü ile çakışınca giymek nasip olmamıştı.

Güney’de ailesi de oldukça aceleci insanlardı, kızda öyleyse alışverişe falan çıkmadan nikahla halledilir olarak bakmış olabilirlerdi. Her şeyi ayarladım, “Alfa gel buraya.” Hemen salondan koşarak yanıma geldi, “Yine iyisin hayvan kabul eden otel buldum, oyuncaklarından sadece iki tanesini getir.” Başını yana yatırdı cümle çok uzun gelmişti.

Başını sevdim, yavaşça okşamaya devam ettim “İki oyuncağını getir.” Hemen içeri koştu, “İki.” Dinleyeceğini düşünmek istiyordum. Bütün malzemeleri alıp kapının yanına koydum. Alfa oyuncak ayısı ve kemiği ile yanıma geldi, “Aferin benim oğluma.”

Dolaptan tasmasını çıkardım, “Gidelim mi?” parke gitmediğimizi anlamıştı ama nereye gittiğimizi anlamamıştı, taşıma çantasına kadar her şey yanımdaydı, hazırdım. Ben son kontrolleri yaparken kapı çaldı, hemen açtım. Güney sadece sırt çantası ile karşımda dikiliyordu “Eee?” eşyaları neredeydi?

“Hazırsan gidelim abla?” başımı tamam manasında salladım, valizi uzattım, “Senin takım elbisen nerede?” gülümsedi “Senin arabaya bıraktım.” Ay unutmamış, birlikte hızlı hızlı aşağı indik, arabayı yerleştirdik. Tam çıkacakken Pars’ın arabası önümüzde durdu, “Çıkıyor musunuz?” sorduğu sorunun saçma oluğuna kendi kendine kanaat getirdi.

“Batur aradı, bende işte söyledim sizi falan.” Güney gözlerini devirdi “Komutanım demeseydiniz keşke.” Pars kaşlarını kaldırdı “Dur bir oğlum, tim olarak siz Ankara’dan geçin bizde Selçuk’la buradan uçakla geliriz dedi.” Derin bir nefes aldı, ikimizin de kafası karışmıştı “Nasıl lan?” gülümsedi “Çağdaş sağ olsa böyle isterdi dedi, kardeşimi kaybettim diye diğer kardeşimi yalnız bırakmam dedi. Bizde üstelemedik.”

Güney’in direk gözleri doldu konuşmadan arabaya bindi, “Herkes geliyor yani.” Pars binadan hızla ellerinde birer çanta ile çıkan tim üyelerine baktı “Aynen.” Arkalarından Hande abla ve Begüm’de çıktı. Hemen sevinçle yanlarına koştum, Begüm’ün koluna girdim “Sude de gelecekmiş.” Başını onaylarcasına salladı “Duydum, iyi olur hem havası dağılır.” Onlarda arabaya bindi. Bizim arabada Ulaş ben ve Güney vardık.

“Eeee, aslanım var mı heyecan?” Güney basını iki yana salladı “Yok niye heyecanlı olayım?” Ulaş gözlerini dikiz aynasından Güney’e baktı “Oğlum nasıl adamsın lan sen? Heyecan olmaz olur mu kız almaya gidiyoruz.” Bende cevabını merak ediyordum, başımı hafifçe çevirip Güney’e baktım gayet rahat bir yüz ifadesi vardı. “Heyecanlanacağım ne olsun ki? Zaten kızı bana vermişler, biz görevdeyken. Ben resmi işleri halletmeye gidiyorum.”

Ulaş, göz ucu ile bana döndü, seviyor mu der gibi baktı. Hafifçe gözlerimi kapattım seviyordu ama garip bir şekilde soğuk duruyordu. “Oğlum bir derdin mi var senin? Ne bu neşesiz soğuk haller.” Güney başını öne eğdi “Ne bileyim komutanım ya şimdi gideceğiz sonra Batur komutanım gelecek, ben acısı geçmeden kırkı çıkmadan evlenmiş gibi.” Ulaş’tan önce lafa atıldım “Oğlum sen seçmedin ki tarihi sizinkiler sebebi ile böyle oldu.”

Ulaş devam etti “Hem Çağdaş’ın yasının tutulması doğru olmaz.” Güney başını iki yana salladı “Yas tutmayalım eyvallah ama unutmuş gibi davranmak ne bileyim.” Ulaş ile birbirimize baktık, ne şehitler verilmişti bu toprağa hangisi unutulmuştu hangisi unutulacaktı, “Unutulmaz sende unutmadın zaten. Emin ol şimdi Çağdaş olsaydı bu halini görse çok kızardı.”

Üçümüzde gülmeye başladık, havalimanında timin geri kalanına tuzlusundan bilet alıp hızlıca uçağa bindik, hepimiz dağınık düze oturuyorduk. Yanımda genç bir kadın ve kucağında ufacık bebeği oturuyordu.

“Maşallah çok tatlı.” Kadın gülerek döndü “Sağ olun, dışı sizi içi beni.” Güldüm, bebeğin hafifçe yanağına dokundum “Adı ne?” kadın hemen “Tomris.” Gözlerim kocaman açıldı “Adıyla yaşasın, çok güzel bir isim.” Cümlem bittikten sonra önüme döndüm çok geçmeden ağlamaya başladı. Kadın ne kadar çırpınırsa çırpınsa susmuyordu, etraftaki insanlar cık cıklamaya başlamıştı, kadınca iyice gerilmişti.

“Yardım ister misiniz?” Başını onaylarcasına salladı, çocuğu kucağıma aldım, kadın hemen çantasından malzemeleri çıkartmaya başladı, “Kız sen ne diye ağlıyorsun?” yavaş yavaş sallıyordum, annesi mamasını hazırlayana kadar sessizleşti ama büyülenmiş gibi ya karşı tarafa bakıyordu başımı biraz eğince saçma yüz ifadeleri yapan Uğur’u gördüm.

“Tanıyor musunuz?” başımı evet manasında salladım, “Sevgilim.” Kadın kaşlarını kaldırdı, gülümseyerek “Harika bir eş olacak eminim. Güzel bir aile olacaksınız.” Başımı hafifçe yana yatırdım “Çok teşekkür ederim.” Tomris’i kadına geri uzattım, elinde yüzük yoktu “Siz?” yüzünde ki gülümseme hafifçe silindi “Terk etti bizi, memlekete babamın yanına dönüyorum. Sağ olsun bize uçak biletine kadar aldı.”

Birkaç saniye nutkum tutuldu “İyi misiniz?” başını evet manasında salladı “Zengin bir aile çocuğuydu eşim yani eski eşim. Çocuk bakmak falan onun için çok zor oldu. Ailesinin yanına yurt dışına kaçtı. Böyle bir adamdan kurtulduğum için kendimi şanslı sayıyorum.”

“Anlıyorum umarım bundan sonra şans size güler.” Başıyla onayladı, “Tomris seninle bir oyun oynayalım mı?” hemen heyecanla bana döndü, çantamdan tam altını çıkardım, avucumun arasına aldım. “Oyuncağı bulursan oyuncak senin olur.” İki elimde de altın vardı sonuç olarak kazanacaktı sadece kazanacaktı.

“Aaa, neymiş bu al bakalım.” Kadının gözleri kocaman açıldı, “Bunu kabul edemem bu çok pahalı.” Başımı iki yana salladım “Size vermedim, Tomris hatun kendi kazandı.” Başını öne eğdi, “Teşekkür ederiz teyzesi.” Sadece gülümsedim, belki büyük bir yardım olmayacaktı ama en azından ellerinde bir miktar para olacaktı.

Bölüm : 14.10.2024 16:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...