29. Bölüm
Deren Doğan / Deli kurtlar 1- Kor / 28. Bölüm

28. Bölüm

Deren Doğan
deren_yazar

“Hakem taraf tutuyor kabul etmiyorum. Nasıl faul değil ya?” Bakışlarımı ciddi bir ifade ile Ulaş’a döndüm “Kalk deli etme beni faul yok.” Homurdanarak ayağa kalktı, “Selçuk bir daha bu kadar sert girme.” Başıyla onayladı. Favori aktivitemdi oyunlarını yönetmek, bütün timin keyifle yaptığı bir aktivite.

“Kolay gelsin kor.” Hepimiz korkuyla kapıya döndük, “Dikkat.” Tam dizilecektik eliyle durdurdu “Yok biz izlemeye geldik.” Hepimiz birbirimize baktık “Biz?” Başıyla arka tarafı gösterdi. Tanıdığımız bütün komutanlar buradaydı “Kara, Altay ile değiş.” Hemen kenara çekildim Altay hemen düdüklerle kartları aldı bizimkilere Rüzgar ve Çağrıda katıldı. Bende izleme kısmına geçtim karşı tarafta da diğer timlerden askerler vardı.

“Kazanan time yemek bizden arkadaşlar.” Bizimkilerin gözünde bir anda parlama oluştu, en büyük zevkleri ödüldü “Yemek.” Maç Altay’ın düdüğü ile başladı. Bizimkileri gör birbirilerine paslar seri şutlar. “Nasıl girmez ya!” Emre öfkeyle tam onuncu kez gürlüyordu. “Yaparsınız kor!” Asel, Beliz ve ben bütün sesimizi burada kullanıyorduk.

“Kızım sen niye bu kadar destekleyicisin?” Albay sert gözlerle Beliz’e bakıyordu, Beliz anlık bir boşluğa düştü “Batur ağabey orada ya ondan.” Albay geri maça döndü “Umarım.” Hepimiz sustuk. Beliz’i hafifçe dürttüm. Kaşlarını kaldırdı resmen gözleri ile yapmamam için yalvarıyordu. “Tamam da tamam bağır hadi.” İkimizde bağırmaya devam ettik. “Bastırdılar bu sefer olacak.”

“Bununla on birinci bastırışları.” Asel sinirle bana döndü, ellerimi kaldırdım. Hepimiz maça odaklandık, Pars hızla Güney’e şut, Güney’den Selçuk’a oradan Çağrıya ve top ağlarda.

“Gool!” hepimiz heyecanla birbirimize sarıldık. Çağrı sahada bize doğru koşunca Beliz’in önüne geçtim. Elimle albayı işaret ettim. Öylece durdu geri arkasına dönüp time sarıldı, sıkıca sarılmalar “Devam devam.” Hep birlikte daha yürekli oyuna atıldılar.

Hepimiz oturmuş maçı izlerken, Tuna yerinden kalktı hızlıca karargâha koşunca istemsizce gözlerim onunla ilerledi, gelen aracın yanına geçti. Aracın içinden albay ile aynı yaşla bir adam indi içeri koştu. Tuna ise bize doğru koştu, albayın yanına gelip eğildi “Kara albay geldi komutanım.” Sesini çok zor duyuyordum beklide yanlış anlamıştım. Albay hemen ayaklandı bizde ayaklandık, yavaşta uzaklaştı.

“Tuna hayırdır kim geldi.” Başını iki yana salladı “Tanımıyorum komutanım.” Tanımıyorsun, kafam iyice karıştı. “Tanımıyorsun?” Başını evet manasında salladı, “Bana sanki isim söyledin gibi geldi.” Gözleri fal taşı gibi açıldı “Yok komutanım.” Öyle olsun der gibi başımı salladım maçı izlemeye devam ettim.

“Üç bir bitti.” Hepimiz koşarak sahaya girdik, Ulaş kollarını açınca hemen ona doğru koştum boyunu atladım “Aferin sana.” Sıkıca sarıldım “Aferin lan.” Belimden tutarak beni kendi çevresinde döndürdü, “Hem golüm hem de asitim var gördün değil mi?”Başımı salladım “Çok iyiydin.” Şımarmaya başladı. Timin geri kalanın yanına ilerledim, “Hepinizi tebrik ediyorum tim.” Birbirilerine baktılar, yüzlerindeki ifadeyi muzur bir ifade kapladı.

“Hayır! Ne düşünüyorsan hayır!” Batur ve Selçuk birbirlerine bakıp üzerime doğru koştular. Bende kaçmaya başladım “Salın beni!” arkamı her döndüğümde daha yakınımda beliriyorlardı. Birden durdum “Dikkat!” ikisi aynı anda hazır ola geçince bütün gücümü kullanıp Pars’a doğru koştum, numaramı anlar anlamaz onlarda koşmaya başladılar.

“Ağabey yardım et!” başını sallayınca hemen arkasına geçtim, birden belimden kavrayıp yere yatırdı. Selçuk gelip gıdıklamaya başladı, “Hayır! Komutanım ben!” Batur’da geldi, ikisi birden gıdıkladılar. “Yardım edin!” bunu söylerken Güney koşarak yanımıza geldi ikisi ile biraz yuvarlandıktan sonra bana döndü “Gel.” Hemen pıtı pıtı adımlarla yanına gittim, birden belimden tutup havaya attı bitin toplandılar. Havaya atılıp tutulmaya başladım. “Sizden nefret ediyorum.”

Yere indirilir indirilmez kınar gözlerle bütün timi süzdüm, onlar ise benim bakışlarımı hiç umursamadan gülmeye başladılar. “Kızma yahu!” kaşlarımı çattım “Dört kere havaya atıldım.” Batur kahkaha atmaya başladı “Ama güzel süzüldün havada.” Yerde yuvarlanmasından fırsat bularak hafifçe tekme attım, “Seni öldürürüm.” Gülmesi hiç eksilmedi.

“Bu gün bomboş takıldık vallahi ama güzel gün oldu değil mi?” Bakışlarımı timdekilere çevirdim, hepsi sessiz sakin masanın kenarına oturuyorlardı “Ne o süt dökmüş kedi gibi.” Herkes sakince birbirine bakıyordu “Esem bence sıra dayağına hiç gerek yoktu.” Yüzümde gururlu bir ifade oluştu “Ben sizi dövmedim siz bana çarptınız.” Selçuk mutsuz bir şekilde “Çok iyisin.” İçeri geçip üzerimi değiştirdim “Hadi sizde üstünüzü giyinin gidinde.”

Timdekiler tek tek içeri gittiler üzerlerini değişip geldiler. Pars’ın koluna girdim birlikte arabalara ilerledik. Maç yapan onlardı ama yorulan bendim, birine sırnaşıp uyumaya ihtiyacım vardı. “Uğur.” Hafifçe yanaştım, başını sallayınca hemen koluna girildim. “Yorucu bir gündü değil mi?” Başını yana yatırıp, bıyık altından güldüğünü hissedebiliyordum. “Kesinlikle.” Bir süre sessizlik devam etti “Kesinlikle sevgilim.” Güldüm ama asla belli etmedim. “Bana ilk kez sevgilim diyorsun değil mi?”

“Yakında karım diyeceğim, sevgilim demeden karım demek istemedim.” Hafifçe bakışlarımı kaldırdım “Öyle düşünme daha karım demene çok fazla adım var.” Hemen yüzü düştü “O ne demek ya?” rahat bir sesle “Sözlüm var, nişanlım var. Varda var yani.” Oflarken yavaşça bana baktı “Olsun hepsinden tek tek geçeriz.”

“Bir haftadır ağabeyin senle mi kalıyor?” başımı iki yana salladım, gözleri hemen açıldı “Pansuman onu kim yaptı?”yavaşça kaçmak adına merdivenlere yöneldim “Bengi!” hiç beklemediğim kadar yüksek bir sesle gürledi. “Uğur.” Eliyle içeriyi işaret etti “Tamam.” Yavaşça kapıyı açıp girdim. Peşimden içeri girdi “Uğur, as-” Kaşlarını çatmış oldukça donuk ve sert bir ifade ile bana bakıyordu. “Salona geç, ben ilaçları alıp geliyorum. Neredeler?” elimle çalışma odamı gösterdim.

“Ah Bengi ah, ya o yaralara pansuman yapmadan temizlemeden nasıl aynı sargılarla bir haftadır duruyorsun.” Aslına bakılırsa sargılarla durmuyordum ilk günün sabahı sargıları çıkarıp duşa girmiştim sonrada sürmeye gerek görmediğimden kalın bir atlet ile hayatıma devam ediyordum. İşte bunu Ulaş öğrendiğinde ne yapacağım orası meçhul.

“Elinde kremler ve sargı ile içeri girdi, yüzündeki kızgın ve soğuk ifade devam ediyordu “Çıkar üstündekini.” Ortamı yumuşatmak adına “Evlenmeden olmaz.” Eline eldiveni takarken kısık gözler ile “Komik misin sen?” başını hafifçe esnetti “Çıkart.” Resmen emreder gibi konuşuyordu, yüzündeki ifade halen yumuşamış da değildi.

Tişörtümü çıkarır çıkarmaz öfkeyle nefes verip bakışlarını dikleştirdi “Sargı nerede?” hafifçe başımı eğdim “Gereksiz buldum.” Elinin tersi ile başımı kaldırdı “Ne zaman gereksiz buldun tam olarak?” parmaklarım ile oynamaya başladım her cümlemde daha çok sinirleniyordu.

“İlk gecenin sabahı.” Kaşlarını iyice kaldırdı “Aferin sana.” Yandan makasa uzandı “Yaraların kanadığı için yapışmış hareket etme keseyim.” Keserken canımın yanacağı yerlerde hafiften irkiliyordu, “Acımıyor.” Başını kaldırmadı bile “Benim canım acıyor.” Atleti yavaşça çıkardı, “Hepsi kanamış resmen acımıyor öyle mi?” omuzlarını düşürdü “Biz seni havaya attık ya. Yarana değmedik mi? Değdik nasıl ya, bende sanıyorum ki iyi baktı benimki gibi azaldı.”

Kremi eline aldı sürerken bir yandan dişlerini kenetliyordu, benimde canım yanıyordu ama onu germemek adına belli edemiyordum “Sen şuan canın yandığını fark etmiyorum mu sanıyorsun?” Gözlerini kaldırıp bana baktı “İyiyim.” Eldivenleri çıkarıp masaya koydu, yerinden kalktı hemencecik dibime geldi. “Kendine niye bakmıyorsun?” bilmiyorum.

“Bakıyorum aslında.” Yavaşça başını başıma koydu “Pars bu gün bana yine zayıflamış dedi. İhtimal vermiyordum ama doğruymuş, kemiklerin çıkmaya başladı askersin kızım sen.” Oflayarak kendimi geriye bırakacaktım ki kollarımdan tuttu “Bekle sarayım.” Hemen sargı bezini eline aldı.

“Zayıflamadım, kas alıyorum ben neden anlatamıyorum.” Bakışlarını kaldırdı, “Tabi kastan aldığın için bu kemikler bu kadar görünür değil mi? Bengi delirtme beni.” Sargıyı kesip yana koydu “Pat diye atma kendi yavaşça bırak.” Dediği gibi yaptım, yanıma yeniden yanaştı “Sırf şu dikkatsizliğin yüzünden evlenme işini erkene çekmek istiyorum.” Başımı hayır manasında salladım. “Acelemiz yok.” Başını yana yatırdı, kedi gibi sırnaşmaya başladı “Yoksa fikir mi değiştirdin.” Kendimi geriye çektim. “Asla ama şimdi değil.”

“Sen ne zaman istersen.” Bir süre sessizleştik, “Bengi bir kızımız olsun isterim.Yani evlenince, senden çocuğum olsun zaten isterim ama kızım olsun işte onun için çok şeyimi veririm.” Başımı boynuna yasladım, “Umarım.” Diyecek başka hiçbir şey bulamadım “Bu kadar mı?” başımı kaldırdım “Ne duymak istersin?”

“Bilmem bizimle ilgili hayallerini duymak isterim.” Tam karşıya çevirdim gözlerimi kapıdan içeri sırtında kızımızla girdi içeriye, bense mutfaktaydım, onlara kek pişiriyordum, onlar oyunlar oynarken Alfa gelip şımarıyordu. Ulaş kızımızı halıya yavaşça oturup Alfa’nın enerjisini alıyordu sonra kızımızla oynamaya devam ediyordu. Gözleri parlıyordu, şans işte kızımızda tıpkı onun gibi güzel bakıyordu.

“Bengi? Sana diyorum.” Ona döndüm, sakin bir sesle “Hayal kurmadım, hayal kurarsam ve gerçek olmazsa çok canım yanar. Daha doğrusu çok canımız yanar.” Oflayarak başını geriye yatırdı “Bu kadar kuralcı olmak zorunda mısın?” dudağından öptüm. Yerimden kalktım “Rüşvetini al ve sus diyorsun demek.” Arkamı hızlıca dönüp seksi bakışlar attım “Kesinlikle.” Güldü “Uğur erir.” Başını tam anlamı ile geriye attı.

“Delisin.” Mutfağa girdim, peşimden “Sayende, çevremdeki doğal güzellikler aklımı başımdan alıyor.” Kıkırdamaya başladım şanslıyım ki içeriye sesim gitmiyor “Sen bunlara çalışıyor musun?” kahkaha atmaya başladı duvara rağmen rahatlıkla duyabiliyordum, “Aslında başka kadınlara olsa çalışmama gerekebilir ama sen aklıma geldiğinde kelimler dilimden dökülüyor.” Koşarak salona girdim terliğimi çıkarıp elime aldım “Başka kadınlara çalışıyorsun yani? Başka kadınlar var yani!” gözlerini korku kapladı, “Hayır ya.” Terlikle hafifçe vurdum “Sen yok musun sen!” sakin bir şekilde geri terliklerimi giydim. “Elmalı kurabiye?” gülerek yerinden kalktı.

“Evinde niye elmalı kurabiye var. Sevmezsin ki.” Hiç cevap vermeden mutfağa geçtim. Peşimden sert adımlarla geldiğini hissediyorduk hoşuma da gidiyordu “Deli oluyorsun değil mi niye evimde elmalı kurabiye var.” Kaşlarını iyice çattı “Bengi! Deli etme beni! Neyse ya senin evine yiyecek alacak kadar yakın olduğun benden başka kimse yok.” Gülerek ona döndüm “Öyle mi dersin?”

“Bengi!” gülmeye başladım, “Sakin ol ya, elmalı kurabiyeler sen seviyorsun diye var dolabımda.” Yüzünü hafif bir tebessüm kapladı “Erkekler var mı?” kurabiyeleri uzattım, “Yok yok rahat ol tamam mı?” Hemen yüzünü kocaman gülümseme kapladı, kurabiyeden ağzına attı hemen “Ben yatıyorum.” Başını hafifçe sallayarak onayladı, kurabiyeleri bırakmak gibi amacı hiç yoktu.

Yatağa tam yatacaktım ki, adımlarım geriye saldı yandan kağıtla kalemi aldım küçük bir not yazıp kapıya yapıştırdım sonra çalışma odasına geçtim. Çalışma odasında ki koltuğa yatığa uzandım. “Ah be babam, dediğin gibi büyüyünce anlıyor insan.”

“Zehra, hayatım ben hiç unutur muyum? Unutmadım tabiî ki sadece görevin denk geleceğini düşünemedim.” Babam kapımızın önündeki merdivenlere çökmüş içeri girmek için çabalıyordu “Anne?” annem hemen bana döndü “Ne oldu?” elimle camdan babamı işaret ettim “Gelsin.” Başını iki yana salladı “Önce sürünecek.” Ağabeyime çevirdim bakışlarımı “Benim yapacağım hiçbir şeyim yok fıstığım.”

“Zehra hadi!” babam ayaklanınca annem koşarak kapıya yöneldi “Gir içeri git odana yat. Konuşma benimle.” Babam gülerek bizim yanımıza geldi, hemen ağabeyime sarıldı sonrada bana “Nasıl geçti gününüz?” hemen ağabeyime döndüm, ben kendimi anlatamasam bile o benim yerime beni anlatıyordu.

“Ne kadar güzel geçmiş gününüz. Baba yorgun uyusun mu?” Başımı tamam manasında salladım, babam salondan çıkar çıkmaz annem içeri girdi “Düşüncesiz, bak gitti odaya yatmaya. Zehra kim ki yatar çalışma odasında.” Oflayarak kendini koltuğa attı, hemen beline sarıldım “Gel kızım.” Beni yukarı çekti, başımı göğsüne yasladım. Diğer eliyle de ağabeyimi sıkıca tutuyordu.

“Bekleyin burada ben babanıza rahatsızlık verip geliyorum.” Ağabeyim ile birbirimize bakıp kıkırdadık annem bekleyin demişti ama bizim öyle bir niyetimiz yoktu birlikte peşinden koştuk. Yatak odasının önünde elinde bir not kağıdı ona bakara gülüyordu. “Deli adam ya.” Yanımıza eğildi, “Ne yazıyor biliyor musunuz?” Başımı iki yana salladım, okuma yazmam yoktu ki benim nasıl bilebilirdim.

“Gönlümse sevda yumağı var bana tahta bile pamuk. Sen yat yatağa gönlünde sevda olmadığından değil, benim gönlüm sana bağlı olduğundan.”

Annem gülerek bize baktı “Çok güzel değil mi?” Başımı iki yana salladım “Ben anlamadım.” Annem kıkırdarken belimden iki el tuttu beni “Baba!” hafifçe havaya atıp tuttu, “Büyüyünce anlayacaksın kızım. Anladığın zaman o damadın ben kemiklerini kı-” Annem babamın ağzını sıkıca kapattı “Çok sevecek damadımızı.” İkisi de güldüler “Neyse ki o günlere çok var.”

“Bakarsın ilk okul aşkı bulur. Çok büyük konuşma aşkım.” Babam hemen kaşlarını çattı “Akın duydun mu ananı ne diyor?” ağabeyim kıkırdamaya başladım “Ben tutarım onu rahat ol.” Babam bana döndü “Kızım ne yoktu ilerde?” hemen parmaklarımı kaldırdım “ Üç s yok.” Başını salladı “Ne bu üç şey.”

“Sigara, sevgili se, sa. Unuttum.” Gülerek yanağımdan öptü “Somon. Bunu unutmuyoruz tamam mı ?” başımı yana yatırdım “Somon.” Yanaklarımdan öpmeye devam etti “Hadi çocuklar yatağa.”

Beni ve ağabeyime yatağa yatırdıktan sonra dışarı çıktılar konuşmalarını duyabiliyordum “Somonu unutmaması lazım. Biz yokken biri verirse yutarsa.” Annemin endişeli sesini babam daha rahat bir sesle devam ettirdi “Yutmaz rahat ol.” Anlamıyordum neden somon bu kadar önemli “Ağabey.” Beni sırf duymamak için yastığın altına girdi, oflarken iyice uyku bastırdı.

Bölüm : 15.11.2024 13:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...