

“Komutanım!” Batur panikle bağırınca hepimiz ona döndük. “Ne oluyor oğlum?” hepimiz yanına koştuk. Elindeki telefonu Pars’a çevirdi “Açsana manyak mısın?” kim olduğunu anlamak için, Pars’a baktık “Sude.” Herkesin yüzünde iyice merak oluştu iyi bir haber duymak için bekliyorduk.
Batur telefonu açtı, hızlıca telefonu kulağına götürdü “Al-” öylece kaldı hepimiz korkuyla adımlarımı geriye düşürdük. Olduğu yere çöktü, gözlerinden yaş süzülmeye başladı. “Allah’ım lütfen.” Doruk’un ağzından bu cümleler döküldükten sonra Batur telefonu eline aldı hoparlöre aldı. Bebek ağlama sesi vardı sadece bütün hepimiz Batur gibi donduk kaldık.
“Baba oldun.” Ağlama sesi halen devam ediyordu. Pars hafifçe telefonu Batur’un kulağına ittirdi “Sana ihtiyaçları var.” Hafifçe sırtını sıvazladı. Bize uzağı işaret etti hepimiz dağıldık. Çıt çıkmıyordu. Uzaklaşır uzaklaşmaz. Ulaş ve Emre aynı anda Pars’a döndüler, Pars direk onay verdi. “Lay lay lay!” bağırışmalar tim çember oluşturdu seke seke kutlamaya başladı.
Güney’le birbirimize baktık ikimizde çemberin dışındaydık “Benim sana bir şey demem lazım.” Sesi çok heyecanlı çıkıyordu. Başımı ona çevirdim “Söyle bakalım.” Koluna sarıldım. Derin bir nefes aldı. “Timde kaç baba var?” kaşlarımı çattım “İki.” Başını iki yana salladı “Hayır.” Gözlerim büyüdü ihtimali var mıydı? “Nasıl yani?”
“Üç baba var.” Tam şokla bağıracaktım ki ağzımı kapattı “İlk hamilelik daha çok başı. Sadece sen.” Başımı tamam manasında salladım. Elini çektim sıkıca sarıldım “Tebrik ederim.” Gülerek ayrıldık yere oturduk timdekilerde yanımıza oturdu. “Hayat bize güzel lan!” Alp gülmeye başladı “Selçuk çok haklı, her günümüz böyle olsun inşallah.” Bütün tim aynı anda “Amin!” biz gülüşürken Batur yanımıza gelip oturdu.
“Baba geldi baba!” Selçuk gülerek omzuna hafifçe vurdu. Batur otuz iki diş sırıtarak “Vallahi billahi oldu Baba oldum.” Hepimiz güldük. Telefondan resim açtı “Bakın oğluma.” Telefona hepimizde tek tek gezdi. Batur telefonu tekrar eline aldı, yüzünde kocaman gurulu bir gülümseme ile “Çağdaş gibi gamzeli aynı amcası olacak.” Hepimiz güldük. “Bir yiğit daha görecek dünya.” Pars’ın sesi o kadar güçlü çıkmıştı ki Batur’un yüzündeki gülümsemeyi büyüttü.
“Ulan dağlarda bütün hayatımız değişti.” Hepimiz Emre’ye döndük. “O ne demek lan?” Ulaş künyeye alırken bir yandan da kaskına vuruyordu. “Haksız mıyım Gardaş? Siz Esemle burada aranızı yaptınız? Batur, Pars yine dağda baba oldular. Bizim hayatımızın bütün ivmeleri burada oluyor.” Cümlesi biter bitmez “Bazılarımızda vurulup hastanede aşk başlatıyoruz. Değil mi kardeşim?” hepimiz gülmeye başladık Emre yerden otu alıp Selçuk’a fırlattı.
“Diyene bak telsizcimizin yârine bak sen ya.” Selçuk’ta aynı otu ona fırlattı.” Hepimiz kıkırdadık. “Ulan biz hadi neyse de Çağrı’yı ne yapacağız?” Güney çok haklıydı o kesin vurulacaktı albay tarafından hiçbirimiz kurtaramazdık da.
“Allah onun yar ve yardımcısı olsun.”hepimiz güldük. “Olsun olsun sonları güzel olacak onlarında bence.” Alp bakışlarını Doruk’a çevirdi “Ne bu aşk güzellemesi?” Doruk başını öne eğdi “Aşk güzel şey ya.” Hepimiz ona kitlendik “Sana bu cümleleri kullandıran kim acaba?” başını kaldırdı, gülerek “Hepiniz tanıyorsunuz?” hepimizin tanıdığı kim var ki başka.
“Oğlum direk söylesene. Ne kıvrandırıyorsun?” Pars hafif babacan sesini kullandı yine, hepimiz merakla ona bakıyorduk “Çiçek.” Hepimiz öyle kaldık. “Çiçek?” Emre inanılmaz bir şey duyuyormuş gibi bir sesle sordu. “He, Çiçek.” Hepimiz şaşırmıştık, Çiçek sevgili yapacak biri hiç değildi. Doruk gibi biriyle olacak biri hiç değildi. O her zaman sert olmuştu, ciddiyet onun için önemliydi. Çoğu zaman hayatına girmeyen çalışan adamlardan nefret ediyormuş gibi çalışmıştı. Şimdi bunu duymayı hiç beklemiyorduk.
“Tebrik ederim kardeşim. Nasıl oldu?” Selçuk soru sorduktan sonra Alp hemen atıldı “Bir saniye. Daha önemli bir sorum var.” Hepimiz ne soracağını aşağı yukarı tahmin ettiğimizden yüzümüz gülmeye başladı “Benim neden haberim yol oğlum?” yüzünde ki ifade aldatılmış gibi bir ifadeydi. Doruk masum bir sesle “Ne desen haklısın kardeşim.” Başını evet manasında salladı. “Haklıyım.”
Tim ile gülüşmeye başladık. “Kor güldük eğlendik. Amca Hala olduk artık toparlanıp biran evvel Ankara’ya dönmemiz lazım.” Hepimiz ayaklandık haklıydı “Pars son bir izin lütfen.” Pars onayladı “Telsizle konuşmam bittiğinde eğlenceniz bitsin.” Hepimiz onayladık. Çantalar silahlar yana geçti hemen.
“Ne yapıyoruz komutanım?” Ulaş, hafifçe Arda’ya sardı kolunu “Sen ve Selçuk kenara çekiliyorsunuz.” İkisi de kenara çekildi. “Yeni babayı ortaya alalım.” Batur gururla ortaya geçti, birden havaya atıp tutmaya başladılar. “Lan görevdeyiz!” hiç sesimiz duymuyorlardı bile. “Boş ver her zaman böyle güzel haberler almıyoruz görevde.” Başımı Selçuk’un omzuna koydum.
“Darısı başına.” Ellerini açtı “Amin.” Böyle bir istek duymamıştım daha önce. Bakışlarımı Arda’ya çevirdim. “Sızlıyor mu hala?” başını iki yana salladı “Yok komutanım.” Genç nesil çok naif ya, biz hiç böyle değildik. “Neyin var lan?” Selçuk olayı duymamıştı bile. “Kurşun sıyırdı komutanım ondan.” Selçuk alaycı bakışları ile Arda’ya yanaştı. “Ah kıyamam lan sana.” Kaskına hafifçe vurdu “İyisin iyi, ilk yaralanmaya göre iyisin.” Arda muzur bir ifade ile gülümsedi “Sağ olun komutanım.”
“Tim artık bitti.” Hemen Batur’u yere indirdiler, Pars omuzlarını dikleştirdi “Bulunduğumuz yerden biran önce ayrılıyoruz. Çelik gelip bizi alacak. Kısacası uçuyoruz Kor!” hepimiz ciddileştik. Çantalarımızı silahlarımızı ayarladık “Selçuk, Arda bırakın çantaları.” Birini ben birini Ulaş alacakken Alp ve Doruk yanımıza geldi “Bizde komutanım.” Onlara bıraktık.
“İyi asker oldu bunlarda.” Ulaş’In omzuna vurdum “Bizim timde acemilik atlattılar. Bakalım yeni ikili nasıl olacak.” Ulaş göz ucu ile Emir’in koluna girmiş Arda’yı süzdü. “Hiçbir fikri yok. Bunlardan çok bir umudum yok.” Ben bunlarında iyi askerler olacaklarına inanıyordum “Bence bunlarda da iyi kumaş var be.” Ulaş memnuniyetsiz bir yüz ifadesi ile “Çok zayıflar. Fizikken nasıllar bilmiyorum ama psikolojik olarak çok zayıflar.”
“Yok yok bunlarda iyi asker olacak göreceksin. Çocuk ilk görevde yara aldı çok laf etmedi.” Ulaş gözlerini devirdi “Sıyırdı çünkü.” Hafif sinirle döndüm “İlk kez göreve çıktı, ilk kez yara aldı.” Kaşlarını çatarak bana döndü,”Sen ilk yara aldığında ne tepki vermiştin yüzbaşı?” güldüm “Ben Harbiyeliyim aslanım.” Kıkırdamaya başladı “Havan batsın.”
…
“Komutanım geliyor.” Hepimiz yerimizden kalktık. Helikopter durur durmaz hemen atladık. “Hoş geldiniz.” Çelik sesini direk hoparlöre vermişti “Hoş gördük bu güzel karşılamayı neye borçluyuz.” Pars yanda duran telsizden gayet alaycı bir sesle konuşuyordu “Komutanım aranızda yeni bana varmış. Haber karargâha kadar gelince güzel gününüze özel güzel karşılıyım dedim.” Hepimiz güldük.
“Tebrik ederim Batur.” Pars, Batur’a telsizi uzattı “Sağ ol kardeşim.” Yüzündeki gülümseme o kadar sempatik ti ki “Batur bak ne diyeceğim senin oğlana hazır hastanedeyken güzel bir kız bebek bulalım beşik kertelim nasıl fikir.” Hepimiz gülmeye başladık. Batur öylece kaldı “Yok oğlum, oğlum bir süre anasıyla bana kaldın mümkünse.” Pars’a döndü “Daha ben göremedim evladımı, everecek manyak ya.” Pars gülmekten yarılmak üzereydi eliyle Batur’un yönünü Ulaş’a çevirdi “Ben iptal.” Sadece bunu söyleyebildi.
“Ne deyim kardeşim bence düşün ama.” Gülmekten zor nefes alıyordum. Batur çok büyük şok içindeydi her duyduğu cümle ile yüzündeki ifade daha komik bir ifade alıyordu. Doğru bildiği her şeyin yalan olduğunu öğrenmiş beş yaşındaki bir çocuk gibiydi yüz ifadesi. “Lan herkes aynı fikirde mi?” Cidden bunu düşünüyordu şuan. Öyle demesi ile herkes h-kahkahalarda boğulmaya başladı.
“Adam baba olduktan birkaç saat sonra kayınbaba olmayı düşündü lan!” Emre dizlerine vura vura gülüyordu, Ulaş ona döndü “Bizim timin mental çok iyidir!” ikisi o kadar güzel keyif alıyorlardı ki hepimiz onların yüzünden daha çok gülüyoruz.
“Neyse şöyle düşünelim Çağdaş doğmadan evlendirebilirdik.” Birbirlerinin omuzlarına vura vura gülüyorlardı. “Ulan Batur. Hiç bu kadar keyif almamıştım.” Batur sahte bir sinirle ikisine birlikte baktı “Neyse komutanım sizinde evlilik yakın gibi. Kızınız olursa ikisini ayarlarız.” Ulaş anında ciddileşti “Ben kızımı kimseye vermem.” Başımı yana yatırdım “Senin kızın yok.” Başını ciddi bir ifade ile bana çevirdi “Olacak ama.” Herkes bir bana bir Ulaş’a bakıyordu.
“Böyle konuyu kendimden çıkarırım işte.” Elimi uzattım tokalaştık. “Helal olsun. Bu konuda çok ustasın.” Gururla karşıladı. “İniyoruz. İyi istirahatlar size.” Herkes eyvallah çekti.
…
İner inmez albay bizi karşıladı “Kor size verilen görevi başarı ile tamamladınız. Hepinize teşekkür ediyorum ve tebrik ediyorum. Lafı uzatmayacağım. İyi istirahatlar.” Hepimiz bir ağızdan “Sağ ol.” Bakışlarını Selçuk ve Arda’ya çevirdi “ Revire görünün.” Selçuk hemen “Emredersiniz komutanım.” Diye atıldı Arda pek yetişemese de. Albay hemen ardından Batur’a döndü “Eşyalarını kışlaya bırak yanıma gel.” Hemen onayladı “Emredersiniz komutanım.”
Albay arkasını dönüp içeri geçince bizde kışlaya ilerledik. “Komutan baba oldum diye dövecek herhalde beni.” Hepimiz kıkırdadık. “Yok ya komutanım. Rahat olun siz.” Hepimiz kıkırdadık. Batur eşyalarını bıraktı, koşarak içeri geçti. “Heyecandan bayılacak bebe ya.” Pars gülerek çayından bir yudum aldı. Ulaş üzerindekileri fırlattıktan sonra rahat bir şekilde kendini yere fırlattı “Timde baba sesi çoğaldıkça en yaşlandığımı hissediyorum. Olmaz böyle.” Emre üzerine doğru tişört fırlattı “Betona yat öyle ah çocuğun olur. Yaşlıymış daha betona yatılmayacağını bilmiyor. Yaşlıya bak.”
Dolabımın kapısını kapattım “Emre baba bizim ruhumuz yaşlı haksız mıyım yüzbaşım?” Ulaş gülmeye başladı “Haklısın yüzbaşım.” Pars gururlu bir ifade ile “Vallahi ben düz yaşlı olsam da sorun değil. Bebeyi on sekize getirdik, mesleğini de eline aldı mı benim gözüm hiç arkada kalmaz. Emeklilik beni bekler.” Başımı ona yasladım “Sen en gencimizsin be!” sıkıca kolunun altına aldı “Canımsın.”
Kışlanın kapısı açıldı hepimiz o tarafa döndük. Altay, Tuna Rüzgar ve Çağrı en sonda Çelik içeri girdiler “Kışlada bize yer var mı?” hemen bitiştik, Emre ve Güney Ulaş’ın yanına yere serildiler. “Size yer olmaz mı ya.” Altay gülerek yanımıza oturdu “Yeni baba nerede?” Doruk çayları uzattı “Albay’ın yanına geçti.”
Hepimiz merakla Batur’ bekliyorduk “Asel ve kızlar hastaneye geçmişler. Binada kimse yok akşama çıkış vermişler ne yapalım?” Pars hemen arabanın anahtarlarını Selçuk’a fırlattı “Belli bir ekip toplanın binanın tozunu alın sonra Batur’dan anahtarı alın evi toplayın.” Bakışlarını Bana çevirdi “Sude ne sever ne sevmez ben bilmem. Yemek kısmını siz planlarsanız.” Hemen onayladım.
“Tamam o zaman biz direk eve geçelim. Tim adına sen git, Batur’un yancısı olarak Selçuk senle gelsin. Sude’nin yancısı olarak Bengi senle gelsin. Herkese uyar mı?” bütün tim birbirine baktı “Uyar.” Ayaklandılar.
“Batur’u beklemeyin ev anahtarı için benim evden alın ben Batur’a haber ederim bizimkiler temizlesin mi toplasın mı diye tamam derlerse orayı da halledersiniz.” Onaylayıp kışladan çıktılar.
…
Batur yavaşça içeri girdi “Tebrik etti, zorla altın verdi. Hadi gidelim artık.” Etrafa bakındı “Geri kalanlar nerede?” Pars arabanın anahtarlarını Selçuk’a fırlattı. “Binayı temizleyecekler, Çağdaş beyin bünyesi sorun yaşmasın toz topraktan. Birde sizlik sorun yoksa sizin eve de bir el atacaklar. Artık siz pek vakit bulamazsınız.” Batur mahçup bir gülümseme ile “İyi ki varsınız.” Hiç cevap vermedik. Gülerek arabaya geçtik. Selçuk ve Batur öne oturdular Pars ve ben arkaya oturduk.
“Pars?” hemen yerinden hafifçe dikleşti, öne yaklaştı “Söyle.” Batur utangaç bir sesle “Ege geç geldin diye sana alışmakta zorluk çekti mi?” Pars gülerek “Ben üç ay sonra geldim ilk bir saat pek alışmadı. Sende sorun olmaz oğlum.” Batur’un yüzü yeniden güldü, sonra kaşları çatıldı “Kucağıma alınca canını acıtma ihtimalim yok değil mi?” Pars başını iki yana salladı “Yok yok ben zaten yanındayım rahat ol. Annenler gelecekler mi?”
“Yok komutanım. Sadece Sude’nin babası gelecek. Sude rahat hissetsin istiyoruz.” Pars gülümseerek arkasında durdu sadece bir süre sessizlik oluştu. Batur çok düşünceli çok anlayışlı bir eşti. Önceliği hep Sude oldu ve öyle de olacak gibi duruyordu.
Selçuk arabayı park eder etmez hemen hastaneye girdik. Kapı da Begüm bizi karşıladı, hemen Batur’a sarıldı “Tebrik ederim.” Batur büyük bir heyecanla “Sağ ol yengem. Neredeler?” Begüm önde biz arkada içeri girdik. Odanın önüne gelince Begüm kenara çekildi. Batur derin bir nefes aldı elleri titriyordu heyecandan hafifçe kapıyı tıklattı. “Girin.” Sude’nin sesini duyunca yavaşça kapıyı araladı.
“Batur!” hemen Sude’nin yanına koştu. Yanına oturdu “İyi misin?” Sude başını hafifçe salladı, Batur sıkıca ellerini tutuyordu o kadar tatlılardı ki gözlerim doluyordu istemsizce. “Yanında olamadığın için özür dilerim hayatımın anlamı.” Tekrar tekrar Sude’nin elinden öpüyordu. Gözlerini Sude’nin gözlerinden hiç ayırmıyordu. “Her an yanımdaydın. Suçlama kendini.” Batur’un yanağından hafifçe öptü.
“Oğlumuzu görmek ister misin?” Batur başını heyecanla salladı, “İsterim tabi.” Sude diğer tarafta duran puseti işaret etti. Batur yerinden kalktı o tarafa geçti “Uyanmaz mı?” Sude başını iki yana salladı “Uyansada bir şey olmaz.” Batur emin olmak adına bakışlarını Pars’a çevirdi ondan onay gelince Çağdaş’ı kucağına aldı. “Babam.” Gözleri doldu bakışlarını diğer tarafa çevirdi. “Doğru tutuyor muyum?” Sude hemen onayladı.
“Çağdaş’ım benim minicik oğlum.” Yavaşça sallanıyordu olduğu yerde bakışlarını, Sude’ye çevirdi onay almaya çalışan küçük çocuk gibiydi Sude izin verir vermez bakışları Selçuk’a döndü “Kardeşim.” Selçuk hemen yanına geçti. “Buyur kardeşim.” Kucağındaki çocuğu gururla gösteri “Oğluma bak.” Selçuk ikisine de baktı “Çok yakışıklı.” Birbirlerine baktılar aynı anda “amcası gibi.” Odadaki herkes gülümsedi. Batur, Çağdaş ile birlikte Sude’nin yanına oturdu.
“Sizi çekirdek aile olarak bırakalım hem oda çok kalabalık oldu. Biz siz taburcu olana kadar buradayız, kafeteryadayız. Allah analı babalı büyütsün.” Pars’ın konuşmasının arıdan hepimiz ayaklandık “Esem, Selçuk siz kalsanız.” İkimiz de onayladık. Pars, Begüm ve kızlar dışarı yöneldiler. Onlar gider gitmez Sude bakışlarını bana çevirdi.
“Babam gelemedi daha.” Bizim niye burada olduğumuzu anlamış olduk. “Tamam önemli değil gelir elince ben giderim.” Teşekkür eder gibi gülümsedi bende aynı şekilde güldüm.
Sude ve Batur birlikte gülüşüp çocuklarını severken Selçuk kulağıma doğru eğildi “Ya kendimi buluşmaya giderken ekibe katılan üçüncü sap arkadaş gibi hissediyorum. Biz niye burada o gibi oturuyoruz. Çocuk onların aşk onların biz niye buradayız.” Gülmemem gerekiyor. Kendimi toparladım “Çocukla tek kalmaya korkuyor olabilirler.” Selçuk gözlerini kocaman açtı tiksinir gibi bir ifade ile. “He gün yanlarında durmayacağız herhalde.” Hafifçe dirsek attım “Babası gelecek ya.”
“Kızım.”Babası girince hepimiz ayaklandık. Hemen Sude’nin diğer yanına oturdu. Sude direk başını ona yasladı “Baba!” Selçuk ile birbirimize baktık. Batur kucağında Çağdaş ile aramıza oturdu, Selçuk yandan tabure çekip önüne koydu “Eyvallah.” Ayaklarını yerleştirdi, bacağını uzattı, göğsüne yatırdı. “Bana bundan sonra saygı duyacaksınız bundan sonra.” İkimizde güldük “Niye?” Gururla “Babayım ben. Evladım var bana saygı duyacaksın bana.” İkimizde onayladık.
“Orasını sonra göreceğiz. Batur bir saat kadar sonra çıkışınızı verecekler. Eve yemek lazım, Sude sütlü tatlı falan aldırdım Pars’a ama yemek?” biraz düşündü “Ben liste atarım onlara sizde olarda beklemeyin boşuna biz geliriz.” Hiç zorlayacak halde değildik. “Sen nasıl istersen kardeşim.” Hemen ayaklandık. Sude’yi babasını hiç rahatsız etmeden odadan çıktık.
…
“Siz eve geçin dediler.” Hepsi kalktılar birlikte dışarı yöneldik. Sonra birden aklıma Selçuk’un yarasına baktırmadığı geldi “Burada kaç araba var.” Begüm biraz düşündü “Biz dört araba geldik sizi bilmiyorum.” Pars hayde hayde sığardı. “Pars sen bize arabanın anahtarını ver biz Selçuk’la geliriz.” Asel bakışlarını bize çevirdi “Bende sizle geleyim o zaman.” Pars hiç itiraz etmeden onayladı. Anahtarı aldık onların gitmesini beklerken Selçuk ve Asel merakla bana bakıyorlardı.
“Selçuk düş arkama.” Asel’in koluna girdim. Birlikte sakince ağabeyimin odasına doğru ilerledik. “Oturun köşeye bekleyin burada.” İkisi durdular. Odaya ilerledim, kapıyı hafifçe tıklattım. “Girin.” İçeri girdim. “Esem?” yerinden fırladı “Yine ne oldu?” hafifçe gülümsedim. “Ufak bir sıyırık.” Oflayarak onayladı. “Getir getir.” Dışarı çıktım “Selçuk, Asel gelin içeri.” Asel anlaşılan yalnız bıraktığım iki dakikada sorup öğrenmişti.
“Asel biz senle birlikte ağabeyimin mini balkonun keyfini çıkaralım onlar işlerini halletsinler.” Asel gıcık ve öfkeli bir ifade ile Selçuk’a kitlenmesine rağmen oflayarak balkona geçti. “Ya bir insan hiç kendine dikkat etmez mi?” başımı haklısın der gibi salladım. “Ya eder değil mi? Asla etmiyor!” başımı evet manasında salladım. Sıkıca Asel’e sarıldım, “Çok haklısın ama hiçbir suçu yoktu rahat ol tamam mı?” başını iki yana salladı. “Olamıyorum. Sevdiğim adam dünyanın en dikkatsiz çalışan insanı. Ya işi askerlik. Dikkat hatası ölüm demek ya.”
“Bitti.” Ağabeyim yanııza gelip oturdu “Emre aştı kendi ya. Tertemiz temişlemiş dikmiş sarmış ben sadece bir kat daha pansuman yaptım.” Asel’e döndü. Halen fazlasıyla kızgın davranıyordu “Asel ne bu sinir hayırdır.” Asel gözleriyle içeriyi işaret etti “Ne oldu mu var ağabey? Selçuk’un sürekli kendini yaralatmasına sinirleniyorum.” Ağabeyim gülerek bana döndü “Yani Asel’cim sinir öfke pek bir işe yaramıyor kabullenmek lazım.”
“Geleyim mi?” Yana kaydım Asel’in yanına oturdu. “Ya sinirin halen devam mı be kızım?” Asel eliyle hafifçe kafasına vurdu “İnsanlar var diye ağzına sıçmıyorum hiç konuşma.” Hepimiz güldük, ağabeyim saate baktı “Sizinkiler birazdan çıkar.Sizde oyalanmadan gidin isterseniz.” İkisi hemen ayaklandıklar. Selçuk’un zorlaması ile kol kola çıktılar.
“Sen bu gün erken mi çıkıyorsun?” başını evet manasında salladı “Yengenleri baba evine yollayacağım çocuklar ile gezsinler eğlensinler biraz bende izin alacağım gelecek haftaya yanlarına geçeceğim. Şimdi onları otobüse bindirme gideceğim sonrasında ise yine buradayım.” Sarıldım, o da sarıldı “Çok yoğun çalışıyorsun.” Başını gururla kaldırdı “Bunun için yıllarca okudum.” Beni dışarı kadar uğurladı.
…
Binaya girer girmez mis gibi yemek kokuları, sabun kokusu “Siz ne yaptınız ya?” Ulaş gururlu bir ifade ile “Hande abla bir yemekler hazırlamış o buzlukta neler neler varmış akşama ziyafet var.” Yüzünde o kadar büyük bir mutluluk ifadesi vardı ki “Yok öyle anam o yemekleri anam o yemekleri Batur gilin eve depolar size yok.” Ulaş başını hafif yana yatırdı, bakışlarını kaldırdı “Hande ablam size de yaptım dedi. Şimdi git odana ağla.” Çocuk gibi ya.
Elimi yüzüne koydum, “Sen ne yapıyorsun ya? Kocaman yüzbaşı sen ne yapıyorsun.” Gülerek yerine oturdu, başımı omzuna koydum. Bütün tim yan yana dizildik masa tamamen hazırdı. Hande abla inatla bir şeyle daha ekliyordu. “Abla kız belki hiç uğramaz direk eve geçer yoruldun sende gel otur.” Hande abla elindeki sarmadan Ulaş’a uzattı “Güzel olmuş değil mi?” Ulaş sanki az önce ben Hande ablaya gerek yok dememişim gibi büyük bir iştahla yedi “Çok iyi olmuş.”
“Afiyet olsun oğlum.” Hande abla bakışlarını bana çevirdi, “Sen karışmayacaksın tamam mı? Bak herkes yiyeceklerden memnun ben yorulur muyum hiç size yiyecek hazırlamaktan.” Başımı öne eğdim “Tamam abla sen ne dersen o çıtım çıksın şerefsizim.” Ne dedim ben birden gözlerim büyüdü “Bunu da bozduk ya.” Hiç sesimi çıkardım git gide kızarmaya başladım.
Binanın kapısı açılınca hemen ayağa kalktık, “Biz geldik ağabeyler ablalar.” Batur pusetle içeri girdi arkadan Sude ve babası içeri girdiler. “Oturun yemek yiyelim.” Sude hiç ikiletmeden masaya yerleşti “Kurt gibi açım çok iyi oldu bu ya.” Sonra bakışlarını bina duvarında gezdirdi “Siz temizlik mi yaptınız?” timdekiler gururla başlarını salladılar. “Yenge sizin evi de haletlik sen yorulma diye. Binayı da yeğenimiz tozdan rahatsızlık çekmesin diye temizledik.”
Sude böreği ağzına teperken mutlu bir ifade ile Rüzgar’a döndü. Konuşmayı denedi ama beceremedi “Kıza içecek verin boğulacak.” Pars korku dolu gözlerle Sude’ye bakıyordu. “Yok yok boğulmuyor.” Batur gülerek yandan sütü uzattı. “Yenge senin için sorun yoksa bebeği sevebilir miyim?” Ege olduğu yerde sekmeye başlamıştı bile Sude başını hafifçe sallayınca koşarak Batur’un yanına eğildi.
“Çok tatlı bu!” gözleri ışıl ışıl parlıyordu “Çağdaş, sana burada yaşca en yakın benim o yüzden en çok beni seveceksin.” Emre hemen yerinden fırladı “Sen boşuna yeğenimin aklını boş cümleler ile doldurma o en çok Emre amcasını sevecek.”Seçuk kaşlarını yadırgar gibi kaldırdı “Ben varken.” Batur gülerek hepimizi süzdü “Bak oğlum herkes şimdiden senin için kapışıyor.”
Pars başını öne eğdi “Sen onu bunu bırak sende en çok hangimizi sevecek Batur efendi.” Büyük top hızlıca Batur’a bütün hızı gelmişti şimdi istese bile kaçamazdı bütün tim ona odaklanmıştı.
“Bütün tim buradayken çok güzel soru oldu gerçekten. Pas diyebiliyor muyum?” sesin ardında yavaş yavaş cevap yüklendi sağdan sola doğru “Cık.” Sesi arttı. Pars’ta kesildi “Cevap?” Batur yavaşça yutkundu.
“Babası.” Sesi sona doğru kısılmaya başlamıştı. İçimden gülmek geçiyordu ama asla time ihanet edemezdim bütün time destek çıkacak şekilde ciddi bir ifade ile atur’a bakıyordum derin sessizliğe Sude’nin keyifli yiyiş sesi eşlik ediyordu. “Cevap beni tatmin etmedi.” Başımı onaylarcasına salladım “Beni de.” Başını yana yatırdı. “Sen yapma bari be!” başımı iki yana salladım. “Neden ben halası değil miyim?”
Gözlerini bıkkın bir şekilde yana eğdi “Benim oğlum çok saygılı ve sevgili bir bire olacağından amcaları ve halası arasında ayrım yapmaz. Bu yüzden bu soruya cevap vermem mümkün değil.” Pars’ın gülmesi ile bütün timi gülme aldı “Adam seçim yapmamak adına edebiyat yaptı ya.” Rüzgar net bir sesle “Sadece edebiyat yapmadı aynı zaman da felsefe falan yaptı galiba yetişemedim.” İkili yine formunda.
“Ay sonra paylaşın çocuğu.” Hande abla yerinden kalktı hafif sinirle Batur’un yanına geçti kulağına bir şeyler fısıldadı. Batur’da hemen ayaklandı. “Sude sen yorulmuşsundur biz eve geçelim uzan dinlen sen hem Çağdaş’ı da besleriz gel eve geçelim biz.” Sude başını evet manasında salladı “Begüm.” Begüm başını hemen salladı. “Geliyorum ben bebeğim rahat ol.” Çayının son yudumunu alıp o da ayaklandı.
“Buralar sizde beyler. Bizde eve geçelim artık.” Kızlarda ayaklandı sarılmalar vedalaşmalar, Sude’lerin eve geçmesi timin etrafı toparlaması derken zor bela eve kendimi attım. Alfa’nın maması suyu derken yorgunluktan bitkin hale geldim. Koltuğa kendimi resmen fırlatıtm hiçbir şey yapacak halim kalmamıştı her şey iyi hoştu çocuk falan filanda ama yani yorucu.
Biraz daha düşünecek olursak yaşıtlarım çoktan evlenip çocuk sahibi olmuştu, Alfa’yı saymazsak ben bu konuda ne adım atabilmiştim nede adım atabilecek gibiydim. Teklif gelmişti ama bir sonraki adıma taşıma konusunda ikimizde oldukça kötüydük.
Evlilik ve diğer şeyler halledilirdi ama biz Ulaş ile nasıl ebeveynler olurduk daha doğrusu Ulaş konusunda kafam çok rahattı, eğer kızımız olursa ilk ağladığında ilk düştüğünde ilk kırıldığında ilk kez sevda batağına düştüğünde sırtını yaslayabileceği kocaman bir dağ olurdu. Saçlarını örer, her zaman güzel olduğunu söylerdi belki kızımızın ilk aşkı bile olurdu. Ulaş’ın ise ikinci aşkı ama ben?
Ulaş gibi sevgi verebilir miydim? Benim donuk tavırlarım onda bir eksiklik yaratmaz mıydı? Hem ben annem hakkında hiçbir şey hatırlamıyorum beni nasıl severdi neler yapardık hatırlamıyorum birkaç puslu anı dışında ne var elimdeki kızıma annelik yapacağım. Hadi Ulaş’tan destek alarak ilerledim bir şeyler başardım sonrasında ne olacak yani iki asker olarak evlenip ilerlemek doğru mu?
Esem kendine gel neyi düşünüyorsun? Doğrusu yanlışı mı var sen evet dedin bir gün olacak bunlar. Bir dakika tekrar et cümleyi, bir gün olacak bunlar. En bir gün evleneceğim. Bir çocuğum olacak. Belki bir kızım belki bir oğlum sahi oğlumuz olsaydı nasıl olurdu acaba.
Kesin doğduktan sonra Ulaş ve tim tarafından sıkıyönetime alınırdı şimdi çaktırmasalar da Çağrı’yı da aynı final bekliyordu. Çocukluğundan itibaren eğitim üstüne eğitim yaşardı. Ulaş sanırsam yine her kötü anında yanında olurdu ama tatlı tatlı azarlardı da. Babacan sert tavrı çıkardı ortaya aşık olduğum hali, ben bir oğlumuz olsa ona da ılıman davranırdım ama bilemiyorum. Belki de ikimizde eksiklerimiz ve fazlalıklarımız ile tamamlayıcıyızdır.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.62k Okunma |
2.26k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |