

Kışlada Batur’un gelmesini beklerken Pars bir yandan kızgın gözlerle bana bakıyordu “Demir masaya o kadar sert vurulur mu?” diğer elimle Ulaş’ı gösterdim “Onun suçu.” Pars hafifçe başıma vurdu “Oynama, şimdiden davul gibi oldu. Buz almak lazım ya.” İkimizde başımızı Ulaş’a çevirdik direk göz devirdi “Köleniz var çünkü.” Yerinden kalkıp kışladan çıktı.
“Sen niye o kadar sinirlendin?” ellerimi iki yana açar açmaz kafama ikinci darbeyi yedim, resmen salak mısın der gibi gözlerle bana bakarak dudaklarını bastırdı “Mal ağzına cevap versene.” Gülümsedim sempatiklik yapmaya çalışan bir ifade ile baktım direk ciddi bir sesle “Yaramaz o.” Başımı öne eğdim. Kışlanın kapısı açıldı Batur uykusuz gözlerle içeri girdi “Ben geldim.” Ah yeni baba işte akıl makıl kalmamış “Gece uyumadınız mı la.” Hafifçe köşeye oturdu gözlerini ovuşturdu “Nasıl uyuyalım ya sıpa her saat başı ağlıyor.”
Pars’ın hafifçe kulağına eğildim “Söylemek sana düşer.” Pars dudaklarını kıvırdı düşünceli bir ifade ile sırtını duvara yasladı “Batur karşıma geç bakayım oğlum.” Ciddi bir sesle konuşunca odadaki herkes haliyle gerildi. Batur yerinden kalkıp hemen karşımıza oturdu “Oğlum sana bir şey söyleyeceğim ama sakin olacaksın mantığını kullanacaksın ani veya saçma hiçbir şey yapmayacaksın. Aileni düşüneceksin.”
Batur gergin bir ifade ile ikimize de baktı hafifçe boynunu kütletti “Komutanım germeyin beni.” Pars derin bir nefes aldı “Şuan karargâhta tutulan bir adam var yarın mahkemeye ardından cezaevine teslim edilecek. Ama yollamadan önce ezelim istiyoruz.” Batur keyifle güldü “Ezeriz komutanım. Kim bu şerefsiz?” Pars dudaklarını yavaşça ıslattı. “O bir bombacı.” Batur’un bakışları donuklaştı.
“Bir askerin şehit düşmesine sebep olan bir bombacı mı?” İkimiz de başımızı hafifçe eğdik. Batur yerinden fırlar fırlamaz Pars hemen peşinden koşup kışladan çıkamadan yakaladı. “Ağabey bırak öldüreyim şerefsizi.” Pars başını iki yana salladı “Kardeşin için oğlun için onu öldüremezsin. Anladın mı eğer böyle yaparsan adamın yanına bile sokmam seni.” Batur halen bütün gücü ile kışladan çıkmaya çalışıyordu.
“Çoktan ölmüş olması gerekirdi.” Batur öfkeyle kükrüyordu. Kışlanın kapısı açıldı Ulaş içeri girdi elinde duran buzu bana uzatıp resmen savaş içinde olan ikilinin yanına ilerledi “Pars bana bırak.” Batur’u sıkıca kavradı “Üsteğmen Batur Bera!” Batur direk hazır ola geçti “Emret komutanım.” Ulaş ellerini arkada bağladı. “Kimsin sen eşkıya mı?” Batur aynı sertlikte “Askerim komutanım.” Ulaş başını haifçe salladı, sanki karşısındaki adam yıllardır dostu kardeşi olduğu adam değil de dümdüz bir askermiş gibi davranıyordu ve buda Batur’un dünyaya dönmesini sağlıyordu.
“O zaman asker gibi davran!” Elimle Pars’a ışıkları gösterdim, bağırtısı ile onlar bile titremişti “Emredersin komutanım!” Bize döndü “Şu şerefsizin yanına gidelim. Bera kardeşinin intikamını alsın. Yaşarken acı çektirsin o şerefsize.” İkimizde onayladık. Batur ve ben önden gidiyorduk arkadan onların konuşma sesi geliyordu “Senden iyi tim komutanı olurmuş.” Ulaş’ın şuan pişmiş kelle gibi sırıttığına yemin edebilirdim ama kanıtlayamazdım.
“Ben böyle çok iyiyim timden olmayan askerlere ahkâm kesiyorum timin deli kurtları ile sen savaş veriyorsun hayat bana güzel yani.” İkisi kıkırdaşırken Batur ateş püsküren gözleri ile etrafa bakınıyordu “Batur hata yaparsan sadece kendini yakmazsın bütün üstlerini yakarsın.” Başını yavaşça çevirdi, intikam ateşi resmen yer parçasına yayılmıştı “O şerefsizi öldürmeyeceğim ama canını çok pis yakacağım.”
…
“İçeri girmeden önce üzerinde ne var yoksa burada bırakmanız lazım.” Kapının önünde duran teğmeninde dediği gibi bütün mühimmatımızı kutulara koyduk “Bera!” Pars’a döndü hemen “Seni birde ben arayayım.” Ulaş ile birbirimize bakıp sırttık. Batur şuan her şeyi yapabilecek güçte ve delilikteydi ama hiç itiraz etmeden Pars’ın karşısına geçip kollarını açtı sonra gayet donuk ve sakin bir ses tonuyla “Eğer onu öldürmeye karar verirsem bunun için malzemeye ihtiyacım olmaz.” Ulaş gurulu bir sesle “Aslanım benim be!” Pars ile aynı anda ona baktık “Ne güzel şeylere onay veriyorsun sen ya.”
İçeri girdik, “Kim başlıyor.” Batur geriye doğru bir adım attı “O zaman ben başlıyorum.” Hepsi onayladı adamın karşısındaki sandalyeye oturdum “Sen kimsin? Bana dokunamazsın.” Sakin kalmak adına anlımı kaşımaya başladım. “Sana dokunmayacağım söz veriyorum.” Gözleri açıldı “Gerçekten mi?” gayet net bir sesle “Gerçekten.” Yutkundum “Neden? Neden Kor timinin kışlası?” Gülmeye başladı “Onların ölmesini istedim çünkü ama şans sadece bir tanesi içeri girdi ve o öldü.”
Yerimden kalktım aramızda duran masayı yana devirdim bacağını kırdım “Sana dokunmayacağıma söz verdim o yüzden seni odun ile döveceğim!” olduğum yerde sekip üzerine doğru odunla birlikte atıldım, bağrışı duyuldu etrafta “Ne bağırıyorsun acaba? Elimizden alabilecek kimse yok burada.” Yerde sürünerek kendini duvar kenarına çekti. Vahşi biri değildim daha da vahşileşmek istemiyordum. “Adiler!” diye bağırması ile gözüm seğirdi elimdeki odunu diğer kenara fırlattım. Masayı kavradım ona doğru fırlattım. Adama çarpıp parçalandı sakince kenara geçtim.
“Ben bir bakayım ölmesin sonra Batur sende.” Ulaş yavaş adımlarla adamın yanına geçti, etraftaki odun parçalarını kenarına geçti. “Korktun mu?” Adamın korktuğu için mi acıdan mı titrediğini kestiremiyordum ama öyle hasar verecek hiçbir şey yapmamıştım. Masa ağır bir masa bile değildi eski bir masaydı zaten duvara çarptığı için hızını da yavaşlamıştı yani korkudan titremesi daha olasıydı. “Bu daha fragman. Film şimdi başlıyor.” Pars’ın sesinin ardından Batur yavaşça adamın yanına adımladı.
Önce sakince tişörtünün kollarını kıvırdı. “Ben kimim biliyor musun?” adam korkuyla başını iki yana salladı. Batur öfkeyle ateş püsküren bir sesle “Şehit olmasına sebep olduğun adamın, daha doğrusu çocuğun komutanıyım, ağabeyiyim. Sen benim kardeşimi aldın benden. Seni parçalara ayırırdım!” Derin bir nefes alıp eliyle bizi gösterdi “Onların hatrına bunu yapmayacağım ama her gece kâbusun olacağım. Gece rüyalarından benim yüzümü görerek uyanacaksın.”
Bütün gücüyle yumruklar inirmeye başladı adamın yakasından tutup havaya kaldırıp yere fırlattı sonra üstüne çıkıp yumruklamaya başladı üçümüzde şokla onu izliyorduk “Müdahale etsek mi?” Ulaş başını iki yana salladı “Şerefsiz hala inliyor ses kesilince alalım bence.” Mantıklıydı. Pars ikimizde yadırgar bir gözle baktı “Allahın manyakları.” Batur’a doğru ilerledi omzuna yavaşça dokundu “Yeter!” Batur hemen doğruldu nefes nefese kalmıştı “Puşt!” adamın yüzüne tükürdü.
“Teğmenim.” Az önce kapıdaki teğmen içeri girdi “Burası sizde.” Teğmen etrafa baktı yüzü güldü “Eline sağlık komutanı burayı biz hallederiz.” Hepimiz güldük dışarı çıktı. Batur çıkar çıkmaz oluğu yere bıraktı kendini. Ter su içinde kalmıştı, yorulmuştu da “İçim gram soğumadı biraz daha dövseydim belki bir tık soğurdum.” Pars bir taraftan silahlarını kuşanırken bir taraftan da Batur’a bakıyordu “Tabi canım döverek öldürseydin rahatlardık.”
“Dikkat.” Albayı görür görmez hepimiz duruşlarımızı düzelttik yanımıza gelir diye ummuştum ama ikisi de yönlerini çevirip devam ettiler. “Diğer albayı tanıyan var mı?” Pars’ta diğerleri de başlarını iki yana salladılar. Ulaş ise hiç cevap vermeden yönünü çevirdi “Uğur?” Bakışlarını hafifçe bana çevirdi. “Efendim.” Yutkundum “Yeni albayı diyorum tanıyor musun diyorum.”
“Bilmem tanımıyorum sanırsam.” Derin bir nefes aldı “Hem bize ne ya? Kimmiş kimin nesiymiş boş verelim biz orasını.” Pars kaşlarını çattı “Söylememesi konusunda emir almış bence.” Başımı salladım “Bence de.” Batur ise aramızdan umursamaz bir ifade ile geçti “Bize ne ya? Gidelim evimize kimse kim.” Ulaş hemen hızlanıp Batur’a yetişti.
Bakışlarımı Pars’a çevirdim “Sence neden söylememesini söylediler?” elini omzuma koydu “Hiçbir fikrim yok. Esem, sen neden bu albaya bu kadar kafayı taktın.” Onu daha önce bir yerde mutlaka görmüştüm görmemiş olma ihtimalim yoktu. “Albayı daha önce gördüm sesi bakışları çok tanıdık ama nerede gördüm bilmiyorum. Hem bir albay neden hastaneye kendini T.K. diye kaydettirir ne bu sır.” Pars dediklerimi dinledikten sonra bir süre sadece uzakta oturan albaylar bakarak düşündü.
“Birlikte çıktığımız görevlerde görmedin buda altı yıldır görmediğini kanıtlar diyebilir. Öncesinde gördüğün yüzü de hatırlaman çok zor be.” Başımı iki yan salladım “Ya biliyorum ama yüzünden daha çok tanıdık olan şey sesi ve bakışları. Daha önce bu yaşlarda hiç kimse bana eskiden tanıdığıma dair bir his yaşatmamıştı.” Biraz daha kafası karışmış bir şekilde bakındı.
“Belki de albay sen askeri okuldayken gelmiştir. Oradan tanıdık geliyordur olamaz mı?” Olabilirdi hatta cidden yüksek ihtimalle böyleydi “Sanırsam. Daha farklı ne olabilir ki.” Pars kışlanın kapısını açınca içeri geçtim “Yani bence olamaz. Maksimum albay ile bir mekan da tanışıp sohbet etmişsinizdir.” Gülümsedim “Albay bence benim girdiğim mekânlara girmez.” Pars bıyık altından gülümsedi “Çocuğu için falan girmiştir denk gelmişsinizdir.” Başımı hafifçe salladım “Olabilir.”
“Siz halen albayın kim olduğunu anlamaya mı çalışıyorsunuz?” Batur ellerini temizlerken bir yandan da resmen yadırgar gözlerle bize bakıyordu “Albayın kim olduğu umurumda değil nereden tanıdığım umrumda. Çok tanıdık biri.” Batur çayından bir yudum aldı rahat hatta oldukça rahat bir sesle “Vallahi albay benim hiç umurum da değil bana asıl emir veren Kemal Albay gerisi hiç si- umurumda değil.” Haklıydı kendime çay alıp oturdum.
“Hadi eve geçelim o zaman.” Pars’a elimdeki çayı gösterdim. “Biraz sonra.” Başını tamam manasında salladı. Ulaş halen bizden uzakta duruyordu “Kapattık albayı konuşmayı gel yanımıza!” Pars hafiften alaycı bir sesle söylemişti ama yinede işe yaradı Ulaş gelip yanımıza oturdu. İdeal asker bak bildiği halde hayatının aşkına bile söylemiyor böyle görevine aşık olacaksın.” Hepimiz güldük Ulaş’sa hafifçe kızardı.
Ah benim sevdalısı küsecek sanıyor.” Ulaş bakışlarını bana çevirdi “Küsmeyecek misin?” başımı iki yana salladım “Askeri bir şey demek ki öyle olmasa söylerdin.” Durdum “Söylerdin değil mi?” Başını hafifçe salladı. “Tamam çaylarda bittiyse eve gidelim.” Hemen yerimden kalktım.
…
5 Gün sonra;
Görev biter bitmez hepimiz hazırlığımızı yapıp evin yoluna düştük. “Abla senin için sorun yoksa bir beş dakika sohbet edelim mi?” Eğer bu sohbeti evin bahçesinde yapacaksak sorun değildi ama benim evde yapacaksak bu sohbeti mutfağı görmemesi gerekiyordu. “Olur tabi o nasıl laf.” Başını hafiften sallayıp merdivenlere yöneldi de hayde.
Kapıyı açtım hemen içeri girp mutfağın kapısını yavaşça kapattım “Çalışma odasına geç sen.” Başını hafifçe salladı “Ne içersin?” Lütfen kahve dışında bir şey söylemesin “Kahve alırım.”yüzümde istemsiz bir gülümseme oluştu “Hemen geliyor.” İkimizde kahve koydum yanına geçtim. Mutsuz, yorgun kafası karışık bir şekilde bakıyordu “Neyin var senin iki gündür görevde de böyle asık suratlısın.” Başını öne eğdi.
“Abla çok korkuyorum ben.” Yanına oturdum. Resmen ağlayacak gibi duruyordu “Neyden korkuyorsun?” derin bir nefes aldı “Göreve gitmeden doktora gittik biz. Çoğumuz için. Riskli dediler ya bir şey olursa.” Sırtını sıvazladım yavaşça hiçbir bilgim olmayan bir konuydu “Başka bir şey demedi mi?” Başını yeniden kaldırdı “Yorulmasın etmesin falan filan. Abla ben göreve gittiğimde ya bir şey olursa, Elife bebeğimize ben ne yaparım abla?”
“Hande ablaya söyleseniz aslına yanında yöresinde olur hep. Hem bence bir şey olmayacak.” Başını iki yana salladı “Benim içimde kötü b his var abla ya.” Hafife kafasına vurdum “Kötüyü anma kötü olur. Sağlıkla gelecek diyelim biz öylede olsun.” Oflayarak geriye doğru yaslandı “Abla iyi ki varsın ya bu süreci sen olmadan atlamam ben ya.” Anlık öylece kaldım, ben burada olmayacaktım ki. Bana bağlamaması lazımdı bu gücü.
“Ben sana yardımcı olamam Güney arkanda duramam ben yapamam bunları ama sen kendine bunları yapabilirsin. Elif’e kendine güç verecek kişi sensin ben değilim.” Kaşlarını çattı “Yanımda olman iyi geliyor biliyorsun bunu.” Başımı hafifçe salladım “Ya olamazsam o zaman?” Birden ciddileşti “O ne demek? Neden olamayasın ki?” söylesem ölse bırakmazdı yakamı “Askeriz biz her şey olabilir onun için diyorum.” Kulağını hafifçe çekip dişine vurdu “Tövbe de be.” İkimizde güldük.
“Ben yavaştan ayaklanayım. Elif’e azcık hava aldırayım. Senide tutum kusura bakma.” Gıcık olduğumu belli ederek baktım “Ya ne tuttun ne tutun.” İkimiz birlikte güldük. Odadan tam çıkacakken dönüp kitaplığa baktı “Kitapların nerde?” Bakışlarımı kitaplığa çevirdim, burayı da topladığımı tamamen unutmuştum. “Yeni kitaplar alacağım ondan eski kitapları ağabeyimin evine yolladım.”
Güney inanmadığını belli eder bir bakış attı. “Öyle olsun.” Evden çıkar çıkmaz mutfağı toparlamaya devam ettim bardakları ve tabakları ve diğer çoğu şeyi kolileşmiştim ama diğer şeyler yanı minik araçlar duruyordu. Onları koliye koyar koyma kapı çaldı. Mutfağın ve salonun kapısını kapatıp açtım.
“Merhaba komutanım.” Doruk içeri daldı “Girseydin ya.” Mutfağın kapısını açtı ve şokla “Komutanım?” şok içinde bana döndü. İçeri girip kolilere baktı “Yolculuk nereye?” kaşlarını çattı “Komutanım!” ne diyeceğimi bilemiyordum “Tayin isteyen sizsin yani. Bütün tim günlerdir kim oluğunu arıyor. Ayıp değil mi komutanım?” olduğu yerde kızgın bir ifade ile bakıyordu “Bağırma duyacaklar.”
“Ne bağırma komutanım. Duysunlar ya sen nişanlını bırakıp gitmeyi nasıl düşünürsün yahu.” Elimle yanda duran sandalyeyi işaret ettim “Otur anlatacağım ama bağırma tamam mı?” Huysuz bir ifadeyle yerine oturdu. Bakışları ile beni yiyecekmiş gibi davranıyordu. Kollarını bağladı “Gitmeniz için haklı sebebinizin ne olduğunu çok merak ediyorum açıkçası komutanım.”
“Doruk şimdi biz Ulaş ile aynı timdeyiz birlkite aynı görevlere çıkıyoruz bizim yapacağımız herhangi bir hatanın sonucu ölüm olacak. Ben kendi adıma aşk ve savaşı birlikte yürütebileceğime inanmıyorum. Kendimi, Ulaş’ı ve sizi korumak adına gitmem gerekiyor. Yanlış veya doğru önemli değil benim doğrum bu.” Yutkundum, cevap vermesini beklemeden devam ettim “Eğer bu kararımı time söyleseydim beni vazgeçirirlerdi emin ol.”
Bir süre cevap vermesi için bekledi mama hiç konuşmadı sadece içli içli nefesler alarak duvara baktı sonra yerinden kalktı. Yerde duran koliye baktı “Nereye gidecek bu?” Buruk bir ifade ile gülümsedi “Doğru karar gibi geldi bana komutanım. Bari yardım edeyim.” Gülümsedim “Salonda bütün koliler oraya götürsen yeter.” Kolileri tek tek salona taşıdı. “Ne zaman gideceksiniz.”
“Bu cumartesi.” Gözleri yeniden kocaman açıldı “Bu cumartesi?” başımı salar sallamaz “Yarın yani?” Başımı eğdim “Yarın yani.” Gözlerini devirdi “Bu kolileri gece arabaya yükleyeceksin o zaman komutanım.” Ağabeyim ile halledecektik ondan içim rahattı “Ağabeyim dört gibi yerleştiririz dedi.” Kaşlarını çattı “Sizin arabaya sığacak mı hepsi?” sığanı benim arabama kalanı ağabeyimin arabasına koyacağız.” Oflamaya başladı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.62k Okunma |
2.26k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |