

Gözlerimi hafif araladığımda etrafa bakındım, ‘‘Rüzgar?’’ başını salladı, ‘‘Ankara’dayız. Sizde bütün timde iyi.’’ başımı diğer tarafa çevirdim, ağabeyim öfkeli bir şekilde bana bakıyordu ‘‘Bazen ne diyeceğimi bilemiyorum.’’ hafifçe gülümsedim, ‘‘Sarılmak istersen ben hazırım.’’ gözlerindeki öfke silindi, yanıma oturup sıkıca sarıldı, hafif titriyordu ağladığını hissedebiliyordum ‘‘Sen ağlıyor musun?’’
hızlıca yerinden kalkıp odadan çıktı, Rüzgar’a döndüm ‘‘Biz bir şey demedik komutanım, ölüme oynadığınızı kimseye söylemedik.’’ daha net bir ifade ile bakmaya devam ettim, ‘‘Onlar sağ, eminim bir yerdeler. Ölmüş olsalardı naaşlarını bırakırlardı.’’ Rüzgar yerinden kalkıp yanıma oturdu ‘‘Komutanım, bir asker olarak timmini kaybetmek çok acı verici bir süreç evet ama kabul etmeniz gerek.’’ tam cevap verecekken kapı aralandı Asel içeri girdi.
‘‘Esem sana bir şey demem lazım.’’ gözleri kıpkırmızı olmuştu, ‘‘Söyle, kor ile mi alakalı.’’ başını öne eğince derin bir nefes aldım ‘‘Komutanım, telsize bir video geldi, tim gerçekten şehit düşmüş yani videoda tek tek yüzlerini gösterdiler.’’ yutkunamadım, öylece kaldım imkansızdı timim yaşıyordu, şehit düşseler bilirdim. Olamazdı.
Telefonum çalınca o tarafa döndüm, Rüzgar hızlıca baktı ‘‘Kayıtlı değil.’’ ‘‘Sen aç.’’ başını tamam manasında salladı. Telefonu açtı, ‘‘Alo, kimsiniz?’’ Rüzgar cevap beklerken gözleriyle etrafı tarıyordu. Karşıdan ses gelince oraya odaklandı ‘‘Kardeşim sen kimi aradığını bilmeden mi arıyorsun?’’ sesi sert çıkmıştı. Bir anda gözleri kocaman açıldı, şok içinde ayağa kalktı, göz ucu ile bana baktı. Ne olduğunu anlamaya çalışıyordum ve istemsizce içimi bir korku kaplıyordu. ‘‘Üsteğmen Rüzgar Doru. durumunuz nedir komutanım?’’
Komutanım dediği kimdi, kimle konuşuyordu ne oluyordu? Gözlerimi Asel’e çevirdim gözlerinde onunda aynı korku ve merak vardı, ikimizinde aklında aynı düşünce dönüyordu ya kordan biriyse.
‘‘Komutanım, sizi teğmenime veriyorum. Koordinatlarınızı ya da tahminizi mekan bilginizi bildirin.’’ Telefonu Asel’e uzattı yanıma eğildi, ‘‘Ulaş komutanım, iyiler haklıymışsınız.’’
Anlık her şey durdu, Ulaş ile konuşmuştu ve durumu iyiydi. Bütün tim iyi miydi? ‘‘Tim, Güney onlar iyi mi?’’ başını evet der gibi sallamaya başladı, bir anda bütün boş bulunmuşluğum ile Rüzgar’a sarılıp ağlamaya başladım. ‘‘Çok şükür.’’ hafifçe sarıldı, ‘‘İzninizle.’’ bıraktım, eline bir kağıt parçası alıp Asel’e uzattı.
‘‘Koordinatlarınızı kaydettim. Durumunuz nedir?’’ Rüzgar’a yeniden uzattı, Rüzgar kordinatlara baktı, ‘‘üç saat.’’ başını tamam manasında sallayıp ‘‘Komutanım, dört beş saat içinde timimiz orada olacak. Size ulaşabileceğimiz bir bağlantımız var mı?’’ Asel’in yüzü hafiften düştü anlaşılan yoktu.
Hemen ardından kıkırdayınca istemsizce kaşlarım çatıldı, ‘‘Komutanım, daldan inince benim yerime bir tane yapıştırın. Söyleyin ona bir daha bende habersiz sakın böyle bir şey yapmasın.’’ Telefonu kapatıp, Rüzgar’a döndü ‘‘Komutanım siz tim ile karargaha geçin isterseniz, ben hemen arkanızdan geliyorum.’’
Hemen yerimden kalktım, Rüzgar çıktıktan sonra Asel bana döndü ‘‘Sen nereye?’’ başımı önüme eğdim ‘‘Biliyorum göreve çıkamam ama en azından izin verin onları karargahta karşılayayım.’’ biraz düşündü, ‘‘Kapıdayım, hızlı ol.’’ Hemen üzerimi giyinmeye başladım. Dışarı çıkınca Albay Türk ile burun buruna geldik, ‘‘Yüzbaşım, hayrolsun?’’ hemen hazır ola geçtim, ‘‘Göreve katılamayacağımı biliyorum ama en azından kışlada onları beklesem.’’
hafif yanıma yanaştı kulağıma eğildi, ‘‘Nereden biliyordun yaşadıklarını yani nasıl bu kadar emindin?’’ gülümsedim, ‘‘Düşünceler ve mantık yanılır ama hisler yanılma komutanım, ölselerdi yaşayamazdım.’’ sert bir sesle devam ettirdi ‘‘Kendine sıkıyordun asker unutun mu?’’ ne diyeceğini bilemedim ‘‘Affedin komutanım.’’ Arkasını dönüp gitmeye başladı, bizde Asel ile peşinden gittik.
‘‘Komutanım, siz nasıl taburcu oldunuz?’’ elimle Çağdaş’a sus işareti yaptım hızlıca arabalara binip karargaha geçtik. Onlar kışlada hazırlıkla uğraşırken ben Altay’ın yanına koştum, eğitim odasında yerde tek başına oturuyordu, ‘‘Hayrolsun yüzbaşım karadenizde gemilerin mi battı?’’ başını bana çevirdi, ağlamaktan eli yüzü kıpkırmızı olmuştu, timin şehit olduğunu teyit eden sahte videoyu izleyen askerlerden biride o idi anlaşılan. ‘‘Senin haberin yok mu?’’ başımı neden dercesine eğdim ‘‘Timin şe-’’ durdurudum ‘‘Yok öyle bir şey, şimdi gençler timi almaya gidiyor hepsi turp gibi gelecek inşallah sende burda böyle ağlayıp durma.’’
Heyecanla yerinden kalktı, tam karşıma gelince durdu ‘‘Yemin et.’’ gözlerimi ciddiyim dercesine gözlerine diktim. ‘‘Allah be!’’ bir anda beni kucağına alıp etrafında döndürdü, ‘‘Deli, bıraksana be beni.’’ ayakları yere değer deymez ters bir ifade ile ‘‘Seni gardaşına şikayet edeceğim.’’ güldü, ‘‘Et, et be.’’ Dedi ve koşarak dışarı çıktı, hemen arkasından Tuna içeri girdi, ‘‘Haberi verdiniz galiba komutanım.’’ başımı evet manasında salladım, ‘‘Ağabeyin mutluluktan deli divane oldu.’’
Gülümsedi, ‘‘Ben onu iki kere böyle gördüm, birinde baba olacağını öğrenmişti, diğeride şimdi.’’ başımı Allah Allah dercesine salladım ‘‘Niye oğlum sizin düğününüzde de çok mutluydu?’’ başını evet manasında salladı ‘‘O benden kurtulduğu içindi.’’ gülmeye devam edince istemsiz bende gülmeye başladım. ‘‘Beliz o nerede? Hiç sesi soluğu çıkmıyor.’’ Tuna sakin bir sesle, ‘‘Albay odasına çağırdı, sebebini bizde bilmiyoruz. Bu arada komutanım size görev gizlice çıkmanıza yardım eden varsa yanına çağırıp sağlam payladı.’’
İstemsizce yüzümü buruşturdum, ‘‘Çelik ona bir şey dedimi?’’ başını evet manasında sallayınca kendime hakim olamadım ‘‘Çelik halen asker değil mi?’’ gülerek başını evet manasında eğdi ‘‘Sorun çıkarmadı inanmazsınız biz bir bağırış bile duymadık.’’ gözlerim şokla açıldı ‘‘Hiç mi?’’ gözleri ile reddedince ağzım açık kaldı, ‘‘Çelik kesin bizim çelik değil mi?’’ yine onayladı. Tövbe çekerek odadan çıktım.
Hızlıca Çelik’İn kışlasına doğru ilerledim. İçeri girdim o hariç herkes hazırola geçti. Sessiz adımlarla Çelik’in yatağının yanına yaklaştım. ‘‘Bana bak komutan mısın nesin? Canım sıkkın bulaşmayın bana.’’ yüzüme bakmadan konuşuyordu ‘‘Küs müyüz Çelik?’’ hemen bana döndü, görür görmez yatağından kalkıp selam verdi, ‘‘Komutanım, ben sizi görmedim.’’ sert bir sesle cevapladım, ‘‘Hani artık hiçbir komutana bağırmayacaktın. İyi bir asker olacaktın.’’ hiç ses etmedi.
‘‘Komutanım.’’ gözlerindeki heyecan fazlasıyla belli oluyordu, ‘‘İyi misiniz?’’ gülümsedim başımı önüme eğdim, arkada duran askerlere baktım ‘‘Bize biraz müsade edin gençler.’’ ızlıca odayı boşalttılar, Çelik kendi yatağına oturdu ben karşısına. ‘‘İyi olduklarını öğrendim ama içimde bir huzursuzluk var.’’ gözlerini eğerek bakıyordu, ‘‘Esem, senin aklın Ulaş’ta sarılsan görsen düzelirsin.’’ sırtımı dikleştirdim, konuşmama fırsat vermedi ‘‘Savunmaya geçmene gerek yok. Suçlu değilsin aşk güzel şey.’’
‘‘İmkansızsa, yani aynı timdeyiz, olmaz olmaz ya. Anlamıyor kimse beni.’’
Nasıl olsun ki, aynı timdeyiz aşk deli olmaktır sadece onu görmek onu sevmektir ona armağan olmakmış ama ben bunu yapamam bu bize hata yaptırır bizm hatamız ölümle sonlanır yapamam.
‘‘Esem, kop gel.’’ anlamaz bir sesle cevapladım ‘‘Ne?’’ gülümseyerek suyu uzattı, ‘‘Düşüncelerden kop gel, sorun yok. Henüz ortada bir şeyde yok ki.’’ ellerimi saçlarımla gezdirdim. ‘‘Beni seviyor mu sence?’’ yerinden kalktı, yanıma oturdu, masayı işaret etti. Göz ucuyla baktım, ‘‘Ya, oğlum.’’ karam almıştı, istemsizce sırıtmaya başladım. ‘‘Ben almadım, o göreve çıkmadan önce Ulaş komutanım almıştı.’’ İstemsiz gözlerim doldu, masaya uzanıp çikolatayı aldım.
‘‘Seviyorsunuz birbirinizi.’’ elimle sus işareti yaptım, ‘‘Olmaz.’’ yerimden kalktım, odadan çıkarken ‘‘Olmaz diyorsun ama çikolatayı cebe atıyorsun. Korkma bu kadar.’’ kapıyı sertçe çekip bizim kışlaya koştum. İçeri girer girmez Altay ile göz göze geldim ‘‘De hayde. Ne işin var burada?’’ hiç yerinden kıpırdamadı, ‘‘Gardaşımı bekliyorum.’’ yanına oturdum, başımı omzuna koydum, bende ailemi beklemeye başladım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.62k Okunma |
2.26k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |