

‘‘Günaydın, biliyorum dört gözle beni bekliyordunuz.’’ Çiçek’in aşırı pozitif sesi ile uyandım. Hafiften esnerken ‘‘Sayın güzel doktorumuz acaba biz ne zaman taburcu oluruz.’’ Selçuk korkusundan her cümlesine övgü ile başlıyordu. ‘‘Hepiniz taburcusunuz.’’herkes bu haberi beklediğinden aynı anda ayaklandık. ‘‘Oha ya, hazırda mı bekliyordunuz?’’ Ulaş üzerini düzeltirken ‘‘Evet, tabi ki.’’ Emre koşup Ulaş’ın yanına geçti, ‘‘Bulaşık sırası sendeydi değil mi?’’
Ulaş hemen gözlerini Çiçek’e çevirdi ‘‘Aslında ben bir gün daha burada kalabilirim gibi.’’ bütün tim gülmeye başladı, ‘‘Yüzbaşım bir bulaşık için yapılır mı bu ya?’’ Bana döndü, ‘‘Çok haklısınız yüzbaşım.’’ biz aramızda kaynatırken Pars ve Batur çoktan çıkış işlemlerini halletmişlerdi.
‘‘Yalnız bir sonraki sefere ilk müdahaleyi ben yapmak isterim.’’ Gözlerimi Çiçek’e çevirdim, ‘‘Tövbe de.’’ yanıma geldi, ‘‘Ben kaç kere tövbe dedim ama siz hep buradasınız, keşke işi sadece Dua ya bırakmasanız. Dikkatli olun.’’ hemen asker selamı verdim, ‘‘Emredersiniz komutanım.’’ gülerek ‘‘Rahat asker.’’ Rahata geçtim hemen ardından da bizimkiler ile birlikte hastaneden çıktık.
‘‘Nereye gidiyoruz? Karargaha mı eve mi?’’ Pars biraz düşündü ‘‘Yeni ekip yani time sonrada katılan gurup siz nerede kalıyorsunuz?’’ onlar cevaplamadan ben cevapladım ‘‘Karargahta, bence böyle ayrı gayrı olmaz.’’ herkes onayladı, ‘‘Ben bir Kemal Albay ile konuşayım, eğer bir hafta falan izinliysek çocukları bizim binaya taşıyalım.’’ Rüzgar hemen başını hayır manasında kalırdı.
‘‘Komutanım, biz karargâhta mutluyuz, size de yük olmak istemeyiz değil mi beyler?’’ hepsi onayladı, ‘‘Gençler bizim timimizde iseniz bizim yakınımızda yöremizde olacaksınız. Bunun uğraştırmakla yormakla alakası yok değil mi tim?’’ bu sefer biz onayladık. Çağrı merakla ‘‘Komple bina sizin yani.’’ Selçuk beni gösterdi, ‘‘Onun.’’
Alp şok içinde ‘‘Siz baya zenginsiniz yani?’’ utanarak başımı eğdim, ‘‘Dedemden kalmış.’’ Doruk gülerek ‘‘Ne dedeler var be bizimkide bize köyden on kişi ile ortaklı arazi bıraksın.’’ Öyle bir tonlamıştı ki gülmemek elde değildi. ‘‘Neyse, o zaman ben Albay ile konuşmak için karargaha gideyim. Tim siz komple eve geçiyorsunuz.’’ Onaylayıp arabalara dağıldık, ‘‘Emre?’’ Selçuk’un sesi o kadar şok içinde geliyordu ki hemen arkama döndüm. ‘‘Açıklayabilirim.’’ Emre yine kim bilir ne haltlar yedi, ‘‘Açıkla lan? Lan oğlum senin aklını si- Oğlum benim kartımdan neden alışveriş yapıyorsun acaba? Yahu aynı evde bile yaşamıyoruz ve benim kartım neden sende?’’ Ulaş ile birlikte gülmeye başladık ‘‘Keşke Batur olsaydı.’’ Ulaş cebinden not kağıdı çıkardı ‘‘Batur yoksa ben varım, Emre’ye yüz basıyorum.’’ dikiz aynasından arka koltuğa baktım ‘‘Selçuk, üç yüz.’’ hemen not aldı.
Selçuk’un öfkesi bence bana iki yüz kazandıracaktı, kesin vururdu yani bence vurur. ‘‘Neyse açıklama yapma, bu gün mutluyum moralimi bozamazsın.’’ gözlerim kocaman açıldı ‘‘Nasıl lan dövmeyecek misin?’’ Ulaş zafer almanın mutluluğu ile gülmeye başladı ‘‘Ver üç yüzümü.’’ Emre hemen arkadan ‘‘Batur iyce alışkanlık yaptı he şu bahis işini size.’’ sinirli bir sesle yanıtladım ‘‘Onu bunu geç, sen dayak yemedin diye para kaybettim.’’
Arabadan inince ikisine bakarken, Selçuk arkadan Emre’ye bir tane yapıştırdı, ‘‘Vurmacağım sandın değil mi?’’ hemen Ulaş’a döndüm ‘‘Paramı ver.’’ Ulaş mutsuz bir şekilde, hem yolda benden aldığı parayı hem de ideaya koyduğu parayı bana uzattı. ‘‘Aslansın be, Selçuk’um benim.’’ kollarını kocaman açıp, tiyatrocu selamı verip gururla etrafta herkes onu alkışlıyormuş gibi triplendi.
‘‘Orada napıyorsunuz siz girsenize içeri.’’ Hande ablayı daha çok kızdırmamak adına hızlı adımlarla içeri girdik. Ben Ulaş’ın yanına doğru yöneldim, ‘‘Sizin evi kesin dağınık bırakmışsınızdır, gelin bende kalın bu ara.’’ Emre merdivenlere yönelirken Ulaş’ın önünü kestim, ‘‘Telefonumu ezber bilmeniz çok hoştu yüzbaşım.’’ gülümseyerek iyice yanıma yanaştı ‘‘Sana dair her şey ezberimde karam.’’ Saçmalama kendine gel koru kendini.
‘‘Umarım aynı muameleyi hayatınıza giren herkese yapmıyorsunuzdur Uğur yüzbaşım.’’ hafif çapkın bir ifade ile gülümsedi ‘‘Hayatıma senden önce kimse girmedi karam.’’ daha çapkın bir gülüşle karşılık verdim ‘‘Bundan sonrada girmesin.’’ Yanağıma yaklaştı ‘‘Bu kabul ettiği anlamınamı geliyor?’’ başımı iki yana salladım, elimle hafif uzağa doğru ittirdim ‘‘Ben onu kastetmedim, bundan sonrada kimse girmesin yani en azından ben girmeyeyim. İzninizle yüzbaşım.’’ merdivenden hızla çıkaya başladım, beni kıstırdığı duvara vurduunu hissedebiliyordum ama elimden bir şey gelmezdi.
‘‘Bengi, dur.’’ arkadan gelen sesle durdum, Ulaş yanıma iyice yaklaştı ‘‘Beni seviyor musun? Yani ben kendi kendimemi hayaller kuruyorum.’’ ne demem gerekiyordu, ne yapmam gerekiyordu bilemedim ‘‘Seni sev-’’ gözleri kocaman açıldı ama benim sesim kesildi, ‘‘İzninle.’’ hızlıca merdivenleri çıkmaya devam etim.
Eve girince hemen odama geçtim, ‘‘Nereye gidiyorsun iyi misin?’’ Emre’ye cevap vermek adına geri döneceken salonda timin yeni üyelerininde olduğu aklıma geldi, ‘‘Bir sorun yok, üzerimi değiştirip geliyorum, yemek sipariş edin siz bana iki lahmacun birde künefe söylersin.’’ Kendimi yatağa attım.
Gerçekten Uğur ile bir şansımız var mıdır ki, yani bir gün biz mutlu bir çift olabilir miyiz? Bizim bir evliliğimiz olur mu? Olur tabi neden olmasın, Ulaş kız çocuklarını çok sever, belki bir kızımız olur ya da iki kızımız olur birinin adı Umay olur birinin adı Tomris amcaları, dayıları ile büyürler. Bizden ne güzel aile olur aslında iki askerin aşkından ne güzel aile olur.
‘‘Lahmacun yok alacağımız yerde, pide olur mu?’’ ve beni hayallerden uyandıran o ses, yerimden kalktım odadan çıktım ‘‘Olur, olur.’’ Emre dik dik beni süzdü ‘‘Üstünü değiştirmemişsin.’’ de hayde, ben onu unuttum ya, ‘‘Bende diyorum odaya niye girdim.’’ Odama geri döndüm, üzerimi değiştirip salona geçtim. Rüzgar ile Çağrı’nın arasına oturdum.
‘‘Eee, sohbet falan mı etsek?’’ ikiside başlarını hayır manasında sallayınca sustum, ‘‘Eviniz çok güzelmiş komutanım her yer ot.’’ o benim tropik, özel türlerde ki bitkilerime ot mu dedi? ‘‘Heryer ne Alp?’’ albino monstrema gösterek ‘‘Her yer ot diyorum komutanım ne güzel.’’
‘‘Nerelisin sen?’’ gülümsedi, ‘‘Sivas neden komutanım?’’ başımı konu anlaşıldı dercesine salladım ‘‘Sende anadolu köylüsü olduğunu belli ettiğine göre, ot ne la? Bitki de, çiçek de ama yani ot ne ya?’’ güldü, ‘‘Komutanım sonuçta bitkilerde ot.’’ anlık odada bulunan herkes dondu, bikilerde ot demesinin şoku ile öylece kaldık.
‘‘Otlarda bitki demek istemiş olabilir misin?’’ Rüzgar öyle deyince şok içinde ona döndü ‘‘Bende aynsını söyledim.’’ dilinin sürtüştüğünü anlayınca herkes rahat bir nefes aldı. ‘‘Çok korktum, canımı emanet ettiğim adamın mal olduğu düşüncesi fazlasıyla geri yani.’’ Doruk’un tepkisi üzerine hepimiz güldük.
Yemeklerimizi yerken, Emre meraklı bir sesle, ‘‘Siz bizim sağ olduğumuzu nerede öğrendiniz. Yani nasıl olu bu iş?’’ sanane adlı bakışımı attım, ‘‘Kurtuldunuz mu? evet o zaman geri kalan kısmı seni bağlamaz. Yemeğini ye sinirlendirme beni.’’ teslim oldum hareketinin ardından yemeğini yemeye devam etti, ‘‘Emre ben çok sıkılıyorum ya. Bir şeyler açıp oynasak mı?’’ Emre hemen yerinden kalktı, ‘‘Usta açın la.’’ Ulaş gülmeye başladı ‘‘Allah’ın Ankaralısı.’’ ikimizde yerimizden kalktık, şarkı açılınca başladık oynamaya, tabi yeni tim arkadaşlarımız şokla donmuş olsalarda ‘‘Komutanım siz sürekli böylemisiniz?’’Emre bir yandan, tavuk şişini yerken bir yandana oynarken ‘‘Aynen öyle.’’...
Bir hafta sonra..
‘‘Uğur ben çıkıyorum.’’ odadan çıkıp yanıma geldi, ‘‘Çok güzel olmuşsun.’’ küpelerimi takarken ona baktım ‘‘Sen niye giymedin?’’ kafası karışmış gibi baktı, ‘‘Bende mi geleceğim? Yeğeninin düğününe.’’ gözlerimi devirdim, ‘‘Evet, üzerine takım giy gel hızlı ol.’’ hızlıca evden çıktım, merdivenlerden inerken alt katta birilerinin fısırdaştığını duydum. ‘‘Güney siz misiniz?’’ cevabı beklemeden inmeye devam ettim ‘‘Biziz rahat ol gel.’’ Emine abla ile tartışıyorlardı ‘‘Ne oluyor?’’ Güney mutsuz bir sesle ‘‘Gideceğim diye tutturdu kal Ankara'da diyorum. Dinletemiyorum.’’ Emine ablanın koluna girdim ‘‘Sen bakma senin bu uşağına, niye gidiyorsun de bakayım bir.’’
Emine abla net bir sesle ‘‘Yav evde işler beni bekler.’’ başımı tamam manasında salladım, ‘‘Tamamdır, Emine sultan ne işin var?’’ düşündü ‘‘Bostanı toplamak lazım.’’ elime telefonu aldım, ‘‘Alo, Kenan nasılsın oğlum?’’ ses biraz geç geldi ‘‘İyiyim komutanım siz nasılsınız?’’ , ‘‘Bende iyiyim, aslanım ben sana bir konum atsam boş bir vakitte gidip oradaki hasadı halleder misin?’’, ‘‘Komutanım yolla sen konumu ben şimdi gidip halledeyim.’’ ‘‘Harikasın, yolluyorum ben şimdi konumu, Samsun ekibine komple selam söyle.’’ ‘‘Tamamdır komutanım.’’
‘‘Emine sultan senin hasat işi tamam başka bahanen yoksa seni içeri yolluyoruz.’’ Oflaya puflaya, söylene söylene içeri girdi ‘‘Burada uğraşabileceği bir gelini yok ya. Orada ağabeyimin eşi ile takışıyorlar, çocuklarla uğraşıyor sıkılmıyor.’’ Omzuma hafifçe vurdum ‘‘Sende evlen bence, yani kaç yaşına geldin.’’ Yadırgayan gözlerle bana baktı, ‘‘Diyene bakar mısın?’’ güldüm. O sırada Ulaş geldi, birlikte binadan çıktık.
‘‘Ben bu düğüne tam olarak ne sıfatı ile katılıyorum, karam?’’ ne olarak katılıyorsun acaba sevgilim değilsin, aslında resmiyette sadece arkadaşız ama kalben sevgilim olarakk katılıyorsun. ‘‘Arkadaşım olarak. Başka ne olarak katılacaktın?’’ Oflayarak dışarı bakındı. ‘‘Sağ ol ya karam.’’ rujumu düzelttim ‘‘Ne demek efendim.’’
Birlikte, içeri girince sol köşede oturan Ayla’yı gördüm, bize doğru geliyordu. Hemen Ulaş’ın bir adım önüne geçtim, ‘‘Beybi, nasılsın?’’ sahte bir gülüşle karşılık verdim, ‘‘Çok iyiyim sen?’’ gülerek onayladı, nefret ediyorum bu kızdan. Gözleri Ulaş’a kaydı ‘‘Merhaba ben Ayla.’’ Ulaş başıyla onaylayıp tokalaştı, ‘‘Çok yakışıklısınız.’’ O cevap vermeden ben cevapladım ‘‘Yakışıklıdır benim sevgilim.’’ Ulaş’ın gözleri parlarken, Ayla’nın enerjisi çekildi.
‘‘Sevgilin olduğunu bilmiyordum?’’ Ulaş’ın yanına yanaştım, ‘‘Ben de senin bu kadar meraklı olduğunu bilmiyordum. Hakkımda araştırma mı yapıyorsun?’’ gözlerini devirip öfkeyle gitti, ‘‘Acaba sen az önce benim hakkımda sevgilim mi dedin?’’ öfkeyle döndüm, ‘‘Bir kelime daha söylersen, ayrıldık derim seni ona veririm anladın mı?’’ ellerini havaya kaldırdı, ‘‘Sakin ol, söz çıtımı çıkarmayacağım sevgilim.’’ Hızlıca, abimin yanına ilerledim.
‘‘Düğünün en güzel üçüncü kadını olmuşsunuz hanımefendi.’’ Yengem gururla ‘‘Bir numara benim çünkü.’’ Ağabeyim başını hayır dercesine salladı. ‘‘Bu düğünün en güzel kızı benim gelin kızım.’’ güldüm, ‘‘Doğru söylüyor.’’ dedim, yengem güldü ‘‘Soldan ikinci masa size ayrıldı zaten bizim eşyalarımız falan da orada.’’ hemen o tarafa ilerledim. Ulaş ile oturduk masadaki bardağa yöneldim. ‘‘Hala, hoş geldin.’’ Arkamı döndüm, ‘‘Can, çok yakışıklı olmuşsun.’’ ikimiz sarılırken Ulaş selamlaşmak adına yanımıza geldi, ‘‘Ben Ulaş, halanın yalandan sevgili gerçekte ise timden arkadaşıyım.’’ Yapma der gibi göz devirdikten sonra geri yerimize oturduk.
‘‘Ağabeyin ve kız ne zaman gelecek, yani düğün girişi ne zaman olacak?’’ Can etrafa bakındı ‘‘Mevsim ablanın babasının gelmesini bekliyoruz.’’ gelmemesine mi şaşırayım. Bütün her şeyi bekletmelerine mi şaşırayım. ‘‘Bengi telefonun çalıyor.’’ hızlıca açtım. ‘‘Albay arıyor.’’ İkimizde aynı anda ayağa fırladık.
‘‘Komutanım.’’ bir süre cevap vermedi, ‘‘On dakika sonra burada olun. Hemen!’’ arabaya doğru yöneldim, elimle Ulaş’a da gel işareti yaptım. ‘‘Emredersiniz komutanım.’’ dedim ve hemen ağabeyime döndüm, ‘‘Ağabey görev.’’ güven veren bir gülümseme ile baktı, ‘‘Görev beklemez, Allah yardımcınız olsun.’’ hızlıca arabaya bindim. Ulaş, arabayı sürmeye başladı. ‘‘Neyin var?’’ üzerime baktım.
‘‘Bu kıyafetlerle karargaha gitmek hiç içime sinmiyor.’’ gülmeye başladı, ‘‘Komik mi acaba?’’ başını önüne eğdi, sanki görmüyorum halen güldüğünü ‘‘Ya neye gülüyorsun? Uğur!’’ başını kaldırdı.
‘‘Sen bu karargaha ne tiplerle geldin, elbise mi sorun?’’ yani düşününce mantıklı ama bu şekil gelmek ‘‘Olabilir ama düğüne gelir gibi gelmekte yani.’’ kahkaha atmaya başladı, ‘‘Zaten düğüne gidiyorduk ya.’’ daha fazla gülmeye başladı. İstemsizce gülmeye başladım.
‘‘Olabilir, yani olabilir. Of, Uğur ya!’’ başını kaldırıp derin bir nefes aldı, ‘‘Sustum, Karam.’’ güldüm, saçlarımla oynadım ‘‘Sağ ol Uğurlum.’’ gözlerini anlamıyormuş gibi kaldırdı ‘‘Duyamadım ne dedin? Tır geçti.’’ hafif yana doğru kaykıldım, ‘‘Sağ ol Uğurum Uğurlum, dedim duydun mu bu sefer?’’ başını evet manasında salladı.
Gözlerini bana çevirdi, ‘‘Duydum, duydum. Çok iyi duydum.’’ arabayı durdurunca hızlıca karargaha girdik ‘‘Bizimkiler nerede Teğmenim?’’ Tuna durdu düşündü ‘‘Kor gelmedi ki komutanım.’’ Ulaş ile aynı anda şok içinde kaldık ‘‘Nasıl yani? Kor buraya çağrılmadı mı?’’ başımı hayır manasında salladı. Ulaş’a döndüm ‘‘Bengi, Albayın yanına ilerleyelim.’’ başımı tamam manasında salladım, birlikte soyunma odasına ilerledik.
‘‘Albay acaba sadece seni çağırmış olabilir mi?’’ saçlarımı toplarken ‘‘Neden sadece beni çağırsın ki.’’ ayakkabılarını bağlarken ‘‘Yani ne bileyim, seni aradı, diğerlerinide aramadı beni de aramadı yani.’’ başımı hayır manasında salladım, ‘‘Lan acaba biz hepimiz aynı evde oturuyoruz ya haber vermem için beni aramış olabilir mi?’’ biraz düşündü, ‘‘Komutan her seferinde, hepimizi ayrı ayrı arıyor. Öyle yapmayacaksa da söylüyor diğerlerine haber ver diye. Bence sen tek çık yukarı.’’
Onaylayıp hızlıca Albayın odasına doğru ilerledim. ‘‘Albay Kemal Türk ile görüşmek istiyorum.’’ hızlıca içeri girip konuştular yeniden geldi ‘‘Komutanım sizi bekliyor komutanım.’’ hızlıca içeri girdim, selamımı verdim ‘‘Otur Kara.’’ hemen oturdum. Gözlerimi komutana çevirdim ‘‘Yüzbaşım, bir teröristin sevgilisi elimize geçti, kendisi sana oldukça benziyor zaten makyajda yaptırırız.’’ başımı sürekli onaylayarak sallıyordum, olayın nereye gideceğini merak ediyordum ‘‘Senin o kadının yerine geçip, bize bilgi sızdırmanı istiyoruz.’’
Ben bir terörist yerine geçecektim, ‘‘Emredersiniz komutanım.’’ bana doğru uzattığı dosyaya aldım, kızın mimikleri bana benziyordu ama hareketlerini nasıl taklit edeceğimi çözemedim ‘‘Komutanım, bu kızın mimiklerini öğrenebileceğim bir video veya başka bir belge var mı elimizde?’’ Albay suyundan bir yudum aldı. ‘‘Onu yerleştirdiğimiz ceza evine gidip görüşmeni sağlayacağız.’’
Başımı iki yana salladım, ‘‘Komutanım, kızın mimiklerini öğrenmek için ne kadar sürem var?’’ yüzünde bir gülümseme oluştu, çekmeceye uzandı minik bir kronometre çıkarıp uzattı. Uzanıp aldım, altı saat on iki dakika yazıyor. ‘‘Komutanım bu süre hapishanede kızla takılmak için olan sürem değil mi?’’ başını hayır manasında salladı. ‘‘Yok, yüzbaşım bu onların evlerine gitmek için olan süren.’’ Gözüm istemsizce koordinatlara kaydı, buradan orası üç saat.
‘‘Emredersiniz komutanım.’’ yerimden kalktım selamımı verip odadan çıktım. Hızlıca soyunma odasına gittim. ‘‘Ulaş ben çıkıyorum.’’ başını anlamadım manasında eğdi, ‘‘Ben cezaevine gidiyorum.’’ panikle yerinden kalktı ‘‘Bengi sen ne yaptın?’’ istemsizce gülmeye başladım ‘‘Adam öldürdüm, oğlum manyak mısın sen? Görev için gideceğim.’’ gözlerinden anlamadığını anlasamda hızlıca çıktım.
‘‘Yüzbaşım, görüşme ayrı bir odada bizimde kontrolümüz ile olacak’’ hızlıca arabaya bindik, ‘‘Altay, dosyaya baktımda burada kızın sürekli yanında gezen siyah bir köpekten bahsediliyor.’’ Düşündü, ‘‘Yarım saat kadar sonra aynı türde ve özelliklerde bir polis köpeği getirilecek.’’ Başımı olmaz manasında salladım ‘‘Köpek ile arasında özel bir bağ var anlaşılan bütün fotoğraflarda o köpek yanında ben Alfa’yı alayım yanıma tipleri aynı.’’ Altay durdu biraz düşündü. ‘‘Aslında çok iyi olur yüzbaşım. Siz görüşme yaparken ben komutanlar ile iletişime geçerim.’’ Başını tamam manasında salladım.
…
‘‘Biz sizi camın arkasında dinliyor olacağız. Hareketleri daha sonrasında izleyebilmeniz adına kayıt altına alacağız sormak istediğiniz başka bir şey var mı?’’ Başımı hayır manasında sallayıp içeri girdim.
Mary, gayet rahat ve sol dizini titreterek oturuyordu, ‘‘Oo, sende beni sorgulamak için geldin galiba kendimi çok değerli hissediyorum.’’ güldüm, ‘‘Seni sorgulamak için gelmedim Maxy onun cenazesini nasıl yapalım?’’ yerinden kalktı, üzerime doğru yürüdü. sol koluyla beni duvara sıkıştırdı.
‘‘Komutanım desteğe gelelim mi?’’ başımı hayır manasında salladım, kızı geriye doğru ittim, yere düşer düşmez öfkeyle bağırdı ‘‘Hepinizi geberteceğim, Maxy dokunmak seni öldüreceğim bittin sen.’’ başımı aynen aynen der gibi sallayıp içeri kenarda duran sandalyeye oturdum.
‘‘Şöyle bir hayat hikayesine baktım, sevgilin olmasa iyi bir doktor olarak hayatın devam edecekmişsin Mary. Neden Teo?’’ başını kaldırdı sinirle yerine oturdu, ‘‘Teo beni burada bırakmayacak, göreceksiniz hepinizi öldürecek beni kurtaracak mutlaka.’’ güldüm, dalga geçer bir tonla ‘‘Hiç sanmıyorum, çünkü sevgilini bizzat ben öldüreceğim.’’
Dediklerimi duyunca ilk baş gözleri kocaman açıldı,sonra öfke ile kendi kendine söylenmeye başladı ‘‘Teo ölmez, o kral o bizim kralımız ölmez. Sen öleceksin.’’ öyle mi dercesine gözlerimi devirip yanına oturdum, yerimden kalkıp elimle yüzünü tuttum ‘‘Oda adamlarınız da ölecek.’’ gözlerindeki o öfke bir anda silindi. Rahat bir ifade sardı, şiddet onu korkutmuyor aksine böyle eğitilmiş.
Saate döndüm, bir saat geçmişti bile ‘‘Mary sana seni çok mutlu olacağın bir haberim var.’’ gözlerini devirdi, ‘‘Ne o yoksa ölecek misin?’’ başımı hayır manasında salladım ‘‘Hayır dah iyi bir haberim var Teo geberiyormuş, bizde sen mi zehirledin diye merak ettik.’’ elleri titremeye başladı. Teo kırmızı çizgisi, onun için fazlasıyla mühim.
‘‘Kimse teoyu zehirlemez, yalan söylüyorsun, hepiniz yalancısınız. Teo ölmez, Maxy ölmedi yalan.’’ aradan bir saat geçmesine rağmen girerken Maxy için söylediklerim aklında unutmuyor, çizgiye oturtma çalışıyor. Sol bacağını hep titretiyor. ‘‘Sen bilirsin inanıp inanmamak senin elinde, sevgilin ölmeden ona söylememi istediğin biri var mı?’’ tepki vermeyince kapıya yöneldim.
‘‘Hepinizi öldürecek.’’ dedi ve hızlıca odadan çıktım. ‘‘Altay şu kızın yanına git tamam mı? Teo’nun adamlarını yakaladığınızı bütün planları öğrendiğinizi ona gerek kalmadığını sorgulnmayacağını söyleyin ne tepki verirse ban videosunu atarsınız.’’ Altay onaylayınca hızlıca arabaya geçtim, ben Ankara'dan Bir toplantıdan sevgilimin yanına giden İngiliz olmasına rağmen Türkçesi oldukça düzgün bir kadını oynayacağım, kızın kıyafetlerine baktığım ve anladığım kadarıyla sert renkler ama klasik saçları benim aksime oldukça serbest, sağ omzum daha düşük.
Altay’dan gelen videoya göz geçirdim, o sırada Altay’da geldi. Hızlıca ilerledik, ‘‘Alfa, karargaha getirildi, bavulunuz ve eşyalarınız hazırlandı, karargaht teşkilattan arkadaşlar var sizi hazırlayacaklar yüzbaşım.’’ dosyaya bakmaya devam ettim. Karargaha varınca bizi kor karşıladı ‘‘Özel görev çıkmış.’’ içeri girerken dosyayı Pars’a uzattım, içeri girince Karan ile karşılaştık.
“Beni sen mi hatırlayacaksın?” Başını evet manasında salladı, Pars’a döndü ‘‘İzninizle özel görüşelim yüzbaşım, birde dosyayı alabilirsem sevinirim.’’ Pars dosya Karan’a uzatıp odadan çıktı, Karan saçımı kıyafetlerimi ve hatta duruşumu bile hallettikten sonra yanıma eğildi ‘‘Seni her an duymamızı sağlamak adına, kulaklığını ve çipleri takacağım.’’ her an beni duymaları fikri hoşuma pek gitmesede kabul etmekten başka çarem yoktu.
‘‘Ben sizi duyabilecek miyim?’’ ben onları duymayacaksam daha kötüydü, ‘‘Biz senin bağlantını açtığımız zaman seni duyabileceğiniz ve sende bizi kapattığımda sende bizi duymayacaksın.’’ düşününce garip geliyordu ama yapacak bir şey yoktu. ‘‘Hazırsın, telefon şifren 0991 sebebini bizde bilmiyoruz, kız öyle yapmış.’’ uzattığı telefonu aldım, ‘‘Telefonu ne zaman açayım.’’ saate baktı ‘‘Uçağa binmeden önce açsan yeterli olacak.’’
Odadan çıktın sonra eşyaları taksiye yerleştirdiler, ‘‘Taksi sürücüsü kim, bizden mi?’’ Albay yanıma geldi, ‘‘Turan götürecek seni.’’ Gözlerimi Ulaş’a çevirdim oldukça gergin görünüyordu, ‘‘Özel bir uçaktan yer ayrılmış sana, orada Maxy ile birlikte gideceksin.’’ etrafta Alfa’yı aramaya başladım, Altay ile yanımıza gelice tasmasını elime aldım ‘‘Gerçek Maxy nerede?’’ Albay kısık bir sesle yanıtladı ‘‘Barınakta.’’ üzücüydü sahibi ne kadar terörist olsada bir hayvan sahibinden ayrılmayı hak etmiyordu.
Alfa ile taksiye yöneldik, çıkış saatim gelmişti, ‘‘Alfa hazırlandı, Maxy’e tepki vermesi gerektiği öğretildi.’’ Altay’dan son onayı alınca Ulaş aracı çalıştırdı, ben halen dosyalardan ezber yaparken Ulaş halen çok ciddi bir şekilde duruyordu, ‘‘Bengi?’’ gözlerimi ona çevirdim, ‘‘Sana bir şey yapmaya çalışırsa ne olacak?’’ bir şey yapmaya çalışırsa derken neyi kaast ediyorsun Turan. ‘‘Nasıl yani? bana ne yapmaya çalışacak ne geçiyor aklından Uğur.’’ başını önüne eğdi ‘‘Şerefsizin ya sevgilisi ile özel bir hayatı varsa.’’ Bunu hiç düşünmemiştim.
‘‘Merak etme başıma hiçbir şey gelmeyecek.’’ halen huzursuz olduğunu hissedebiliyordum. ‘‘Seni seviyorum kendine dikkat et ne olursu.’’ ikimizde sessizleştik. Elimi yavaşça omzuna koydum, ‘‘Bende seni seviyorum. Başımıza ne gelirse gelsin bunu unutma tamam mı?’’ aynadan gözlerimin içine bakıyordu, şuan da sevinçten göklere varsı lazımdı. ‘‘Kızım ne o öyle geri gelmeyecekmiş gibi. Germe beni. Karam, yapma!’’ ellerimi havaya kaldırdım ‘‘Suçsuzum.’’
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 18.62k Okunma |
2.26k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |