10. Bölüm
Deren Doğan / Deli kurtlar 1- Kor / 9. Bölüm

9. Bölüm

Deren Doğan
deren_yazar

Araba durunca hızlıca indim, yan tarafta siyah kıyafeti akam duruyordu görür görmez geldiler ‘‘Siz içeri girin, yükler bizde.’’ hiç tepki vermeden içeri yöneldim. ‘‘Soldan üçüncü adam senin yakın koruman.’’ Karan’ın sesi ile ona yöneldim eliyle iişaret ettiği yöne ilerledim ‘‘İmparator sizi bekliyor.’’ bu Teo denen şerefsizin kaç tane lakabı var acaba? Kral, imparator.

Uzakta gri takım ekbie giymiş, görece uzun kumral saçlı, yeşil gözlü bir adam ve siyah takım elbiseli adamlar bana bakıyorlardı. Yanlarına ilerledik ‘‘Mary.’’ gözlerimin içine bakarak konuşuyordu, belimden tutup kendine çeti istemsizce gerildim ‘‘Yıllar oldu halen adamların yanında geriliyorsun.’’ başımı hafifçe eğdim, güldü ‘‘Kraliçenizi ve itini uçağa götürün.’’ kendime hakim olamadım ‘‘İt derken?’’ kulaklığımdan ‘‘Ne yapıyorsun?’’ umursamadım. Teo gülmeye başladı ‘‘Özür dilerim kraliçem, Maxy diyecektim.’’ rahat bir gülümseme ile adamları takip ettim.

‘‘Arkana bakabilir misin çaktırmadan?’’ Alabayın sesi ile istemsizce irkildim, irkilince bütün adamlar bana döndü ‘‘Burada garip bir koku var kontol eettiniiz mi buraları?’’ hepsi başını hayır manasında sallayınca arkaya döndüm. ‘‘Aferin, Teo’nun kayıtlarını almamız lazım bir süre çevresinde kalman lazım.’’ sesimi topladım ‘‘Teo!’’ hemen bana döndü, elimle yanıma çağırdım, etrafımda ki adamlar ile yanıma geldi ‘‘Ne oldu?’’ gözlerinin içine bakıyordum ‘‘Kokuyu alıyor musun?’’ derin bir nefes aldı başını hayır manasında salladı, öfkeyle bana döndü ‘‘Parfümüne ne oldu?’’ gözlerim kocaman açıldı. Ne sorundu şuan.

Hızlıc düşünmeye başladım, bavul tabi ya bavula bir parfüm koymuşlardı, hatırla 0991 numarası bu muydu evet, telefon şifreside buydu. ‘‘Bavulumda kaldı onu sıkamayınca otelin odaya koyduğu parfümü sıktım.’’ dişlerini sıktı, kulağıma eğildi ‘‘Tekrarlanmasın.’’ başımı kaldırdım kulağına doğru ‘‘Ne yaparsın?’’ birden yenden belimden kavradı kucağına aldı. ‘‘Gidelim.’’ elimden hiçbir şey gelmiyordu, boynuna çok yakındım öldürebilirdim, Esem görevdesin saçmalama.

‘‘Bu kadar yanını kast etmemiştim ama neyse iyi misin iyiysen elini sol omzuna götür.’’ Albayın dediği gibi elim Teo’nun sol omzuna koydum. O sırada uçağa geldik karşılıklı duruyorduk. Ben Alfa ile oynarken o tableten bir şeyler ile ilgileniyordu. Uçağın inmesini dört gözle bekliyordum.

‘‘Ne yapıyorsun?’’ gözlerini kaldırmadan konuştu, ‘‘Babamı öldüren tim. Elime geçmişlerdi, alacaktım canlarını çok yaklaşmıştım.’’ kimden bahseiyordu bu bilgiyi bilmemem mi lazımdı? Elindeki tableti bana çevirdi.

Bizim dağda çekilmiş bir fotoğrafımız ile göz göze geldik. Hepimiz gülüyorduk, Emre bir şeyler anlatıyordu . Bakışlarımı geri Teo’ya çevrdim ‘‘Öleceklerdi, ama kurtuldular.’’ ne sandın yapram. Babanda senin gibi itti ki öldürdüm. Yerimden yüzüne uzandım hafifçe yanağını sevdim ‘‘Eminim başaracaksın.’’ nah başarırısın. Salak karşında duruyorum onu bile fark etmiyorsun. ‘‘Sen yanıda olduun sürece kaznamayacağım bir oyun yok.’’ Elini elimin üzerine koydu, yavaşça tuttup öptü. Ay kusacağım şimdi.

Elimi çektim ‘‘Planın ne?’’ yüzünü sinsi bir gülümseme kapladı, ‘‘Yakında göreceksin. Ölmekten beter yapacağım.’’ içimeki öfkeye hakim olmama gerekiyordu, gülümsedim ‘‘Öyle olsun.’’ tablete geri döndü, öğrenmem gereken en önemli şeylerden biri buydu sanırsam. Uçak inişe geçerken sıkıca elimi tuttu ‘‘Sana çok güzel bir süprizim var.’’ gözlerimi çok heyecanlanmışım gibi kocaman açtım ‘‘Ne? Teo lütfen söyle.’’ Başını hayır manasında iki yana salladı, ‘‘İnince göreceksin Mary.’’ onayladım.

Elleri aımda gedikçe saçımı sıfıra vurasım geliyordu.Uçak tamamen durunc hemen ayaklandık, ‘‘Marry seni villaya götürecekler bende hediyeyi teslim alıp geleceğim.’’ arabaya doğru yöneldim, elime telefonu aldım. Bakınmaya başladım ‘‘Bir isteğiniz var mı?’’ başımıiki yana salladım. Dışarı bakındım, çorakbir bögedeydik, etrafta hiçbir şey yoktu iki dağın arasına gelince araba durdu. Kapı aralandı, hızlıca arabadan idim. Adamların peşinden ilerledim demir bir kapı iki dağın arasını kapatıyordu. En öndeki adam kapıyı çaldı. ‘‘İki kısa bir uzun üç kısa.’’ Esem unutma.

‘‘Evde korumalar yok rahat edebilirsiniz sadece dışarda varlar’’ onaylayıp içeri girdim. ‘‘Esem bize etrafı diikatlice göstermen lazım.’’ Karan sert bir sesle konuşuyordu. Hızlıca etrafı göstermeye başladım üst katı alt katıbirkaç odayı her yeri gösterdim. ‘‘Bilgileri kaydettik acil bir durum olduu zaman kulaklığa dokunursan ilteşime geçebiliriz.’’ hattan çekildiler. İzlenmenin verdiği rahatsızlık gitti üzerimden uan beni tek rahatsız eden şey düşmanımın evinde olmaktı.

‘‘Mary! Biz geldik gel hadi!’’ bizmi? hızlı adımlarla merdivenleri indim. Yanında kimse yoktu, etraftada kimse yoktu. Yanına ilerledim, yine kendine çekti elini yüzümde gezdirdi, yavaşça boynumdan öptü, Allah’ım sen bana sabır ver. ‘‘Gel hediyene bakalım.’’ elimden tutup koşmaya başladı. Dışarı çıkar çıkmaz gördüğüm manzara ile gözlerim kocaman açıldı çaktırmadan saçımı düzeltir gibi yaparak iletişime geçtim.

‘‘Sürpriz!’’ elleriyle Türk olduklarını tahmin ettiğim genç kızları gösterdi ‘‘Sana hizmet edecekler. İstdiğin zaman öldürebilirsin karışmıyorum.’’ belimdeki korseden bir demir çekip boğazına saplasam görevi sabote etmiş sayılır myım acaba? Sanrsam sayılırım. Kendimi gülmeye zorladım ‘‘Çok romantiksin.’’ Gülümsedi, öpmek için dudağıma yönelince araya parmağımı koyup kendimdenuzklatırdım boynuna sarıldım, saçını sevdim. Allah’ım lütfen kusmayayım.

Kızlara içeriyi işaret ettim, ağlayarak girdiler üst kattaki en üyük oda benimdi. ‘‘Girin.’’ İçeri girdiler kapıyı kitledim. Tahminimce biri yirmili yaşlarının başında diğeri ise yetişkin bile değildi. ‘‘Senin emirleine uymazsak ölürür müsün bizi?’’ büyük olduğunu düşündüğüm kız başını dimdik tutarak sormuştu kulağına eğildim ‘‘Yüzbaşı Esem Bengi Kara size dokunmalarına izin verecek değilim.’’gözleri kocma açıldı tam konuşacakken durdurum ‘‘Sakin ol, dikkatli olun çok ortada gezinmeyin.’’ Hemen diğeri döndü, dediklrimi yani asker olduğumu söledi raat bir nefes verip yatağ oturdular. Kenardan suyu uzattım.

‘‘Mal toplantı için adamlar gelecek sakın aşağı inme!’’ işte beklediğimizhaber, kızlara döndüm ‘‘Ne olursa olsun buradan çıkıyorsunuz tamam mı?’’ onyladılar, ‘‘Esm tahminimc sizi ortadan kaldırmak için ne planladılar ise onu konuşacaklar. Her şeyi öğrenmemiz lazım.’’ bunun bende farkındaydım ama ne yapabilirdim ki. Kapyı hafifçe araladım görünürde kimse yoktu hızlıca salona aktım, asma kat olduğundan rahatlıkla görebiliyordum. Alt kat bir sürü adammla dolmuştu, bazıları oldukça şık giyimliyken bazıları dağdakilerin aynısıydı.

Telefonumu çıkardım vido başlattım telefonumu araya gizlice sıkıştırdım. Hızlıca odaya girdim ‘‘Görüntü alabiliyor musunuz?’’cevap gelmesini beklemeye çalıştım, kızların gözünde deli olarak görünüyor bile olabilirdim ‘‘Görüntü alıyruz sorun yk gerekmedikçe kızlaırı yalnız bırakma. Toplantı bitimindde timleri oraya yollayacağız, Teo’yu evde tut.’’ demesi basitti, dinlemiyordu ki beni.

‘‘Kızlar korkayın yakında sizi buradan çıkracağız.’’ Daha küçük olan halen gergindi iken üstündeydi ‘‘Adın ne senin?’’ başını öe eğdi, diğeri cevapladı ‘Bilge adı, bende aybige.’’ gülümsedim, yanlarına eğildim, ‘‘İsimlerinin çok güzel çok memnun oldum.’’ Bakışlarımdan korkuyu silmeye çalışmama rağmen engel olamıyordum ‘‘Sie bir şey yaptılar mı?’’ İkiside bşşlarını hayır manasında sallaınc derin bir nefes aldım.

Kapı çalınca oraya yöneldim, kızlar hemen ayağa kalktıla, hazırlar mı diye baktım. Hızla kapıyı açtım, yakın korumam oldğu söylenen adam karşımda dikiliyordu ‘‘Ne arzu edersiniz ne hazırlatalım size?’’ gülümsedim, ‘‘Hayli yorgunum sen kafana göre hazırlat bir şeyler.’’ hemen kapıdan uzaklaştı. Kapıyı hızlıca kitledim.

‘‘Siz açsınızdı diye yemeğe tamam dedim aça açmısınız?’’ ikiside utnınc acıktıklarını anladım. Sıkıntıdan saatlerce Alfa ile oyunlar oynadım kızlar yemek yedi öyle oldu böyle oldu ama bu siktiğimin toplantısı bir bitmedi. Bizim için bu kadar uğraşmaları düşünmeleri gerçekten göz yaşartıcıydı. ‘‘Esem adamlar gidiyor. Timlere haber verdik. Yaklaşık olarak altı saate oradalar.’’kızlara döndüm ‘‘Son altı.’’ hafif bir gülümseme ile karşılık verdiler.

"Mary, ben çıkıyorum.” koşarak aşağı indim. Teo'nun kucağına atladım. "Daha yeni geldim. Tek başıma kalmak istemiyorum. Biraz eğlenmeye ihtiyacım var.” Teo gülümseye başladı elini belime doladı “Kutlama diyorsun.” Başımı onaylarcasına salladım, “Diyorum, gidelim mi?” elini sıkıca tutum hızla çekiştirmeye başladım.

“Tamamdır sevgilim ama ufak bir işim var.” Göz devirdim, “Ne işin var?” elini yüzümde gezdirdi “Biliyorsun, kendini kurt diye adlandıran o garip adamlar dağlarda onları avlayacağım.” Yok kesin bunu öldüreceğim, “Av bekler, aşk ve Mary beklemez.” Dudağıma yaş kaşınca kaçtım “Hem gideceğim de hem de öpmeye kalk, yok öyle.” Güldü, saçları ile oynadı “O zaman avı ertelemek zorundayım.”

Ukala bir tepkiyle onayladım “Sizi odaya alalım, ben şarapları koyup geliyorum.” Oflayınca elimle ittirdim. Mutfağa ilerledim, “Bengi delirdin mi sen? Oraya varmamıza beş saat va- Tövbe Tövbe.” Gülmeme engel oldum, şarapları doldurdum.

“Kızım duymuyorsun bizi?” etraf bakındım kimsenin olmadığını duyunca kısık bir sesle “Kemerimde iğne var. Rahatta kalın.” Hızla merdivenleri çıkıp odaya girdim, “Ben geldim, Teo aç kapıyı.” Kapıyı açtığında üzerinde gömlek yoktu, sakin ol daha önce görmüşsün gibi davran. Elimden bardağı aldı “Uzansana.” Hemen yatağa atladı yanına yaklaşırken kemerimden iğneyi çıkardım, elime gizledim.

“Biraz gevşeyelim mi?” başını onaylarca sallayınca yaklaştım, dudağına yönelirken bacağına iğneyi sapladım “Sana iyi gevşemeler canım.” Sıkıca kolumu tuttu “Mary sen?” el gevşerken kibar bir sesle “Kıdemli Yüzbaşı, diyecektim ki sen uyudun bile.” Kapıyı kitledim hızla. Kızların odasına ilerledim “İyi misiniz?” ikisi de onayladı. “Ne zaman burada olursunuz?” bir yandan da etrafı tarıyordum.

“Yaklaşık dört saat içerisinde oradayız, fark ettirmeden Teo’nun çalışma odasına gidip bilgi falan toplayabilir misin?” başımı evet manasında salladım, yok ben katıksız malım nasıl görecekler “Harika.” Pars’ın sesi ile gerilerek, etrafa bakındım “Esem salaklaşma kamera var ya tokanda.” Oha ben bu küçük detayı tamamen unutmuşum. “Ayıp oluyor ağabey.” Hızlıca odadan çıktım.

“Masada pek bir dosya falan bir şey yok, ne yapmalıyım?” Kulaklığımdan bir ses gelmesini beklemeye başladım o sırada gözüm çalıkuşuna takıldı “Böyle bir baskısı var mı ya?” gülme sesi geldi “Kızım sen gördüğün her şeyi ezberleme işini iyice abarttın. Bir kitabın her baskısını ezberleyemezsin.” Doğru demek ki varmış. “Bakalım ön kısmında ne varmış?” kitabı çektiğim gibi sayaç sesi geldi.

“Bu ses ne lan?” etrafa bakınmaya başladım “Esem dikkat et yaklaşıyoruz son iki.” Nereden gelmişti bu ses masanın önüne dönünce bakınca saat dikkatimi çekti geriye doğru gidiyordu bu hesapta sıfır sıfıra varması toplamda beş dakikaydı. “Hay şansımı sikeyim” saçlarımı karıştırırken “Oğlum ben hattayım, ne küfrediyorsun acaba?” Pars ağabeyim haklıda, bende küfür etmek istemem ama yani şuan burada ölüyoruz.

“Güney ben galiba bomba aktif ettim, ve sanırsam beş dakika sonra havaya uçuyorum. Ne yapacağım bir şey söyle.” Birkaç hışırdamanın ardından ses geldi “Komutanım rica etsem kitabın olduğu yeri gösterir misin?” hızlıca gösterdim, “Hareket sensoru var komutanım. Sensorun kablosu tahminimce dolabın arkasına bağlı, dolabı çekebilir misin?” gözlerim istemsizce büyüdü. “Bu dolabı ben?” Güney net bir sesle “Komutanım demek istemiyorum ama dolabı çekemezseniz öleceksiniz farkındasın değil mi?”

Hemen bütün gücümle dolabı çekmeye çalıştım. Arkayı hızla açmak için çabaladım “Bengi son üç dakika falan. Allah için bütün gücünü kullan.” Derin bir nefes aldım “Ben ne yapıyorum.” İnsanlar duymasın diye fısıldayarak konuşmaya çalışıyordum. “Tamam sen o aralıktan sığarsın bence.” Selçuk öyle der demez durdum hızla dolabın arasına sıvıştım, bomba kabloları ile göz göze geldim “Ben kesin öldüm.” Hepsi tövbe çekmeye başladılar, “Yaklaş oraya bakayım.” Tokayı çıkarıp kablolara yaklaştırdım “Bu kablolar anladığım kadarıyla eve dağılıyor.” Ya sabır ya selamet “Yorum ve fikir için teşekkür ederim. Ama ben yaklaşık olarak bir dakika sonra öbür dünyaya gideceğim rica etsem ne yapmam gerektiğini söyleyebilir misin?”

“Mavi kabloyu kes.” Madem söyleyebiliyordun az önce nede söylemedin. “Allaha emanetsiniz.” Kasa turamı çıkardım, kabloyu sıkıca tutum gözlerimi yumdum kestim. Yaşıyorum, yaşıyorum değil mi? Neden her yer karanlık o zaman. “Bengi ses ver iyi misin?” demek ki yaşıyorum, gözlerimi açınca her yerin aydınlık olduğunu fark ettim panikle gözlerimin kapalı olduğunu unutmuş olabilirim olabilir böyle şeyler.

“İyiyim ne zaman burada olursunuz?” bir süre sessizlik oldu ve o seslik neredeyse beş dakikayı buldu “Beni duyuyor musunuz?” halen ses gelmiyordu, kapı aralanınca bakışlarımı oraya çevirdim “Kimsin sen?” Teo öfke dolu gözlerle bana bakarken silahını da doğrultmuştu “Mary, sevgilinim.” Başını iki yana salladı “Aptal değilim.” Ya kendimi açık edecektim ya da böyle sürecekti.

“Öyle mi? Oysa buradan aptal gibi görünüyorsun.” Sırtımı dikleştirdim, yüzümde rahat bir gülümseme vardı, öfkeyle haykırdı “Kimsin? Mary nerede ne yaptınız ona?” gülmeye devam ettim, silahını bana doğrultmasına rağmen rahat adımlarla sandalyelerin oraya ilerledim oturdum, “O da senin kadar aptal açık olmak gerekirse bir şey yapmadık. O zaten ötmek için hazır bekliyormuş.” Birazda senin güvenini test edelim “Beni kandıramazsın, o beni satmaz.” Ellerimi iki yana açtım “Buraya nasıl sızdım sanıyorsun?”

Bakışlarında yılgınlık canlandı, hüzün bir kere kalbine düştü. Alev alev yanıyordu “Hepinizin canı cehenneme.”

Bölüm : 13.09.2024 10:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...