21. Bölüm
Deren Doğan / Deli kurtlar 1- Kor / 20. Bölüm

20. Bölüm

Deren Doğan
deren_yazar

“Geldiler.” Hemen Güney ayaklandı, aynanın karşısına geçti, hızlıca bize döndü “İyi miyim?” başımla onayladım, hemen salona geçti. Batur gidecekken kolundan tuttum “Bir şey mi oldu?” başımı iki yana salladım, sıkıca sarıldım. O da sarıldı “Yanındayım.” Başıyla onayladı “Biliyorum.” Birlikte dışarı çıktık, hemen Sude’nin yanına geçti, bende Ulaş’ın yanına geçtim.

“Böylede kız tarafı bizmişiz gibi oldu.” Herkes Asel’e döndü sonrasında da büyük bir kahkaha tufanı döndü evin içinde. Kapı çalınca anında ciddileştik. “Açsana damat.” Güney derin bir nefes alıp kapıyı açtı, hepimiz ayağa kalktık önce babası sonra annesi en sonra da Elif içeri girdi, Güney kenardan çiçeği alıp uzattı. “Hoş geldin.” Elif bakışlarını hiç kaldırmadı sadece başını hafifçe eğerek onayladı.

“İyi en azından bu sefer damadı gördük.” Annesi agresif ve rahatsız edici bir sesle konuşuyordu, “He, öyle oldu.” Hepimiz onlara bakıyorduk “Ee, Emine dediklerimi haletliniz mi?” Hepimiz Emine ablaya döndük. “Ben onları karşılayamam dedim ya.” Kadın hemen ayağa fırladı, “O zaman bende size verilecek kız yok.”

Bütün timin bakışları Güney ve Elif’e döndü ikisi de paniklemişlerdi, Hande ablaya döndük hemen o da anlamış gibi hemen kadının koluna girdi “Ne isteğiniz söyleyin halledelim.” Kadın sırtını dikleştirdi “Kızımın kilosu kadar altın.” Gözlerim kocaman açıldı Alp’in ağzından “Ebesinin –“ Doruktan gelen sert hamle ile sesi kesildi.

“Kilosu kadar?” dedim şok içinde rahat bir şekilde devam ettirdi “Kilosu kadar.” Bakışlarım Elif’e döndü “Kaç kilosun ki sen?” Elif tam lafa girecekken lafa atıldı “Seksen.” Hepimizi bir gülme aldı. “Abla ben seksen kiloyum ne yaptın ya.” Selçuk çok haklıydı.

“Elli kiloyum ben.” Sesi çok naifti başımı tamam manasında salladım. “Sıfırı atarsak aslında.” Kadın kaşlarını hayır manasında kaldırınca son çare Ulaş oldu. Görev bilinci ile sırtını dikleştirdi.

“Şimdi teyzecim açık olmak gerekirse senin kızla benim oğlan eski hikayelermiş. Anladığım kadarıyla şuanda evlenmek istiyorlar, bu kadar adamız. Güzel bir düğün yaparız, makul bir şey istersen yaparız ama yok dersen.” Kadın hemen lafı böldü, “Ne olur?” Ulaş kocaman sırıttı “Kaçırırız.” Babasının gözleri kocaman açıldı.

“Siz kızıma değer verecek birilerine benziyorsunuz.” Hepimiz onayladık, Sude elindeki çikolatayı ağzına attı “Ben kefilim çok iyiler.” Hepimiz gülümsedik, Bagüm’de elini kaldırdı “Bende kefilim.” Adam derin bir nefes aldı “Açıkta kalmayacağı bir evi olsun kabulüz.” Hemen lafa atıldım “Tabi var zaten.” Güney gözlerini kocaman açtı “Var ya oğlum.”

“Tapusu kızıma olacak.” Kadına iyice gıcık oluyorum “İçinde oturdukları ev olmaz ama başka bir evin tapusunu üzerine yaparız.” Herkes bana bakıyordu ama benim umurum da bile değildi yeter ki kızı alalım. “Arabası var mı acil bir şey olsa kızımı yetiştirebilecek mi?” Derin bir nefes aldım “Var.” Güney yine aynı bakışı attı. Hiç umursamadım.

“Eve eşyayı siz yapacaksınız.” Yüzümde sinirle karışık bir gülümseme oluştu “Bütün masrafları ben karşılayacağım, yeter ki destek yerine köstek olmayın.” Kadın gözlerini kocaman açtı “Sizde asker değil misiniz?” başımı evet manasında salladım, ben dedemden kalanlara güveniyordum, arsa zenginiydi rahmetli ağabeyimle bana da sağlam arsa kalmıştı, satsam milyarder olurdum.

“Artık yüzükleri takalım mı?” Ulaş bunları sorarken bir yandan da sıkıca elimi tutuyordu, adamda kadında onav verince hemen ayaklandık. Ulaş hafifçe bana döndü “Sakin ol bitti gitti.” Başımı onaylarcasına salladım, yüzükler takıldı bakışlar kızın babasına çevrildi yavaşça yerinden kalktı. Tam konuşacakken kapı çaldı, hemen Asel koşup açtı. “Geç kalmadık değil mi?” Emine abla başını iki yana salladı, yengesi ve yeğeni yanlarında da ağabeyi olduğunu düşündüğüm adam hızlıca içeri girdiler.

“O zaman Allah kabul etsin.” Pat diye kurdeleyi kesti, “Kurban kesiyor sanki.” Kıkırdamaya başlayınca hafifçe omzuna vurdum “Uğur sus duyacaklar.” Kendine engel oldu, bir yanda sıra sıra herkes tokalaşmaya başladı. Birkaç saniye gülerek onları izledik sonra hızlıca Elif ve Güney’in yanına ilerledik.

“Tebrik ederim kardeşim.” Gurulu bir ifade ile yüzüğünü gösterdi, “Çok güzel.” Sıkıca sarıldım, sonra Elif’e döndüm, “Tebrik ederim.” Gülümsedi uzattığım eli sıktı “Teşekkür ederim her şey için.” Yavaşça sarıldım “Mutluluğunuzdan önemli değil.” Yavaşça timin yanına geçtim fısır bir şeyler konuşuyorlardı.

“Hayrolsun?” Selçuk kaşlarını hafifçe kaldırıp Elif’in annesini işaret etti. Nemrut bir ifade ile dik dik Güney’e bakıyordu. “Kadın sanki Güney’i sevmedi.” Başımı evet manasında salladım “Paranın derdinde o şimdi göstereceğim ben ama.” Hepsi gözlerini kısarak baktılar.

“Bekleyin burada.” İçeriye girdim çantamdan su yolu seti olduğu kutuyu çıkardım. Salona girdim, timin yanına geçtim “Güney’i çaktırmadan çağırsanıza.” Emre hızlıca boğazını temizledi “Damat!” herkes bize döndü, “Allah seni.” Pars hafifçe kolunu sıktı, Güney yanımıza geldi. “Hayırdır.” Yavaşça ortaya aldık. Kutuyu uzattım “Bu ne?” elimle Elif’i işaret ettim. “Kaynanan görsün.” Güney gülerek onayladı.

Aramızdan geçip Elif’in yanına ilerledi, kulağına bir şeyler fısıldarken kadın gözlerini kocaman açıp bakmaya başladı. “Kutuda ne var?” Gülümsedim “Su yolu bileklik ve kolye seti bir şey değil.” Kolumdan tutularak time döndürüldüm “Para sana nereden geldi ya?” Selçuk’un sorunu bütün tim merak ediyordu anlaşılan. “Dedemden kalma bir sürü şey vardı ara sıra altın alıyordum altın oradan, ev mevzusu ise köydeki arsalardan birini ikisini satacağım uzakta bir yerden alacağım.”

“Gerçek ablası gibisin.” Gururla Alp’e döndüm “Gerçek ablasıyım.”Herkes gülerken birden “Ow!” diye bir ses geldi, hemen o tarafa döndük, Elif’in annesi fal taşı gibi açılmış gözlerle bizimkilere bakıyordu. Elif’se hafif bir gülümsem ile aynadan boynundaki kolyeye bakıyordu. “Maşallah damat, sende para varmış.” Güney sakin bir ses tonuyla “Var yok o sizi değil kızını ilgilendirir aslında.” Az konuşur öz konuşur benim aslan kardeşim. Ortalık kızışacak gibi olunca Hande abla gülmeye başladı “Şakacı hep şaka yapar.” Hepimiz onayladık.

“Biz kalkalım yarın nikah tarihini alın.” Adam kızını vermeye yer arıyor sanki ne acelen var be adam. “Alırız.” Güney’in cevabı ile hemen ayaklandılar. Bizle hiç konuşmadan arkalarından atlı geliyor gibi acele acele gittiler. “Ne oldu ben hiçbir şey anlamadım.” Begüm çok haklıydı.

“Onlar öyle takılmayın siz kızı aldık öyle düşünmek lazım.” Güney annesine öfkeli bir ifade ile döndü “Siz ne çeviriyorsunuz?” Emine abla hemen ayaklandı “Ne çevireceğiz oğlum.” Güney sinirli bir nefes aldı, arkasını döndü “Ağabey sen biliyorsan söyle. Niye acele ediyorlar?” Ağabeyi de hemen ayaklandı “Kimse acele etmiyor, burası Karadeniz söz olur oğlum.” Güney annesine döndü, “Elif öyle demiyor ama.” Hepimiz şok içinde kaldık. Pars hemen bize döndü “Biz biraz hava alalım.” Güney eliyle durdurdu “Sizden saklım yok oturun.”

Emine abla sert bir şekilde baktı hepimize “Oğlum ne dedi o kız sana?” Güney’in yüzünde garip bir gülümseme oluştu onu ilk defa böyle görüyordum. “Gelin kızımız bir anda o kız oldu.” Gülümseyerek bize döndü “Neden acele ediyormuşuz biliyor musunuz?” Hepimiz başımızı öne eğdik, aile arasına girmek istemiyorduk.

“Çünkü canım annem benim saçma sapan biriyle bir şey yaşamamdan korkuyormuş hatta gidip sevgili müstakbel kayınvalideme altın vermiş beni kızına kapaklamak için. Kadın onun için bu kadar paraya düşmüş.” Derin bir nefes aldı “Sen beni nasıl bu konuma sokarsın?” Elleri titriyordu, yavaşça yanına geçtim “Çok sinirlisin.” Başını iki yana salladı “Abla karışma cevap verecek.” Halen çok sinirliydi tam anlamı ile önüne geçtim “Verecektir elbette ama sen çok sinirlisin yanlış anlayabilirsin.”

Başını öne eğdi “Bana ne yakıştırdığının farkında mısın?” Başımı evet manasında salladım, başıma çevirince Emine ablanın dolu gözleri ile karşılaştım “Şimdi değil.” Güney hafifçe boynunu esnetti, parmağını annesine çevirdi “Konuşacağız.” Kapıya yöneldi, önden o arkasından ben en arkadan tim çıktı.

“Oğlum bildiğin bir yer varsa oraya gidelim.” Güney başını iki yana salladı, “Ya ağabey ben anlamıyorum ben ortamcı şerefsizin teki miyim?” dedi ve birkaç saniye durakladı “Alp kardeşim sana lafım yok.” Alp gülerek “Alınmadım ben sadece ortamcıyım.” Anlık bir duraksamanın ardından gözler yeniden Güney’e çevrildi, öfkeyle bahçede tur atıyordu.

“Ben kızlarla konuşmayı bile sevmem. Kimle ne yaşadığını bilemeyiz ne demek ya?” etrafımızda tur atarken bizden cevap beklemeden kendi kendine konuşuyordu, “Yine onlar gidene kadar iyi dayanmış.” Batur oldukça kısık bir sesle konuşuyordu. Güney’in duymasından hepimiz çekiniyorduk. Üst kata çıkan merdivenlere oturduk, Güney volta atarken bir yandan da bize bir şeyler söyleyip siniri atıyordu. Bizse araba süsü gibi sadece kafa sallıyorduk.

“Emre bir bakar mısın?” Asel ile birlikte Emre hemen ayaklanıp içeri yöneldi. Asel’in yüzündeki ifade hiç hayır işareti değildi ama işte. “Bir şey olmuş olmasın.” Batur’a döndüm aynı sessizlikte “Ne olacak ki?” Güney’i işaret etti “Annesinde tansiyon yok mu bir şey olmuştur falan.” Başımı iyi yana salladım “Tövbe de ya.” Hafifçe ayaklandı “Güney, sen biraz sakin ol. Eve girelim artık.” Güney başını iki yana salladı “Sakin olamıyorum ki.” Batur hafifçe yanına yanaştı. “Neden?” Güney hemen kaşlarını çattı, “Neden mi? Karıma hakkımda sarf edilen güzel cümleler sebebi ile olabilir mi?”

Batur hafifçe gülümsedi “Öyle böyle, yol yanlış cevap güzel. Artık evlilik yoluna baş koydunuz kapat geçmişi.” Güney başını düşürdü “Sen nasıl her durumda bu kadar sakindin be ağabey.” Batur sakinliğine sakinlik ekledi “Panik veya gerginlik durumlarında eğer kendini yorarsan çabuk dağılırsın.” Yüzünde alaycı bir ifade ile ekledi “Dağılırsan toplayanın olmadığını iliklerine kadar hissedersin. İnsanı toplayan tek şey kendisidir ve sen kendi bulamazsın.”

Pars’ın ardından hepimiz ayaklandık “Bulamazsın tabii ama daha önemlisi o raddeye gelene kadar kaybettiklerini bulamazsın.” Ulaş’la beni işaret etti “Kaç tane cümlenin acısını içimizde cayır cayır yanarak çekiyoruz.” Güney hepimize baktı “Ne yapmam gerekiyor?” Emre hafif donuk bir ifade ile yanımıza geldi. “Güney, annenle konuşsan olur mu? Kadın anlatsın bak gerçekten çok üzülüyor.”

Güney net bir sesle “Bir şey mi oldu?” Emre elini omzuna koydu “Hafif tansiyonu yük-“ Güney aramızdan hızlıca geçip içeri girdi, “Onu demesen olmazdı.” Emre başını dikleştirdi “Kaybetmekten korktuğu bir annesi var ve bunun için üzülüyor, kırılıyor kızıyor dana ne olsun.” Ulaş yavaşça kolunu omzuna attı “Kardeş gel biz senle yürüyelim, sıkılmadık mı?” Birlikte uzaklaştılar, bende Pars’ın koluna girdim. “Biz ne yapalım aile sadetlerini bozmamak adına.” Pars time döndü “Kızları alın sahile inelim. Sohbet ederiz bir şeyler içeriz olmaz mı?” herkes onayladı, “Ulaş ve Emre?” Selçuk arkımızdan “Sevgilin ve kankanı hiç atlama aman deyim.”

Tam dövecektim ki, “Keşke sende sevgiline o kadar düşkün olsan teğmenim.” Asel ellerini arkada bağlamış bir şekilde yanımıza geldi “Sen naneyi yemişsin.” Kenara çekildim, Selçuk bakışlarını öne eğdi “Asel’im, benim Türk kızım ben sana düşkün değil miyim?” Asel kaşlarını çattı, “Bilmem düşkün müsün?” Selçuk başını evet manasında salladı.

Asel’in yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu “Salak ya.” Hemen sarıldı, Selçuk ecel terleri dökmesine rağmen büyük bir yürek ile karşıladı. “Herkes tamsa çıkalım mı?” Pars’ın sorusuna hepimizin birbirimize bakması cevap oldu.

“Ay şimdi çilekli dondurma olsa ne güzel olurdu değil mi Batur?” Hepimiz Sude’ye döndük Batur heyecanla “Aşeriyorsun?”Sude, hemen kızarmaya başladı “Sanırsam.” Batur hemen ayağa kalktı “Ben markete gidip geliyorum bir şey isteyen.” Ulaş hepimiz adına cevapladı “Bende senle geleyim bira falan alayım, kuruyemiş falan otururuz uzun uzun.”

Onlar gittikten hemen sonra Selçuk bakışlarını bana çevirdi, başımı ne var dercesine salladım “Güney evlendi evlenecek. Biz zaten.” Ellerimi açtım “Eee?” yüzündeki gülümseme gıcık bir ifadeye büründü “Siz ne zaman?” gözlerimi devirdim. “Belli değil hem belki evlenmeyiz. Bilmiyorum.” İstemsizce sesim sertleşmişti, neden gerilmiştim ki.

“Tamam canım demedim bir şey.” Başımı öne eğdim, hafifçe yana bıraktım kendimi Emre’nin omzuna yaslandım. “İyi misin?” ikimizde aynı anda sorduk gülerek “İyiyim sen?” yine aynı anda söyledik istemsizce oluyordu ama yüzümüzü güldürmeye yetiyordu.

“Eee, plan ne yani düğün işine destek atıyor muyuz? Ne yapıyoruz.” Pars eliyle hafifçe Selçuk’a vurdu “Siz karışmıyorsunuz atarsak biz el atacağız.” Selçuk hemen inatlaşma moduna geçiş yaptı “Neden?” Pars kaşlarını Asel’i gösterecek şekilde kaldırdı “Sıra size geliyor ondan.” Hafifçe Selçuk’un saçlarını bozdu “Evlenecek adamlar oldunuz şaka maka.”

“Esem sen ne diyorsun? Nikaha okey olalım mı? Düğün için teklif sunalım mı?” Güney zaten planlamıştı hiç bozmaya gerek yoktu, “Şuan düğün yapmayı düşünmüyorlar, bence hiç karışmayalım o zaman nasıl karar verirlerse ona göre destek atarız.” Benim düşündüğüm asıl mesele farklıydı, evin içi şimdi asker eviydi gelin gelecek ev değildi. Onu halletmek lazımdı.

“Asıl yardım etmemiz gereken kısım eşyalar.” Pars hemen Emre’ye çevirdi bakışlarını “Bana uyar.” Pars diğerlerine bakmamak için büyük bir özen sarf ediyordu “Komutanım izin verin bizde bir odayı halledelim en azından.” Pars istemeden de olsa onayladı. “Kim nereyi hallediyor?”

“Selçuk siz üçünüz komple misafir odasını halledin. Emre kardeşim sen yatak odasını hallet ben mutfağı hallederim, Ağabey sende salonu halledersin. Uğur bütün evin detaylarını halleder.” Herkes onayladı. Alp’in meraklı bakışlarına denk gelince duraksadım kafasına yatmayan neydi?

“Komutanım, size sadece Ulaş komutanım Bengi diyor. Ulaş komutanıma da sadece siz Uğur diyorsunuz. Neden ikinci isimleriniz?” gülümsedim, sanırsam time yeni katılan ikilinin de bunu bilmeye hakkı vardı, “Uğur ikinci isminin kullanılmasını sevmez genel olarak kimsenin öyle seslenmesini istemez. Time ilk geldiğinde isim mevzusunda dikleştik biraz ben gıcık olsun diye Uğur demeye başladım.” İkisi de güldüler “Sonra?”

“Sonra, işler değişti benim Uğurum oldu o da bana Bengi demeye başladı, sebebini bende bilmiyorum. Bir anda Bengi demeye başladı.” Alp masum bir ifade ile “Sen yani siz Ulaş komutanıma kaç yıldır aşıksınız.” Bilmiyordum, ne zaman aşık olduğumu bilmiyordum. “Bilmem hiç düşünmedim, ben aşka inanmayan sadece görevi için yaşayan bir kadındım.”

Gülümsem iyiden iyiye büyüdü “Bir baktım, en az işim kadar sevdiğim biri olu vermiş.” “Kim?” arkamdan Ulaş’ın sesini duydum, yakalanmanın utancı ile gözlerimi kıstım. “Kim dedim?” malzemeleri yere bırakıp yanıma oturdu, “Sen.” Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu, gecenin bir vakti olmasına rağmen gözleri o kadar güzel parladı ki. “Komutanım bizde buradayız.” Selçuk’un sesi ile aramızda ki mesafe büyüdü.

“Dondurmam nerede?” Sude oldukça aç gözlerle Batur’a bakıyordu. Batur poşetleri karıştırdıktan sonra yaklaşık bir kiloluk dondurma paketini ve kaşığı uzattı. “Seni çok seviyorum hayatım.” Batur hafifçe gülümsedi “Bende seni.” Sonra bize döndü, “Bu cümleyi sadece yemek yerken kuruyor biliyor musunuz?”

Hepimiz yavaşça başımızı öne eğdik, tabiî ki Batur’u seviyorduk ama Sude’nin gazabı işte onu hiçbirimiz göz önüne alamazdık. “Gördünüz değil mi? Benimle nasıl uğraşıyor. Haksız mıyım?” hepimiz başımı kaldırdık “Çok haklısın.” Batur şokla ağzını açtı “Lan siz benim arkadaşımsınız.” Emre gururla başını iki yana salladı “Bri kavga varsa ben her zaman kadın tarafına geçerim. Kardeşimi tanımam.” Batur Emre hiç yokmuş gibi Sude’ye yanaştı. “Özür dilerim bir tanem.” Hafifte sırnaşınca muhabbet orada kesildi.

“Bize yer var mı ?” Güney’in sesini duyunca hepimiz onlara döndük, Elif ile el ele gelmişlerdi “Buyurun.” Hızlıca biraları sakladık. Elif utanmaktan iyice kızarmıştı, “Bizden utanıp çekinmene hiç gerek yok. Bunda sonra hep beraber olacağız.” Elif hemen Pars’a döndü “Siz büyük komutansınız.” Hepimiz gülmeye başladık, büyük komutan tabiri çok hoştu.

“Tim komutanıyım evet.” Elif utanarak başını öne eğdi “Ben pek askeri terimler bilmiyorum.” Emre büyük bir rahatlıkla “Yakında hakim olursun yenge önemli değil.” Güney ellerini iki yana açtı “Yavaş da.” Emre hemen panikle “Yenge dedim ama istersen demem yenge? Deyim mi yenge? Deme dersen demem yenge.” Hepimiz öylece Emre’ye kitlendik. “Az daha çiz altını tam olmadı öyle.”

Elif başını hafifçe salladı “Hiç önemli değil. İstediğiniz gibi hitap edebilirsiniz.” Gözleri ile bizi tarıyordu, kim kim onu anlamaya çalışıyordu. Batur’a döndü “Siz, sizle daha önce hiç karşılaştık mı?” Batur başını iki yana salladı “Sanmıyorum hiç Karadeniz de bulunmadım.”

Elif kaşlarını sıktı “Bera değil mi soyadınız.” Sude öne atıldı “Öyle siz kocamı tam olarak nereden tanıyorsunuz.” Batur’un bacağını sıkıca kavramaya başladı. “Doğu taraflarına ilk atandığım yıllarda çalıştığım okula baskın olmuştu, o zaman bizi oradan kurtaran askerler sizden emir alıyordu.” Batur biraz düşündü “Evet bir okula gittik ama çıkaramıyorum.”

Elif gülmeye başladı “Yaralanmıştınız, yardım etmek istedim. Bana laf sokup gittiniz.” Batur’da birden gülmeye başladı “Hatırladım, gözlüklerin olmayınca.” Sude, Batır’a döndü “Ne dedin kıza.” Batur gülerek “Sarayım falan dedi Elif, bende başka bir şeye sinirliydim. Öğretmen olarak lütfen sadece işinizi yapın. Bu kadar diye hatılıyorum.” Elif başını iki yana salladı. “Asla böyle demediniz.” Sesini topladı.

“Bir öğretmen olarak kendinizi doktor ile karıştırdınız herhalde. Sadece öğrencilerle ilgilenin ayakaltında dolanmayın. Bunları söylediniz sonra da tövbe çekerek yanımdan uzaklaştınız.” Batur başını öne eğdi kıkırdamaya başladı “Bana bazen böyle heyheyler geliyor kusuruma bakma.” Hepimiz kıkırdarken Batur birden durağanlaştı.

“İyi misin komutanım?” Doruk endişeli bir şekilde bakıyordu. “İyiyim aslanım. Ben biraz iskeleye gideyim.” Hepimiz onayladık onla birlikte Selçuk da ayaklandı ama onu geri oturttu. İskeleye ağır adımlarla geçti, yavaşça oturdu bir sigara yaktı duman altı oldu.

“Çağdaş geldi aklına.” Selçuk hepimizin sesi oldu anlık olarak. “Daha çok yeni.” Pars cimlesini bitirir bitirmez ayaklandı, “Beni istemedi, sert yapar şimdi.” Selçuk’un hafifçe omzuna dokundu. Yüzünde bir tebessüm ile “Kardeşiyle düşünmeye değil ağabeyinin gölgesine sığınmaya ihtiyacı var şuan.” Dediği gibide oldu Batur Pars’tan uzaklaşmak yerine bir şeyler anlatmaya başladı.

“Yarın kına var.” Asel ortamı toparlamak adına oldukça neşeli bir sesle konuştu. “Aynen.” Elif kırık bir gülümseme ile karşılık verdi, puslu bakışlarını Güney’e çevirdi. Güney’de sessizce elini tuttu “Her şey hazır mı?” Begüm merakla ikisine bakıyordu. “Bilmem annemgil hazırlamıştır herhalde.” Begüm hemen kaşlarını kaldırdı “Olmaz öyle.” Aralarına oturdu “Yarın hemen gidip sana kıyafet bakıyoruz, kızlarda malzeme işini hallediyor, kına bu öyle geçiştirilmez.”

“Peki, siz nasıl uygun görürseniz öyle olsun.” Begüm tam bir abla hızıyla Elif’in kafasına hafifçe vurdu, “Kız sen nasıl istersen öyle olacak senin kınan. Aaa az kocanın parasını harca be gülüm.” Güney başını evet manasında salladı “Harca tabii.” Bizde onayladık. “Begüm, Güney’in kart bende size vereyim oradan alın yarın.” Kartı uzattım, Begüm hemen çantaya attı.

Güney yerinden kalktı, Ulaş’la aramıza girdi, kulağıma doğru eğildi “Kimin kartı o?” işaret parmaklarımı hafifçe birbirine sürttüm “Senin benim mi var aa.” Güney iyice kulağıma yaklaştı “Ankara’ya varınca konuşacağız bu para işini abla. Unutuyorum atlıyorum sanma tamam mı?”

Başımı evet manasında salladım, “Tamam sanmam.” Birkaç dakika sonra bana iyice sıkıntı gelmişti, hem uykum gelmişti hem sohbet sarmıyordu. “Uğur?” “Karam.” Gözlerimi ovuşturdum “Uykum geldi.” Hafifçe Güney’i ittirdi “Öte git lan!” Güney’i hala ittiriyordu. Güney kalkar kalkmaz yanaştı. “Gel.” Kollarını açtı başımı göğsüne yasladım. “Kalkarken beni uyandır.” Başını hafifçe salladı. “Kıyamam ama denerim.”

Bölüm : 21.10.2024 15:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...