

17.02.2024
17:42
Düzenleme: 12.05.2025
Bölüm şarkısı: Bir Ateşe Attın Beni - Kamuran Akkor
"En korkunç canavarlar ruhumuzda gizlenenlerdir."
***
Bir çift göz, içten bir gülümseme ve sıcacık dumanı üzerinde tüten sade bir Türk Kahvesi... Şu an ki durumun özeti buydu. Teşkilattan çıkmış sahilin karşısındaki bir kahvecide Berkay'la oturmuş karşılıklı kahve içiyorduk. Gerçi o içiyor, bense gözümü karşımdaki denize dikmiş öylece dalgaların dansını izliyordum.
Yarın günlerden 8 ocak, yani doğum günümdü... Henüz daha küçük bir çocukken bile doğum günlerinden hep nefret ederdim. Bunun sebebi belki doğduğum andan itibaren yapayalnız oluşumdan, belki de doğmaması gereken bir dölden ibaret oluşumdandı bilemiyordum. Zaten daha neyi sorguluyorsam, sıradan bir gündü ve yine sıradan bir gün olup geçecekti. Hepsi bu kadardı..
Fincanı tutan elimin üzerinde sıcak parmakların dokunuşunu hissederken, bakışlarımı daldığım denizden çekerek Berkay'ın gözlerine çevirdim. Gözleri bakışlarıma tutunurken kırmızı dudakları hafifçe aralandı.
"Dalgın, bir o kadar da düşüncelisin Medusa. Yani her zamankinden biraz daha fazlasın bugün. Söyleyemez misin neyin olduğunu?"
Gittikçe, beni daha fazla merak edip anlamaya çalışırken bir yandan da gereksiz analizler yapmaya çalışmasıyla sinirimi bozuyordu. İşin kötü yanı ise analizlerinin doğru çıkıyor olmasıydı.
Soğumaya yüz tutmuş kahvemden bir yudum alırken ıslanan dudaklarımı konuşmak için araladım. "Bana bu kadar kafayı yorma. Neticede ben, bir bilmecede ki cevap kadar karmaşığım."
Cevabımın hoşuna gitmediğini kasılmaya başlamasından anlarken öylece dik bakışlarla gözlerine bakmayı sürdürürken yüzünü yüzüme yakınlaştırdı. Şimdi karşımda bir çift kahve gözün git gide koyulaşmasını izliyordum.
"Sen susarken bile benim aklımı başımdan alan bir kadınsın. Ama en azından sohbet etmek istiyorum seninle sakince. Bu mümkün mü?"
Beklenti içinde sorduğu soru, içimde ki Ayana'nın hoşuna gitti. Ellerimi tekrardan fincana sararken onun yarattığı çemberden uzaklaşarak; "Tamam istediğin gibi olsun." derken buz gibi olmuş kahveden son yudumu da içerek bakışlarımı yüzüne çevirdim. Dudakları, bu uzlaşmacı tavrıma karşı zaferle kıvrılırken genişçe gülümseyerek dudaklarını araladı. "O halde en sevdiğin renk nedir?"
Basit ama bir o kadar da tuhaf bir soruydu. Neticede kişisel hiçbir şeyimi ekiple paylaşmıyor, bu tür konulardan söz etmiyordum. Derin bir nefesi içime çekerken yeşillerimi de gökyüzüne dikip sorusunu; "Mavi." diye cevapladım. Yüzümde hissettiğim bakışlarına inat karşılık vermiyordum.
"Siyah dersin sanıyordum. Peki neden Mavi?"
Bunun iki cevabı vardı. Siyahı sever hatta genellikle siyah giyinirdim. Ama zamanında gökyüzü bakışlara sahip bir çift gözün ve gökyüzünde ki umudun oldukça payı büyüktü. Onun için ona biraz detay vererek sorusunu yanıtladım. "Gökyüzünün ve denizin rengi hem de benim için biraz olsun huzuru temsil ettiğinden mavi. Tabii siyahı da oldukça seviyorum." dedikten sonra bir kaç saniye durmuş sonrasında ansızın konuşmuştum. "Peki senin en sevdiğin renk?"
İlk kez ona yönelik bir soru benim tarafımdan sorulurken, şaşkın gözleri zehir yeşili gözlerime sıkıca tutunmuş öylece bir kaç dakika bakakalmıştı. Sabırla ifadesiz tuttuğum bakışlarımı yüzünden çekmeyip beklerken, "Uzun zamandır gözlerinin, zehri yeşili." cevabıyla bir kaç saniye odağımı kaybederken, yeşillerim tekrar koyu harelerinde takılı kaldı. Donuk gözlerim bir zamanlar kimse tarafından sevilmez iken karşımdaki adamın şimdi en sevdiği renkten ibaret olması farklı hissettirmişti. Yüzümde istemsizce bir gülümseme peyda oldu. İtiraf etmem gerekirse böyle iltifatlar almak kadın olduğumu tekrardan bana hatırlatan masum ve bir o kadar da uyarıcı hislerdi. Farketmediğim gülümsemem telefonun kamerasının açılıp çekilirken ki sesine kadar bozulmazken, çıkan sesle birlikte dudaklarımın düz bir çizgiye dönüşmesi uzun sürmedi.
"Çatma kaşlarını, nadir de olsa benim için ki gülümsemeni ölümsüz kılmak istedim."
Çatılan kaşlarımı eski haline çevirirken soğuk sesimle; "Bunu görmemiş gibi yapıyorum ama artık kalkmalıyım." Diyip üzerime deri ceketimi geçirip ayaklanırken konuşmasıyla durdum.
"Medusa sorularım daha bitmedi ki " demesiyle karşımda ki yüze iyice yakınlaşarak; "Şimdilik bu kadarı kafi Hançer. Yarın ki toplantıda görüşürüz." diyerek yanından hızla geçip çıkışa ilerledim.
Birilerine kendimi açma fikrinden, deli gibi kaçınıyordum. Sanki yeniden birine alışsam onu da kaybedecekmiş hissinden, içten içe hep korkuyordum. Ufacık bir ilgiden bile fütursuzca kaçışlarım bundandı. Geçen 20 dakikanın ardından evin yolunu yarılamıştım bile. Artık bir karar vermem ve ona göre uygun bir plan kurmam gerekiyordu. Kendime bu kadar zaman tanıyor olmam yeterliydi. Elimdeki anahtarı kilide yerleştirip aceleyle çevirerek kapıyı açıp evin içine girdim. Nihayet kendi sığınağıma ulaşmanın verdiği o hisle omuzlarım gevşeyerek rahatladı. Yatak odasına geçip üzerimdekileri ağır ağır çıkartarak, rahat edebileceğim eşofmanları giyip oturma odasına geçerek masanın üzerinde duran paketin içinden bir dal sigara çıkartıp yaktım. Sigaranın zehrinden içime derin nefesler çekip verirken, zihnimin derinliklerine itelediğim düşünceleri de gün yüzüne çıkarttım.
Ares... Evet iç ses Ares, onu bulmalı mıyım? Yoksa hayatıma kaldığım yerden devam mı etmeliyim? İki soruda iki ucu boklu değnekti. Biliyordum kaderin bizi elbet bir gün karşılaştıracağının bilincindeydim ama vakit bu vakit miydi? İçten içe, onunla yüzleşmen yarım kalan o vedayı etmen gerekiyor Ayana. Biliyorum Safinaz yarım kalan o kadar çok şey var ki, artık en büyük yükten başlama zamanıydı.
Sigaranın yanıp küle dönmesiyle kalan izmariti de küllüğe atarak çalışma masasına geçip oturdum. Ares hakkında araştırma yapıp nerede, nasıl bir hayatı var öğrenmem şimdilik başlangıç için en iyi seçenekti. Sonrasın da Reha denen adamı elbet düşünürdüm.
Yıllarca yapmam gerekeni hep itelemiş, hiç tanımamışım gibi davranarak kulağımı ona dair olan her şeye kapatmıştım. Teşkilata adımımı attığım ilk anlarda bile tek bir isteğim olmuştu. Ares'in nerde ve nasıl olduğuydu. O zamanlar bana sunulan, mavi kapaklı bir kaç sayfadan oluşan ve her yıl düzenli sayfalar halinde eklenerek artacak olan dosyaydı. O zamanlar, ilk kez hiçbir şeyden korkmayan Medusa bile bu dosyanın varlığıyla epeyce bir sarsılmıştı.
Ne kadar istesem de bir türlü, beni bırakmasının sonucunda yaşadığı hayatı cesaret edip bakmayı istememiştim. Belki de bunun sebebi, nasıl bıraktıysa beni öylece bulmasını ve karşıma çıkmasını istemem ve dilemiş olmadandı. Lakin şimdi, tekrar tekrar anlıyordum ki geçen zamanla birlikte ne bir yol bulunmuş nede karşıma kendisi çıkmıştı. Dedim ya ne boş bir çabaydı zannettiklerim. Ama artık yüzleşmenin tam vaktiydi
****
Nasılsınız? Uzun bir ara oldu ama yeni bölümle karşınızdayım.
Ne çok gizem saklıymış Ayana'da değil mi? Peki sizce Ares'in nasıl bir hayatı olmuş olabilir?
Yorumlarda sizleri dört gözle bekliyorum ama gelmiyorsunuz :)) Sağlık olsun elbet bir gün.
Bir sonraki bölüme denk görüşmek üzere. :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 123 Okunma |
57 Oy |
0 Takip |
28 Bölümlü Kitap |