
'Ağlaman gerek, son bi' kez bebek
Gülmeyi öğreniyo'sun'
PİNHAN
BÖLÜM 11: RET
===
"Lila!"
Atalay'la bahçeye doğru gittiğimizde kapıdayken, bizi gören Derin, bize doğru geliyordu.
"Atalay, hoş geldiniz!" Bana döndü bakışları, "Gelmeyeceksiniz sandım, neyse ki Melisa geç kalacağınızı söyledi. O da sizi bekliyor, şurada," diyerek havuzun yanında konumlanan küçük yuvarlak bir masayı işaret etti. Birkaç masa vardı bu şekilde, sevineceğim nokta havuza yakın olmamalarıydı. Böyle bir yerde topuk boyu yüksek olan ayakkabılarla yürümek ilk deneyimimdi ve yanımda ne babam, ne Tayfun abi ne de Aral vardı.
Bir köşede müzik sistemi diye düşündüğüm kısım, bir köşede çardak vardı ve tahmin ettiğimden de kalabalıktı ortam. Gürültülü müzik bana Özlem'le olan dün geceyi hatırlatmıştı. "Sana da." diyen Atalay'ın belimdeki eli varlığını belli ettiğinde incelediğim mekandan ona aldım bakışlarımı, "Daldın?"
"Şaşırdım." dediğimde gülümsedi, "Gel hadi, Melisa'nın yanına geçelim." Masaya gittiğimizde sabahki gördüğüm kızla şimdiki kız farklıydı. Daha doğrusu tarz farklılığı onu başka kılmıştı. Üstelik bir kirpiği beyazken şimdi ikisi de aynıydı ve üzerine giydiği lacivert elbise sabahki bol kıyafetleri aksine fiziğini ortaya çıkarmıştı. Şaşkınlık dolu bir "Melisa," çıkmıştı dudaklarım arasından, "Çok güzel olmuşsun." diye eklediğimde kıkırdayarak bir kolunu uzatıp bana sarıldı. "Teşekkür ederim! Tabii sabahki halimden sonra şaşırman normal. Beni geç, sana gelelim asıl! Gerçekten şatodan kaçan bir prenses olabilir misin?!" Gülerek karşılık verdiğimde Atalay araya girmişti, "Ve bu güzelliğe içecek bir şeyler almaya gidiyorum. Melisa, sen de ister misin?" derken masadaki bitmiş kadehi işaret etti. "Beyaz!" diyerek onayladığında yanımızdan ayrıldı.
"Atalay'ın toplantısı yüzünden mi geç kaldınız?" diye soran Melisa'yla dudaklarımı birbirine bastırdım. Sorusunun amacını açıklamak istercesine, "Yani hep toplantılar yüzünden bekletir de insanları, seni de mi bekletti salak diye sordum," dedi. Elini ağzına götürdü söylediği kelime yüzünden, "Ayy, pardon. Alışkanlık, arada sövüyorum da..." dediğinde aldırış etmedim. Özgür ve Özlem'den neler duymuştum... Gülümseyerek, "Sorun değil." dedim. "En yakın arkadaşı olduğundan bahsetmişti Atalay, hakaret anlamında söylemediğini tahmin ediyorum."
"Hadi canım, beni mi gösterdi en yakın diye?"
"Evet, sen diğerleri gibi değilmişsin pek."
"Siktirsin salak ya," derken alt dudağını ısırdı, "Sen bana bakma, ağzım biraz bozuk benim." İstemsizce gülümsemem büyümüştü, bu cümlesi bana Özgür'ü hatırlattı. İlk tanıştığımızda o da böyle bir cümle kurmuştu.
Atalay yanımıza gelirken Melisa biraz daha sesini yükseltti, "Blöf yapmıştır o, kendi ekmeğinde olduğundan." Gözüm Atalay'la arasında gidip geldi, "Zekanı ve gücünü çok övmüştü," derken kadehleri masaya bırakan Atalay araya girdi, "Ha Melisa'yı ne kadar sevdiğimden mi bahsediyordunuz?" diye sorduğunda başımla onayladım.
"İlk sırayı Görkem çekmiyor mu yani?"
"Katiyen." Atalay başını iki yana sallayarak cevaplamıştı Melisa'nın sorusunu. Sırıtarak karşılık verdi Melisa, "Bak Lila, profesyonel yalancı. Sırf şirketlerinde baş stajyerlik teklifini kabul etmem için!"
"Ulan yemedi..." diyerek hayıflanan Atalay'la gülmeden edemedim. Şaka yapıyordu çünkü gerçekten Melisa'ya değer verdiğini biliyordum, Görkem'den de öncelikli olduğu belliydi. Göz devirip bana döndü Melisa, "Yüzde yüz burslu ve bölümün birincisi olduğum için babasının şirketinde staj yapmamı istiyor da, benim göz tekstilde."
"Kızım boş ver sen Mavi Company'i falan, gel bize. Hem ne yapacaksın tekstil içinde, moda da moda..."
"İnşaatla ne işim var?" Kaşlarını kaldırıp başını iki yana sallayan Melisa'ya sırıttı Atalay, "Otel açarız yurt dışına." derken Melisa da aynı anda tekrar etmişti cümlesini. Nasıl aynı cümleyi kurduklarını düşünürken "Hep aynı konuşmayla, aynı cümleyi kuruyor." diyerek bana söylendi.
Ellerimi havaya aldım, "Ben pek anlamadığım için bunlardan, bir şey diyemeyeceğim."
Melisa, "Merak etme, insan anatomisi kadar zor değil." demişti. "Sen muafiyete girecektin değil mi? Nasıl geçti?"
"İyiydi, kolaydı yani."
"İyi bari, bu sene boşsun. İstanbul'un keyfini çıkartırsın." diyen Melisa'dan sonra Atalay araya girdi, "Arada fakülteye uğramayı da unutma ama..."
"Kız altı yedi senesini geçirecek zaten, bir sene uzak kalayım der Atalay."
"Atalay!" Uzaktan gelen bir seslenişle Atalay arkasını dönüp baktı, işaret parmağını bir dakika dercesine kaldırarak tekrar bize döndüğünde "Kerem," diye belirtmişti. "Beş dakikaya dönerim." deyip gittiğinde Melisa'ya baktım. "İşletme okuyordun değil mi?"
"Evet, son sınıfım ve bu sene staj var."
"Atalay aynı zamanda çalıştığından bahsetmişti, okul ve işi bir arada götürmek zor olmalı..." İnsanların hayatlarını başkasından duymak hoş olmaz diye düşünsem de herkes oldukça konuşuyordu, Atalay da arkadaşlarından bahsederken Melisa'yı ve Koray'ı oldukça anlatmıştı. Babamla uzak olduğumuz konusu açıldığında Melisa'nın da ailesinden uzak olduğundan bahsetmişti, çocuk yurdunda büyüdüğünden. "Yani, çocukluğumdan beri böyle olduğu için alıştım. Hem öğrenci yurdunda kaldığım için kiram da az, burslar, maaş derken zenginim yahu!" diyerek gülmüş ve omuz silkmişti. "Sen de burslusun değil mi? Kaleli'lerle yakın olduğun için burslu olacağını düşünmezdim ama birincilikle geldin,"
"Ama burslu değilim."
"Nasıl yani?"
"Birincilikle gelsem de burs kontenjanını doldurmamak için bursluluk üzerinden kaydolmadım." Bunu geçen hafta Aral anlatmıştı bana, okuldan bahsederken. "Birinci olmamdaki neden babamın disiplin tutumu, tamamen dersler üzerine kuruluydu düzenim."
"Evet, Atalay bahsetmişti ama sen girmek istemezsin diye pek açmıyorum,"
"Selam!" Melisa'nın sözünü bölen Derin'di. "Neden duruyorsunuz dansa katılsanıza?" diyerek arkayı işaret ettiğinde havuz başında dans eden topluluğa baktım. "Biraz daha ısınalım," diyen Melisa'yla başımı iki yana salladım. "Ben katılmayayım hiç."
"Neden?! Buraya sadece tanıştırmak için çağırmadım seni, eğlen lütfen!"
"Suya yakın olmayı pek sevmiyorum da..."
"Sudan mı korkuyorsun?" diye soran Melisa'ydı. "Evet, su fobim var." Derin'e döndüm, "Burada iyiyim, teşekkürler."
"Tamam tamam, ısrar etmeyeceğim. Birazdan kızlarla da tanıştırırım seni, tıp fakültesinden de birkaç kişi gelmişti, tanıştın mı?"
"Hayır, görmedim."
"Ben tanıştırırım, bu arada," diyerek Melisa'ya kaydı gözü, bileğini işaret etmişti. "Pandoran gözümden kaçmadı, çok güzel!"
Melisa tebessüm ederek "Teşekkürler." diye karşılık verdiğinde Derin bana baktı tekrar, "Senin de ismin gibi lila rengi elbise giymen Lila... çok tatlı." derken beni süzdüğü bakışları sağ bacağımda takılı kalmıştı. Dikiş izim dikkatini çekti sanırken kaşları çatıldı ve "Sen," diye bir mırıltı çıktı dudaklarından. Bacağımdaki bakışlarını çekip yüzüme çıkardı, şaşkın ve anlamsızdı. Aralık dudakları kıpırdasa da bir şey demeden bir iki adım gerileyip ardını dönerek gitmişti.
"Bu neydi şimdi?" diyerek kaşlarını kaldırıp bana baktı Melisa.
"Bilmiyorum, kötü bir şey mi oldu? Pek iyi değildi sanırım. Yanına gitsek mi?" Önündeki içecekten birkaç yudum aldığında ben de boğazımı ıslatma ihtiyacı duyduğum için bardağa uzandım. "Gerek yok, bir şey hatırladı sanırım, içeri giriyor." dedi, arkamdan Derin'e bakarken. Yudumladığım içecek boğazımı acıtmıştı. Yüzüm ekşidiğinde Melisa gülümsedi, "Beğenmedin mi? İstersen değiştirelim." Tadı değil de yakması hoşuma gitmemişti. "Sadece biraz yaktı."
"Ah, alkollü. İlk deneyimin mi?"
"Hayır ama pek alışkın değilim."
"O zaman yavaş git, çarpabilir." Başımı sallayarak onayladım. Dün gece tecrübe etmiştim maalesef ki. Havuzdan aldığım gözlerimi masaya çektiğimde yanımıza gelen kişi kollarını yaslayarak "Selamlar," demişti. Başımı kaldırıp baktığımda bunun Baran olduğunu gördüm. Aral'ın arkadaşının burada olması şaşırtmıştı. "Selam," Melisa karşılık vererek kaşlarını çatmıştı, "Baran'dı değil mi?"
Yüzüne bir sırıtış ekleyip elini saçlarından geçirdi, bana bakıp Melisa'yı işaret etti, "Yengem bak ünlüyüm buralarda."
"Yengem?" diye soran Melisa'yla bir anda dudakları aralanan Baran "Yani," diyerek giriş yaptı. "Ağız alışkanlığı, az önce yengemle konuştum da, takıldı düşmüyor dilimden." diyerek gülümsemişti. "Siz tanışıyor musunuz?" Melisa'yla aynı anda sormuştuk bunu.
"Kıralan'dan tanıyorum. Bir de aynı fakültedeyiz, ondan." Önce Melisa cevaplamıştı. "Gerçi Gurur'larla yakındın sen değil mi?" Baran'aydı sözü, "Normal tanışmanız." Başımla onayladım. Baran etrafta gezdirdiği gözlerini bana çekti, "Nasıl gidiyor, bir sıkıntı var mı?" dediğinde gülümsedim, "Teşekkürler, yok. Sen nasılsın, burada görmeyi beklemiyordum?" Kaşlarını kaldırıp başını eğmişti, "Parti nerede Baran orada,"
"Yiğit yok mu?"
"Bugünlük yok diyelim, neyse," sola çevirdiği başıyla bir masaya bakmıştı, "Ben geçeyim, buralardayım ihtiyaç olursa."
"Tamam, görüşürüz." Başıyla selam verip uzaklaştı. "Atalay nerede?" diye sordum Melisa'ya, beş dakikaya geleceğini söylemişti. Melisa bir noktayı işaret etti gözleriyle. Oraya baktığımda beş altı kişi hararetli bir şekilde konuşuyorlardı. "Siyasete dalmıştır yine, toplantıdan da yeni çıktı ya."
"Ne toplantısıydı ki?" Omuz silkti, "Bilmem, ben pek ilgilenmem öyle şeylerle, gelince anlatır kendisi." Dudaklarımı birbirine bastırıp dikkatimi çevreye verdim. İstemsizce gözlerim Aral'ı aramıştı, konuşmamız yarım kalmış gibi hissediyordum. Oysa gayet görüşürüz de demiştik.
Yutkunuşumu gidermek adına elimdeki bardaktan biraz içtim. 'Kesin hoşlandı benden.' Kaşlarımı çattım, Özlem'in mesajıydı bu. Saçmalama Lila. 'Beğendi beni.' demişti. Böyle bir durum yaşadığı için mi söylemişti? Çocuk onu beğendiyse ve buradaki çocuk da Aral oluyorsa... Gayet beğenebilirdi. Ben de onu beğeniyordum.
Aklıma gelen düşüncelerle gülümsedim, saçmalıyordum ama iyi hissettiriyordu. Aral da iyi hissettiriyordu, bu Aral'ın da saçma olduğunu mu gösterirdi?
"Gel Lila, seni fakülteden birkaç kişiyle tanıştırayım. Tabii istersen, Atalay gelene kadar?" Düşüncelerimi bölen Melisa'yı onayladım. Biraz oyalanmak iyi gelebilirdi. Derin bir iç çektim, "Ola-" biten kadehin yerine dolu bir kadeh konulduğunda omuzlarım üstünden geriye baktım, Atalay'dı bu. Gülümseyerek, "Adam tuttu yakamı bırakmadı, zor kurtuldum..." deyip yanıma kaydığında "Özür şeklini değiştir Atalay, Lila şakayla karışık bahanelerden hiç hoşlanmıyor belli ki." diyen Melisa bana göz kırpmıştı. Gülmemek için yüzümü ekşitirken alayına ayak uydurdum, "Kesinlikle, kötü bir bahane. Geçerli bulmadım."
"Peki... bir dansla kendimi affettirebilirim?" diyerek tek kaşını kaldırdığında reddettiğim sanılmaması için gülümseyerek sorusunu geçiştirdim, sadece babam ve Özlem'le dans etmiştim şimdiye kadar, bir başkasıyla bunun üstesinden gelebileceğimi sanmıyordum. "Şaka yapıyorum. Melisa toplantı hakkında konuştuğunuzu söyledi, bahsettiğin parti toplantısı mı?" derken araya Melisa girmişti, "Böleceğim konuşmanızı ama bölümden birkaç kişi sesleniyor," diyerek bir yönü işaret etti, "Gidip geleceğim hemen, siz devam edin." Gülümseyerek karşılık verdiğimizde o uzaklaşırken Atalay devam etmişti, "Maalesef." Bunu pek hoşnut bir şekilde söylememişti. "Hoşlanmadığın bir durum mu var?" diye sordum.
"Evet. Mecliste insan haklarıyla ilgili bir yasa düzenleniyor, gerçekten getirilmesi gereken bir yasa fakat iktidar destekli olduğu için muhalefet parti olarak bizim partide bir bölünme söz konusu," bahsettiği konudan pek anlamıyordum ama dinlemem yeterliydi, dinledikçe öğrenebilirdim. "Kimi yasanın devletin yararına olduğu için desteklememiz gerektiğini savunuyor kimi de iktidar destekli olduğu için karşı çıkıyor ki karşı çıkanların sayısı çoğunluk. Ben ve birkaç kişi desteklesek de oy çoğunluğuyla olacak bir durum bu. Toplantıda partinin değil ülkenin menfaati için ilerlememiz gerektiğini vurgulayınca da tartışma çıktı, gençlik kolları başkanlığımı sarsabilir." Onun başkanlık yaptığını biliyordum, daha öncesinde bahsetmişti ve bu işine oldukça değer veriyordu. Her defasında konu açarak bahsetmesi de bunun bir göstergesiydi ve işini etkileyecek bir olay olması onu da oldukça etkilerdi.
"Partilerin, ülkenin gelişimini sağlayan bir gruplaşma olduğunu biliyorum," Babamın verdiği tarih dersleri ve Atalay'la, Özlem'le, Aral'la konuşmalarımdan bazı çıkarımları yapabiliyordum. "Neden yararlı bir yasayı savunduğun için tartışıyorlar ki?"
"Önergeyi sunan parti iktidarda olduğu için. Bu işlerde bazen karşıdakini sarsmak için stratejik yollara girebiliyorlar fakat bu konu iktidar-muhalefet zıtlığına girişecek bir konu değil, bunu anlamıyorlar."
"Sen de anlatmayı deniyorsun?"
"Evet güzellik, ama çoğunluk anlamamakta ısrarcı ve başkan da bu çoğunluğa katılacak gibi görünüyor. Benden bu yasaya onay verdiğimizde seçmen kazanacağımızı garanti edecek veriler sunmamı istedi."
"Bu iyi bir fırsat değil mi işte? Eğer iyi hazırlanırsan ki destekliyorsan demek ki düşüncelerinden eminsin, yasayı desteklersiniz." Dirseklerini masaya yaslarken etrafta gezdirdi gözlerini, dudaklarını ıslatarak bana döndü, "Ama bu sunuda başarılı olamazsam kol başkanlığımı kaybettirecekler, bizzat başkanın söylemi..." Bir grupta düşüncelerini özgürce ifade ettiği için neden işinden edilirdi ki insan? Bu kısıtlama her ne konuda olursa olsun kutuplaşmayı beraberinde getirebilirdi, sağlıklı bir yaklaşım değildi.
Bakışlarında bir burukluk vardı, işine gerçekten bağlı biriydi o, "Gördüğüm kadarıyla işinde çok başarılı birisin Atalay, bu konuda da en iyisini yapacağından şüphem yok."
Gülümseyerek yanağıma uzanıp sıkmıştı, "Umarım güzellik." Atalay el temasını seviyordu, anlık temaslarıyla duraksıyordum.
Özgür de el şakaları yaparken beni uyarmıştı, rahatsız olduğumda bunu dile getirmem konusunda, insanların temasıyla rahatsız olduğunu belirtmenin karşı tarafı kırıcı bir unsur olmadığından bahsetmişti. Ama duraksamam hoşlanmadığımdan değil bir anda olduğu içindi, bunun farkındaydım çünkü Özgür gibi alaylı tavrı onun da el şakalarını sevdiğini gösteriyordu.
Özgür'den rahatsız olmuyordum, Atalay'da onun gibiydi. Sadece bugün Özlem'in dün gece söylediği 'Sana nasıl baktığını fark ettin mi?' sorusuyla farkında olmak için daha dikkatli inceliyordum onu. Anlattıklarına ara ara cevap versem de tavırları ve söylediklerini tartıyordum, bana hiç de farklı gelmiyordu ya da ben anlamıyordum.
Konuşmamız bugün çocuklarla tanışmam konusuyla son bulmuştu. Kendi düşüncelerim ardına bir de ona cevap vermek zorlamıştı beni, saatlerdir ayaktaymış gibi yorulmuştum oysa geleli bir saat geçmişti daha.
Önümdeki azalan bardağın son birkaç damlasını da alırken "Her neyse, nasıl, senlik mi buralar?" diye sordu Atalay. Dudaklarımı birbirine bastırıp cevap vereceğim sırada devam etti, "Dur tahmin edeyim, kütüphane tercihin."
"Sanırım."
Dudağının bir kenarı kıvrılırken, "Biraz önce reddettiğini fark etmedim sanma." dedi. "Dans etmeyi bilmiyor musun?"
"Biliyorum, biliyorum da babam ve Özlem'le dans ettim sadece. Burada," derken etrafa bakındım, bulanık olan görüntüyü gözlerimi kırpıştırarak netlediğimde havuz kenarında dans eden birilerinin hâlâ var olduğunu gördüm. Bir hatam olabilirdi ve pek güvende hissetmiyordum. "Yapabileceğimi sanmıyorum. Hiç gerek yok, hem" ayakkabılarımı işaret ettim, "Havuz kenarına yaklaşmak,"
"Doğru ya... zorlamayacağım, su fobin vardı değil mi? O zaman önce ortama alış. Sizin fakülteden de birkaç kişi gelmişti, istersen tanıştı-" cümlesi, "Atalay," diyerek seslenen bir çocukla yarım kalmıştı, ikimiz de oraya döndük. Yüzünde bir sırıtışla yanımıza yaklaştı. Elini Atalay'a uzatarak "N'aber? Bir haftadır ses soluk yok, nerelerdesin?" diye sorarken gözü bana da değmişti.
"İş güç Caner, vakit olmadı. Senden n'aber?"
Dudaklarını büzerek aşağı doğru indirdi Caner dediği çocuk, bilmem anlamında, "Ne olsun? Ben yine aynı. Geçen mekanda bir çıtıra denk geldim, ulan olsaydın kozları paylaşırdık, tam senlikti."
Saniyelik bakışları bana değen Atalay tekrar Caner'e döndü, "Pek tadım yok bu ara işten, yoğunum." Onlar konuşurken ben de çantama uzanıp telefonumu aldım. Aral'a mesaj atsam iyi olacaktı, bir saat yeterli gibiydi. Üstelik gece götüreceği yeri de merak ediyordum.
Lila: N'apıyorsun?
"Duydum duydum," derken etrafına bakındı Caner, "Fırat da seni arıyordu, kollarla ilgili konuşmak için. Önergeden de bahsetti, yorucu geçecek belli ki bu hafta?"
Anında geri dönüş yapmasını beklemiyordum Aral'ın. Genelde mesajları geç görür, aramalara dönerdi. Acelem olmadığı için tercihim mesajdan yana olmuştu diyeceksem de alakasız... hep mesaj yolunu tercih ediyordum.
Aral: Seni almaya geliyorum. On beş dakika uygun mu?
"Fırat mı?" Şaşırmış bir ifadeyle tekrarlamıştı Atalay. Caner başını salladı, karşıda bir noktayı işaret ederken "Şurada, çıldırmış işten, telefonda konuşuyor." dediğinde gösterdiği yere bakan Atalay, elini tekrar Caner'e uzatıp "Eyvallah, görüşürüz yine, bir bakayım ben." diyerek kibarca göndermek istediğini belli etmişti. Biraz önce gördüğü manzaradan dolayı kaşları çatıkken bana döndü, "Beş dakika versen bana sorun olur mu?"
Tebessümle başımı sallayarak "Hayır, işine bak lütfen." diye onayladım onu. Aral'a da dönmem gerekiyordu. Birkaç adım uzaklaşan Caner'le birlikte Atalay da ona zıt yönde ayrılmıştı. Caner ise ayrılmak yerine Atalay'ın yerine geçmişti. Aldırış etmeden tekrar ekrana döndüm yüzümü.
Lila: Kırıcı... önce insan hal hatır sorar A Plus. Tüm mesajlarımız ne yapıyorsun, neredesin, sana geliyorum, geldim kelimeleriyle dolu.
Aral: Bir de fotoğraf...
Lila: Aral!
Lila: Komik misin sen şimdi?! Hem ben onları sildim.
Aral: Kendinden sildiğinde benden de silindiğini mi sanıyorsun?
Lila: Evet?
Lila: Yani...
Lila: Bir dakika,
Lila: SİLİNMİYOR MU?!
Ekrandaki gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı, önüme ise bir elin uzandığını gördüm. Ben karşılık verirken Caner, "Tadı yok değil de damak zevki değişmiş gibi?" diye sorarak söylediği cümleyle anlamadığım için kaşlarım inmişti. "Nasıl?" diye tepki verdim.
Gözüm önündeki bardağa kaydığında içtiği içecekten bahsettiğini varsaymıştım, "Bilmem, belki yeni bir tat denemek istemiştir." dediğimde yüzündeki gülüşü büyümüştü.
"Diyorsun?.. Genelde paylaşımcıdır, denemek istese haberim olurdu. Garip. İsmin neydi bu arada?" Hâlâ elimi bırakmazken gülüşü solmadan göz kırpmış, sormuştu.
"Lila." dediğimde "Lila," diyerek tekrarladı. Elimi geri çekeceğim sırada, uyarıcı bir tonda sıkmıştı, "Hangi mekandan-" derken ardımda takılan gözleriyle tek kaşı kalkmış ve cümlesi yarım kalmıştı. Birkaç saniye sonrasında yanımda Baran'ı gördüm, elini uzatarak "Caner," dedi. Aynı şekilde karşılık verdi Caner, "Baran."
"Ne haber?"
"İyilik, senden?" diyerek dilini alt dudağında gezdirdi. Baran elini bırakmazken öfkeli bakıyordu ama sesi gayet sakindi, "Gurur'un selamı var." dediğinde duraksayan Caner şaşkınca bana bakmıştı. Ne olduğunu ve ne konuşulduğunu anlamamam benim sorunum muydu yoksa gerçekten fazlasıyla üstü kapalı mı konuşuyorlardı, bunu da anlamış değildim.
İçtiğim şeyi fazla kaçırmış olabilir miydim? Anlamadığımın nedenini bile anlamamam bunun göstergesi olabilirdi.
Caner, "Aldım," diyerek başını salladı şaşırmış bir ifadeyle, "Aldım." diye de ekleyip baş selamı vererek gitmişti.
Gözleri kısık ardından bakan Baran, "Puşt," diyerek göz devirip bana dönmüş ve sırıtmıştı, "Duymadın duymadın." Muhtemelen biraz önceki küfrüne ithafendi. Ona mı söylemişti, bunu da anlamamıştım.
Hiçbir şey anlamamam ve birkaç dakika öncesine kadar hafif hafif üşüyen bedenimin şimdi serinliği hissetmemesi önüme konan bardağın bitmesiyle ilgili olabilirdi. Dikkatsizliğim sonucuydu hep bu. Gülümseyerek, "Neyi?" dediğimde gülmüştü. "Aslansın. Atalay ib-" duraksayıp boğazını temizledi, "Nerede? Onunla değil miydin?"
"Evet, beş dakikalığına ayrıldı. Birazdan gelir."
"Ortalıkta yoksa bizim yana alayım seni?"
"Yok yok, gelir. Zaten Aral'a mesaj attım, o da beş on dakikaya gelir."
"Tamamdır o zaman, buralardayım ben." Konuşmamız bitiminde müzikten dolayı kısık olsa da uzaktan bir bağırış sesi gelmişti, "Lila!" diye. Derin'di bu, biraz önce alelacele gitmişti.
Sesin geldiği yöne döndüğümde elini kaldırdı, "Gelsene, kızlarla tanıştırayım. Hadi!" Havuz kenarında üç kişi toplanmış, konuşuyorlardı. Birini daha önce Kıralan'da gördüğümü hatırlıyordum. Bir adımımdan önce koluma giren Melisa'yla duraksadım, "Yetiştim, kurtlar sofrasına kuzuyu tek gönderemem." diyerek güldüğünde anlamazca suratına bakıyordum.
Sanırım Aral'ın alkolü neden sevmediğini şimdi daha iyi anlıyordum, içtiğim kokteylden olabilirdi kimsenin cümlesini anlamamam.
"Boş ver boş ver, anlarsın birazdan," derken Derin'lere doğru ilerlemişti, "Gel hadi."
"Selam!" diyerek konuşmayı başlattı Derin. Bana bakıyordu, "Kusura bakma biraz önce midem kötü oldu da alelacele gittim," kızlarda gezdirdi gözlerini, "Her neyse! Lila, bu Fidan. Kıralan'da görmüşsündür. Bölümden arkadaşım." Oradayken gördüğüm ama nedense iletişimde olmadığım biriydi, ismini dahi şimdi öğreniyordum Fidan'ın. "Sırma, bizim üniversiteden değil. Kendisi en yakın arkadaşım olur. Kızlar, size bahsettiğim sınav birincisi Lila," deyip beni işaret etti.
Sırma elini uzatarak "Memnun olduk." dediğinde Fidan da araya girmişti, "Ben de görüyordum seni Kıralan'da ama genelde Gurur'larlasın." derken Derin'e bakmıştı, "Dışarıdan pek sıcak birine benzemiyordun, muhatap olmak istemedim açıkçası ama Derin'cim bahsetti senden," Cümlesini yarım bıraktı.
"Oysa bizim çocuklar görür görmez çok sevmişti Lila'yı. Biz de yeni tanışıyoruz ama hiç soğuk bir izlenim almamıştık." diye tamamladı Melisa, Fidan'ı. Bunu söylerken tek kaşı havalanmış pek içten olmayan bir şekilde gülümsemişti.
Fidan'ın da ondan geri kalır bir yanı yoktu,"Ah Melisa, sen de mi buradaydın? Hiç fark etmedim!"
Gülücük atarak, "Lensler buğulanma yapıyorsa!.." diye söylenip koluma girmişti. Mırıldanmasıyla yüzünü ekşitmeye engel olamayan Fidan'dan birbirlerinden pek hoşlanmadıklarını anlamıştım.
"Neyse," konuyu değiştiren Sırma'ydı. "Birincilik derecesiyle neden Kaleli'yi seçtin ki Lila? Tamam şanı büyük ama ilk sırada değil, ki genelde birinciliğe oynayanlar bursluluğa falan da önem veriyor. Maddiyat açısından yani. Oysa Derin, Kaleli'lerle aile dostu olduğunuzu anlatmıştı."
"Herkes paraya bakmıyor demek ki." Melisa, ilk tanıştığım Melisa aksine hiddetliydi şu an. Ortamın daha fazla gerilmemesi için cevap verdim hemen ardından, "Babam disiplinli biridir, bu yaşıma kadar neredeyse her günüm derslerle geçtiği için dereceye girdim. Kaleli Üniversitesi'ni seçmemdeki neden ise bahsettiğin gibi babamın Aral'ın babasıyla dostluğu olması. Babamın isteği yani."
Gözlerini açarak bana bakan Fidan bir anda "Aral mı diyorsun?!" diye tepki vermişti. Buna bu kadar şaşırmasına gerek yoktu aslında, "Yani, pek hoşlanmadığı biliniyor da, herkes Gurur der, ondan şaşırdım."
Hoşlanmadığını sanmıyordum çünkü Özgür ve Dağkan Bey de ona Aral diyordu, ilk ismi diye genelde Gurur diye seslendiklerini düşünüyordum. Omuz silktim, "Hoşlanmıyor değil, kendisi istemişti."
Melisa sırıtarak kolumdan çıktığında arkasından ona el uzatan birine dönmüş ve muhabbete başlamıştı. "Kendisi istedi?" diyerek kaşlarını kaldırıp Derin'e döndü her ikisi de. Tepkileri fazla abartılı geliyordu. Derin de omuz silkerken ellerini göğsünde bağlayıp göz devirdi. "İsteğinden değil, geçmişten tanışıyorlar, ondan." Geçmiş dediği birkaç haftaydı.
"İyi de siz de geçmişten tanışıyorsunuz?" Fidan'dı bunu söyleyen, Sırma ise "Fidan!.." dedi uyarıcı bir şekilde.
Pekâlâ alkolün bayıklığını şu an hissediyordum ama bu anlama yetimi etkileyecek kadar değildi, kaç seferdir insanları anlamamam net bir şekilde üstü kapalı konuşmalarıydı bence ya da benim cümleleri hakkında tahmin yürütemiyor oluşumdandı. Derin'in cümlesine ithafen, "Sadece birkaç hafta oldu, tanışmamız pek geçmiş sayılmaz." dediğimde kaşlarını çatıp bana baktı. "Ne?"
"Yani, babalarımız tanışsa da biz tanışmıyorduk. Kaleli Malikanesi'ne gidişimle tanıştık, Eylül başı."
Söylediklerimin şüphe uyandırıcı yahut rahatsız edici olduğunu sanmıyordum ama Derin gözlerini kısmış üzerimde gezdiriyordu bakışlarını, gözleri tekrar elbisemde ve bacaklarımda takılı kaldı. Dizimdeki yara izi ya da birkaç santim üstündeki ben lekesi dikkatini çekmiş olmalıydı.
"Biz," derken bacağımdaki bakışını bana çıkardı anlık, "Sekiz yaşında tanıştık onunla." Kısık gözleri arkama kayıp tekrar bana döndü, "Birkaç değil birçok yıl oldu." Çocukluk arkadaşı olduklarını bilmiyordum, sormadın ki bilesin Lila?
"Her neyse, ben beş dakikaya dönerim, kızlar?" Onlara baktığında başlarını sallayarak onay vermişlerdi. Derin giderek uzaklaşırken Sırma arkasından baktı, "Ne yakışıyorlardı ama! Değil mi Fidan?"
"Evet, çok. Bence tekrar başlamalarında bir engel yok gibi de." Fidan bende gezdirdi gözlerini, "Derin ve Gurur'u biliyorsun değil mi Lila? Gurur bahsetmiştir Aral diyecek kadar yakınsan."
İmâsını anlayabiliyordum, o kadar yakınsam her şeyini paylaşabileceğini söylüyordu. Fakat yalana gerek yoktu, açıkçası hiç anlatmamıştı da.
"Hayır, bahsetmedi. Aslında Özlem'den duymuştum. Sadece ben sorduğumda cevaplamıştı."
"Neyi, Derin'i mi sordun?" Bu konu üzerinde uzun süre durmaları hoşuma gitmemişti, sanırım konu arkadaşlarımın hoşlanmadığı şeyler olunca ben de rahatsız oluyordum. Aral ise anlaşamadığı için biten bir şey olduğunu söylemişti. Böyle konulardan da pek haz etmiyordu, benim konuşmam da hoşuna gitmezdi. "Direkt kendisini sormadım, bir konudan dolayı açılmıştı."
"Nasıl bir konu?" Bunu Fidan sormuştu. Yeni tanıştığım birisine karşı bu kadar açık olmak çok doğru gelmiyordu, üstelik bunun nezaketen de sorun teşkil etmeyeceğini Aral söylemişti. Fazla özelime giren birisine karşı bahsetmek istemediğim bir konuyu değiştirmem kırıcı olmazdı. Hem Melisa ve Atalay'ı da bulmam gerekiyordu, Aral birazdan gelirdi. "Öylesine bir konu da şey... benim gitmem gerekiyor, tanıştığıma memnun oldum,"
"Nasıl yani sonuna kadar kalmayacak mısın?"
"Maalesef, işim var da..."
"Hadi ama, biraz daha dur." diyen Fidan'a ek Sırma, "Hem muhabbet ediyorduk, yeni kız olarak ortama biraz daha alışman gerekir." diyerek kolumdan destekleyip yanlarına yakınlaştırmıştı, "Ayrıca parti sonu havuz yapacağız, yani isteyenler," derken yanımdan çekilip Fidan'ın yanına geçti. Arkamı işaret etmek için yapmıştı sanırım bunu, "Havanın soğukluğuna aldırma köşede ateş de yakacağız, battaniyelerimiz de var." deyip gözleriyle işaret etti. "Orada,"
Gösterdiği yere doğru başımı çevirdiğimde omzuma çarpan biriyle geriye sendelemiştim. Kendimi toparlamaya çalışırken ayakkabıdan dolayı burkulan ayağım dengemi kaybettirdiğinde ani bir refleksle ileriye uzanan kollarım ve ağzımdan kaçan çığlıkla belime sarılan eller bir olmuştu.
Korkudan aldığım sık nefesleri düzene sokmaya çalışırken gözlerimi sıkı sıkıya kapattığımı yeni fark ediyordum. Biraz önce suya düşecektim.
Titreyen ellerimi sıktığımda hissettiğim kollar gözümü açmamı sağladı. Şokun içinde ne yaptığımı bilmiyordum. Şaşkınlıktan aralanan dudaklarımla beni düşmekten alıkoyan Atalay'a baktım. Onun da benden farklı kalır bir yanı yoktu. Beni düşmemem için kendine daha çok çekerek aradaki bu telaşeyi dindirmek adına, "Yakaladım." diye fısıldadı. Yakalamasaydı boğulabilirdim.
Bu düşünceyle yutkunduğumda bakışları gözlerimden dudaklarıma indi. Bir cevap vermem gerekiyordu. Hem cevapsız bırakmayıp benim de kendimi sakinleştirmem hem de onunla çok yakındık, toparlanmam gerekirdi.
Ne diyeceğimi bilemeyip gözlerimi gezdirirken omuzlarından geriye takıldı bakışlarım, Aral'la buluştu. Derin bir nefes çekip düşmemek için hâlâ ona tutunsam da toparlandım. "Ah," kuruyan dudaklarımı ıslatıp ona çıkardım bakışlarımı "Şey," birkaç adım geriye gittiğinde ben de yana kayarak ellerinin belimden çekilmesini sağladım. "Teşekkür ederim. Ben,"
Özlem'in tahminleri doğru olabilir miydi? Olmamalıydı. "Teşekkür ederim," derken hâlâ soluklanıyordum. Dirseğime dokundurduğu eliyle aynı zamanda "İyi misin?" diye sordu.
"İyiyim, iyiyim." Diğer eli de boştaki kolumu buldu. "Gel biraz oturalım, içecek bir şey ister mi-"
"Hayır hayır, ben de seni arıyordum aslında, gitmem gerek de. Teşekkür ederim tekrar, Melisa'ya da söyle döneceğim." Alelaceleydi tavrım çünkü arkadaki Aral bize bakıyordu. Ya da ben öyle sanıyordum çünkü yanındaki Derin ona bir şeyler anlatıyordu. Belki de dinlerken gözü dalmıştı.
Ona doğru ilerlerken bakışları bir müddet arkamda kalmış sonrasında sendeleyen bana takılmıştı. Merdivenlere giderken sendelememeye çalışıyordum, biraz önce burkulan bileğimden dolayıydı büyük ihtimalle ağrım.
Yanlarına gittiğimde inen kaşlarıyla önce bileğimde gezdirdi gözlerini, Derin'e dönüp "Sonraya sakla lütfen, şimdi gitmeliyiz." demişti. Onun cümlesiyle bana bakan Derin gözlerini kıstı, "Nereye?" Bunu refleksif bir şekilde sormuş olacak ki hemen peşinden "Yani, Lila'yla kızları tanıştırıyordum, çok da sevdiler, hemen gitmeseydiniz." diye eklemişti.
Doğru söylemek gerekirse bakışları benden pek haz ettiklerini hissettirmiyordu, nedensiz bir şekilde keskin bakmışlardı. Üstelik bir nedensiz şekil de onları yan yana gördüğümde hissettiğim huzursuzluktu.
Eklediği cümlesiyle Aral'a bakıp gülümsemesi kızların az önce söylediği yakıştırma konusunu aklıma getirtmişti. Bugün çokça anlam veremediğim şeylerin yanına bir de anlayamadığım karıncalanma hissi eklendi. Araya girdim, "Her şey için teşekkürler Derin, gitsem iyi olacak. Hem işimiz var." dediğimde dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı, "Anladım, görüşürüz."
Ben "Görüşürüz." derken Aral baş selamıyla yetinmişti. Yanımızdan uzaklaşırken Aral ayağımı işaret etti, "İyi misin?"
"İyiyim, ufak bir incinme. Biraz önce dengemi kaybettim, aslında havuza pek yaklaşmıyordum ama nasıl oldu anlamadım," kaşlarımı neyse ki geçti anlamında kaldırıp indirirken "Ürkütücüydü." diye de ekledim.
Suyla temas düşüncesi beni geriyordu, tanımlayamadığım bir boğukluk hissediyordum içindeyken. Öyle ki alkolün verdiği bayıklık bile o an uçuşmuş, yerini aklımda kor yanıklığına bırakmıştı. Aniden korktuğumda ya da irkildiğimde başımda bir kıvılcımlanma hissediyordum gerçekten.
"İstersen direkt eve geçelim?" Düşüncelerim ardındaki sorusuyla aniden ona döndüm, gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı. "Sana mı?"
"Ne?"
"Ne?" Önceki saçma sorumu nereden çıkardığımı düşünmeye vakit ayırmadan düzelttim, "Yani Kaleli'ye... Geçmeyelim, beni bir yere götürecektin, sürpriz, gitmeyecek miyiz?"
"Bileğin ne durumda?"
"Çok iyi!" derken hızlıca kapıya doğru birkaç adım attığımda inlememek için dişlerimi birbirine bastırdım. Sendelediğimi çaktırmadığımı düşünürken arkamdan söylenerek geldi, "Belli oluyor." Zorla gülümsemem arasında gözlerini devirdiğini gördüm.
"Sadece birkaç dakikaya geçer ağrısı, çok da kötü değil, lütfen gidelim." Koluna girerek ona yüklenip yürümeye başlamıştım, desteğini alırsam götürmeyi kabul edebilirdi. Çok okumak insanlar üzerindeki etki ve tepkileri de tahmin etmekte fayda sağlıyordu ki dediğim gibi de olmuştu. "Pekâlâ..."
Dışarı çıktığımızda sıkıntılı bir iç çekip vermişti. Duraksadığında kolunda olduğum için ister istemez ben de durmuştum. Aniden dönerek beni kol altım ve diz altımdan kavrayıp kaldırdığında dudaklarım aralandı, "N'apıyorsun?!" Şaşkınlıkla dökülmüştü bu soru.
Karşıdaki bakışları beni buldu, alayla "Prensesi balodan kaçırıyorum." diye mırıldanmıştı.
Baloda değildik, ben de prenses değildim, kaçırmıyordu da. Yine de yaptığı eğlendirmişti, göz devirsem de kollarımı omuzlarına yasladım.
Başka zaman olsa çekineceğim bir durumdu bu aslında ama şimdi sadece eğleniyordum. Kesinlikle alkol insana düşmandı, onu değiştiriyordu, bundan sonra dikkat etmeliydim. "Babam ve Tayfun abi beni her kucağına aldığında kara gömülüyordum," derken ayaklarımı salladım, "Korkmalı mıyım?"
Bakışları ilerideydi, "Kar görüyor musun?"
"Sonbaharda kar mı olur?"
"Tüh," dediğinde omzunu sıktım, dalga geçecek bir aralık buluyordu her daim.
Arabanın yanına geldiğimizde beni indirmişti ama bir anda doğrulduğum için dönen başımla sendeledim. Düşmemem için tutarken kaşlarını çattı, "Bileğin o kadar kötü durmuyor," derken bana yaklaştı, "Yine alkol mü aldın?"
Gülümsemeye çalıştım ama ifademin yaramazlık yaptığımda babama sergilediğim tavırla aynı olduğuna emindim, "Su bulamadım." dediğimde dudaklarını birbirine bastırıp yüzünü yan çevirmişti.
Bir nefes alıp kapıyı açtı, "Gidiyoruz değil mi?" Yerime geçmeden önce sordum.
Başını salladığında keyifle yerime geçerken o da yana geçmiş ve torpidoya uzanmıştı, "Bir şartla," diyerek su şişesini aldı. "Miden bulanıyor mu?"
Bir ara bir ekşime hissetmiştim ama o aranın ne zaman olduğunu biliyordum, alkolden değil de karıncalanmadan dolayıydı. Saçma Lila, boş konuşma Lila...
"Hayır." dediğimde elindeki şişeyi açarak bana uzattı "Gidene kadar bol su içeceksin, iki saati bulur yol." Kaşlarım indi, "Midem bulanmıyor diye bulandırmaya mı çalışıyorsun? Bol su içince kusasım geldiğini söylemiştim!"
"Sadece alkol etkisini azaltman için."
"O kadar da içmedim."
"Demek ki o kadarı da yaramıyor?" dediğinde uzattığı şişeyi aldım, yüzümü ekşitirken dik dik bakmıştım, "İçme desen daha az sinir bozucu olursun A Plus." Sinir bozucu falan değildi, alay ediyordum.
Sırıttı, "Sana nedenleri sunuyorum, kendi tercihin."
Özlem her zaman doğrucu olmanın sıkıcı olduğunu söylüyordu ama Aral böyleyken bile eğlendirebiliyordu. Onunlayken hatalardan ya da yanlışlardan çıkan sonuçlar kötülük doğurmuyor, sadece öğretiyordu, eğlenceli bir öğrenim.
"Nereye gittiğimizi hâlâ söylemeyecek misin?"
"Sarhoş gözükmek istemeyeceğin bir yere,"
"Çok kolaylık sağladın ya teşekkürler. Kesinlikle hemen tahmin edeceğim." Yola çıkarken alayımla bana yandan bir bakış atmış ve başını sallamıştı sırıtarak. "Kesinlikle."
Verdiği suyu aralıklı değil de hemen bitirmiştim çünkü susadığımı içerken hissetmiştim. Şişeyi kenara koyup ona baktım, yolu seyrediyordu.
Onunlayken yolun uzun sürmesini seviyordum, onu izlemek garip bir şekilde dinginlik hissi veriyordu.
Bir müzik açmayacağını anlayıp telefonuna uzandım, kendimce açtığım parçaları sorun etmiyordu, dinlemeyi seviyor olabilirdi.
"Genelde bu müzisyeni dinliyorsun?" Soru sorarca söylemişti bunu. Gözüm ekrana çarptı, "Ya? Farkında değilim, belli bir kişi yok aslında. Sözlerini sevdiğim her şeyi dinlemeye başladım, Özlem alıştırdı. Özgür'ün de listesi var biliyor musun? Garip gurup parçalar var tabii, bir sürü adam hızlı hızlı söylüyor," diye anlatırken gülmüştü, "Rap deniyormuş, bilirsin."
"Evet." Yola bakarak beni onayladığında bir konu daha açtım, "Sen pek dinlemiyorsun sanırım, arabaya bindiğimizde hiç açmıyorsun. Ya da ya da dur, kesin babam gibi teypten dinlemeyi seviyorsundur, böyle Tanju Okan, Nilüfer, Cem Karaca falan. Babam çok severdi, özellikle Tanju Okan'ın Kadınım parçasını dinlediğini duyardım. Benim yanımda pek açmazdı o şarkıyı," hatırladığım anılar gülümsememe neden olmuşsa da sonrası buğulandırmıştı, "Geçenlerde internette sözlerini araştırdım, dikkat ettiğimde bizim evimizi anlatıyordu." Bir su şişesine daha uzandım, yetmemişti, oldukça susamıştım. "Babam ışıkları pek yakmazdı," Loşluğu severdi, genelde mum fenerleri ya da lambaderlerle aydınlatırdı. "Evi de çok ısıtmazdı, ben çok üşüyen biriyim ama soğuğun hasta etmeyeceğini söylerdi." Haklıydı da. Ne zaman ki yaz gelip terlerdim, o zaman hastalanırdım.
Telefonuna dönüp o şarkıyı açtım, bir anının üzerine iyi giderdi, babama duyduğum özlemi böyle giderirdim belki. "Geldiğinde birlikte dinlemeliyiz, hatta onunla tüm şarkıları birlikte dinleyip yorumlamalıyım. Soruları öyle öyle türetebiliyorum, hatta bazılarını onu beklemeden Tayfun abiyle de paylaşabilirim, tabii beni görmek isterse..."
"Neden görmek istemesin?"
"Bir kere daha söylemiştim sana bunu, tekrara düşmüş gibi oluyorum ama... kırıldığım gibi kırdım onu. Bu yanlıştı, kırmak yerine hatasını anlatmalıydım, belki o da farkında değildi. Bir gün yine çağırır mısın? Ya da numarasını alsan, buluşsak?.."
"Olur, buluşuruz." Telefon ekranında üstten bir bildirim gelmişti. İstemsizce göz verdim, Asi'nin fotoğraf attığını belirtiyordu. Birkaç tane... Böyle hissetmemdeki neden onu babam ve Tayfun abiyle bir tuttuğum için yanında başkalarını görünce kıskanmam mıydı?
Ben de babamı bazen kıskanırdım. Pekâlâ birinin yanında görmemiştim hiç ama oyuncaklarımdan birinin saçını toplarken ben yapmak istemiştim, onun ise benim saçımı toplamasını. Paylaşımcı mı değildim, kıskançlık mıydı bilemiyorum.
"Asi," diyerek göz ucuyla Aral'a baktığımda bakışları beni buldu, "Fotoğraf attı." Mırıldanmıştım, bilerek isteyerek oluşturduğum bir tavır değildi, kendimi anlamamak garip bir histi.
"Kaç tane?"
"Dört."
"Sonra bakarım." Kaşlarım çatıldı, adede göre mi mesaja bakıyordu?
"Kaç tane olunca bakıyorsun?" Bilirsem acil durumda ona göre atarım.
İma ettiğim saçmalığı anlamıştı ki gülmüştü, "Sana bir yeterli."
Bazen çok tatlı oluyordu.
Bazen mi?
Elimdeki şişeden birkaç yudum daha alıp suyu yarıladım. Bir an kasvetliyken diğer an tebessüm ediyordum, dengem allak bullaktı. Şu şeyi bir daha içmeyecektim, nefret hakkımı bu illette kullansam?..
Çıktığımızdan beri bir saat geçmesi yolu yarıladığımızı gösteriyordu. Dümdüz bir yoldu, etrafta yeşillik ve araziden başka pek bir şey çıkmıyordu karşımıza. "Yolu yarıladık sanırım?" İyi bir haber olsa da beraberinde bir sorun daha getirmişti, çok su içmek...
"Evet, sıkıldın mı?" Hayır.
Bu hissin her defasında tekrarlanması neydi bilmiyordum ama onunla yolculuğa çıkmak bende isimlendiremediğim tanıdık duygular uyandırıyordu. Onunla bir şeyler yaparken sanki her zaman bunu yapıyormuşuz hissi geziniyordu, garip. Bu kelimeyi şu sıralar fazlasıyla kullanıyordum. "Hayır ama şey,"
Çişim geldi Aral mı diyecektim? Pekâlâ en zarif hale indirgeyebilirdim, tıpkı ilk günler konuştuğum resmî dil gibi. Bitirdiğim üçe yakın su şişesine baktım, "Buralarda lavabo bulabilir miyiz?"
Sorumla bir anda gülmüştü, sanki bunu diyeceğimi bekliyordu da düşüncelerimiz uyuştuğunda komik gelmişti. "Birkaç metre sonra istasyon olacak, dururuz."
"İstasyon?"
"Yakıt istasyonu,"
"Ha..."
"Bileğin nasıl?" diye sorduğunda ayağımı oynatıp ağrısına baktım, "Gayet iyi, ufak bir incinme olduğunu söylemiştim," derken bilek konusuyla bakışlarım diğer tarafta duran sol el bileğine takıldı. Kırmızı ip hâlâ saatinin yanındaydı.
Duran arabayla kemerime gitti elim istemsizce, dışarıya çarpan gözüm geldiğimizi anlamıştı. Yani, henüz istasyona...

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.96k Okunma |
264 Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |