
Yıldızcıklarda ve yorumlarda buluşalım, iyi okumalar 🤍💫
PİNHAN
BÖLÜM 3: İLTİBÂS
===
On iki kişiliğin sadece ikisi idik.
Babamla öyleydik. Neden çoklu bir yemek masamız olduğunu sorduğumda ya da neden tüm koltukların dolmadığını sorduğumda aldığım tek yanıt bizdik. İkimiz. Yalnız.
Annem gitmişti, sonsuz anlamda. Onu da bilmiyordum, sadece babamın aşkı kadarıylaydı bende.
Biz o yemek masasında sadece iki kişiydik. Şimdiyse üç. İki değişkenli üç: Aral, Dağkan Bey, ben.
Kahvaltı için meşgul ettiğimiz masada çok fazla çeşit vardı. Babamla burada farklılaşıyorlardı sanırım. Babam çeşit sevmezdi, en fazla üç olmasını isterdi. Dağkan Bey ise bu iki gündür masayı fazlasıyla donatıyordu. "Bugün ne yapacaksınız?" sorusu Aral'aydı bu yüzden çatalımdaki salatalığı aldım. Cevabı onun vermesi gerekirdi, ben bilemezdim. İlk günden birçok insanla karşılaştıktan sonra dışarıda beni neler bekliyor bilemiyordum.
Aral bana baktı, babasının sorusunu yanıtlamıyor da beni bilgilendiriyor gibiydi. Dün beni bıraktıktan sonra işi olduğu için gitmiş, gece de dönmemişti yahut geç dönmüştü. Bu yüzden hiç konuşmamıştık Sancak'tan döndüğümüzde. Ne bendeki soruların cevabını almıştım ne de beni gece olacak etkinliğe götürmüştü. Pek hevesli de değildim gerçi, bu yabancılar yerine babam veya Tayfun abiyle öğrenmek isterdim şimdiki zamanı.
"Fakültesinin kütüphanesine götüreceğim, görmek isterse." İsteğim önemli değildi, zorundalıklı istemdi. Babamın emirleriydi bunlar. "Güzel, Özgür de gelecek mi? Dün Lila'yla biraz sohbet ettik, tanışmışlar. Çok sevmiş," diyerek dünkü akşam yemeğinden bahsetmişti. Aral'ın kaşları havalandı, bakışlarını bende gezdirdi. "O pek kütüphane sevmez." Gelmeyecek demekti bu.
Dün akşam yemeğinde Dağkan Bey'le, Aral ile dışarıda neler yaptığımızı konuşmuştuk. Ona bunlardan bahsetmem gerektiğini vurgulamıştı. Kendisi buna sohbet dese de farkındaydım gün çetelesi istediğinin. Babam da olmadığı günlerinkini isterdi, kontrolcü bir karakterleri vardı. Bu bazen sıksa da olması gerekendi sanırım.
Aslında sandıklarımın kimi yanlıştı, Aral'a sormalıydım böyle bir hesabı o da babasına veriyor muydu diye, olması gereken miydi?
"Kütüphaneler kişilere özel değil mi?"
"Hayır Lila, sadece kişilere özel değildir. Tabii evde bulunanlar öyle, kullanmak istersen her zaman açık fakat genel kütüphaneler de var. Evde çalışmaktan sıkılırsan uğrayabilirsin."
Kütüphanelerin sadece kitapları saklamak amacıyla kurulan kitaplıklar olduğunu düşünüyordum. Babamın çalışma odasındaydı bu kütüphanesi ve benim kitap seçmem yasaktı. Dağkan Bey'in de bahsettiği kütüphane, çalışma odasıydı. Dün akşam bana gezdirmişti. Evdeki özel kütüphanelerin boyutu belliydi fakat fakültedeki odanın büyüklüğünü merak etmiştim. Büyük kütüphaneler ve büyük çalışma odaları...
"Teşekkürler efendim." Başımla onaylarken bir cümle de bahşetmek istemiştim çünkü babam hiç hoşlanmazdı sadece beden diliyle verilen cevaplardan. Saygı onun için silinmeyecek, incelmeyecek bir çizgiydi.
"Bu akşam misafirlerimiz var, Dağhan ve Alpakan amcan gelecek. Dönüşünüz geç olmasın." Babasının cümlesiyle Aral duraksamıştı. Beklemiyordu bunu belli ki. "Dağhan amcam İstanbul'da mı?"
"Evet, birkaç günlük."
"Haberim olmadı." Cümlesi kinayeli bir soru cümlesi gibiydi, neden haberim olmadı diyerek ünlem koysa ses tonuna daha da uyum sağlardı.
"Aniden gelişen bir durum."
"Müsaadenizle," telefonu eline alıp babasına baktığında göz kapaklarını kapatarak onay vermişti Dağkan Bey. Kalkarken bana döndü, "Bir saat içinde hazır ol." diyerek masadan uzaklaştı. Alışkın olsam da babam harici emir cümleleri beni rahatsız ediyordu, Aral ise her zaman babam gibi emir cümleleriyle geliyordu.
"Muafiyete girme konusunda emin misin Lila? Fakülten oldukça kalabalık, dün gördün. İnsanları tanımak için zamanın olmalı, derslere katılım sağlayarak daha kolay olur bu." Belirlediği bir konuda ısrarcı oluyordu Dağkan Bey ama emindim, babamın bu sene öğretecekleri vardı bana. Onun planı ve düzeniydi. Bunu bozmak, emirlerine ters düşmek istemezdim. "Evet Dağkan Bey, olması gereken bu. Babam geldiğinde yapmadım diyeceğim bir şey olsun istemiyorum, pek hoşuna gitmez."
Derin bir nefes çeken Dağkan Bey "Pekâlâ," diyerek geçiştirdi konuyu. O da benim ısrarcı ve inatçı olduğumu fark etmişti, babamın kızıydım. "Kalkabilir miyim? Hazırlansam iyi olacak."
El onayına ek "Tabii," dedi. Sandalyemi dizlerimin içleriyle iterek geri çıktım. Yanımızda bulunan Kahya Neslim Hanım, yeni gelmiş olmalıydı. "Elinize sağlık, teşekkürler." Yüzünde tebessüm yer ederken karşılık verdi bana.
Odama gittiğimde pencereden gökyüzüne göz gezdirdim, yağmurlu görünmüyordu. Babam, radyomuzdan birkaç tuş ile hava durumunu öğrenmek için bir istasyon açar ve dinlerdi. Şimdi bir radyom yoktu, telefonda bunun olacağını düşünmüyordum.
Dolabın aynalı kapaklarını açtığımda kıyafetlere göz gezdirdim. Kış kapıdaydı, Tayfun abi, kitaplarım ve kalan kıyafetlerim konusunda acele etse iyi olurdu. Umarım kendisi getirirdi.
Giydiğim pantolon ve yarım kapüşonluya baktım. Verdiğim kiloları almalıydım, babamın benim için oluşturduğu program aksayınca kilomda aniden dengesizlik olurdu her zaman. Ya hemen alır ya da hemen verirdim. Ve şimdi oldukça aksamıştı. Rutin programlarım burada geçerli değildi. Ne hocalarım ne derslerim...
Kapattığım kapakların ardından üzerimi düzeltip saçımı topladım. Odamdan aldığım vanilya kokusu ile küçük şişeye uzanıp elime bir damla vanilya yağı damlattım. Ellerime ve boynuma yedirip Serila'nın verdiği dudak nemlendiricisini kullanarak hazırlığımı bitirdiğimde onun da gelmesi gerektiğini şart koşmuştum kendi kendime. Dağkan Bey farklı soylara çalışanlar taraf değiştiremez dese de Serila benim bakımımla ilgilenen bir kadındı, başka birinde rahat hissedemezdim.
Aral'ın odasının önündeydim. Beni bekliyor olabileceğini varsayarak hazır olduğumu bildirmek için gelmiştim. Kapıya tıkladığımda birkaç saniye sonra açıldı, kapüşonlu tuttuğu eli kulptayken tek kaşı havalandı.
"Ben hazırım, çıkabiliriz."
"Birkaç dakika ver." Başımla onayladığımda kapısını kapattı. Olduğum yerde bekliyordum, birkaç dediği dakika bir dakika sürmüştü. Açtığı kapıyla beni gördüğünde duraksayıp kaşlarını çattı, gözlerini kapatırken komik bir şey mi olduğunu sorgulayacağım şekilde dudaklarını bastırmıştı. Merdivenleri işaret ettiğinde konuştum. "Bir şey soracağım,"
"Dinliyorum?"
"Babana her gün ne yaptığını anlatıyor musun?"
"Hayır." Belli ki babamın isteklerini normale indirgememeliydim.
"Benden istedi. Yani, babam da istiyordu. Tabii her gün değil, olmadığı zamanlarda Tayfun abiyle olanları." Komik gelmişti bu söylediğim, hafif tebessüm etsem de göz devirmiştim. "Bir evde ne olacaksa?"
"Bir evde her şey olabilir." Bakışlarını üzerimden atması için devam ettim, "Her neyse, her zaman seninle olduğum için sormak istedim. Büyük ihtimalle babamın isteğini söyledi Dağkan Bey bana ama anlatırken sen de dahil oluyorsun ister istemez. Rahatsız olursan bilmen gerekir diye düşündüm."
Kısılan gözleri bir şey düşünüyor gibiydi, sonrasındaysa gülümsemişti. Dudaklarındaki belli belirsiz bir kıvrım olsa da çehresi sert olduğu için en ufak bir yumuşama anlaşılıyordu. "Anlatmaman gereken yerleri anlarsın ya da belirtirim."
"Pekâlâ." cevabımı aldığında merdivenlere yöneldi. Ardından giderken üzerindekileri inceleme fırsatı buldum, koyu haki yeşili bir kapüşonlu ve siyah bir pantolon vardı. Haki yeşilini çok severdim, babamın ve benim göz yeşilimizi ortaya çıkarırdı.
Fazlaca kalan bakışlarımın nedeni üzerindekini beğenmemdi, kırpıştırdığım gözlerimi önüme çektiğimde önümde duraksayan Aral'la bakışlarımı tekrar kaldırdığımda sona geldiğimiz merdivenin önündeki duvarda boyluca aynada göz göze geldik. Aniden duruşları yüzünden çarpıyordum her zaman, bugün bunun olmaması dikkatimin ortamda olmasından kaynaklanıyordu. Reflekslerim normalde kuvvetliydi, babam çalıştırırdı bunlar üzerine.
Neden duraksadığını anlamasam da devam ettiği için tekrar takibe aldım. Salona giriş yaptığımızda bizi gören babası ayaklandı, "Çıkıyor musunuz?" Kapıda duran Aral'la ben de durdum.
"Evet. Öncesinde," yandan bana bakıp ilerleyerek Dağkan Bey'in yanına yaklaştı. "Alpakan amcamların geleceğinden bahsettin ama," Sesini alçaltmıştı, sanırım ben burada olduğum içindi. Özel konuşacaksa bunu belirtmeliydi, alınan ya da yanlış anlayacak biri değildim. Yine de durduğum salonun girişinden birkaç adım geri giderek kadrajdan çıktım, kulağımın onlarda olmadığını, dinlemediğimi anlaması için. İster istemez duysam da konularına dahil olmayacak sınırı bildiğimi göstermek istedim. "Sorun çıkmaz mı? Kimse bilmiyor. Açık olurlarsa..."
"Hallolur,"
"En azından birkaç hafta misafir kabul etmeyebilirdin."
"Akıl için danıştığımı hatırlamıyorum Kaleli. Bunu istediğimde ilk uğrayacağım kişisin, meraklanma. Fakat unutma ki evde ben babayım."
Sıkıntısı benim yüzümdendi belli ki. Evde bir misafir varken diğerlerini de kabul etmek istemiyordu. Yine de birkaç hafta misafir kabul etmemek yerine benim, misafirleri geldiğinde odamdan çıkmamam daha mantıklı olurdu. Birkaç hafta vurgusu ise sevindirmişti beni, ben de babamın yokluğunun bahsettiği gibi birkaç haftayla sınırlı kalacağını düşünüyordum. Evet, babam aylarca gidiyor olabilirdi ama hiç böyle bir veda görmemiştim. Aniden gerçekleşen bu vedası aniden de bitecek gibiydi.
Daha fazla işitmek istemedim, kısılan sesleri benim ortamda bulunduğum için rahat konuşamadıklarını gösteriyordu. Mutfağa ilerleyip kapıdan girerken çıkan Neslim Hanım'la çarpışmam sonucu üzerime dökülen kahve sesimin yükselmesine neden olmuştu. Beklemediğim için karşımda birini görmemle irkilirken sıcak olan kahve de yakmıştı, bu yüzden biraz fazla çıkmış olabilirdi sesim.
Birkaç adım geriye gittiğimde Neslim Hanım telaşla elindeki tepsiyi bırakıp yanıma gelmişti, "İyi misin kızım? Bekle bekle, çıkar üzerindekini!" diyerek elini yelpaze yaparken seslerin yoğunluğuyla Aral ve peşinden Dağkan Bey yanımıza gelmişti. Bileklerine dokundum, "İyiyim, sakin olun lütfen. Bir sorun yok, çok yanmadım da." Kalın olan kapüşonluma şükretmeliydim. "Olsun, bekle lütfen, hemen merhem getiriyorum." diyerek uzaklaşmıştı. Ardından bakarken Aral'ın sesiyle ona döndüm, kaşları çatık "İyi misin?" diye sordu.
Kazağın ıslak ve sıcak yerini tenimden ayırmak için ileriye doğru çekiştirdim, "İyiyim," Dağkan Bey'e çarptı gözüm, tekrar Aral'a döndüm. "Üzerimi değiştirsem iyi olacak. Birkaç dakikamız var mı, sorun olur mu?"
"Bekliyorum."
Neslim Hanım'ın odama çıktığımı tahmin edeceğini düşünerek yukarıya yöneldim. Koyu lacivert bir kapüşonlu alıp üzerimdekini çıkardığımda kapı çaldı. "Benim, Neslim. Merhem getirdim kızım," diyerek kim olduğunu belirttiğinde kapıyı açtım. "Teşekkür ederim, zahmet etmeseydiniz." Gülümsemesini yüzüne eklerken büstiyerimin açıkta bıraktığı tenime göz gezdirdi. "Şükür çok temas etmemiş, yine de kızarıklık var. Sen sür, ne olur ne olmaz kızım. Emanete en iyi şekilde sahip çıkmak gerekir. Kusara bakma tekrar."
"Önemli değil, gerçekten. Benim hatamdı, dikkatim toplu değildi. Tekrar teşekkür ederim." dediğimde başıyla onaylayarak müsaade etti. Kapımı kapatıp pencere önüne oturarak merhemi kutusundan çıkardım, kızaran bölgelere sürerek kapüşonlumu üzerime geçirdim. Kahve kokmuş gibi hissediyordum, bu evde acı kahve seviliyordu belli ki. Hoşlanmadığım için vanilya esansını kazağıma sıkarak aldığım kokuyu dağıtmaya çalıştım. Diğer elimdeki merhemi masamın üzerine bıraktığımda telefon çarptı gözüme. Aral'ın her zaman yanındaydı. Benim de yanımda taşımam gerekir miydi bilemesem de uzanıp aldım. Göz attığımda Aral'ın ismini gördüm, tıkladığımda bir mesaj gelmişti ekrana. Uyanık olup olmadığımı soruyordu. Dün akşam gelen bir mesajdı bu, neden sorduğu merak uyandırmıştı.
Ekranı kapadığımda kapım çaldı tekrardan. "Gelebilirsiniz." Seslenişimle açılan kapı ardından Aral belirmişti. Bir adım attığında duraksamış ve olduğu yerde kalmıştı, bakışları inik birkaç saniye durup devam etti, "Hazır mısın?" Pencere önündeki koltuğun üstünde olan kirli kapüşonluma ilerlerken "Bir dakika," demiştim. Onu alarak banyoya gidip kirli sepetine atıp ellerimi yıkadım ve içeriye döndüm.
Kapının karşısında bulunan masamın önünde duran Aral, eline lila terazimi almış inceliyordu. "Hazırım," dediğimde başını kaldırdı. Elindeki teraziyi açıklamak istemiştim, "En sevdiğim oyuncağımmış, çok oynarmışım," gülümsedim, "Tabii bir de yermişim." Babam bahsederdi, bir fotoğrafım vardı, orada siyah beyaz olsa da aynı oyuncak olduğu belliydi, renksiz fotoğrafları hayal ederek renklendirdiğimde lila teraziyi görebiliyordum.
Biten konuşmamla tekrar elindeki teraziye çekti bakışlarını, gözleri hafif kısılmış düşünüyor gibiydi. Bir bebeğin teraziyle ne işi olur diye düşünüyor olabilirdi, garipti terazinin oyuncak olması, mizan kelimesinin terazi anlamına geldiğini bilmeyene.
"İyi misin, bir sorun var mı?" Kapüşonlumda gezdirdiği gözleri tekrar beni buldu. "İyiyim, kazağım kalın olduğu için pek bir sorun olmadı." Sesli, derin bir nefes alacakken yarıda kesmişti. Elindekini yerine bırakırken "Mizan," dedi. Bana mı seslenmişti, kelimeyi mi mırıldanmıştı anlayamadım. "Terazi demek." Dudaklarım şaşırdığım için aralanırken ıslatarak eski konumuna çevirdim. Bilmesi şaşırtmıştı, eski bir kelimeydi.
Gözleri bendeydi, rengi gibi ağır bakıyordu. Aklına bir silsile getirmiş gibiydi ya da benim kuruntumdu, çok kitap okumak teorilerimi çeşitlendiriyordu. Yabancılar kitaptaki karakterlerle eşdeğer değildi belki de.
Bana gelir gibi gözükse de çıkışa yürüyordu. "Çıkalım." Çeşit çeşit karakterlere alışkındım. Evet, yaşarken değil ama düşünürken çok tanımıştım. Gurur Aral ise yeni bir tanıtım gibiydi, ürpertiyordu. Konuşmalarını ve yaptıklarını anlamlandıramıyordum. Sanırım soğuk bir enerjiydi aktardığı.
Başımla onayladım. Kapıya doğru yürürken aklıma gelen soruyu dilime de vurdum. Duraksamadan, ilerlerken konuşmuştum. "Dün akşam mesaj atmışsın, uyuya kalmıştım. Daha yeni gördüm kusura bakma."
"Sorun değil, iyi oldu."
Dış kapıyı açıp yol verdi. Önden geçerek dün değişen arabasına doğru ilerledim. "Rıza," anahtarı teslim edip güvenlik kulübesine ilerleyen Rıza'nın ardından seslendi Aral. "Yarışın raporlarını çıkaracaktı Baran, sen de dahil ol."
"Anlaşıldı Gurur Bey."
Kapıyı açmış Aral'ın binmesini bekliyordum, gözü bana değerken o da kapısını açmıştı. Yerime geçtiğimde "Gurur," diyerek tekrar bir soru yöneltmek için ona döndüm. Çatık kaşlarıyla bana baktığında iyi bir zamanı olup olmadığını sorgulasam da devam ettim, "Dün, Kıralan'da eve geçince konuşuruz demiştin. Derin, internetten bahsetmişti; arkadaşın Yiğit de," duraksadım çünkü onun ne dediğini unutmuştum. Tayfun abinin benimle oluşturduğu Olaf'ı bildiğini söylemişti. "Çizgi film." diyerek tamamladı beni. "Varınca konuşalım, şu teknolojiyle ilgili."
Başımla onaylayıp önüme döndüm. Anlayabiliyordum, onun için de zordu. Yanına bir yabancı geliyor, üstelik yaşamla ilgili tecrübesiz ve bilgisiz bir yabancı. Sorular soruyor, cevaplar arıyor. Birbirinize alışmaya çalışırken bir de sorularıyla uğraşıyorsun. Karmaşıktı. İkimiz için de karmaşık bir yoldu. Babam beni bir bilinmezliğin içine atmıştı, babası onu bir bilinmezliğin içine çekmişti.

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.96k Okunma |
264 Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |