
Yıldızcıklarda ve yorumlarda buluşalım, iyi okumalar 🤍💫
'Kendime benzettim yanışlarını,
yönsüz yolsuz kanat çırpışlarını'
PİNHAN
BÖLÜM 4: TAHATTUR
===
Gürültü.
Dünyadan soyutlanmış bir kişiliğin yıllardır hayatına giremeyecek bir kavram, gürültü. O kişilik bendim ama benim hayatımda da bu açık alanda işittiğim gürültü hep olmuştu. Her daim bir amaç uğruna çalışıyordum, çalıştırılıyordum. Bir amaç ama o amaç ne, bilinmezlik. Bilinmezlikte olduğum için de içimde hep bir sorgu sual oluyordu, gürültü içinde kalıyordum, yalnız olsam da içimde oluşan birçok ben çokça konuşuyordu.
Tanıdık geldi sözlerim?
Bugün iki kavramı da yaşadığım içindi bu. Çokça sessizlik ve çokça gürültü.
Hayatımda bu iki kavram da vardı ama çokçası eksikti. Şimdi ise neredeyse sağır olacak kadar bir ses işitiyordum etrafımda. Arka planda çalan şarkı ve yüzlerce insanın uğultulu sesiydi gürültüyü yaratan. Gördüğüm görüntü kalbimin hızla çarpmasına neden olmuştu, fakülteden daha da kalabalık bu yerde ilk defa bulunmam yüreğimi ağzıma getirse de bunu belli etmemeye çalışıyordum. Her ne kadar yıllarca en kalabalık bulunduğum ortam malikanemizin avlusu olsa da içimdeki bu ürkütücü çarpıntıyı durdurmalıydım, babam yoktu, Tayfun abi yoktu, çocuk değildim, aciz de; bir dünya vardı, on sekizdim.
"Bekle." Uyarı Aral'dandı, kapının kulbuna giden elim durmuştu. Kendisi inerek benim olduğum yöne geldi ve kapımı açtı. Elini uzattığında anlamazca baktım. "Gel," dediğinde elini tutmamı istediğini anladım. Parmaklarım avucuna yaslanırken elini kaydırarak bileğimden tutup beni araçtan çıkarıp kapıyı kapattı. "Yanımdan ayrılma," derken elini bileğimden çekip belime sardı ve beni ilerletmeye başladı. "Sana uzatılan hiçbir şeyi kabul etme ve yanında beni göremezsen hareket etme, ben seni olduğun yerde görüyorumdur." Konuşması beni germişti, anlatımı öyle sertti ki bulunduğumuz yer dünyanın en tehlikeli yollarıymış gibi hissettirmişti.
Gençler etrafta hareketliydiler, biz ise dümdüz ilerliyorduk. Demir korkuluklar ardından geçip bir kapıya gelmiştik ama önümüzde ne ev vardı ne de bir bina. Yukarıya uzanan tek şerit bir duvara açılıyordu kapı. Yanında ise iki, oldukça kalıplı adam vardı. Bizi gördüklerinde başlarını yavaşça aşağı eğip kapıyı açtılar. Girdiğimizde yanan ışıkla sola döndü Aral, bulunduğumuz yer küçücük yukarıya uzanan bir kutucuktu. Buradan nereye gideceğimizi sorguluyordum. Önümüzde sadece bir asansör kapısı vardı. Dokunduğu tuş aydınlanırken kapı da açılmıştı. Başıyla geçmemi işaret ettiğinde onu dinleyerek asansöre bindim. Kendisi de peşimden gelip birkaç düğmeye bastı. Yukarı çıkıyorduk.
Geldiğimizi haber veren 'ding' sesi ortam hiç gergin değilmiş gibi daha da gericiydi. Parmaklarım deri ceketimin fermuarında asılıydı, gerginliğimi azaltması için oynuyordum. Beni yönlendirmek için tekrar elini ardıma yerleştiren Aral bizi asansörden çıkartarak incecik yerde dümdüz ilerletip sola yöneltmişti. Burada oturaklar vardı. Birkaç insan çoktan gelmiş ve yerini almışken dördü boş olan yerden ikisini doldurmuştuk.
Önümüzde yer yer ışıklandırma ve onu takip eden bir yol vardı. Bir de yukarıdan salınan dev bir ekran. "Aral,"
"Araba yarışı." dedi. "Gördüğün yol, yarış pisti. Bulunduğumuz yer ise bir tribün ya da loca diyebilirim. Protokol, özel misafirler ve VIP yarışçılar için ayrılan yer." daha sormadan açıkladı olduğumuz yeri.
"Araba yarışı mı?"
"Evet, bir ya da birden fazla araba ile bir yolda hız veya yetenek ölçülen bir yarışma. Şimdi izleyeceğimiz ise iki kişi arasında geçiyor, konsept yarış. Araç modelleri aynı, yetenek konuşur." Yolu izlerken anlatıyordu bunları, ben ise anlattıklarını şaşkınlıkla dinliyor ve onu izliyordum. "Neden geldik peki?"
"Babama anlatman için."
"Ne?"
"Senden reçete istemedi mi? Dağkan Kaleli'ye gün reçetemiz boş gitmemeli." Tuhaftı cümleleri ya da ben ilk defa böylesi cümleler duyduğum için anlamlandıramıyordum.
"Özgür nerede?" Sorumla önce bana dönen bakışları sonrasında az önce geldiğimiz yerde, aşağıda gezindi. Tekrar önüne dönüp "Boş ver." dedi.
Baktığı yerlere ben de göz gezdirdiğimde karanlık da olsa bir ışıklandırma altında olduğu için seçebilmiştim Özgür'ü. Ve o an seçememeyi ummuştum. Göz kapaklarım ardı ardına çarpışırken önüme döndüm, bu görüntüler normal miydi? "Sana boş ver demiştim." Aral'ın sesiyle sanki bakışlarım ondaymış gibi kaçırdım gözlerimi. Yüzümü sabit tutmaya çalışsam da Özgür'ü o halde, üstelik iki kızla görmeyi beklemediğim için hem buruşmuş hem de şaşkınlıktan donakalmıştı.
"Buraya gelmeyecek mi?" Konuyu değiştirmek istemiştim ama pek uzaklaşamamıştım. "Katımız VIP yarış pilotları için. O bir alt katta, özel misafirler."
"Özel misafirler kim oluyor? Protokol demiştin bir de..."
"Yarışa yüklü yatırım yapanlar özel misafirler, protokolde ise bahisleri düzenleyenler ve sadece bu değil, birçok bahse anlaşmalı yatırım yapanlar yer alıyor. Önemli maçlar harici üst kat, protokol boş olur."
"Anlamış gibi yapsam kızar mısın?" Babam bir konuyu anlattığında ve sonucunda anlamış gibi yaptığımda çok kızardı. Belli belirsiz bir kıvrılma göründü dudaklarında, "Evet. Anlamadıysan tekrar anlatırım, daha açıklayıcı şekilde ama anlamış gibi yaparsan anlamadığınla kalırsın, senin zararına." Babam gibi konuşmuştu. O da anlamadığımı söylemediğimde senin zararına derdi. "Sen yarışıyor musun?"
"Evet."
Konuşmamızın arasına giren bir yabancıydı, "Gurur." dediğinde Aral başını kaldırıp kim olduğuna baktı. Ayaklandığında o da karşılık vermişti, "Fuat." elini uzatan Fuat'la Aral da aynı şekilde uzattı. "Rakibimiz dişli olsun desek de kastımız bu değildi. Ne yalan söyleyeyim üzülmedim değil... dünkü yarışında bir umut dedik." Çenesindeki sakalları kaşıdı. Saçları uzundu ve arkasından bir at kuyruğu yapmıştı. Sakalları da birkaç santim uzundu, parıldayan bir minik tokayla bir araya getirmişti.
"Merak etme, kartlarım her zaman açık oynarım. Geçen aylarımızın analizini iyi yaparsan şans güler."
"Hadi oradan, vites atışın bile kaşla göz arası anasını satayım. Belli ki geçen sene sonumdu." Fuat'ın cümlesi olumsuz olsa da yüzünde hoşnut bir ifade vardı. Aral da dudaklarına bir sırıtış eklemişti, eğlenir gibi değil de öylesineydi. "Sen çoktan pes etmişsin."
"Öyle valla, yaşlandık. Geçti bizden oyunlar, sıra yatırımda. Bu seneden sonra alt kata, birkaç seneye de üst kata çıkarım hayırlısıyla." O da yüzüne bir sırıtış ekleyerek devam etti, "Bahis pilotumuz da belli oldu."
"Eyvallah," diyen Aral belli ki konuşmayı bitirmek istiyordu diye düşünsem de hemen ardından "Galericiyle nasıl gidiyor, bir ara şube açacaktın?" sorusuyla ikisi de oturup devam ettiler, "He ya açacam, hâlâ bozuğuz. Orospu evladı dondurmaları eritmiş." bana dönük olmadığı için Aral'ın ifadelerini göremiyordum, yanındaki Fuat'la bakıştığımız için önüme döndüm. Aral'ın küfrettiğini görmesem de çevresi dolusuylaydı. "Duydum, elini çeken çok olmuş, yakında çöküşe geçer."
"Onun çökeceğini sanmıyorum da ben girersem araya gg olur gibi." Bakışlarım onlarda olmasa da konuşmalarını ister istemez duyuyordum. "Sütçüleri kaliteli, boşa giden sütlerinin hesabını yakındır almaları, senlik durum olmaz. Eğer planın bu yöndeyse şimdiden gir işin içine, yeni dondurmacı arayışındadırlar. Buldukları gibi çekecekler sütleri."
"Diyorsun?"
"Diyorum, buzluk da koy diyorum."
"Hadi canım?!"
"En az ikiye katlarsın."
"Öyle öyle de dondurmaları buz ediyor diyorlar, biraz sakıncalı."
"Baştan aşağı sakıncalı bu işler, başındayken sağlam gir ki sağlam yükselesin." Konularının dondurma olması dikkatimi çekmişti ama konuştuklarından pek bir şey anlayamıyordum. Tek anladığım Fuat dediği adamın dondurmacı açmak istediğiydi. "Vay anasını, dondurma sevmiyorsun diye biliyorum, bu bilgiler nereden?"
"Sevmem. İşleri güçleri bilirim."
"Eyvallah, kıyaksın." diyerek konuşmayı bitirmiş önlerine dönmüşlerdi. Bu sırada Fuat'ın yanına bir kadın gelmişti. Ben, Aral ve onun arasına oturacağını sanarken kadın geçip kucağına oturmuştu Fuat'ın. Bakışlarımı önüme çektim aniden. Bugün gördüğüm görüntüler yetmişti ama biz hâlâ buradaydık, yarışın başlamasını bekliyorduk.
Bir telefon melodisi duyduğumda Aral elini cebine atarak telefonunu çıkardı. "Yerinde misin?" Telefonu sağ kulağına aldığı için bana dönük sol tarafı açıkta kalmıştı, kimle konuştuğunu mu merak etmiştim bilemeden inceledim yan çehresini. Babasıyla gerçekten benziyordu, "Yarış sonrası konuşalım." diyerek karşı tarafı dinledi. "Evet." derken bakışları bir anda beni bulduğunda göz göze geldik. Geriye yaslandığında bakmayı bırakıp önüme döndüm. Telefonu kapatmıştı.
Aşağıda hareketlilik vardı, araba sesleri ve insan sesleri birbirine karışmıştı. Aşağı bakmak yerine ekranda gösterilenleri izliyordum. Üç gün öncesine kadar duvarları izlerken şimdi yüzlerce insan içinde ekranları izliyordum. On sekiz yılda verilmeyeni üç günde sermişlerdi önüme, kim bilir üç günde bunca şey serilmişken aylara neleri sığdıracaktık?
Aral gibi ben de arkama yaslandığımda yumuşak çarpmıştı sırtım. Arkama baktığımda Aral'ın koluna çarptığımı gördüm, konumunu bozmadan birkaç santim geri çekti.
Bir patlama sesi duyduğumda irkilerek daha da geriye bastırdığımda kendimi, omzumda Aral'ın elini hissettim, "Başlangıç sireni." diyerek ne olduğunu anlamamı sağladı.
Birkaç kişi ayaklanarak tırabzanlara doğru yürüyüp dirseklerini yaslamış, izlemeye başlamıştı. Aşağıda, yolda görülenler ekranda da veriliyordu. Arabalar oldukça hızlıydı. "Sağdaki aldı bile." Fuat söylemişti bunu. Tırabzanlarda yarışı izleyen biri buraya dönmüştü. "Solun hıza bak, sağ çöp." diyerek tekrar önünü döndü. Fuat Aral'a doğru yaklaşmış, "Bunlar anlamıyor, sen garanti gör zaferi." demişti. Aral sırıtarak karşılık verdi.
İkisi de hızlı olsa da soldaki gerçekten hızlı olmalıydı ki önde gidiyordu, fazla... şaşkınlık içindeydim. Çünkü bu kadarını beklemiyordum, etrafta tezahürat yapan insanlar delicesine seslerini çıkarırken iki araba birbirine oldukça yakın konumda ilerliyorlardı. Tüylerim ürperdi, "Sanki biraz sonra kaza olacakmış gibi..." içimden geçen düşünce dudaklarıma mırıltı şeklinde yansımıştı.
Aral'ı hemen dibimde hissettim, bunu yapmamalıydı çünkü gerçekten göğsümde bir ağrı oluşuyordu. Kafein çarpıntı yapardı ama kahveyi içmiyor kokusunu duyumsuyordum sadece, çarpıntı olmadığına emindim, ağırlıktı, acı kahve ağırlığı.
Kulağıma fısıldadı, "Bu yarışlarda kazalar olası. Fakat şu an değil. Soldaki arabayı görüyor musun?" dediğinde önce ona bakmak istesem de aramızda pek mesafe olmadığı için dönememiştim, soldaki kırmızılı arabaya baktım. "Hızlı ve önde başlasa da bu bir konsept yarış, kavşaklardaki açıları ve arabaların eşitliğini hesaba katmıyor. Beşinci dönerde hızını yavaşlatmak zorunda kalacak ve dar açıyla girdiği için kayacak. Sağdaki bunu fırsat bilirse kazandı." Anlattıklarıyla sırtım dikleşirken kaşlarım havalandı, "Kaydığında ya bir yere çarparsa?"
Başıyla onayladı sorumu, "Çarpacak," Çok normalmiş gibi öyle soğukkanlılıkla söyledi ki bunu... "Ağır değil, sadece araba zarar görür." Tamamen delilikti. Sorularımı erteledim, uygun bir anda sormak için. Tekrar geriye yaslanıp bacaklarımı oturduğum yerin açıkta kalan kısmına topladım. Dizlerime çenemi yaslarken kollarımı sararak ekranı izledim. Aral'ın kırmızı araba için dedikleri kulaklarımdaydı ve o arabayı izliyordum. Kavşaklardan bahsetmişti, kaçıncıdaydı anlamasam da izliyordum dedikleri kesin değildi ne de olsa. "Bu önemli bir yarış mı?"
Yarışı izlese de yanıtladı, "Pek sayılmaz, turnuvalardan önceki son yarış. Kazanan pilot burada gördüğün insanların arasına girecek son kişi. Aslolan final, dört turnuva sonrası."
Uygun an değildi ama daha fazla erteleyemedim sorumu, "Bunlar tehlikeli değil mi? Neden böyle bir yarışma var?"
Gözlerini yarışmadan alıp bana çevirdi, "Dolar sevdası." Dediğini anlayacak mıyım diye görmek içindi sanırım bakışı. İlk başta anlamasam da çıkarımlarla sonuca ulaşmıştım. Para için böyle riskler nedendi? "Ne zaman bitecek?" Şimdiki yarışmayaydı sanırım sorum.
"Sıkıldın mı?" Cevabım evet olursa kalkabilirdi belki. Oysa bunun için gelmiştik buraya, bencillik yapmak istemiyordum. Oturuşumu düzeltip bacaklarımı indirdim. "Hayır, senin anlattığın dönüş ne zaman gelecek?" dediğimde karşıyı işaret etti. "Geliyor."
Daha net görebilmek için ekrandan izliyordum, kırmızılı araç hâlâ fazla hızlıydı. Gri araba ise hızını bir miktar yavaşlatmıştı isteyerek. İleride bir dönüş vardı, beşinci döneç dediği bu olsa gerekti. Kırmızı araba dönüşe yaklaştığında frene asılmış ve oldukça uzun bir şekilde kayarak sertçe çarpmıştı. Bu görüntülerden haz alamıyordum, yüzüm buruşmuştu. İçinde bir insan vardı ve zarar görebilirdi. Gri araç Aral'ın dediği gibi yol alarak dönüşü geçip hızını artırmıştı. Sesler o hızını arttırdıkça daha çok yükseliyordu. Birkaç saniye sonra alacalı ışıklar ve sevinç çığlıkları duyuldu. Kırmızı araba arkadan geliyordu ama diğeri çoktan çizgiyi geçmişti. "Kazandı mı?"
"Kazandı."
"Turnuvaya çıkmadan indirin pistonları aslanlarım," diyen Fuat'tı. Birkaç gülüşme geçti aralarında. Aral elini uzattı bana, "Hadi," diyerek. Bunun artık 'Tut, gidiyoruz.' demek olduğunu anlamıştım. Parmaklarım eline uzandığında elimi değil tekrar bileğimi tutarak ayaklandı. "Gurur," diyerek seslendi Fuat. "Nereye? Eğlenceye kalsaydın."
"Uğrayacağım."
"Borcum var benim de ona göre." deyip pisti işaret etmişti Fuat. "Eyvallah." dedi ve beni öne alarak geldiğimiz asansör boşluğuna ilerledi. Tuşa birkaç defa ritimli bir şekilde basarak asansörü çağırdığında bileğimi elinden çekerek ceketimin fermuarına götürüp kapattım, bir anda üşüme gelmişti. "Sana borcu mu var?"
Çektiğim elimi takip ederek fermuarımı kapatışımı izleyen Aral, sorumla bana çıkardı bakışlarını. "Fikir alışverişi."
"Dondurmacıyla mı ilgili?"
"O artı oldu," dediğinde asansör gelmişti. İçeri geçip devam etti, "Pilot bahsi." Yanıma uzanarak yeniden birkaç düğmeye bastı. "Nasıl yani?"
"Maçı kim alır diye sormuştu." Bu daha açıklayıcı olduğu için başımla onayladım. Dışarı çıktığımızda kalabalığın bir kısmı kazanan gri arabanın yanında toplanmıştı. Aral etrafa göz gezdirerek bileğimi tutup ilerlemeye başladı. Nereye gittiğimize baktığımda karşıda içecek hazırlayan birinin tezgahına yaslanmış bir şeyler içen Özgür'ü gördüm. Yanına vardığımızda "Nasıl Mor Kız, beğendin mi?" diye soru yöneltmişti bana.
Benden önce Aral söze girdi, "Arabaya geç." Bunu Özgür'e söylemişti, sesi sert çıkmıştı. Özgür başıyla onaylayıp önden geçti.
"Özgür de mi geliyor?"
"Eve mi gitmek istiyorsun?" Eve gideceğimizi düşündüğüm için sorduğum soruyla isteyip istemediğimi sorması başka yere gideceğimiz anlamına geliyordu. İşi varsa engellememeliydim, "Hayır."
"Güzel." diyerek tuttuğu bileğimle yeniden ilerletti beni. Arabasının önüne geldiğimizde Özgür, arkaya geçmişti. Araba iki kapılı bir araçtı, oraya nasıl geçtiğini düşünüyordum. Kapımı açan Aral içeri geçmem için bekleyip sonrasında kendi yerini aldı. "Sana yediklerine dikkat et demedim mi?" Sesi oldukça düzdü, Özgür'ün az önceki içeceğine söyleniyordu sanırım. "Kendim hazırladım oğlum, temiz." diyen Özgür'e aynadan bir bakış attığında sırıtmıştı Özgür. "Ha sen kızları diyorsun..."
"Sağlam kızlardı merak etme. Ben ayarladım, ortama ayak uyduralım. Biri sanaydı ama..." diyerek cümlesinin sonunu getirmeden kenara kaymıştı, Aral arkasını döndüğü için. Elleri havalanırken, "Sadece şaka." dedi.
"Başlatma şakana, Fuat'la konuştum."
"Hadi, ne yapmış?"
"Daha girmemiş. Bu sene de son, çekilmeyi düşünüyor. Galeri açacak," Aral'ı dinlerken iki kolunu koltuklara yaslayıp aradan bize yaklaşmıştı. "Dondurma diyorsun..."
"Buzluklu hem de."
"Hassiktir lan, Fuat mı?"
"Yemi yedi."
"Emin misin?" derken Aral'la göz göze geldiler, "Sormadım say," konuşmalarını bölmek istemiyordum ama bitmiyordu. "Sen dondurma sevmiyor musun?" Sorum Aral'aydı. Fuat dedikleri adam yukarıda söylemişti bunu. Sorduğum soruyla Özgür kahkaha atarken Aral dudaklarını ıslatıp önüne dönmüştü. Alt dudağını ısırdı, "Hayır,"
"Neyse, sen önden git. Poyraz ve Asi oradalar." diyerek devam ettirdiğinde cümlesini Özgür onayladı. "Kız," aniden bana seslendi, "İn bakayım." Dışarıyı işaret ederek söylemişti bunu, Aral ise telefonuyla ilgileniyordu. "Neden?"
Sırıtarak "Seni burada bırakacağız." dediğinde göz devirdim. "Komik şey." diyerek kapıyı açtım. İndiğimde koltuğumu yatırarak arkadan çıkmıştı. Parmakları arasına yanağımı sıkıştırarak "Yemiyon da şakaları ha, aferin." deyip giderken Aral da buraya bakıyordu. Geri, yerime geçip kemerimi bağladığımda ona döndüm, "Geç dönsek de eve, anlatacak mısın?" Neyi kastettiğimi anlamıştı ki onayladı. "Peki nereye gidiyoruz?"
"Gece kulübü. Locada gördüğün pilotlar ve özel misafirler için ayarlanan bir eğlence mekanı. Turnuva öncesi bir eğlence... ve başta dediklerim hâlâ geçerli." O anlatırken dışarıyı izliyordum.
Garipti. Hayat her zaman böyle miydi bu insanlar için? Kalabalık, birliktelik, eğlence. Yalnızlığı bilmezler miydi? Ayak uydurmaya çalışsam da ait hissedemiyordum, bir şeyler eksikti. Hiçbir şey bilmediğim gibi eksik olanı da bilmiyordum.

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.96k Okunma |
264 Oy |
0 Takip |
32 Bölümlü Kitap |