17. Bölüm

Bölüm 6: Yeşil Yalan - Kısım 3

Destina
destinasyon


Yemekten sonra üzerimi değiştirip salona indiğimde Aral'ı ikili koltukta otururken bulmuştum. Başını arkaya yaslamış, geniş bir şekilde oturuyordu. Atalay'a mesaj yazarken yanına adımladım.

Atalay: PDF'lerden önemli olan iki belgeyi göndermedim onları yarın kütüphanede çıkartırız. Diğerlerini tabletten çalışman daha yararlı olurmuş öyle dedi temsilci, gönderdiklerimi gördüğün üzere oldukça sürü halinde notlar. :D
Lila: Teşekkür ederim Atalay. Yarın kaçta kütüphanede olursun? Ben sabah çalışmak için orada olacağım, öğlen işim biter.
Atalay: On iki, bir gibi gelirim o zaman.
Lila: Tamamdır, görüşürüz.

Koltukta yanına oturduğumda başını bana doğru çevirip beni gördüğünde toparlandı. "Ne yaptın bugün?" Sorusuyla sırıtmıştım, tek kaşımı kaldırmaya çalışırken "Babalar gibi çetele mi istiyorsun?" dedim. Gülerek kaşlarını kaldırdı, "Pekâlâ susuyorum,"

"Şaka yapıyorum. Özlem'leydik. Sana bir şey soracağım,"

"Dinliyorum."

"PDF ne demek?"

"Portable document format yani taşınabilir belge formatı. Sanalda oluşturulan bir dosya da diyebilirim."

"Ben bugün üst derslerin notlarını aldım da onları çıkarttıracağım, nasıl yapacağım?"

"Tıp öğrencisi olarak notları tabletten çalışmak daha mantıklı ve pratik olur senin için. İstersen önemli olan notları çıkartırız yarın?" diyerek Atalay gibi tablet önerisinde bulunmuştu. "Teşekkür ederim, Atalay'la çıkartacağız yarın. Peki tabletten nasıl çalışacağım onlara?" diye sorduğumda kaşları indi. "Atalay?"

"Atalay." Başımla onayladım. "Kıralan'daki çocuk," derken Özlem'in söylediği gelmişti aklıma, pek anlaşamıyorlar demişti. Alt dudağımı ısırırken gözlerimi kaçırma ihtiyacı duydum. "Sanırım pek hoşlanmıyordunuz, Özlem bahsetmişti..."

"Sana kiminle arkadaşlık kuracağını söyleyemem tabii ki ya da karışma hakkım yok ama," diyerek gözlerini kıstı, "Hoşnut olmadığım ortamlarda gözlerimi üzerinden çekmem. Sen de dikkatli ol." Başımı salladığımda devam etti, "Tabletten çalışma konusuna gelince, muafiyete çalışırken üzerinde gösteririm."

"Sen de mi muafiyete çalışacaksın?"

"Hayır, seni çalıştırırken."

"Beni mi çalıştıracaksın?"

"İstersen," derken yandan bir bakış atmış ve sırıtmıştı, "Sınav sorularına erişimim yok, aklından dahi geçirme." dediğinde gülmüştüm. Öyle bir şeye asla tenezzül etmezdim, "Tüh, bir umut..."

Gülümserken bir kolunu koltuk arkasına uzatarak bana döndü, "Abarttıkları kadar zor değil, her yıl sorular değişse de genel mantık aynı. Geçmiş yılların sorularına baktığında bunu çözersen rahatlıkla geçersin."

"Sen çözdün mü?" diye sorarken arkadan adım seslerine ek Dağkan Bey'in sesi duyulmuştu. "Her işin mantığı Aral'dan geçer Lila, oğlum diye demiyorum." diyerek tekli koltuktaki yerini aldı. Aral göz devirirken oturuşunu düzeltip karşıya aldı yönünü. "Kesinlikle seni çalıştırmasına izin ver, yüzde üçlük bir fırsat bu."

"Nasıl?" diye sordum, anlamadım der gibi. Aral "Baba," diye araya girse de Dağkan Bey devam etti. "Her ne kadar beni alt etmesi egomu zedelese de oğlum olması bir nebze hafifletiyor." deyip sırıttı. "Kendisi üç yaşında yazmayı çözdü, on üç yaşında üniversite kazandı." Gözlerim, bunu duymayı beklemediği için oldukça açılmıştı, "Gerçekten mi?" diyerek Aral'a döndüğümde göz göze gelince dudaklarını birbirine bastırdı. "Ama hâlâ okuyorsun? Ne okuyorsun ki? Yirmi iki yaşında değil misin?" Bunları sormak için oldukça geç kalmıştım sanırım, ona nedense kendisiyle ilgili pek soru sormadığımı fark ettim. Hep ben konuşuyordum.

"İkinci üniversite bu, hukuk okuyorum."

"Hukuk mu? Kaçıncı sınıfsın, iki oluyorsun o zaman?"

"Üç, ilk ikiyi geçen yıl verdim." Duyduklarım oldukça şaşırtıyordu, o ise konuyu değiştirmeyi tercih etti. "Bu gece evde olmayacağım," babasına değdi gözü, "Yarışla ilgilenmem gerekiyor, yarın hallederiz tablet işini."

Yarışa katıldığını babası biliyorduysa bana neden sorma gereği duymuştu? Doğruluğumu ölçmek için miydi sorgusu? "Yarışacak mısın?"

"Bu gece değil." Babasının yanında ses tonu aynı onun gibi katı oluyordu. "Sabah evde olacak mısın peki? Rıza abiyle gidebilirim kütüphaneye."

"Olurum, gide-" cümlesi tamamlanmadan önce Dağkan Bey girmişti araya, babasının sesiyle ona baktı. "Senin daire merkeze daha yakın, bu gece evine gidebilirsin Aral."

"Sorun yok, gelirim." dese de babası itiraz kabul etmez bir tavır takınmıştı. "Gerek yok, oğlum. Evine git."

Başını sallayarak "Anlaşıldı." dedi Aral. Babasına pek itiraz etmiyordu, babamla benim de aramda bu kadar sert olmasa da böyle bir çizgi vardı ama yine de Dağkan Bey ve babamı bir daha benzeteceğimi sanmıyordum. Dünkü konuşması ağırdı, babam o kadar da katı ve anlayışsız değildi bana karşı.

Dağkan Bey "Lila," diyerek konuşmaya beni de dahil edecekken Zahit Bey girmişti salona. "Dağkan Bey," deyip dikkatleri üzerine çekti. "Efendim, posta."

"Güzel, ben de bunu bekliyordum."

Ayaklanıp Zahit Bey'le salondan çıktığında Aral'a döndüm. Kaşları çatık dudağının içini ısırırken bir şeyler düşünüyor gibiydi. Gözleri kısıldığında bana değdi, dudakları aralandığında birkaç saniye beklemişti. "Geleceğim," diyerek ayaklanıp o da arkalarından çıktı. Ne olduğunu anlayamayıp ardından bakakalsam da aklım Zahit Bey'in dediğine kaymıştı. Posta. Babam neredeyse her ay mektup gönderirdi, bu ayın o günü gelmiş miydi?

Meraklanıp arkalarından gitmek istedim, benimle ilgili değilse sıvışıp odama gidebilirdim. Hole yöneldiğimde çıkışta Aral bir adamın elinde tuttuğu yeşil zarfı "Hayır," diyerek çekip almıştı. Bu yeşil zarf babamın yeşiliydi. "Yeşil zarf," dediğimde iki çift göz de beni bulmuştum. "Babam da yeşil gönderirdi hep, babamdan mı yoksa?" derken onlara doğru ilerledim. Gözüm zarfta geziniyordu. İsmi ve imzası olurdu her zaman arkasında.

Aral zarfın önünü çevirirken "Sana değil." dedi. Dağkan Bey ise ona eş değer "Sana." diyerek kollarını göğsünde birleştirdi. Aral babasına bakarken Dağkan Bey bana bakıyordu, ben ise ikisi arasında gidip geliyordum. "Anlamadım?"

"Sana Lila," diyerek oğluna çekti bakışlarını. "Liman gönderdi, geçen ay geciktirmiş. Bu ay bunu istemedi." Aslında belli bir tarih yoktu, bazen birkaç ay geciktirdiği bile oluyordu ama o videodan sonra hemen iletişime geçmek istemiş olacak ki bunu düşünmüştü.

Aral'ın tuttuğu zarfa uzandım, "Alabilir miyim?" dediğimde Aral'ın gergin yüz hatları babasını buldu. Dağkan Bey'leyken daha çok sinirleniyor gibi bir hali vardı. Oysa babasına saygısını eksik etmediği bariz belliydi, bu tavırları bazen anlamsız oluyordu. Zarfı elime bırakırken dişleri arasından "Ben çıkıyorum." dedi babasına.

Zarfın arkasını çevirdiğimde Liman Mizan yazısıyla dudaklarımda bir gülümseme peydahlandı. Engel olamamıştım. Gözlerime renk geldiğine emindim. Banaydı. Gülümsemem büyürken zarfı açmaya çalışarak içeriye adımladım.

İkili koltuğa geçerken peşimden gelen Dağkan bey tekli koltuğa geçmişti. Babamla günler sonra konuşacaktık. Titreyen ellerim zarfı açmakta zorlanırken durdum, "Babam her zaman mektup gönderir ama o videodan sonra telefonun varlığından haberdardır diye düşünmüştüm." diyerek Dağkan Kaleli'ye baktım. "Teknolojik aletleri kullanmayı bilmiyor mu? Haberdardır eminim ki. Neden orada kullanmıyor? Ona da bir telefon göndersek, telefonla haberleşsek?"

"Biliyor Lila. Telefonu da var. Fakat sen nasıl ki ders çalışırken ya da bir işle ilgilenirken telefonunu yanında bulundurmuyorsun, baban da öyle." diyen Dağkan Bey üzerine ekledi. "İşteyken telefon kullanmaz." Babamı benden iyi biliyordu. Başımla onayladım. Heyecandan kuruyan dudaklarımı ıslatırken zarfı açtım. İçindeki kağıdı çıkarıp göz gezdirdim. En azından el yazısını biliyordum. "Tayfun abiyle mi gönderdi?"

"Hayır, bizzat bana iletti. Dünkü tatsız ama olması gereken konuşmamızda yeterince açıktım bu konuda. Yalnız okumak istiyorsan odana çıkabilirsin." Onaylayıp ortamdan uzaklaştım.

Uzatmadım. Elime sonuç geçmeyecek konuları uzatmama gerek yoktu, en azından şimdi babam vardı, yeşil zarf vardı.

İki yaşındaki kız, Gurur Aral'ı oldukça benimsemişti. Aral ise eğitimlerinden geriye kalan vakti Lila'yla geçirmekten oldukça hoşnuttu.

Oyun halısında oturan Lila önündeki treni sürerek Aral'ın dizlerine çarptırıyordu. "Düüt!"

"Trenin yolu var kızım! Onu dizime değil raylara koymalısın." diyen Aral, Lila'nın elinden tutarak raylara oturtmuştu treni. Kaşlarını çatıp dudak büzerek ters ters baktı Lila, Aral'a. "Tamam tamam," diyerek sakinleştirdi. "Kız yok, Lila var."

"Evet, Lila var A Pas!" A Plus demesine homurdansa da dizlerinin üstüne Lila'yı çekip ray sistemini başlatan Aral, "Bak, buraya koyarsan yolundan şaşmaz. Mıknatıs sistemine sahip olduğu için raydan ayrılmamasını sağlıyor. Tabii sen bunu öğrenmek için çok küçüksün. Ben senin yaşında kalem tutuyordum gerçi, büyü de biraz eğleneyim bu hallerini dalgaya alarak." derken Liman ve Dağkan içeriye girmişti.

Lila'nın babası yalandan kızar gibi yaparak "Ayıp oluyor aslanım, bana hakaret resmen." diye araya girdi. "Şaka yapıyordum Liman amca..."

"Biliyorum biliyorum. Hem rol modeli sensin bak ona göre. Tembel olursa senin suçun."

"Sabah altıda kalkan benim suçum olamaz Liman Amca, istersen benim şartlarımda büyütelim?" Bilmişlik ya da kendini beğenmişlik yapamazdı altı yaşındayken, sadece çocuktu ve doğruları konuşuyordu. "Aman aman, Dağkan Kaleli eğitimi mi? Kalsın. Prenses olacak benim kızım."

"Dedi kıza ilk günden neşter tutturan Liman..." diyerek konuşmaya dahil oldu Dağkan. Babasının bu çıkarımına sırıtmıştı Gurur Aral. "Dövüş sanatları derslerini de programa eklediğini tahmin etmek zor değil."

Kucağında tuttuğu miniğin ellerini kaldırarak "Savaşçı Prenses." diye bir benzetme yaptı Aral. Lila kaldırılan elleriyle kendini oyunda sanarken gülücükler bahşetti etrafa. Aral'ın yanındaki teraziye uzanıp eline aldı, keşfetme çağında olduğu için eline gelen cismi ağzına götürdüğünde Aral araya girdi, "O terazi oldukça sert, damakların acıyacak, yapma."

Elinden teraziyi alıp işaret parmaklarıyla birkaç hareket yaparak oyalamaya çalıştı kızı. Parmakları kızın iki avucu arasındaydı, ağzına götürüp ısırmaya çalıştığında "Hey, o benim parmağım..." diyerek hafifçe çekmeye çalışsa da inatçıydı Lila, ısıracaktı.

"Ah, hadi ama... bir prenses için fazla vahşisin." dedi Aral.

"Bir dünya için ise fazla prenses." diye ekleyen Liman'dı.

"Öyle..."

Bölüm : 22.02.2025 15:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...