31. Bölüm

27. Bölüm: Yedi yaş | Part 1

Destina
destinasyon

[Medya Nevra.]

Sizlerle düşlerde bir yerde buluşmak güzel 🤍

İyi okumalar...

| SAKIZ |

27. Bölüm: Yedi yaş

~~~

Uyandığımda Araf'ı yanımda görememiştim. Bugün Çarşamba'ydı, hafta içi olduğu için şirkete gitmiş olmalıydı.

Lavaboya giderek işlerimi hallettikten sonra Araf'ın dolabında bulunan kıyafetlerimden seçerek hazırlandım, bugün makyaj yapmak istemiyordum ama solgundu yüzüm. Böyle görünce kendimi, enerjim daha çok düşüyordu.

Makyajımı tamamlayıp aşağı indim ve çantamdan telefonumu alıp mutfağa ilerledim. Mutfakta Esma Hanım'ı görmeyi beklemiyordum. "Esma Hanım?"

"Günaydın Nevra Hanım, kahvaltınız hazır. Ne içersiniz?"

"Günaydın. Kahve olur, zahmet olmazsa. Araf ne zaman gitti?"

"Araf Bey evde Nevra Hanım, kendisi bugün evden çalışacakmış." Bunu duyduğuma hem şaşırmış hem de sevinmiştim. "Evde mi? Nerede?"

"Çalışma odasında efendim, isterseniz haber verebilirim?"

"Yok, gerek yok. Birazdan çıkarım ben de." derken kahve makinesine yönelmişti kendisi. Telefonumun ekranını açıp Yağmur'dan mesaj ya da arama var mı diye baktığımda hiçbir şey görmemiştim. İsmine tıklayıp onu aradım. Çaldı, çokça çaldı ama açmadı. Canımı sıkıyordu, nerede ve kiminleydi? Dün söyledikleri gerçekten önemli olmalıydı. Onu tanıyordum, önemsiz olsa o kadar ağır konuşmazdı, ufak sorunlarda sadece eşyalardan çıkartırdı hırsını. Beni de habersiz bırakmazdı.

Masadaki çikolatayı ve bıçağı alıp birkaç ekmek dilimine sürdüm. Canım sıkıldığında ya da üzüldüğümde çok yerdim.

Böyle olmayacaktı, Araf'ın yanına çıkıp Timur'la konuşmasını söylemeliydim. Zaten bugün konuşacağını söylemişti. Telefonumu da elime alıp ayaklandığımda tezgahın köşesindeki fanusta sakız kutuları gördüm. Araf benim için almış olmalıydı, karpuz-çilekliydiler. Oraya giderek paketlerden birini açıp bir sakız attım ağzıma. Esma Hanım'a döndüğümde iki kahve daha yaptığını gördüm. "Misafir mi var?"

"Timur Bey geldi."

"Ne zaman?"

"İki saat oldu, çalışıyorlar." Elindeki kahveleri süzdüm. "Siz onları sonra getirin, önemli bir şey konuşmam gerekiyor." deyip ağzımdaki sakızı çöpe atarak merdivenlere yöneldim. Bakalım diyecek neyi vardı, ne uydurabilirdi.

Kapıyı açıp içeri girdiğimde konuşmaları da eş zamanlı olarak kesilmişti. Bakışları bana dönerken Araf'ın oturduğu çalışma masasına adımladığımda Araf da ayaklandı, "Günaydın güzelim."

Direkt konuya girdim, tiksinç bakışlarım Timur'daydı, "Ne diye tehdit ettiniz kızı?" dediğimde kaşları çatıldı, "Haberin yok numarası yapma, sen de dahilsindir."

"Tehdit falan yok." Alaylı bir şekilde güldüm. "Çok komiksin. Yalancı."

"Gece'm." diyerek bir elini belime koyan Araf'a döndüm, "Dün neler olduğunu söyledim sana da."

Timur araya girdi, "Gereksiz bir tartışmaydı, her ilişkide olabilecek." Tekrar yüzümü ona çevirdim, "Sana mı inanacağım?"

"İnanman için söylemiyorum."

"Yalancısın," Araf'a çektim bakışlarımı Timur'u elimle işaret ederek. "Ona inanmıyorsun herhalde."

"Dinle güzelim," Dudaklarını ıslatıp cümlesine başlayacakken böldüm. "Önemsiz, saçma sapan bir şey olsaydı eğer Yağmur telefonlarımı açardı. Dünden beri haber vermedi," sesim giderek yükseliyordu, "En son kardeşinleydi ve de! Tehditten, anlaşmadan, s*ktir olup gitmesinden bahsediyordu!" Bunları söylerken Timur'un üzerine doğru adımlıyordum. Araf tutup kendisine doğru çekti beni.

Gözlerini devirdi Timur, "İkisi de dün gece bana geldi. Şu anda da bendeler, bir b*k olduğu yok."

"Asla inanmıyorum."

"Güzelim do-" Araf'tan da uzaklaştım, en baştan böyleyse ileride nasıl olurdu kim bilir. Yağmur'u tanıyordum, sinirlendiği için öyle ağır cümleler kurmazdı. Genelde ben öyleydim, o ise etraftan çıkartırdı sinirini. Rabia annem de birbirinizden başkasına inanmayın derdi.

Yüzüm buruştu, "Şuna inanacağına sevgiline inanmalısın." diyerek odadan çıktım. Yatak odasına geçerken Yağmur'u aradım tekrar, kapıyı kapatıp içeri girerken tekrar açıldığını işittim. Telefon kulağımda arkamı döndüğümde Araf'la göz göze geldik. Ona da sinirlenmiştim.

Cevapsıza düşen çağrımla dişlerimi sıktım. "Bak, açmıyor!" dediğimde bana doğru geldi. "Güzelim, haklısın. Senin,"

"Haklıyım ama doğru söyleyen o öyle mi? Git ya! Senin de ne dediğin belli değil." derken giyinme odasına ilerlediğimde peşimden geldi, "Çünkü Yağmur onun evinde, doğru söylüyor."

İnanmaz yüz ifademi ona çevirdim, "Sen nereden biliyorsun?"

"Kontrol ettirdim."

"Bana yalan söyleme."

"Nevra bu en son yapacağım şey bile olmaz." derken yanıma geldi ve ellerini belime yerleştirdi. "Güzelim bak, ne olursa olsun önce beni dinle ve bana güven."

"Yağmur'un söyledikleri neydi o zaman? Ben uydurmadım."

Önüme düşen saçlarımı geriye tarayıp öptü, beni sakinleştirmesini biliyordu. "Timur bir şeyler söyledi ama tam olarak bilmiyorum, uyuşturamadım da. Kendi meseleleri olduğu için ve o da ayrıntı bilmediği için net bir şey söyleyemiyor. Tamamen ne olduğunu çözdüğünde beni de bilgilendirecek. Merak etme, tamam mı?"

"Kendi meseleleri değil Araf, Yağmur da dahil buna. Yağmur dahil ise ben de dahilimdir. Ayrıca," cümlemi devam ettiremeden telefonum çalmıştı. Araf'tan uzaklaşıp baktığımda onun aramasını beklemiyordum, "Yağmur arıyor."

"Alo Nevra."

"Neredesin sen?!"

"Sakin ol, Kıvanç'layım." Doğru söylemeleri bir yana dün geceden sonra hâlâ onun yanında olması saçmaydı. "Kıvanç'lasın," sinirden gülmüştüm. "Dün geceden sonra onunla mısın yani? Bu mu?"

"Sinirlendiğim için abarttım. Seninle de bu yüzden sonra konuşalım demiştim. O an ne dediğimin farkında değildim."

"Anlaşmayı boz o zaman, sen değil misin babamı beni almak için tehdit eden, s*ktir git, dahasını hatırlatmamı ister misin?" dediğimde duraksamıştı, karşı tarafta bir sessizlik oluştu. Birkaç dakika sesi çıkmamıştı. Araf'ın omzuna alnımı yaslayıp cevabını bekledim, sinirlerimi daha fazla bozmak istemiyordum. Araf beni oturmam için içeriye yönlendirirken Yağmur nihayet söze girmişti, "Anlaşma dediğim kulüp olayı işte. Tehdit aramızda geçen bir şakaydı, ama dün çok sinirlendiğim için ciddiye vurarak söyledim onun canını sıkmak için."

"Neden o kadar sinirlendin? Ne kadar sinir olsan da dilini tutarsın sen. Ayrıca ne şakası, öyle şaka mı olur? Yeme beni."

Yutkunduğunu duymuştum, su içiyordu sanırım. "Sana öyleyim arkadaşım," devam edecekken durdu, "Yanında biri var mı?"

"Hayır, yani Araf var sadece." diyerek yanımda oturmuş saçlarımla oynayan Araf'a baktım. "Duyuyor mu?"

"Hayır." desem de dibimdeydi, duyulmaması biraz imkansızdı. "Ben sanırım hamileyim."

Dona kalmıştım.

Tam anlamıyla donup kalmıştım, tepki dahi verememiştim.

Araf'a çevirirken bakışlarımı "Ne?" diye geç gelen tepkimi gösterdim. Araf da şaşırmışa benziyordu, kaşları çatılmıştı. "Ne diyorsun Yağmur? Emin misin?"

"Hayır hayır. Emin değilim. Sanırım dedim ya. Yani test falan yok, sadece bu aralar mide bulantım var ve sinirim hemen bozuluyor. Çabuk yükseliyorum."

"Regl dönemindendir Yağmur."

"Birkaç gündür gecikti."

Dudaklarımı ısırdım, sanırım sorun olmuyordu bu. "Birkaç günle anlayamazsın."

"Evet evet, öyle. Sanırım dedim zaten, bir hafta bekleyeceğim bakalım." Benim rahatlığım daha sinir bozucuydu ikimiz arasında ama şu an bahsettiği konu hiç rahat olunabilecek bir konu değildi. Kendisinin bu sakin tavırları sinir bozucuydu. "Yağmur böyle bir şey olursa neler olabileceğinin farkında mısın? Ne bu rahatlık."

"Rahat değilim Nevra, kesin bir şey yok. Neyse kapatmam gerek, Kıvanç çağırıyor."

Araf gözlerini kısmış çatık kaşlarıyla bizi dinlerken parmağımı yüzüne getirerek kaşlarını düzeltmesi için dokundum. "Beni haberdar et, akşam da bana gel."

"Gelemem, eve gitmem gerekiyor."

"Neden?"

"Babam duymuş da kulüpte tartıştığımızı, öyle çağırdı. Onunla konuşayım." Araf ayaklanmıştı, gitmek için durup telefonu kapatmamı bekledi.

"Peki, sonra haberleşiriz o zaman." diyerek karşılığını alınca telefonu kapadım. "Böyle bir şey mümkün olamaz,"

"Evet güzelim, boş ver bunları. Kendisi de seni dahil etmek istemiyor. Sen de umursama."

"O ne demek?" dediğimde tekrar yanıma oturarak kendisine çekti beni. "Güzelim milletin ilişkileri umrumda değil ama belli ki bu kızı fazla umursuyorsun. Başında da gözümün tutmadığını söylemiştim. Yıllardır arkadaşın, yanında olan biri ve ondan böyle bahsettiğimde hoşuna gitmeyebilir, çok doğal. Zaten bu yüzden kelimelerimi seçmeye çalışıyorum ama görünen o ki seninle bazı şeyleri paylaşmak istemiyor. Yani seni, senin onu gördüğün kadar görmüyor."

Uzaklaşıp yüzümü buruşturdum, "Saçmalama Araf, Aras nasıl senin kardeşinse Yağmur da benimle öyle. Sen yanlış anlamışsın."

"Umarım güzelim. Benim şimdi çalışma odasına gitmem gerekiyor, birkaç işimiz daha var. Sen kahvaltını yaptın mı?"

"Evet. Ne zaman biter işiniz?"

"Bir saate biter güzelim." dediğinde dudağımı büzsem de başımla onayladım. Sırıtıp bir öpücük verdi, "Büzme şunları." Omuz silktim. Ben de onunla birlikte ayağa kalktım ve kapıya yöneldim, "Esma Hanım evde."

"Bir de mutfakla uğraşma diye çağırmıştım, istersen," sözünü böldüm, rahatsız olmamıştım. Aksine işime gelirdi, zaten eve gitmek istiyordum. "Yok, sorun değil." diyerek odadan çıktım. O da peşimden çalışma odasına gitti.

Ben de işlerimi çok aksatmıştım. Pazartesi kabul ettiğim bir işi halletmem gerekiyordu. Erteleme gibi bir şansım yoktu böyle işleri.

Mutfağa girdiğimde Esma Hanım'ın bir şeyler yaptığını gördüm, buzdolabı poşetleri vardı. Çiğneyemediğim sakız yüzünden yenisini alıp attım ağzıma. Gerginliğimi alıyordu. "Kolay gelsin, ne yapıyorsunuz?" derken kahve makinesine yöneldim, bir kahve yapmak için.

"Sağ olun Nevra Hanım, buzluğa atmak için atıştırmalık yapıyordum. Araf Bey için kolaylık oluyor." Kahve yaptığımı görünce ayaklandı, "Siz zahmet etmeyin ben yaparım."

"Hayır, gerek yok. Siz devam edin," yaptıklarını işaret ettim. "Bayatlamıyor mu öyle?"

"Yok, hayır. Börekleri pişirmeden koyuyorum, poğaça ve kurabiyeler ise bayatlamayan bir tarif. Buzlukta olduğu için sorun olmuyor." Yaşı büyük duruyordu, çocuğu var mıydı acaba? Kahveyi halledip orta tezgahta karşı sandalyesine geçtim. "Çocuğunuz var mı?"

Sorduğum soruyla gözleri parladı. "Evet, iki taneler. Biri kız biri oğlan."

"Kaç yaşındalar?"

"Kızım üniversiteye gidecek inşallah, on sekiz yaşında. Oğlan daha küçük yediye gidiyor."

Kahve gerginliğimi almıştı ama sıcak olması baymıştı. Tekrar ayaklandım, "Ne güzel, neden çalışıyorsunuz peki? Yani eşiniz..." yarım bırakmıştım cümlemi tamamlaması için. Kahvemi büyük bir bardağa boşaltıp üzerine soğuk süt ve buz ekledim.

"Zamanında çalışmıyordu, mecbur işe girmek zorunda kalmıştım. Sonra Araf Bey sağ olsun, iş verdi eşime, öyle rahatladık ki," o konuşmasına devam ederken tekrar yerime geçtim, "Çocuklarımın yüzü güldü. Bırakmak istemedim ben de, hakkı çoktur kendisinin, Allah razı olsun." Fırından ses gelince ayaklanıp oraya gitti. Kapağını açıp bir beş dakika beklemişti. Pişen keki çıkartıp kurabiye tepsilerini koydu boşalan fırına. Islak bir havlu sermişti tezgaha, üzerine kek kalıbını bırakıp hafif vurdu.

"Keki de mi buzluğa koyuyorsunuz?" Hem işini yaparken hem cevaplıyordu. "Ha yok, Araf Bey ve Timur Bey çok sever kakaolu keki, ondan yaptım." Yerine geçip eşarbını düzelterek tekrar börekleri sarmaya başladı. "Siz, siz ne seversiniz? İstediğiniz bir şey varsa hemen yapayım, bakmayın bunlara, işten değil öyle el altı yapıveriyorum."

"Yok teşekkürler, ben genelde fast food, abur cubur falan insanıyım. Çocukluktan alışkanlık," kahvemi alıp ayaklandım, "Benim biraz işim var da çalışmam gerekiyor, salon müsait değil mi?"

"Evet ama isterseniz bu kattaki çalışma odasını hazırlayayım size?"

"Hiç gerek yok, zahmet etmeyin. Kolay gelsin."

"Sağ olun, iyi çalışmalar." Salona geçip telefonumu aldım elime, telefondan mail okumayı, iş yapmayı sevmesem de yapacak başka bir şey yoktu. Ya da vardı...

Ayaklanıp merdivenlere yöneldim, Araf'a gitmek istediğimi söylemek için. Bugün yapacağımız bir şey olduğunu sanmıyordum. Eve de gitmek istiyordum, üstelik işlerim vardı ve bilgisayarım burada değildi. Yukarıya çıkarken telefonum çalmıştı, ekrana baktığımda kayıtlı olmayan bir numaraydı. Ağzımdaki sakızı konuşmama engel olmaması için kenara doğru sıkıştırırken yanıtladım telefonu.

"Alo?"

"Alo, Nevra?"

"Buyurun benim?" sesi tanıdık ama değil gibiydi, "Ay, kayıtlı değil de mi? Akıl edemedim, Nermin ben."

"Nermin Hanım? Evet, kayıtlı değildi kusura bakmayın, tanıyamadım."

"Yok yok, sorun değil. Nasılsın?"

"İyiyim teşekkürler, siz?"

"Ben de. Araf'ı göremedim de bugün, seni de tabii... merak ettik şirkete gelmeyince." Bu kadını çözememiştim. "Evet, birlikteyiz zaten, gelemedi bugün."

Derin bir nefes aldı, "Yok, gelemiyorum böyle şeylere. Sana açık olacağım kızım, Arif abim arattı, şirketi çok boşluyormuş da Araf, bir sor soruştur dedi."

"Nasıl?" Anlayamamıştım, "Aklı sıra laf almaya çalışıyor, Araf neden gelmedi diye. Seninle tanıştığımdan bahsetmiştim, kız bilir kıza sor falan dedi." Gülmüştü, "Sanki konuşsak ona söyleyeceğim, erkekler çok aptal."

Gülmemek için dudaklarımı yaladım, Araf'ın babasını sevmediği belliydi. "Anladım Nermin Hanım," derken sözümü bölmüştü, "Yenge, Nermin Yenge diyebilirsin canım. Neyse, birlikteyseniz ben tutmayayım seni."

"Yok, sorun değil. Kendisi çalışma odasında zaten."

"Seninleyken de mi çalışıyor? Ayıp ama..."

"Normalde öyle yapmaz da Timur gelmişti, o yüzden." Sesi kızışmış çıkıyordu, "Timur senden önemli mi canım?! Neden o çocuğu sevmediğimi yeniden anlıyorum." Gülmemek için çabalasam da tutamamıştım, bir kıkırtı kaçmıştı ağzımdan. "Alın benden de o kadar," derken durduğum merdivenlerde devam etmiş yukarı çıkmıştım. "Aman o çocuktan uzak olun canım, dikkat et."

"Merak etmeyin."

"Gelecek misiniz şirkete?"

"Bilmiyorum, ben gelmem ama Araf belki..."

"Sen de açma arayı, arada gel. Bir gün ailesiyle tanıştırdığında bana da gelirsin. Şimdi aileyle tanışmadan bana gelirsen hoşlarına gitmez." Onları sevmese de ayıp olmasın diye ince düşünüyordu belli ki. Rabia annem 'ayıp bilmeyene ayıp olur diye düşünülmez' derdi, o hayatın sert darbelerini yiyince iyi öğrenmişti her şeyi, bana da öğretmişti. Nermin Hanım ise yese de akıllanmamış, hâlâ ezdiriyordu belli ki kendini. Yazık oluyordu kadıncağıza. "Tabii, tabii ki." diye karşılık verdim.

"Bir sıkıntın olursa hiç çekinmeden arayabilirsin kız kıza hallederiz, görüşürüz."

"Teşekkürler, görüşürüz." Telefonu kapatıp Araf'ın odasına ilerledim. İçeride Timur olduğu için direkt dalmak istesem de yapmadım, kapıyı tıklatarak içeri girdim. Bakışları bana döndüğünde masası yerine önündeki karşılıklı koltuklardan birinde oturan Araf'la göz göze geldim, "Bitmedi mi işiniz?" diyerek yanına gidip oturdum. Timur gömleğinin kollarını katlamış ellerini ensesinde birleştirmiş oturuyordu. Biraz dağınık duruyordu, yorgun gibi. Yine de sarışın olduğu için solgun gözükmüyordu. Sarışın erkek sevmesem de Timur'un yakışıklı bir tipi olduğu barizdi. Vücut konusunda Araf'la benzerlikleri vardı, bolca spor yaptıkları belli oluyordu.

"Sıkıldın mı?"

"Hayır, ama işlerim var. Eve gitmek istiyorum."

Kolunu arkamdan koltuğa uzatırken bana dönük oturdu, bana temas etmeye ve yakın olmaya çalışması beni iyi hissettiriyordu. Güvendeymiş gibi bir his. "Diğer çalışma odasını senin için hazırlatalım istersen, orada çalış?"

Omuz silktim, "Bilgisayarım yok," arkamdaki eli saçlarımın ucunda geziniyordu. "Hallederiz." dediğinde telefon sesi doldurmuştu odayı, ayaklanıp masanın üzerindeki telefonu aldı. "Geliyorum." diyerek dışarı çıktığında Timur'la tek kalmam iyi olmuştu. "Yağmur aradı,"

Ben demiştim bakışlarını üzerimde tuttu, sırıttı "İnandın mı bari?" diyerek hiçbir şeye inanmıyormuşum iması yaptı. "Evet, sadece güvenilmez insanlara inanmıyorum."

Dalga geçer bir şekilde güldü, "Sen mi söylüyorsun bunu?" Kaşlarımı kaldırarak dik dik baktım suratına, sinirlerimi bozuyordu. Bakışlarını yan çevirip kapıya baktı ve tekrar bana çekti. "Kimlerle mesajlaştığına dikkat et."

"Ne diyorsun be?"

"O *r*spu çocuğuyla konuşma diyorum." Bu kadar açık olacağını beklemiyordum. Dik bakışlarıma ek kaşlarımı çattım, "Sen nereden biliyorsun, telefonumu mu karıştırdın?!" derken öfkemi bastırmak için göğsümde bağladım kollarımı. Bundan Araf'a bahsetmiş miydi acaba?

Sırıttı, "Sadece tahmin," beni süzdü, "Görüyorum ki doğruymuş." Oltaya getirmişti beni şerefsiz. "Sadece bir kere olan bir şey. O da o gün."

Dudaklarını birbirine bastırdı, "Belli ki durumun ciddiyetinin farkında değilsin. Bir daha tekrarlama. Çünkü bundan sonra daha b*ka batırırsın."

"Düzgün konuş, benim yaptığım bir şey yok."

"Sırf ucu kardeşime de dokunur diye uyarıyorum seni yoksa umrumda olmaz. Yaptığın bir şey yok ama senin için yapılan var, uslu dur."

Söylediklerinden hiçbir şey anlamamıştım, ayrıca Araf'ın rahatsız olacağı bir mesajlaşma geçmemişti aramızda. Sadece bileklikle ilgili falan konuşmuştuk. Bu çocuk yine sinir bozmak için uyduruyordu bir şeyler, amacı Araf'la aramı bozmaktı belli ki. "Sen var ya," yüzümü buruşturdum. "Hep nefret edeceğim b*k gibi bir insansın."

Sırıtması bile gözüme batıyordu, "Ne güzel."

Gözlerimi devirip ayağa kalktım, daha fazla çekemeyecektim onu. Kalktığımda eş zamanlı olarak tıklama sesiyle kapı açılmış, Esma Hanım girmişti. Elinde tepsi vardı, kek ve kahve getirmişti. Bir de çay. O orta sehpaya ilerlerken ben odadan çıktım. Araf'a bakındığımda görememiştim, yatak odasına gitmişti büyük olasılıkla.

İlerleyip odaya girdiğimde hâlâ telefonda konuştuğunu gördüm. Şirketin CEO'su Murat Bey'le konuşuyordu. Yatağa oturduğumda cam kenarından uzaklaşıp yanıma geldi, karşı tarafa birkaç komut daha verdikten sonra telefonu kapatmıştı. "Neden bugün şirkete gitmedin?" derken geriye düşerek sırtımı yatağa yatırdım. Gülümseyerek üzerime eğildi, "Evimde bir bebek vardı, onu seviyordum." Söylediği şey hem hoşuma gitmişti hem de komikti. Gülerek kollarımı boynuna sardım ve daha çok çektim kendime, boynuma yönelerek birkaç öpücük bıraktı ve yüzünü kaldırıp elini saçlarıma götürdü. "Bugün babamla tanışmak ister misin?"

"Ne?"

"Az önce aradı, akşam yemeğine davet etti. Birlikte gidelim?" dediğinde onu üzerimden kaldırıp kendim de doğruldum. "İyi de çok erken değil mi? Ne bileyim, daha yeniyiz."

"Yeni ve erken kelimelerini kullanmayı bırak Nevra. Kızıyorum."

"Tamam tamam, gidelim o zaman. Ama eve uğramam lazım, üstümü değiştirmeliyim."

"Buradakilerden giy." Hepsi pantolondu, çok beklerdi. "Araf onlar çok günlük."

Üzerimdeki askılının ipine gitti elleri, oynamaya başladı. "Yunus'a söylerim, sana bir numara atar. İstediklerini seç, göndersinler güzelim."

Bu daha güzel bir fikirdi işte, bu adam nasıl mutlu edeceğini biliyordu. "Peki, olur." dediğimde gözlerini kapatıp omzuma dudaklarını bastırdı, bu yaptığıyla tüylerim ürpermişti. Yanağıma çıkarak oraya da bir öpücük kondurup ayağa kalktığında boşluğa düşmüş gibi hissettim. "Devamının geleceğini düşünmüştüm."

Sırıttı, "Fragman güzelim, geceye saklamalıyız."

———

Diğer part akşam geliyor 🤍💫

 

Bölüm : 28.12.2024 23:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...