Yıldızcığı parlatmayı unutmayalım 🤍💫
Uzattığım ayaklarımın üzerine koyduğum laptopu kenara alarak esnedim. Saate baktığımda beş olmuştu. Araf'ın çalışma odasındaydık, Timur gittikten sonra onun yanına çıkarak yanında devam etmiştim işime.
Ona bilgisayarımın burada olmadığını söylediğimde hallederiz dedikten sonra Yunus'u aramıştı. Yarım saat sonra elinde tablet ve laptopla gelmişti Yunus. Sonrasında bir kadın aramış, neler istediğimi sormuştu. Kıyafet kataloğu atmıştı ve seçim yapmıştım.
Şimdiyse hazırlanmak için bitirmiştim işimi. Gözlerimi ovalayıp bakışlarımı Araf'a çevirdiğimde telefonda konuşmasını bitirmiş bana doğru geldiğini gördüm. Masasından kalkıp koltukta yanıma oturmuştu. "Bebeğim yorulmuş."
"Biraz," derken beni kucağına çekip sarmıştı. "Şimdi kalkmam gerekiyor hazırlanmalıyım." demiştim ama dediğime zıt olarak başımı omzuna yasladım. Farklı bir histi, boynuna sığınmak. Bunca zaman bilmediğim bir his, daha önce kimseye sığınmadığım için. Rabia annem ikaz ederdi, onun yaptığı hataya düşmemem için.
"Çok yorulduysan erteleyebiliriz bebeğim." Gülümsedim, her zaman önceliğinin ben olması hoşuma gidiyordu. Yüzümü kaldırıp kollarımı boynuna sardım, "Hayır, yorulmadım." Çenesine bir öpücük kondurdum ve "Oyalama beni," derken ayaklandım. "Daha kıyafet seçeceğim, ben bir tane istedim kadın bin tane göndermiş. Sanırım sayıya verdiğimiz değerler farklı." diye söylenirken çıkışa doğru gitmiştim. Araf'ı güldürmeyi seviyordum, güzel gülüyordu, kimsenin yanında değil de sadece benim yanımda gülümsemesini seviyordum.
Yatak odasına girdiğimde gelen giysilerden birkaçını denedim. Pembe beni açıyordu, solgunluğumu gidermesi adına pembe bir elbise seçtim. Araf kıyafet konusunda yobazdı ama bunu bana işleyemezdi. Bu konuda zıttık.
Hazırlanıp son olarak banyoda saçlarımı şekillendirirken Araf geldi. Sırıtarak ona döndüm, "Nasıl olmuşum aşkım?" Sorum güzelden başka cevap kabul etmiyor gibi çıkmıştı. Beni süzerken içeriden dilini ısırdığı belli oluyordu. Tekrar saçlarıma odaklandım, "Semiha Hanım'ı çok sevdim, ne istediysem anında buldu."
Gelip arkamdan sarılarak omzuma bir öpücük kondurdu. "Çok güzelsin."
İstediğim cevabı almak beni tatmin etmişti. Yüzümü yana doğru çevirerek yanağına dudaklarımı değdirdim. Bir nefes alıp alnını omzuma koydu, "Neden şunları dikmeyi yarıda kesiyorlar?"
Başladı dağ ayısı. "Ben giyeyim diye."
Kaşları çatık kalktığında aynadan bakışıyorduk. O konuşmadan ben devam ettim. "Alıştın alıştın, ha gayret."
Homurdanır bir ses çıkardığında ona döndüm, onun bu çocuk gibi hallerini seviyordum. Cümleleri ve hali üç yaşken görüntüsü ve sesi sert, olgundu. Gözüme çok tatlı görünüyordu.
"Güzelim," Minik bir öpücük bıraktı, parmaklarının tersiyle kolumu okşuyordu, "Çıkmalıyız."
"Kaç saate gideriz?" Neyi kastettiğimi iyi biliyordu, dudağının bir kenarı kıvrıldı. "Bir buçuk saat sürer bebeğim," dediğinde dudaklarım büzüldü. Oyalanmadan çıkmalıydık ki, yemeğe yetişelim. "Of, çıkalım o zaman." diyerek kapıya çekiştirdim onu da.
Arabaya ilerlediğimizde üç arabanın da hazırda beklediğini görünce şaşırdım. Yunus bineceğimiz arabanın arka kapısını açmıştı, "Araf,"
"Sen kullanmayacak mısın arabayı?" Elimi tuttuğu eli belimi buldu, "Hayır." dediğinde onlara yaklaşmadan önce duraksayıp Araf'a baktım, "Neden? Yalnız gitmeyecek miyiz? Hem de üç araba, ne oluyor?"
"Babama giderken biraz daha sıkı tutuyorum güvenliği güzelim, her zaman olan bir şey. Sorun yok."
Yunus'la pek kaynaşamamıştım, çok donuktu. Kırmıyordu da gardını ya da ben kıramamıştım, bilmiyorum ama ısınamamıştım. Rahat olamazdım onun yanında. "Yunus da diğerleriyle gelsin, yalnız olalım arabada. Rahat edemem."
Kaşları çatıldı, "Bir sorun mu var?"
Omuz silkerek "Hayır," dedim. "Sadece fazla katı geliyor kendisi, biraz gerici." dediğimde nefesini vererek gülümsemişti. Alnıma bir öpücük bırakıp geri çekildi, "Sen nasıl istersen güzelim."
Arabaya yaklaşırken Araf Yunus'a gözleriyle işaret verdiğinde Yunus başını onaylarcasına öne eğip arka kapıyı kapatmıştı ve öndeki arabaya yürümüştü. Tek bakışla nasıl anlaşabiliyorlardı, anlamış değildim.
Araf ön kapıyı açıp benim binmemi bekleyip sonra da yerine geçti. Ona döndüm, "Babanın ismi Arif'ti değil mi?"
Araf arabayı çalıştırmadan önce bana döndü, kaşları çatılmıştı, "Bazen katılıyor akşam yemeklerine de şimdi nereden çıktı?"
Ben cevap verirken önüne dönmüş ve arabayı çalıştırmıştı. Diğerleri de onunla eş zamanlı olarak ilerlemişti. "Bilmem, baban ona beni sormuş, onu da davet etmiştir diye düşündüm."
Tek kaşı kalktı, "Seni Nermin Hanım'a mı sormuş?" dediğinde yengesinden hanım diye bahsetmesine şaşırmıştım. Daha önce hiç amcasından ve yengesinden, hatta akrabalarından bahsetmemişti. Sadece annesi ve babasını anlatmıştı, o da benim zorumla. Bu konularda ketumdu, pek konuşmuyordu.
Belki de akrabalık ilişkileri herkeste aynı olmuyordu, genelde Yağmur anlatırken hiç hanımla beyle hitap ettiğini duymamıştım akrabalarına. Benim ise olmadığı için pek bilmiyor, anlamıyordum o konulardan.
"Evet, muhabbetimiz olmuştu. Biraz kaynaşmıştık, o yüzden sanırım. Sen daha önce hiç bahsetmemiştin amcan ve yengenden, akrabaların da dahil."
"Pek yakın değilizdir. Yani ben sınırımı koruyorum. Çizgiyi aşıyorlar, belirli bir sınır çizmediğinde." Benimle düşüncelerini açıkça paylaşması hoşuma gidiyordu, "Öyle gibi ama o kadar da rahatsız edici değil bence. Çabuk kaynaşıyor sadece. Sıcakkanlı biri."
"Sadece ona özel değil, hepsine böyleyim."
"Neden?" dediğimde bir elimi tutup dudaklarına götürdü, öpmüyordu ama gezdiriyordu dudaklarını. "Dediğim gibi güzelim, çizgilerini aşmamaları için."
"Ne çizgisini aşabilirler ki? Yani iş yerinde katı olmanın nedenini anladım ama bunu pek anlayamadım."
"Statümü kendi statüleri gibi kullanabilirler, ki böyle şeyler olduğu için sınırımı çizdim zaten. Bunu daha olur bir zamanda konuşuruz güzelim."
"Peki. Ama yengeni sevdim," dediğimde araya girdi, "Kendi halinde biri, yine de çizgini belli et sen."
Görmeyeceğini bilsem de başımı salladım, konuyu değiştirdim. "Emirhan da eşiyle tanıştırmaktan bahsetmişti, öyle bir planınız mı ne varmış."
"Evet güzelim, aksadı ama hallolur."
Gözlerimi dışarıda gezdirdim, arkamızdaki ve önümüzdeki araç dikkatimi çekmişti, "Neden bu kadar kişiyle gidiyorsun babanın evine?"
"Yurtaltı'ndan bahsetmiştim, kendisi de ben de orada koltuk sahibiyiz. İki koltuk sahibi bir araya geldiğinde güvenliğin sıkı olması gerekir güzelim." İlk defa bu kadar açık olmuştu bu işi konusunda. Ben bahsettiği birliğin üyesi sanıyordum onu, şimdi dediğine göre önemli bir mevkide olsa gerekti. "Hep böyle mi hayatın? Güvenlik ve iş. Sana zararı var mı bunların?"
Sorduğum soruyla gülümsedi, elimdeki eli tenimi okşuyordu, "Ne bana ne sana, hiçbir zararı olamaz güzelim. Merak etme."
"İlk defa bu birlikle ilgili açıkça bir cümle kurdun bana," elimin üzerindeki eline koydum diğer elimi, tırnağımı elinin üstünde gezdiriyordum. "Sanırım gittikçe alışıyorsun bana, açılıyorsun."
Kaşları çatıldı, bir an bakışları beni buldu. "Bunun sana alışkanlığım ya da açık olmamla ilgisi yok Nevra. Umursamanı, dahil olmanı istemediğim konular bunlar."
'Daha mutlu ve daha güzel olmak istiyorsan Gece, merak etme. Bir şeyi de bilme.'
Sessizce derin bir nefes çektim içime, Rabia annem de öyleydi. İyiliğim için bazen boş verirdi. "Rabia annem de böyleydi, bilmemek daha mutlu ve daha güzelleştirir insanı derdi." Aklıma geçmişten bir anı geldi, gülümsedim. "Ben biraz meraklı biriydim," o da gülümsedi, "Hâlâ öylesin güzelim."
Göz devirsem de haklı olduğunu biliyordum, "Onun da sabrını taşırmış olacağım ki bir ara patlamıştı, 'Her şeyi bilirsen çirkin bir kız olursun, sus ve otur.' demişti. Haklı olarak." dediğimde kısık gözleri beni buldu, diyeceği şeyden vazgeçmiş olacak ki bakışlarını üzerimden çekti. Elimi tekrar dudaklarına götürüp öpmüştü, "Aksine bilmelisin Nevra'm. Hatta bilmediğin şeyleri de öğretirim. Merak etmen beni rahatsız etmiyor, birbirimizle ilgili konularda söz sahibi olma hakkımız var. Bilmek istediklerini de asla yanıtsız bırakmam sadece seni dahil etmem."
Araf olgundu, her konuda. Düşünceleri ve davranışlarında görebiliyordum bunu. Rabia annemle düşünceleri farklıydı ama ikisi de haklıydı.
Yanağına uzanıp bir öpücük bıraktım ve telefonumu aldım elime. Yağmur eve gitmiş olacaktı ki yazmamıştı.
Araf'la her anımızı kaydetmeyi seviyordum, birkaç fotoğraf çektim. Kendi üzerimdekileri de çektim, paylaşacaktım. Uygulamaya girip fotoğrafı düzenlerken Araf'ın sesini duydum, "O fotoğrafı paylaşmayacaksın umarım bebeğim."
Sırıttım, "Tam da öyle yapacağım bebeğim." dediğimde bacağımdaki eli sıklaşmıştı. "Beni tekrarladığında..." cümlesini yarım bıraktı, ne diyeceğini tahmin edebiliyordum. Bu cilvem çok hoşuna gidiyor, baştan çıkartıyordu onu, koyulaşan elalarından anlayabiliyordum. Derin bir nefes aldı, "Güzelim," duraksamıştı, dudaklarını dilinin ucuyla ıslatıp devam etti. "Şu mecralardan uzak mı olsan?"
Bacağımın üzerindeki eline vurdum, "Ben seni kullan diye zorluyor muyum Araf?" diye atarlı bir şekilde sorduğumda yan bir bakış atıp kaşlarını kaldırmıştı, cevabımı almıştım. Gülümsedim, "Tamam biraz zorluyor olabilirim," duraksadım, pekâlâ fazlasıyla ısrar ediyordum hesabını geri almasını. Aras'ın hesabında gördüğüm profili arkadaşı Emirhan açmış zamanında, Araf kullanmayınca da öylece kalmış hesap. Emirhan'ı içlerinde en olgunu olarak düşünüyordum ama aksine en hiperaktifleri oymuş. "Ama yani o ayrı bu ayrı, hatta gizliliğimi direkt açmayı planlıyorum."
"Hani beş yüz kişi takip ediyor ya, benim iznimle. Direkt herkese açık hesap olacak."
Kaşları çatılmıştı, "Nevra umumi tuvalet mi profilin anasını s*tayım, ne gerek var? Ben kullanma diyorum sen herkese açmaktan bahsediyorsun." Dediği şey komiğime gitmişti ama kendisi ciddi olduğu için dudaklarımı birbirine bastırdım.
Kıyafetim ve sosyal medya kullanışım konusunda istemediğini her zaman vurguluyordu. Hiç sevmediğim bir şeydi bu, neyse ki zorlamıyor sadece fikrini söylüyordu. Rahatsız olduğunu söyleyip konuyu uzatmadan kapatması iyi bir huyuydu. Ben tavizi olan biri değildim, bu konuda üstelese büyük kavga ederdik.
"Güzelim…" Biraz önce sitem etmemiş gibi sesi sakin ve anlayışlıydı...
———
"Araf eve geldiğimize emin miyiz?" Karşımda gördüğüm yer ev değil malikaneydi resmen.
"Haddinden fazla büyük değil mi burası? Neden böyle bir yer almış ki baban?"
"Babam değil ben." dediğinde duyduğum şeyle gözlerim açıldı, "Oha Araf, senin mi burası?" Başıyla onayladı sorumu, arabayı durdurduğunda. "Öküz müsün Araf, neden hayvan gibi ev alıyorsun?" Kendi sorumu kendim yanıtladım, "Gerçi dana gibi adamsın, çok normal." dediğimde kahkaha atmıştı. Elini koltuğumun başlığına koyup bana yakınlaştı. "Daha neler yakıştıracaksın bana güzelim?"
Onun büyüklüğüyle ilgili dalga geçişlerime gönderme yapmıştı, gülmemek için alt dudağımı dişledim. İyice yaklaşıp boynuma bir öpücük kondurarak emniyet kemerimi açtı. "Annemin anısına almıştım."
"Büyük ev, kalabalık aile severdi." Bir ev almıştı ama gelecekte kalabalık bir aile olsa da içinde eksik olacaktı. Durulmaması için konuyu değiştirdim, gözlerimi kısarak ona baktım. "Araf ben beş on tane doğuramam, zaten memem yok, iyice sarkar." diye alaya aldığımda beklemediği yerden girdiğim için gülmeye başlamıştı. Kahkahası güzeldi.
"Güzelim," derin bir nefes alıp gülüşlerini dizginledi. Ona eşlik ederek gülümsüyordum ben de. "Beni deli ediyorsun."
"Hadi inelim." diyerek kapıyı açtım. Bahçedeki adamlardan biri benim kapımda beklerken diğeri Araf'ın yanına giderek anahtarı almış, arabaya binmişti. Araf yanıma gelerek elimi tuttu, ilerlememiz için.
Sosyal medyada gördüğüm o gergin havalardan hissetmiyordum. Bir yemek yiyip sonlandıracaktık geceyi.
Kapıyı bir kadın açtı, kıyafetlerinden çalışan olduğu belli oluyordu. Önlükleydi. "Hoş geldiniz efendim, Arif Bey'ler içeride."
İçeri adımladığımızda çantamı aldı. Haziran ayına girecek olmamıza rağmen ev soğuktu, etrafı incelediğimde girişte klima olduğunu gördüm. "Üşüdün mü?"
Başımı olumsuz anlamda salladım, "Hayır ama soğukmuş, şaşırdım."
"Babam öyledir, soğuk sever. Üşürsen söyle güzelim." dediğinde onayladım. Soğuk bir miktar germişti, elimi tutan Araf'a biraz daha sokulduğumda elimi bırakıp belime koydu elini.
Koridoru geçip içeriye girdiğimizde büyük bir salon karşıladı. Fazla büyük, fazla eşyalı ve fazla şatafatlıydı. Babası gösterişi seviyor olmalıydı.
Koltukta oturan babası ve onun karşısında gördüğüm Nermin Hanım ayaklanmıştı. Tahmin ettiğim gibi o da buradaydı, iyi olmuştu tanıdık birinin olması. "Araf, hoş geldiniz." diyerek birkaç adım attı. Yanına gittiğimizde Araf da karşılık verip beni tanıtmıştı. "Memnun oldum Nevra, Nermin biraz bahsetti senden. Araf'ı pek göremiyoruz malum." diye bana söylediği cümleyle Araf'ı iğnelemişti.
Sen de burada oturup k*çını büyütmek yerine şirkete gidip çalışırsan görürsün dedem, demek istesem de bir miktar tuttum ağzımı. O kadar açık olmam sanırım uygun olmazdı. Gülümsedim, "Ben de memnun oldum efendim. Oğlunuz çok çalışıyor, onu şirkette görebilirsiniz."
Tamam dilimi tutamasam da gayet kibar olmuştum bence. Sırıttı, "Anladım anladım, siz şu eşlerine toz kondurmayan çiftlerden olmuşsunuz."
"Arif Abi, izin ver yerlerine geçsinler lütfen. Hoş geldiniz Nevra."
Araf'ın sorgulayan bakışları babasındayken Nermin Hanım'a karşılık verdim. "Hoş buldum Nermin Hanım," Araf beni üçlü koltuklardan birine ilerletti. "Sizi burada gördüğüme sevindim."
"Ben de. Arif Abi yabancılık çekmemen için benim de olmam gerektiğini söyleyince hayır diyemedim. Ben bi' mutfağı kontrol edeyim." Gülümseyip başımla onayladım. Araf'ın dudaklarını kulağımda hissettim, "Bu kadar yakınlaştığınızdan bahsetmemiştin?"
Ne diyebilirdim ki, omuz silktim. Babasına çevirdi bakışlarını, "Aras nerede?"
"Çağırdım, söz dinler mi hiç?" dediğinde Araf cebinden telefonunu çıkardı, büyük ihtimalle Aras'ı arayacaktı. Ayaklanıp yan taraftaki konsolda duran pikapa ilerledi, onunla uğraşarak telefonunu kulağına götürdüğünde karşı tarafa "Neredesin lan?" dedi.
"Hangi ev olabilir oğlum, haber vermediler mi?"
"Evet, şimdi geldik. Yarım saat içinde burada ol." diyerek telefonu kapatmıştı. Bize döndü, "Dinlemiyor musun?"
"Hayır, yaşlandık artık Araf. Bayıyor, uyuya kalıyorum." dediğinde Araf sırıttı, "Bana götüreceğim o zaman." Adımlayıp yanıma oturdu.
Arif Bey homurdanmıştı. "Burada görmeyi seviyorum."
"İyi bakılsın o zaman. Tozlanmış, üzerini kapat, sorun yaratır."
Arif Bey bana döndü, "Çocukluğundan beri böyle bu p*ç," dediğinde kullandığı son küfre uyarıcı olması için Araf araya girmişti, "Baba."
"Ne var Araf? Aileye girecek alışsın kızımız da." diyerek kaldığı yerden devam etti, "Pikap sevdası var, anasına çekmiş." Araf'a çekti bakışlarını, kaşları çatıldı. "Aras geliyor mu?"
Göz devirdi, bana sitem etmişti. "O oğlum da hep böyle. Abisi deyince akar sular durur, biz neciysek?"
"Araf çok güzel abilik yapıyor, bu yüzden olabilir."
"Hadi oradan, sövüp duruyor çocuğuma. Ben ne tavizler verdim de işte sopadan anlıyor demek ki abisi gibi." dediğinde Araf konuyu değiştirmek istemiş olacak ki araya girdi, "Nermin Hanım ben olduğumda olmazdı, neden burada?"
"Bunu sen mi söylüyorsun baba?"
"Nevra'yla yakınlarmış, kız rahat olsun diye düşündük. Düşünmek de mi suç?" diye söylenirken Nermin Hanım girmişti içeri. "Aras gelecek mi? Bekleyecek miyiz?" diye sorduğunda Araf yanıtladı. "Evet."
O yerine geçtiğinde Arif Bey devam etti, "Araf ketumdur, pek anlatmaz. Sen neler yapıyorsun Nevra? Şirketteymişsin bir ara?"
"Evet efendim, tercüman olarak Ruslarla olan iş birliği için bir süre yardımcı olmuştum. Freelance çalışıyorum, bir yere bağlı kalmayı sevmediğim için."
Aklına bir şey gelmiş gibi gülecekken tıkanmıştı, belli ki fazla tütün tüketiyordu, çatallı çıkıyordu sesi. "Bir bakmışız Araf'tan da gidiyormuşsun." diyerek gülmüştü. Bana da komik gelmişti bir anda böyle bir şey söylemesi, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırıp Araf'a baktığımda kaşları çatılmıştı. Dudaklarımı ıslatıp toparladım, "Neyse ki sadece iş konusunda böyleyim, uzun yıllar birlikte gideceğimizi umuyoruz." dediğimde ilk defa geleceğe yönelik konuşmam Araf'ı da şaşırtmış olacak ki gözleri bendeydi. Hoşuna gitmiş gibi duruyordu.
Nermin Hanım dahil olmuştu, "Yaşı genç olsa da Nevra kendini bilen biri Arif Abi, şimdiki genç kızlar gibi şımarık değil."
"Öyle öyle, bu yaşta dört dil kolay mı? Tek başına başarmak meşakkatlidir." dediğinde Araf girdi araya, "İyi araştırmışsın?" Ne kastettiğini anlayamamıştım.
Arif Bey sırıttı, "Bizim de elimiz kolumuz uzadı sayende Araf Bey," Geldiğimizden beri sanırım ilk defa övmüştü Araf'ı. "Seni de geçeriz yakında."
"Umudunu yitirme baba." Karşılıklı gülmüşlerdi, baba-oğul iyi gözüküyorlardı. Sadece elalarını ve saçlarını annesinden almış olmalıydı. Babasının saçlarına beyaz karışmış olsa da kahve tonlarında olduğu görülüyordu, gözleriyse maviydi. Araf'a ela yakışıyordu, mavi hayal edemiyordum onu.
Araya zil sesi girmişti, Aras gelmiş olmalıydı. Birkaç dakika sonra içeri girdiğinde abisine yöneldi, "Hoş geldiniz abi," dediğinde Araf yanını işaret etti, oraya yerleşti. "Neden haber vermiyorsun baba?"
"Oğlum dedik ya misafir var gel diye."
"Abim misafir mi?" dedi Aras. Araf araya girmişti, "Lan babaya kafa tutulur mu? Gel diyorsa gel."
"Abi babamınkiler sandım," yüzü ürkmüş bir hal almıştı, "Biliyorsun yanlarında o manyak kızı da getiriyorlar. Musallat."
Araf kardeşinin ensesine elini koydu, "Doğru konuş lafazan."
Arif Bey "Evet oğlum, hem ne var iki gülsen-" derken Araf kaşlarını çatıp babasına dönmüştü, "Baba lafının üstüne olmuş olmasın ama abartmasan mı sen de? Kız akraba sayılır. Yüz vermemelisin onlara."
"Büyüdün babana akıl mı veriyorsun lan? Çocuk isterse olur işte."
"İstemem." Araf da Aras da aynı anda konuşmuştu. Konuya dahil olmasam da anladığım kadarıyla babasının tarafından bir kız Aras'ı istiyordu. Nermin Hanım araya girdi, "İsterseniz masada devam edin Arif Abi."
Masaya geçtiğimizde farklı konulara girmişlerdi. "Okulun bitiyor bir aya, staj yerini ayarladın mı?" Araf iş yerinden konu açıldığında Aras'a bu soruyu yöneltmişti.
"Evrakların, notların, mülakatın... Nerede yapacağını kararlaştırdın mı?"
Aras bunu çok duymuştu belli ki, yüz ifadesi anlatıyordu. "Abi yapma ya, şirket var işte."
"Ben karışmam oğlum, İnsan Kaynaklarıyla görüşürsün. Kriterlere uyarsan buyur gel. Haberin olsun sadece üç kişi alıyoruz." Bu kadar katı olmazdı diye tahmin ediyorum, Aras'la uğraşıyordu bence. Kardeşiydi sonuçta, onu almayacak da kimi alacak.
"Oğluma kıyak geçersin Araf, abartma. Staja bile gerek yok." Arif Bey'in Aras'a kıyamadığı belliydi.
Araf geriye yaslandı, "Teorikle olmayacağını sen söylerdin baba ki olmaz da, uygulamalı şart."
"Tamam işte direkt işe başlar. Öğretirsin."
Arif Bey histerik bir şekilde gülmüştü, "Sen karışma mı demek bu?"
Nermin Hanım araya girdi, "Hep iş hep iş, kızcağızı buraya iş konuşmak için mi çağırdınız Arif Abi, lütfen." İyi bir zamanlamayla girmişti, babası biraz fazla üzerine gidiyordu Araf'ın.
Araf yemeğine devam ederken Arif Bey bana çevirmişti bakışlarını, "Bakma böyle çıkıştığımıza Nevra kızım, sevgiden hep." Anlıyordum. Böyle şeyler olabiliyordu, Rabia annemle biz de bazen çatışmalar yaşıyorduk.
Yemeklerimizin ve konuşmamızın sonuna doğru evden konu açılmıştı, annesinin olduğu zamanlar olan evden birkaç şey buraya taşımışlar. Araf, eksiksiz tüm anıları burada tutuyormuş. Annesini çok sevdiğini anlamıştım, çok düşkünmüş çocukluğunda. Aras ise annesiz büyümüştü, tanımıyordu, abisinin anlattığı kadar biliyordu.
Kahveleri yaz bahçesinde içmeyi teklif etti Arif Bey, Aras ise abisinden izin isteyip gitmişti. Belli ki çok fazla değer veriyordu abisine. Babasından bile öte gibiydi, yemekte de Araf'ın sözlerine kulak asmıştı hep. Abim böyledir, şöyledir deyip duruyordu. Abisine hayran olduğu belliydi.
Bahçeye çıktığımızda şaşırmamıştım, neredeyse ev kadar büyüktü. Beş aileyi getirsen anca paklardı evi bence.
Babası Araf'la iş konusu açmıştı, bunun üzerine Nermin Hanım'da benimle konuşmaya başlamıştı. "Onlar hangi dil oluyor?"
"Ay Japon'lar hep çok çekici gelmiştir bana, Japonca öğren kız." dediğine gülesim gelmişti. "Bilmiyorum, henüz kararlaştırmadım. Araştırmam gerekiyor önce."
Onunla konuşurken Araf ve babasına ilişti kulağım, Araf'ın dediği şey dikkatimi çekmişti, sessizleştim.
"Bu ziyareti istemenin sadece kız arkadaşımla tanışma niyetli olduğunu sanmıyorum baba."
"Ah Araf, çocukluğundan beri şu zekanın yararı olduğu gibi zararı da çok oldu. Her şeyi yüzüme vurma, ayıp." Yan tarafımda oldukları için ve yüzüm Nermin Hanım'a dönük olduğu için tepkilerini göremiyordum. Nermin Hanım'ı dinliyormuş gibi yaptığım için oraya da dönemiyordum.
"Sıcak Savaş'ı başlatacağız, buna hazır mısın?"
"Telefonda konuşmayı sevmezsin, çok konuşamadık. Yeterince açıklayamadım."
"Belli ki otoriteyi kendi koltuğuna çekmeye çalışıyorsun baba, bana çıkardığın bu zararın başka açıklaması olamaz. Ama biliyorsun ki iş konusunda sana bile tavizim yoktur. Zamanında zaten büyük bir ayrıcalık tanıdığımı düşünüyorum. Bundan sonra, hele ki böyle bir şeyde katiyen taviz vermiyorum."
"Zarar değil, sadece geleceği de düşündüm. Bizim de öyle bir aleyhimizde kanıt bulduklarında kullanabilirler bunu. Sırf bu yüzden kabul etmeyelim dedim."
"Unutmadım Araf, Soğuk savaşı devam ettirecek tazminatı ödeyebilirsin, biliyorsun. Hem," duraksamıştı, "Soğuk savaşın bitmemesi senin için de iyi olur."
"Benim için fark etmeyeceğini biliyorsun,"
Araf'ın sözünü kesti Arif Bey, "Araf," sesini alçaltmıştı. "Hayatına bir kadın aldığında dikkatin dağılır. Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Ben de annende böyleydim. İlgin o olduğu için en ufak bir açığınla seni o açıktan vururlar."
"Anneme ilgili olduğunu söyleyemezsin. Sevgimle evliliğini kıyaslama."
"Her evlilikte kavgalar olur Araf, aş şunu."
"Her neyse baba, o gün de son sözü söyledim. Pişman olacaksınız, büyük bir yanlış yaptınız. Yurtaltı oyuncağınız değil, kurallara karşı gelemezsiniz."
"İş ayrı." dedikten sonra ismimi işittim, "Nevra," anında yüzüm ona döndü, "Ha?" Bu tepkim hoşuna gitmiş olacak ki dudağının bir kenarı pek görülmeyecek bir şekilde kıvrılmıştı. "Efendim?"
Babasına çekti bakışlarını tekrar, "Biz kalkalım artık, vakit gelmiş."
"Bakarız." diyerek ayaklandı Araf. Ben de onunla kalktığımda çıkışa kadar eşlik etmişlerdi. "Memnun oldum, Nevra kızım. En kısa zamanda yeniden beklerim, açma arayı."
"Ben de memnun oldum Arif Bey."
Arabaya giderken elimi tutan Araf'a baktım, gerilmiş gibiydi. "İyi misin?" Başını salladı, arabaya bindiğimizde kemerimi takmıştı. Ben unutsam da her defasında hatırlatıyordu.
Torpidodan bir su şişesi alıp açtı, bana uzattığında başımı olumsuz anlamda salladım. Kendisi hepsini bitirmişti, "Baban ne yaptı?"
Sorumu bekliyormuş gibiydi, bir solukla gülümseyip bana baktı. Yaklaşıp boynuma uzun bir öpücük kondurmuştu, ufacık bir teması beni benden alıyordu. "Sen kapı mı dinliyorsun?"
Tek kaşımı kaldırdım, "Kapı yoktu aramızda." Dediğime güldü. "Nevra'm,"
"Biliyorum, pembe daha bi' açıyor ve de." dediğimde dudaklarını yanağıma bastırdı. Sorduğum soruyu yanıtladı, "Yurtaltı'yla ilgili. Bir karar yanlış sonuca bağlandı."
"Hiçbir şey zararıma olamaz güzelim, merak etme."
Araf hep böyleydi, korkmuyordu. Her şeyde bu kadar emin konuşması bazen sinir bozucu olabiliyordu, o da bir yere kadar yetebilirdi sonuçta. Bu kadar güvenmesi yanlıştı bence. Rabia annem hiçbir şeye körkütük güvenme derdi.
'Ben dışında, dikkat et Gece. Seni uyutabilirler, kimseye inanma.'
Yoldaydık. Bacağımdaki elini tuttum, oynamaya başladım. "Baban çok kasıntı biri değilmiş."
"Yani, sen ilk karşılaştığımızda öyleydin. Dışarıya karşı hâlâ öylesin. Babanı da öyle sanmıştım ama çok sert bir kabuğu yok."
"Öyledir, sert gibi görünmek istese de olamaz."
"Sevgilinin ailesiyle tanışmak gerici derlerdi, pek öyle olmadı." Elimi dudaklarına götürüp öptü. "Ben yanındayken hiçbir yerde gerilmene gerek yok zaten güzelim."
"Hm, nesin sen? Süpermanım mı?"
"Beni başka heriflere benzetme güzelim." Göz devirdim, buna da gelememesi komikti. "Araf, çizgifilm karakteri."
"Bilmem o bu, benim tek tanıdığım karakter sensin."
•••(Bazı kısımlar kurallar gereği silinmiş ya da çıkarılmıştır. Olay örgüsüne etkisi yoktur. Paragraf kopukluğu hissediliyorsa tam bölümler diğer platformda mevcuttur, profil açıklamamda platform ve kullanıcı adıma ulaşabilirsiniz. 🤍)
Araf duştan çıktığında saçlarımı kuruturken yanıma geldi. Belimi sarıp omzumu öpmüştü, yorgunluğuma masaj gibi gelmişti bu öpücük. "Doy Araf,"
"Sana asla doyamam bebeğim." dediğinde kurutma makinesini bırakıp ona dönerek kollarımı boynuna sardım, "Bana doyumsuz gibi bakıyorsun ama açlığını kontrol edebiliyorsun." Yorulan benimle birlikte durmuştu Araf, gözlerinde isteği görebiliyordum ama ben devam edemeyecek kadar yorulduğum için isteğini kenara bırakmayı biliyordu.
"Senin zevk aldığını görmek bana zevk veriyor." Gülüp dudaklarına değdirdim dudaklarımı, birkaç minik öpücük verip geri çekildim. "S*** öğretmenim oldun Araf."
Kaşları çatıldı, "O ne kızım? Yeni yeni icatlar çıkarıyorsun başımıza, sevgilim dışında her b*ku yakıştırıyorsun anasını s*tayım."
"Ya Araf," öyle bir şey olduğunda nasıl olabileceğini düşünüp dehşete düştüğüne emindim, "S*** öğretmenim dedim diye s*** öğretmenim olacak değil," dediğimde avucunu dudaklarıma bastırdı, "Ben bu gavatsal konuşmayı kaldıramam Nevra'm."
Avuçları içerisinde kahkaha attığımda yanaklarımı sıktı. Elini tutup yüzümden çektim, "Araf merak etme, sadece sana özel bir öğretmenlik." deyip kısa bir öpücük bıraktım. Ondan uzaklaşıp banyodan çıkarken kapıda durup ona döndüm, "Kimseye kaptırmayacağını düşünüyorum... yani umuyorum." diyerek hızla banyodan çıktım, ateşle oynamıştım.
Aşağıda kalan telefonumu almak için kapıya yöneldiğimde Araf banyo kapısından "Lan o ne demekti?" diye çıktığını gördüm. Ellerimi kaldırdım, "Şakaydı aşkım, azıcık bir şaka."
Yüzünü buruşturdu, "Şakasını s*keyim, kızım beni iyice g avat edeceksin," sesi ciddileşmişti, "Bir daha sakın duymayayım öyle şeyler."
"Babacığı uyandırma Nevra." diyerek bana doğru geldiğinde odadan çıktım. Aşağı inerken birkaç dakika sonra peşimden geldi, altına eşofman giymişti. "Telefonumu alacağım."
"Ne?" diye tepki verirken ona döndüm, portmantoya ilerlemeden önce. "Daha birkaç saat olmadı mı Araf?" Yanıma gelip elini belime attı. "Sana beni hem doyurup hem de acıktırıyorsun derken uydurmuyordum bebeğim."
"Hadi oradan," güldüm, "Enerji kaybettim demiyor da..."
"Kızım üç postayla ne kaybetmesi," beni kolu arasına sıkıştırdı, "Bunları boşa mı yaptık? Sadece s*** acıktırıyor." Şu kendini beğenmiş hallerini asla bırakmayacağı belliydi. Bazen hoş oluyordu.
Mutfağa ilerledik, aklıma Esma Hanım'ın buzluğa attığı börekler ve poğaçalar gelmişti. Bu saatte yapılır mıydı emin değildim. Dolaba yöneldiğinde onu sesimle durdurdum, "Esma Hanım buzluğa börek atmıştı," diyerek orta tezgaha geçip oturdum. Yorgundum ve ayakta duramıyordum, vücudum ağrıyordu. Uykum da gelmişti. Dolaptan bir bardak çıkartıp meyve suyu koydu içine, bana uzattı. Beklemiyordum ama susamıştım da.
Bir yudum alırken onu izledim, birkaç şey çıkartıp tezgaha koydu. Sanırım sandviç yapacaktı, kaşlarım çatıldı, "Gece yemek yediğini düşünmezdim, göbeğin bile yok." Evden çalıştığım için benim uyku düzenim pek yoktu, geceleri de yemek yerdim. Bu yüzden göbeğim vardı, onun ise baklavaları. Adaletsizlikti resmen. Güldü, bana dönüp karnını işaret etti. "Senin için yaptım."
Tam bir pislikti. İşini bilen bir pislik. Güzel seçiyordu cümleleri, "Uykum var, yoruldum."
"Bir şeyler atıştır, uyuruz güzelim." Tezgaha dönük, sandviç yapıyordu. "İlaç içme, ağrı kesiciyi sık kullanmamalısın." Her hafta en az bir tane içen bana bunu demesi komikti. Yaptığı işi yarım bırakıp bana geldi, dudağımızı birleştirdi. Kısa, derin bir öpücük bırakmıştı, bakışları gibi. "Uyumadan önce masaj yaparım, biraz dindirir." diyerek tekrar işine devam etti.
"Başta bu kadar düşünceli biri olacağını hiç düşünmezdim," önümdeki bardaktan bir yudum aldım, "Yani, dışarıya karşı hâlâ çok katısın ama,"
Üç sandviç yapmıştı, ben birini zor bitirirken o ikisini de yemeyi düşünüyordu sanırım. Ortaya koyup kendisine su alıp oturmuştu. "Güzelim," diyerek elimi tuttu, "Dışarıya karşı gösterdiğim kişiliği sana gösterecek bir adam değilim, elaleme olduğum gibi sana olmam tabii ki. Hayatımı paylaştığım kadınsın, ömür boyu hayatım olacak kadın. Başta gördüğün ben de benim, evet ama bir yabancıya karşı öyleyim. Sevdiğim kadına ayrıcalığım olmalı."
"Bir gün ayrılırsak yine eskisi gibi mi olursun peki?" diye sorduğumda kaşları çatıldı. Bu soruyu beklemiyor gibiydi, ben de beklemiyordum, bir anda çıkmıştı. "Benden gitmediğin sürece ayrılığımız olmayacak Nevra, seni asla bırakmam."
'İster, seni çok ister. Bir bebeğin oyuncağı istediği gibi. Cırlar, ağlar, yırtar kendini. Aldığındaysa dişleri arasında ezer eline aldığı oyuncağı. Sıkılınca atar, diğerini kapar, her eline geçeni çiğner. Çok kadın severler...'
Dudaklarımı ıslattım. "Ya sıkılırsan, başka birine-" elimi sıktı, durmam için. "Sakın Nevra, böyle bir şeyi aklından geçirme."
"Ama çoğu erkek, yani Rabia annem derdi, ki eşinde bile yaşamış bunu, çok çabuk sıkılıyormuşsu-"
"Nevra'm," diyerek sözümü böldü. "Rabia annenin ne yaşadığını bilemem ama herkesi aynı göremezsin. Yaşanılan hayatlar çok farklıyken bir insan bir diğerine benzeyebilir mi?" Sorusunun cevabı belliydi ve sorusu çok mantıklıydı. Haklıydı.
Meyve suyumdan içtim, biraz düşünmek için. Araf'a güveniyordum, söyledikleri de doğruydu ama içimde bir ukte dolanıyordu. Net olamıyordum. Söylediğim şeyler onu da rahatsız etmişti, tuttuğu elimi dudaklarına götürüp parmak uçlarımı öptü. Ona baktım, huzursuz olmuştu, gidermem gerektiğini hissediyordum bunu. Elini sıktım, "Sana çok güveniyorum Araf. Bundan yana şüphem yok aslında,"
"Olmasın güzelim, üzülmene, canının sıkılmasına asla izin vermem."
Konuyu değiştirdim, havanın dağılması için. "Aras'a bugün neden öyle söyledin? Yani gerçekten şirkette çalışmayacak mı?"
i"Çalışmayacak değil, stajını yapacak önce."
Önümdeki sandviçten bir ısırık aldım, yorgundum, açta değildim ama yiyesim de vardı.
Ben birkaç ısırık almışken Araf ikinciye geçmişti, gerçekten hızlı yiyordu. Devam ettim konuşmaya, yarısını bitirmiştim ekmeğin, yetmişti. "Karışmayacağını söylemiştin, ya alınmazsa?"
"Dönem başında da uyarmıştım, notları ve fiiliyatı güzel. Alınmayacağını düşünmüyorum ama ondan daha iyisi varsa tabii ki alınmaz."
"Neden CEO'nuzun akrabalarından biri değil de Murat Bey olduğu anlaşıldı o zaman."
"Akraba diye vasıfsız insanları işe alacak değilim. Murat'ın özgeçmişi çok iyiydi, şu an ülkenin sayılı yöneticilerinden."
"Babana bile öncelik tanımıyorsun sanırım, bugün siz konuşurken duymuştum. Neyden pişman olacaklar?"
Suyunu bitirdiğinde dudaklarını yalayıp bana baktı, "Kasten yapılan bir hataları yüzünden." derken ellerini birbirine sürterek silkti ve ellerimi tuttu, "Güzelim bunları boş ver, gereksiz işler."
Başımı salladım, onaylamak için cümlesini. "Eski eviniz, annenizle beraberken, duruyor mu?" Merak etmiştim bugün yemekte konusu açılınca. Ona rahatsız olmaması için annesiyle ilgili hiç soru sormadığım için bilmiyordum ama merak da ediyordum, her şeyini bilmek istiyordum.
Parmak uçlarını tırnaklarımda gezdirmeye, onlarla oynamaya başladı. "Evet."
"Neden taşınmak istedin, kötü mü hissediyordun? Yani, ondan kalan hatıra değil mi sonuçta, terk etmek olmuyor mu onu? Ben Rabia annemin bana bıraktığı evden gidemem sanırım, kötü hissederim."
Bir şeyler hatırlamış gibi gözleri kısıldı, "Huzursuz ediyordu o ev."
"O evde ölmüştü." Şaşırmıştım, bunu beklemiyordum. İyice merak ettim, bir hastalıktan mı öldüğünü düşünerek, "Neden, yani bir hastalığı,"
"İnt*har." Sözümü böldüğü kelime beni şok etmişti, beklemediğim cümleleri duymuştum üst üste. Ne tepki vereceğimi, ne diyeceğimi bilemiyordum. Öylece izledim onu, o ellerimle oynarken. "Babamla fazla kavga ederlerdi," diye başladı cümlesine, merak ettiğimi anlamıştı sanırım. Açıklıyordu.
Aklıma dehşet kötü senaryolar gelmişti, "Fiziksel-" derken sözümü kesti, ne soracağımı anlamıştı. "Hiç görmedim, babamın öyle bir şey yapacağını düşünmüyorum. Sadece lafta onun öfkesi." Duraksadı, "O zamanlar şüphelenmiştim bundan, fazla öfkelenirdi çünkü. Havuza falan girerken de kontrol ederdim şüphelendiğim için ama öyle bir izi olmadı hiç." Meyve suyumdan bir yudum aldı, zorlanmıyordu konuşurken, ne hissettiğini de anlayamıyordum, yüz ifadesi dümdüzdü.
"Sadece sözlü ederlerdi, bir kere bile el kaldırmamıştır. Şu çocuğa az ilgi göster diye benim yüzümden tartışırlardı her zaman, babam da dayakla akıllanır derdi. Tüm kavgaları bundan ibaretti aslında, başka hiçbir şey yoktu. O günleri eksiksiz hatırlıyorum, eminim." Derin bir nefes aldı, "Depresyon ilaçları kullanıyordu, benden gizlemeye çalışsa da biliyordum."
"Kaç yaşındaydın?" diye araya girdim, ben kesik kesik hatırlardım o yıllarımı, çoğu şey silinirdi. "Yedi," dedi. "Aras'tan sonra kaldıramadı, ilaçları çocukları hiçbir şeyi."
"Hayır, öyle bir şey olsa inanmazdım. Asla öyle bir kadın değildi, çocuklarını yalnız bırakıp gitmezdi. Babama güvenmezdim o zamanlar. Öfkesi şüpheye düşürürdü beni. Peşine düşerdim." Alt dudağının iç kısmını ısırıyordu, kısık gözleri bana değmiyordu, hep ellerimdeydi. "Ama, gözünün önünde olunca mecbur inanıyorsun."
Duyduğum cümle ürpertmişti, tüylerim ürpermişti. Çok, çok kötü hissetmiştim böyle bir soruyu sorduğum için. Ona bunları hatırlatmak istemezdim. "Bu yüzden taşınmak istedin..." onun cümlesini ben tamamlamıştım, başka ne diyeceğimi bilmiyordum.
"Evet, o ip orada asılıydı, her zaman."
~~~
Temmuz, 2001
Yazarın Bakış Açısı
Araf mutfaktan çıkıp bahçeye adımladı, Aras ağlıyordu. Birkaç saat önce elinde çiçekle gelen babası, şimdi bahçeye inmiş çiçeği gömüyordu.
"Baba, Aras ağlıyor." diye seslendi babasına, "Annem nerede? Çiçeklerini o ekmek istiyordu?"
Babası çiçeklerle uğraşırken yanıt verdi çocuğuna, "Yukarıda, duymuyordur. Git haber ver de insin."
"Tavuklu pilav ocakta, hemen inmezsem altını kapatır mısın?" Biliyordu küçük çocuk babasının karışmayacağını, yine de uyarmak istedi.
"Lan avrat mıyım ben? Seslen in hemen işte."
Salondaki beşiğinde ağlayan kardeşinin yanına giden Araf emziği alıp kardeşine verdi, oradan merdivenlere yöneldi. "Anne!" Seslenerek yukarıya çıkmıştı, kapısı aralıktı. Yine de müsait olmayabilirdi, annesi uyarmıştı. Kadınların odasına kapı tıklatmadan girilmezdi. Araf, zeki bir çocuktu. Öğretilen her şeyi anında kapardı, yaşıtlarından bir sınıf önde gidiyordu. Öğretmenleri uyarmıştı ailesini, özel ilgilenilmesine dair. Onlar da erkenden okula yazdırmıştı.
Birkaç kez kapıya vurduğunda ses gelmeyince uyuya kaldığını düşünen Araf kapıyı araladı. Annesi taburenin üzerinde tavana yükselmişti. Duraksadı, ne olduğunu idrak edememişti bir anda. "Anne?"
Anne.
Bir çocuğun son seslenişi... bir çocuğun son anne deyişi.
Ayaklarından kayan tabureyle çıkan tok ses, çocuğun seslenişiyle karışmıştı.
Bir anne, yedi yaşındaki çocuğunun önünde kendisini asmıştı.
Bir anne, onu terk edişini çocuğuna izletmişti.
Araf kurtaramamıştı. Araf, en sevdiği kadını kurtaramamıştı. Feride Tekin kurtulamamıştı.
Güçsüzdü, ayaklarına sarılan kolları kaldıramamıştı annesini yukarıya. Güçsüzdü, onu yaşatamamıştı.
Sessizdi, sesini duyuramamıştı.
~~~
İp.
Kadın, oğlunun gözü önünde asmıştı kendisini. Anneler böyle kötü müydü? Çocuğuna böyle bir acı yaşatacak kadar kötü müydü anneler?
"Araf," sadece ismini söyleyebilmiştim. Elini bırakmadan yerimden kalkıp ona ilerledim, kucağına oturup sıkıca sarıldım. Başka bir şey gelmiyordu elimden.
&&&&& Bölüm Sonu &&&&&
Araf'ın hikayesini öğrendik, ne düşünüyorsunuz?
Annesi Feride Tekin, sizce geçerli bir sebebi olabilir miydi? Bunu bir çocuğa yaşatabilecek geçerli bir sebep ne olabilir ki? Cümleler yetersiz kalıyor...
Yağmur hakkında düşünceleriniz neler, bebek geliyor mu? Geliyorsa neler olabilir?
Timur'u seviyor musun? İyi mi, kötü mü? Karakterini çözebilen var mı?
Arif Tekin sert bir adam mı sizce? Ya da Araf'ın dediği gibi öyle olmaya çalışıp olamayan biri mi?
Nevra, belli etmese de Rabia annesine düşkün bir kız gibi, ne düşünüyorsunuz?
Umarım bir uyuşmazlık olmaz, bu hikayeyi 2016 yıllarında yazmaya başlamıştım. Bir aksilik ya da uyuşmazlıkta belirtebilirsiniz 🤍
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
22.12k Okunma |
1.01k Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |