
Bölüm 1: Derin Sessizlik
Can, sınıfın köşesindeki her zamanki sırasına oturmuş, öğretmenin anlattığı hiçbir şeyi duymuyordu. Çantasından çıkardığı bir deftere rastgele şekiller çiziyor, zihninin karmaşasını kağıda dökmeye çalışıyordu. Çizgiler birbiriyle çatışıyor, şekiller bir anlam ifade etmiyordu. Tıpkı kendi yaşamı gibi, karmaşık ve dağınık.
Başını hafifçe kaldırdı. Sınıftaki herkes grup grup bir şeyler konuşuyor ya da birbirlerine gülüyordu. Can için bu gülüşlerin sesleri yankılanıyor, ardından sessizliğe gömülüyordu. Bu insanlar gerçekten birbirlerini anlıyorlar mıydı, yoksa bu da sahte bir oyun muydu? Felsefi bir soruydu bu. “Anlamak” dedi içinden, “belki de en büyük illüzyon.”
Sıra arkadaşları bile onun orada olmadığını fark etmiyordu. Can yalnız olduğunu biliyordu ama bu yalnızlık, bir tercih değildi. Kendini dışlanmış ve anlaşılmamış hissediyordu. “Yalnızlık,” diye düşündü, “kalabalıkta bile hissedilen bir durum. Ama tercih ettiğin bir yalnızlıkta insan, kendini özgür hissedebilir. Bende bu özgürlük yok.”
Kapı birden açıldı ve Deniz sınıfa girdi. Gözleriyle hemen Can’ı buldu ve ona doğru ilerledi. Deniz’in gözlerindeki sıcaklık Can’a hep garip gelirdi. Bu dünyada biri ona neden bu kadar içtenlikle yaklaşabilirdi ki? Deniz sıraya oturdu ve neşeli bir sesle,
“Yine dalmışsın. Bu kez ne düşünüyor Can Bey?” dedi.
Can kısa bir süre düşündü. Ne söyleyebilirdi ki? “Hiç,” diye yanıtladı. “Boş şeyler işte.” Ama Deniz, Can’ın hiçbir zaman gerçekten “hiçbir şey” düşünmediğini bilirdi.
Deniz, çantasından çıkardığı notları Can’ın önüne koydu. “Derslerden iyice koptun. Bak, bunları senin için yazdım. Belki işine yarar.”
Can bir süre kağıtlara baktı. Kendi notlarına kıyasla Deniz’in notları düzenli, renkli ve açıklayıcıydı. Bir yandan utandı, bir yandan minnet duydu. “Teşekkür ederim,” dedi kısa bir sessizliğin ardından.
Deniz, Can’ın yüzündeki karmaşayı fark etmişti. Hafif bir gülümsemeyle,
“Can, sen harcanıyorsun burada. İnsanların seni anlamaması senin eksikliğin değil. Belki de bir gün burada sıkışıp kalmanın ötesine geçersin,” dedi.
Can, Deniz’e baktı. Gözlerinde bir şey vardı; bir umut kırıntısı gibi. Ama Can o kırıntıya tutunacak kadar güçlü hissetmiyordu. “Geçemem,” dedi kısaca.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |