Bölüm 11: Sessizlikteki Yankılar
Can artık gölgesiyle dans etmeyi öğrense de, bir şeyler hâlâ eksikti. Gölgesi, geçmişin bir aynasıydı; ona huzur veren bir dost olmuştu. Ama geleceği nerede bulacaktı? Gece yarısı odasındaki ışığı kapattığında, odada yankılanan sessizlik bu soruyu fısıldıyordu.
Sessizlik, dış dünyada bir boşluk gibi görünse de Can için farklı bir anlam taşıyordu. Sessizlik, üzerine düşünmek, içindeki duyguları işitmek ve saklı cevapları bulmak için bir alan sunuyordu. Ama bu kez sessizlik, Can’ın içine değil, dışarıya çağırıyordu.
Can, karanlık sokaklardan geçerek eski taş köprüye doğru yürüdü. Hava, kışın sert soğukluğunu taşıyordu ama gecenin sessizliği ona bir tür huzur veriyordu. Her adımında, ayaklarının altında hafifçe çıtırdayan yaprakların sesini duydu. Bu sesler, yıllardır unuttuğu anıların yankısı gibiydi; bazen neşe, bazen hüzün doluydu.
Köprüye vardığında durdu. Altından akan nehrin yüzeyinde yıldızların solgun yansımaları dans ediyordu. Su, zamana benziyordu: akışkan, kontrol edilemez ve bazen durulması gereken bir yer, Can nehri kendisine benzermişti ve artık bir nehire dur diyemeyeceği gibi kendisine de ne dur diyordu, ne de dedirttiyordu.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |