Bölüm XVI: Zihinsel Çöküş ve Arayış
O gün, okuldan sonra evine dönerken, her şeyin bir tür yıkım olduğunu hissetti. Ev, ona ne kadar tanıdık gelse de, içeride bir tür yabancılaşma vardı. Her şey ona yabancıydı. Annesi, yıllardır ona sık sık “Ev bizim sığınağımız” demişti, ama Umut için ev, bir sığınak değil, bir kafes gibi geliyordu.
“Ev dediğimiz yer, güvenli bir alan değil mi?” diye düşündü. “Ama güvenlik ne zaman bir hapishaneye dönüşür? Bir yere bağlı kalmak, birinin sana sürekli sahip çıkması… Bunlar güvenli bir alan mı, yoksa kendi kimliğini bulmaktan alıkoyan zincirler mi?”
Yavaşça odasına çekildi. Odanın duvarlarında eski çizimler, kitaplar ve fotoğraflar vardı. Ama artık hiçbir şey onu etkilemiyordu. Bir zamanlar, bu odada geçirdiği anlar, ona ait bir dünyayı, kimliğini hissettirebiliyordu. Ama şimdi her şey, adeta bir yığın oluyordu. Her şey bir süre sonra kaybolmuş gibiydi. “Gerçekten kimim ben?” sorusu, yine aklını kurcalamaya başladı. Bir insan, kendini bulmak için neden bu kadar çaba harcar? Neden her şeyin anlamını bulmaya çalışır?
Saatler boyunca odaya kapalı kaldı. Zihninde dönen düşünceler, çözüme ulaşamayan bir bulmacayı andırıyordu. Ve birden, geceyi geçirmeye karar verdi. Zihnindeki duvarlar, karanlık düşünceler, kaybolmuşluk hissi – her şey bir yere varamıyordu. Uyandığında, hala bir şeyler değişmemişti. Hâlâ kaybolmuştu. “Belki de kimse hiçbir zaman tam olarak bulamayacak kendini,” diye düşündü.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |