Umut, bir sabah güne başlarken artık farklı bir hissiyatla uyandı. Zihnindeki kaybolmuşluk, hala yerini korusa da, bu sefer daha bir direnç vardı. “Belki de kimseye ait olmamak, bana ait olmanın bir yoludur,” diye düşündü. Belki de kendisini kaybetmeden, onu bulması mümkün olmayacaktı. “Kimseye ait olamamak, belki de nihayetinde bana ait olmak demektir. Her şeyin dışında kalmak, kendi içinde bir bütün olmak…”
Zihnindeki sorular, aslında yavaşça bir tür cevaba dönüşüyordu. Kaybolmuşluk, arayış değil, bulma yoluydu. Kendini kaybetmek, en sonunda bir şeyin farkına varmak, belki de bir insanın en derin keşfi olabilirdi.
Umut, okuldan çıkarken, Burak’la karşılaştı. Burak yine aynı soruyu sordu: “Nasılsın?” Bu kez Umut, daha derin bir şekilde gülümsedi. “Belki de daha iyi hissediyorum,” dedi. Çünkü şimdi, kaybolmuşken bile, sonunda bir şeylerin anlamını bulmaya başladığını hissediyordu. Zihnindeki boşluk, onu bir yıkım değil, yeniden doğuşa hazırlıyordu. Kendini kaybetmişti, ama belki de bu kayboluş, onu sonunda kendisiyle yüzleştirecekti.
Zihninde bir şeyler yerli yerine oturuyordu. Kimliği, geçmişi, geleceği bir kenara bırakıp, yalnızca o anın içinde kalmayı kabul etmişti. “Belki de kimseye ait olmak, kendime ait olmak demekti,” diye düşündü. Bu, bir yolculuğun başlangıcıydı. Belki de kaybolan bir insan, en sonunda en çok kendisini bulurdu.
Ve o an, bir şeyler değişmeye başlamıştı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |