
Bölüm V: Kaybolan Zaman
Günler birbirine karıştı. Umut, okula gidip gelirken, hayatın geçiştirilmiş bir seriymiş gibi olduğunu fark etti. Her şey her zaman aynıydı; sabahları servis, dersler, öğle tatilleri, arkadaşlarla kısa sohbetler… Ancak hiçbir şey, içine bir anlam katmıyordu. Öğle arası, kantin kalabalığı, oyalayıcı şakalara dönüştü, ama Umut, hiçbirini duymuyordu. Ağızlarından dökülen kelimeler, onu başka bir dünyaya taşımıyordu.
“Bir insanı anlamak için ne kadar zaman gerekir?” diye düşündü. “Ya da belki de kimseyi anlamamıza gerek yoktur.”
Bir akşam, okuldaki en yakın arkadaşı olan Burak ile konuşurken, Umut’un ağzından beklemediği bir cümle döküldü:
“Ben de senin gibi olmak isterdim, Burak.”
Burak şaşkın bir şekilde ona bakarak, “Ne demek istiyorsun?” diye sordu.
Umut, sessizce gülümsedi, ama içinde hiçbir şey hissetmiyordu. “Senin gibi olmak,” dedi. “Sürekli hareket eden, her şeyin peşinden koşan biri gibi.”
Burak, kafasını sallayarak, “Bazen durup düşünmek de gerekmez mi?” dedi.
Umut, bir an için derin bir sessizlik içinde kaldı. “Belki de,” dedi, “ama bazen düşünceler, seni oraya getirecek tek şeydir. Hızla giden bir yaşamın içindeki kayıplar.”
İçindeki boşluk bir kez daha büyüdü. Burak’la sohbet ederken, aslında içindeki sıkıntının ne kadar gerçek olduğunu fark etti. Ne Burak’ın ne de başka birinin anlayabileceği bir şeydi bu. O an, bir kelimeyi düşündü: “Yalnızlık.” Bu kelime, hayatının özeti gibi hissettirdi.
Yalnızlık, bazen insanlar etrafında olsa da her an büyüyebilen bir boşluktu. Herkesle çevrili olmasına rağmen, Umut bir şekilde hep bir yabancıydı. Çevresindeki her şey, her insan, ona sadece birer yansıma gibi görünüyordu. “Yansıma… ama gerçek olan hangisi?”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |