Umut, okulda geçirdiği bir günü daha geride bırakırken, içindeki boğulmuşluk hissi daha da arttı. Dersler sırasında kimseye takılmıyor, öğretmenlerin söylediklerine göz ucuyla bakıyordu. Ama her şeyin farkındaydı. O da bu dünyanın bir parçasıydı, ama her an hissediyordu ki, kendisi bir izleyiciydi sadece. “Zihnim mi gerçekten burada, yoksa bambaşka bir yerde mi?” diye sordu kendi kendine.
Kantine gittiğinde, masaların arasında öğrencilerin konuşmalarını, gülüşlerini, gerginliklerini izledi. Herkes kendi dünyasında, ama hiçbir şey gerçekten birbirine dokunmuyordu. Hızla akan zaman içinde, her şey birer yansıma gibiydi. Onun içindeki boşluk da, aynen dışarıdaki dünyaya benziyordu: yoğun ama şekilsiz. Bir şeyler eksikti, ama neydi? “Ne kaybettim ki ben?” diye düşündü. “Herkes kaybetmiştir bir şeyler, bir şeylerin peşinden gitmek, kaybolanların anısına tutunmak… Ama ben kaybettiğimi bile bilmiyorum.”
Bir an, kafasında yer alan o hep karanlık soruyu düşündü: “Gerçekten kaybolmuş muyum?”1
Okur Yorumları | Yorum Ekle |