.
Genç adam, okulda gördüğü kızı düşünürken adımları annesinin mezarına doğru gidiyordu. Babası bagajdan aldığı çiçekleri getirirken Safir derin bir nefes aldı.
Bazı şeyleri anlayabilecek yaşa geldiğinde babası ona annesinin öldüğünü açıklamıştı. Doğum gününün annesinin ölüm günü olduğunu söylememişti ama Safir anlamıştı. Doğum günlerine ilk günden beri sıcak bakmıyordu, bunu öğrendikten sonra kutlamayı tamamen bırakmıştı.
“Annem,” diye mırıldandı annesinin sürekli sulandığı için nemli olan toprağına avuç içini bastırırken. Kalçasını mermer zemine yaslayıp annesinin gülen yüzüne baktı. Babası, annesinin gülümserken çekilen bir fotoğrafını mezar taşına koydurmuştu. 1
“Aslanım,” dedi Dağhan sessizce. Safir’in karşısına oturup buket yaptırdığı siyah gülleri Elmas'ın resminin hemen altına, mezarın kenarına koymuştu. “Teyzenler aradı. Çocuklar hiç değilse on sekizinci yaşını kutlamak istiyorlarmış.”
Artık yaşlanmıştı, sesi eskisi kadar güçlü çıkmıyordu. Gerçi Elmas'ı kaybettiği günden beri sesi güçlü çıkmıyordu.
Safir derin bir nefes aldı. Annesinin ölüm gününü nasıl kutlardı? Vicdanı buna nasıl izin verirdi?
“Baba,” dedi Safir sesi titrerken. Annesiyle aynı renk olan gözlerini kaldırıp babasına baktığında etraf bulanıklaşmıştı. Annesini kaybettiği günün kutlamasını yaptığını düşünmek bile canını haddinden fazla yakmıştı kutlamayı yapabilecek miydi?
Dağhan ayağa kalkıp oğlunun yanına geçti. Ellerini oğlunun omuzlarına yerleştirip oğlunu kendisine çekti. “Elmas çok mutlu olur, sorun buysa. Mutlu olmanı ve hayatını yaşamanı istiyor.” Safir’in gözünden bir damla yaş aktığında hızlıca sildi. Annesinden ölmemiş gibi bahsetmesi canını yakıyordu.
Kabullendi Safir, babasının gözlerindeki inancı gördü. Annesinin mezar taşına dönünce hissettiği özlem ve suçluluk duygusunu iliklerine kadar hissetti. “Baba,” dedi Safir tekrardan. “bazı geceler annem baş ucumda beni izliyormuş gibi hissediyorum.”
Dağhan derin bir nefes alarak gülümsedi. Eşine yazdığı mektupları çiçeklerle birlikte toprağa gömerken gözleri Elmas'ın fotoğrafına kaydı. Çok güzel gülüyordu. Şimdi çıkıp karşısında dursa, bu şekilde Dağhan'a gülümsese Dağhan'ın hiçbir derdi kalmazdı.
Elmas'ı kaybettikten sonra psikolojik olarak çok zorlu bir döneme girmişti. Kimi gecelerde Safir’i bağrına basıp onun Elmas’tan kalan son hatıra olduğunu kendine hatırlatıyor kimi gecelerdeyse Elmas'ın Safir’i doğurmak uğruna öldüğünü düşünüp oğluna kin besliyordu. Dağhan bunları elbette ki Safir’e anlatmamıştı ama Safir aptal bir çocuk değildi babasının mesafesini hissettiği çok zaman olmuştu.
“Baba,” dedi Safir gözleri yeniden dolarken ve geçmiş aklından bir an olsun silinmezken. “annem yaşasaydı ve ölen ben olsaydım üzülür müydün beni kaybettiğin için?” Safir bunu çok düşünmüştü. O gece ölen kendisi olmalıydı, neden Tanrı annesini seçmişti? Mutlu olmayı hak eden annesiyken neden hayatı son bulan annesiydi?
Dağhan kasıldı kalbi daha çok acıyla doldu çünkü üzülmezdi. Elmas kurtulduğu için Tanrı'ya şükreder bir çocuk daha yapabilirdi. Safir babasının donukluğuna gülümsedi, acının tatlı tebessümüydü. Yavaşça ayağa kalkarken babasına son kez baktı. “Keşke benim yerime annem yaşasaydı baba. Hikayenizin yarım kalmasına neden olduğum için üzgünüm.”2
Arkasını döndüğünde, “Safir!” diye seslendi babası ancak çok geçti. Dinlemedi, yavaş adımlarla mezarlıktan çıkarken sol gözünden akan iri bir damla yaşı silmekle uğraşmadı.
Sakin adımlarla başı öne eğik bir biçimde yolda yürürken içinden annesiyle konuşmaya başladı. Özür diledi doğduğu ve hayata tutunduğu için. Babasına karşı olan mahcupluğundan bahsetti çoğu zaman ağlamamak için kendini sıktı.
Acaba annesi yaşasaydı Safir yaşamayı seven bir çocuk mu olurdu? Annesi yaşasaydı babası bu kadar mesafeli olur muydu yine?
Düşündükleri canını yaktı çünkü annesi yaşayamazdı. On sekiz yıl önce gözlerini kapatmıştı, Safir bir kez annesini canlı görmek için her şeyini feda ederdi. Kapattığı gözlerini görmek için canını verirdi.
Telefonu çaldığında daldığı yerden gözlerini ayırıp üstündeki hırkanın cebinden telefonunu çıkardı. Mete abisinin aradığını görünce burnunu çekip aramayı yanıtladı.
“Yiğidim, nasılsın?” neşeli çıkarmaya çalıştığı ses tonuna rağmen Safir acıyı hissetti. Annesi bu kadar sevildiğini bilseydi, yine de açmamak üzere kapatır mıydı gözlerini?
“Nasıl olayım abi, mezarlıktan çıktım size doğru geliyorum.” yolda yürürken yanından geçen bir araba yanında durdu.
“Baban olmadan mı geliyorsun?” dedi Mete kızarak. “Salak herif arasana beni abi gel al beni diye.”
Yanındaki arabanın korna sesi duyulduğunda Safir bakışlarını arabaya çevirdi. Babasının arabasıydı.
Derin bir nefes alıp gözlerini kapatarak geri açtı. “Babamlayız.”
“Ha tamam gelin hadi. Mihri sabahtan beri dört dönüyor geleceksin diye. Bigem’e kafayı yedirtti.” arkadan gülüşme sesleri geliyordu.
Safir babasının arabasına bindiğinde, “Sizin evde misiniz?” diye sormuştu. Bakışlarını babasına değdirmeden konuşmuştu.
“Evet, biraz daha hızlı gelmezsen Mihri herkesi boğazlayacak.” arkadan Mihrimah’ın bağırış sesi geldiğinde, “Aha sıra bana geldi görüşürüz kuzen.” diyerek telefonu kapattı.
Safir olduğu yerde gülümserken Dağhan sıkıntılı bir nefes aldı. “Safir, oğlum.” dedi sakince. “Güzel kafanda neler döndüğünü tahmin edebiliyorum ama sandığın gibi bir şey yok ortada. Elmas'ı kaybetmemizin seninle bir ilgisi yok, seni suçlamıyorum ya da sana ceza kesmiyorum. Annenin acısı hâlâ ilk günkü gibi yüreğimi sızlatıyor, o kadar.”
Safir bakışlarını camdan dışarı kaçırdı. Küçükken babasının, bakamıyorum ona, bakışları karşımda Elmas var gibi hissettiriyor! diye haykırışları kulaklarına doldu. Küçüktü, belki bazı şeyleri anlayamayacak yaştaydı ama hissediyordu babası ona baktıkça acı çekiyordu.
“Annemin acısını yaşarken cezasını bana kesmedin belki baba ama bana baktıkça acı çektin hâlâ da çekiyorsun.” gözleri dolarken yutkundu ve alt dudağını ısırıp bir süre bekledi. “Yaşadığım için özür dilerim.”
“Safir.” dedi Dağhan üzüntüyle.
Safir elini kaldırıp babasını susturdu. “Konuşmak istemiyorum. Doralarla vakit geçirip eve gitmek istiyorum.”
Dağhan hiçbir şey diyememişti, oğlunda açtığı yaranın daha yeni farkına varmıştı. Özür dilerim sevgilim, oğlumuza baba yarası açtırmayacağıma söz vermiştim ama açtım.
^^^
“Safircim!” diye bağırdı Dora ve koşarak kendini Safir’in kollarına bıraktı. Aralarında Safir’e en bağlı olan Nilay’ın kızı Dora’ydı. “Hoş geldin bebeğim, nasılsın?”
Karamel rengi gözlerini Safir’in yüzüne çevirdi. Kaşlarını çatarken ellerini yüzüne yerleştirdi ve gözlerine dikkatlice baktı. “Ağlamışsın sen.”
Safir kibarca kuzeninin ellerini tuttu ve yüzünden uzaklaştırdı. “Annemin ölüm yıldönümü ağlamam doğal değil mi?”
Dora’nın gözlerini hüzün kapladığında Mihrimah yavaş adımlarla yanlarına geldi. Dora’yı kenara ittirip Safir’e sıkıca sarıldı, kolundan tutup içeri geçirdi. “Hoş geldin best kuzenim, hadi içeri geçelim.”
Mete, sıkıntılı bir ifadeyle salonda telefonla konuşuyordu. “Bebeğim, beni neden yanlış anlıyorsun?” yüzünü buruşturup telefonu kulağından uzaklaştırdı. “Yok öyle bir şey. Neredesin sen?”
Bir süre karşı tarafı dinledikten sonra Mihrimah yüzünü buruşturdu. “Allah bilir ne yaptı kıza da trip yiyor.”
Dora sırıttı. “Mesajına cevap vermemiş.”
Safir onlardan uzaklaşıp kenara doğru geçti ve insanlardan en uzak köşeye oturdu. Herkes kendi arasında sohbet ederken Dağhan'ın bakışları sürekli olarak oğluna takılıyordu. Kırdığı kalbini nasıl iyileştirecekti?
Sıkıntıyla bir nefes aldığında ona doğru gelen Gülcan’ı gördü. “Dağhan, neler oluyor?” Bakışları Safir’e döndü Gülcan’ın. “Safir neden bu kadar hüzünlü bakıyor?”
Dağhan bakışlarını yeniden oğluna çevirdi. “Elmas'ın ölümü yüzünden kendini suçluyor ve işin acı tarafı benim de onu suçladığımı düşünüyor.”
Gülcan’ın içi acıdı. Safir’i büyüyene kadar asla yalnız bırakmamışlardı ancak hiçbiri annesi değildi.
“Ben konuşurum onunla, en büyük teyzesi olduğum için ayrı bir saygı duyuyor bana.” Dağhan'ın bir şey demesine fırsat vermeden Safir’e doğru yürüdü. Dalıp giden genç adamın omzuna dokunup dikkati üstüne çekti.
“Ha teyze sen miydin?” olduğu yerde doğrulup Gülcan için yanında yer açtı. “Otursana.”
Gülcan yanına oturup hafifçe gülümsedi. “Neden keyfin yok bakalım senin?”
Safir omuz silkti. “Annemin ölümünün on sekizinci yılı olduğu için olabilir sanırım. Ayrıca birisi daha çıkıp bu soruyu bana sorarsa kendimi boğazlayacağım.” sinirleri geriliyor, her şeyden öte üzülüyordu.
Gülcan gülümsedi. “Annemi doğumda kaybetmemiş olsam da anlayabiliyorum seni Safir. Aynı zamandan yaralı değiliz belki ama yaralarımız ortak.”
Oysa olmadığını kendisi de biliyordu.
“Sen anneni canlı gördün, teyze. Sesini duydun, elini tuttun, yüzünü gördün, sütünü içtin bense değil annemi görmek sütünü bile içemedim. Emziremedi bile annem beni.” kalbi acının her tonuna büründü çünkü bu gerçeği babası bile bilmiyordu. Başak ona kendisinin zoruyla anlatmıştı ve babasına söylememesi için tembihlemişti.
“Evet haklısın ama annen seni çok sevdi bebeğim.”
Safir yutkundu dolan gözlerini kaçırdı. Her sene bugünde ona yüklenen duygusallıktan nefret ediyordu. “Annem seviyor ama öldü. O yok ve beni yapan babam beni sevmiyor.”
Gülcan hızlıca Safir’in yanaklarına ellerini yerleştirdi. Kaşlarını hafifçe çatarak yüzüne baktı, çocuğun acısı gözlerinden okunuyordu. “O nasıl söz oğlum? Tabii ki seviyor baban seni.”1
Safir yüzünü Gülcan’dan kurtarıp tabii tabii dercesine kafasını salladı. “Boşverelim bu konuyu teyze, Dora nerede?”
Gülcan derin bir nefes aldı. “Hilal’le terasta dedikodu yapıyorlardı. Mete Uzay’la birlikte ve Mihrimah Hazal’la mutfakta internet alışverişi yapıyor.”
Safir kafasını salladı. Yavaşça ayağa kalktı, kimseye görünmemeye çalışarak odadan çıktı. Mete’nin odasına doğru ilerledi izin alma gereği duymadan odaya girdi.
Yatağa oturup kendini arkaya bırakarak uzandı. Tavandaki lacivert çizgilere bakarken safir diye geçirdi içinden. Annesinden aldığı göz rengi.
Telefonunu kotunun cebinden çıkarıp ekranı açtı. Kilit ekranında kendisinin cinsiyetini öğrendikleri partiden bir kare vardı. Başak halası çekmişti, babası annesinin karşısında duruyordu. Elleri annesinin minicik karnındaydı ve birbirlerine bakarak gülümsüyorlardı. Ailecek birlikte oldukları en güzel resimdi.
Kilidi kaydırıp şifreyi girdi. 230926 annesinin öldüğü gün.
Ana ekranında annesi ve babası birlikteydi. Babasının annesine evlilik teklifi ettiği günden bir resimdi. Safir bu fotoğrafı çok beğenmişti ve ne zaman telefon değiştirse kilit ve ana ekranına aynı fotoğrafları eklemişti.
“Keşke güzel yüzünü canlı görebilme şansım olsaydı.” gülümsedi. “Annem,” dedi acı dolu bir ses tonuyla. “babam beni seviyordur değil mi?” sesi titremişti. “Seni kaybettiğimiz için çok üzgünüm ama benim yüzümden mi öldün ki? Çok düşündüm çok kızdım kendime o gece sağlıkla doğduğum için. Keşke hayatta olsaydın ve babam bu kadar çökmeseydi. Keşke hayatta olsaydın ve ben o gece ölmüş olsaydım. Keşke bana bu kadar gönülden bağlı olmasaydın anne.” 2
Gözlerini kapatmış neredeyse hıçkırarak ağlıyordu. Acısı ilk kez bu kadar yoğundu, ilk kez bu kadar vicdan azabı duyuyordu hayatta olduğu için.
“Bugün bir kız gördüm biliyor musun?” diye başladı anlatmaya ağlamasının içinde. “Tıpatıp sana benziyor. Yüzü, saçları, gözleri, gözlerinden öte bakışları o kadar sendi ki anne, bir an öyle bir afalladım ki. Sanki karşımda sen vardın ve bizim on sekiz yıldır çektiğimiz acı bir kabustan ibaretti. Sahi anne çıkagelsen, kandırdım yaşıyorum desen hiçbirimiz kızmayız sana biliyor musun? Bocalardım elbette ama sonra sımsıkı sarılırdım. Hiç bilmediğim kokunu içime öyle bir çekerdim ki, on sekiz yılın acısını çıkarırdım.”
Safir bunun hayaliyle gülümsedi. “Olamaz ama öyle bir şey değil mi?”
Gözlerini araladığında yaşlarla dolan gözleri görüşünü bulanıklaştırmıştı. Derin bir nefes alıp doğruldu, iki eliyle yüzünü kurulayıp burnunu çekti. “Ağlamayacağım artık. Biliyorum, görüyorsun, üzülüyorsun. Seni üzmek istemiyorum artık.”
Kapı yavaşça açıldığında Safir utandığını hissetti ve hızlıca kendini toparlamaya çalıştı. “Bebeğim?” dedi Mihrimah sakince. İçeri girip kapıyı ardından geri kapattı. “Ağladığını gizlemene gerek yok. Koskoca ailede ağladığın için seni yargılamayacak tek insan benim.” yavaşça Safir’in yanına oturdu ve elini omzuna atıp ondan kat kat uzun olan kuzeninin kafasını göğsüne bastırdı. Elleri Safir’in açık renkli saçlarında gezdirirken Safir yutkundu. 1
“Canım acıyor Mihri, anneme ihanet ediyor gibi hissediyorum.” Mihrimah saçlarını öptü.
“Canın hep acıyacak Safir’im. Anne kaybı bu, kolay mı? Ama canın acıyor diye hayattan vazgeçemezsin ki. Elmas’ı hepimiz anlattık sana; ne kadar güçlü durduğunu, bütün acılarına rağmen nasıl ayakta kaldığını. Baban yanında, annemler yanında, halanlar yanında, ben, Bigem, abim, Uzay, Hilal hepimiz yanındayız. Bizden güç al. Bu şekilde yıkılmış genç bir adam görmek hepimizi yaralıyor. Ayakta kalmayı denemelisin, denemekten öte bunu yapmalısın çünkü biz de annen de bunu görmek istiyoruz.”
Safir’in gözleri dolarken gözlerini kapattı. Kolları Mihrimah’ın beline sarılırken burnunu çekti. “Babam beni suçluyor mudur Mihri?”
“Ne için suçlasın?” dedi Mihri anlamayarak. 1
“Annem öldüğü için. Onu benim öldürdüğümü düşünüyor mudur?” Mihrimah kollarını Safir’den ayırıp ellerini yanaklarının iki tarafına yerleştirdi. Kınarcasına yüzüne bakarken Safir gelecek cevaptan korkuyordu.
“Hayır suçlamıyor. Aksine seni o kadar çok seviyor ki Safir, bazen durup bir insan oğlunu bu kadar sevebilir mi diye düşünüyorum. Dağhan eniştem haddinden fazla aşık Elmas’a ve acısı ilk günkü gibi taze. Şimdi yıkılmış bir adam görüyorsun karşında ama onun sebebi Elmas'ın yokluğu. Ve emin ol Dağhan eniştemi ayakta tutan senin varlığındı. Başak abla anneme kaç defa Dağhan eniştenin intihar girişiminde bulunduğunu anlattı hatırlamıyorum. Her defasında ‘Oğlum var benim, Elmas'tan bana kalan tek canlı hatıra.’ demiş. Senin için ayakta kalan bir adama, babana, haksızlık etme lütfen.”
Safir yeniden ve son bir kez yutkundu. Kafasını sallarken kollarını yeniden Mihrimah’ın beline sardı. “Saçlarımı sever misin Mihri? Daha önce hiçbir kadının göğsüne yatıp anne sıcaklığını hissetmedim. Saçlarımı annem gibi sever misin? En azından bugün annem yanımda gibi hissetmek istiyorum.” 4
Mihrimah’ın gözleri dolduğunda dudaklarını birbirine bastırdı. Ellerini Safir’in saçlarına yavaşça götürüp okşamaya başladı.
Aralarındaki bağ o gün biraz daha kuvvetlendi, Safir annesinin hiç tadamadığı sıcaklığını Mihrimah’ın kollarında hissetti.
^^^
“Abisi annem pastayı kesecek sizi-” Mete kapıyı hızlıca açarken Mihrimah bakışlarını kapıya çevirip uyarırcasına abisine baktı. Safir uyumuştu. Ve işin garip tarafı huzurlu görünüyordu. “İyi misiniz?”
Mete kaşlarını çatıp kapıyı kapattı. Kardeşine doğru yaklaşırken dudaklarını ıslattı. “Biraz dertleştik, bırakalım uyusun. Günlerdir uyku uyumadığı belliydi.”
Sırtını yatağın başlığına yaslamıştı. Safir’in kolları hâlâ Mihrimah’a sıkıca sarılmıştı, gitmesinden korkar gibi. Mihrimah hâlâ saçlarını okşuyordu, hiç gitmeyeceğini belli etmek ister gibi.
“Eniştemle konuşayım burada kalsın birkaç gün. Okula ben götürür getiririm.”
Safir yavaşça gözlerini aralarken Mete gülümsedi. Kafasını yana eğip, “Günaydın uyuyan güzel.” dedi sırıtarak. Amacı dikkatleri dağıtmaktı.
Safir sakince doğrulup ağrıyan şakaklarını ovaladı. “Uyudum mu?” sesi yeni uyandığını ele veriyordu.
“Yiğidim öyle bir uyudun ki öldün diye endişelendik.” Safir’e yaklaşıp elini omzuna yerleştirdi. “Yürü hadi annem vuracak bizi, pastayı kesmek için sabırsızlanıyor.”
Safir kafasını sallayıp yavaşça ayaklandı. Mihri de onunla birlikte ayaklanırken Safir durdu. “Teşekkür ederim Mihri, bugünü biraz daha katlanır kıldığın için teşekkür ederim.”
Mihri gülümsedi. “Ben gerçekleri söyledim bebeğim. Hadi gidelim.”
Hep birlikte salona girdiler, girdikleri gibi büyük bir alkış koptu. “İyi ki doğdun Safir!” diye bağırdı herkes hep bir ağızdan. Safir üzüntüyle de olsa gülümsedi ve onun için ayırdıkları yere, masanın başına geçti.1
Pastası lacivert ve lacivertin alt mavi tonlarında bir pastaydı. Üstünde beyaz kremalarla bulutlar ve yıldızlar vardı. Bulutların arasında Believe in miracles yazıyordu.
Safir pastasındaki 18 yazılı mumu gözlerini kapatıp üflerken, annem bu gece beni ziyaret etsin, dedi içinden. Ardından mumları üfledi ve yanında duran Dora’ya sarıldı.
“İyi ki doğdun aşkım!” Dora nam-ı diğer Bigem Safir’i herkesten çok daha fazla seviyordu. Belki de aynı anneden süt içtikleri içindi bilmiyordu ama Safir herkesten çok ayrıydı onun için.
“Eh aslanım on sekiz olduğuna göre vakti gelmişti artık.” Dağhan küçük lacivert bir hediye kutusunu oğluna verip sımsıkı sarıldı. “İyi ki doğdun oğlum.” sesi samimiydi.
Safir de babasına sarıldı, içi huzurla doldu. “Teşekkür ederim babam benim.” kutuyu açtı, gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Herkes meraklı onları izlerken Safir, “Baba!” diye bağırdı. Kollarını açıp babasına sıkıca sarıldı ve kimseyi beklemeden dışarı çıktı. Evin önünde duran kurdele takılı arabaya gözleri ışıldayarak baktıktan sonra anahtarı kutudan çıkardı.
“Enişte bacak kadar velede BMW mi alınır Allah aşkına?” dedi Mete sızlanarak. “Annem bana bile BMW almadı.” herkes gülerken Mete sızlanarak Safir’e yaklaştı. “Kay lan kenara ben kullanacağım ilk.”
Safir bu tavrının gerçek olmadığını biliyordu. “Gel abi buyur deneme sürüşü senin.” anahtarı Mete’ye doğru atıp yolcu koltuğuna oturdu.
“Abi bensiz nereye?” Mihri koşarak onlara doğru gelirken Dora da arkasından koştu.
“Hadi biz kaçanzi aile üyelerim sizi seviyoruz!”
Herkes gülerken Safir kafasını salladı. “Ehliyetimi almadan hiçbiriniz binemezsiniz bu arabaya.”
Herkes şaşkınlıkla ona bakarken Safir arabasından indi. Anahtarı Mete’nin elinden aldı, kapıları kilitledi ve ıslık çalarak babasına doğru yaklaştı.
“Teşekkür ederim baba, iyi ki varsın.” babasına sarıldı. 1
Herkes geri içeri geçtiğinde hediyeleşme faslı gerçekleşmişti. Herkes hediyesini verdikten sonra Mihrimah Safir’e yaklaşmış ve elindeki paketi Safir’e uzatmadan önce Dağhan’a da dönmüştü. “Enişte,” dedi yutkunurken. “hediyem sadece Safir’e değil, aynı zamanda sana da. Sizde yaratacağı duyguları kestiremedim ama anlamlı olur diye düşündüm.”
Paketi Safir’e uzattı ve merakla açmasını bekledi. Paket açılınca herkeste derin bir sessizlik oluştu, Dağhan yutkundu Safir ise gördüğü görüntüyle gözlerini kapattı.
Elmas, Dağhan ve Safir’in fotoğrafıydı. Babası şimdiki halindeydi, Safir de bugünkü halindeydi. Annesi... Annesi de bugün yaşasaydı olacağı halindeydi. Safir ortalarında duruyor, annesi ve babası iki yanından ona sarılarak kameraya gülümsüyorlardı. 1
“Benim yazılımcı tasarımcı arkadaşlarım var, onlardan rica ettim.” üstündeki ceketin cebinden bir flaş bellek çıkardı. Derin bir nefes aldığında Mete elinde laptopla yanlarına yaklaştı. “Bu flaş bellekte de fotoğrafın videosu var. Yani Elmas’ın sana sarıldığı, doğum gününü kutladığı bir video. Sesiyle çok oynayamadık orijinalini bozmamak için ama.” flaş belleği laptopun giriş kısmına yerleştirip dosyayı açtı.
Safir gözlerini açarken Dağhan herkesi ittirircesine Safir’in yanına yaklaştı. Herkes saygı duyarak Dağhan’a yer açtığında Mihrimah laptopu masaya bıraktı.
Video başladığında Elmas ve Dağhan'a Safir’e sarılıp biraz önceki foroğraftaki pozu veriyorlardı. Ardından Elmas gülümsüyor, Safir’i kendine çekip sımsıkı sarılarak, “İyi ki doğdun seni çok seviyorum Safir’im.” diyordu. Safir eğilip annesini alnından öpüyordu. “İyi ki yaptık olmasın o?” diyordu Dağhan, sonra Elmas ve Safir’e aynı anda sarılıyordu.
Dağhan kilitlenmiş şekilde ekrana bakarak videoyu başa sardı. Tekrar, tekrar, tekrar ve tekrar... Defalarca kez aynı videoyu izledi ve yutkundu.
“Enişte ben,” dedi Mihrimah pişmanlık ve acıyla.
“Mihri,” dedi Dağhan duygu yüklü bir ses tonuyla. “Bundan güzel hediye mi olur güzel kızım? Ellerine kollarına düşüncene sağlık.”1
Safir ayağa kalkıp kuzenine sımsıkı sarılırken burnunu çekti. “Teşekkürler Mihri, hayatımın en anlamlı en güzel hediyesi.”
Ve böylece Safir’in on sekizinci yaşı güzel geçmişti. İlk defa doğum gününde mutluydu ve ilk defa doğum gününü annesiyle birlikte geçirmişti.
O gece, ondan önceki gece ve ondan sonraki her gecede Elmas onu ziyarete gelmişti. Her ne kadar Safir bunu bilmese de....
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
34.56k Okunma |
1.8k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |