.
Karanlık her insanı ürkütürdü ancak aynı karanlık huzurun simgesi olabilirdi.
Hayatım boyunca karanlıklar beni ürkütmüştü. Hava ne zaman kararsa ve etraf karanlıklaşsa canım yanardı, ben de karanlıktan korkardım.
Acılarım dinmişti. Belki de ilk defa bir karanlık canımı yakmıyordu çünkü ben hissizdim. Hislerimi kaybetmiş bir şekilde gözlerimi açtığımda ameliyat masasında yatan bedenimi ve göğüs kafesime baskı uygulayan doktoru gördüm.
Bedenim evrenin yok oluş sistemine kurban giderken ruhum her daim yaşamaya devam edecekti.
Biliyordum bu sondu, geri dönüşü yoktu. Artık hayatta değildim, artık yoktum ve Dağhan artık yalnızdı. Bir insanın bedeninden ayrılan ruhu acıyabilir miydi? Benim ruhum Dağhan'ın yalnız kalacağı fikriyle acıdan kasılmıştı.
Doktorun göğüs kafesime uyguladığı baskı azaldığında makinelerden yükselen ‘Bip’ sesiyle gülümsedim. Bitmişti ve ben geçmişimin karanlık kuytularında sıkışıp kalmıştım.
Elmas Arıcı için kurtuluş yoktu, Elmas Soysal içinse tek kurtuluş ölümdü. Bu kurtuluş muydu, yok oluş muydu bilmiyordum bildiğim tek şey artık var olmadığımdı.
Doktorla birlikte ameliyatyane kapısından çıktığımda doktorun, “Elmas Soysal’ın yakınları siz misiniz?” diye sorduğunu duydum. Bakışlarım Dağhan’a kaydığında yutkundum. Ellerinde kan vardı. Benim kanımdı. Bakışları acı dolu, bir o kadar da umutsuzdu. Doktorun söyleyeceği en ufak söze inanacak gibiydi oysa ben ölmüştüm. Ölmemeyi dilerdim ancak bitmişti.
Ona yaklaşıp hissetmeyeceğini bile bile beline sarıldım. Burnumu göğüs kafesine yaslayıp kokusuna karışan kan kokusunu içime çektim. Bir daha kokusunu içime çekemeyecek kadar uzağında olacaktım.
Yeşile çalan gözlerini göremeyecek kadar yüzünden uzak kalacaktım. Sesini duyamayacak kadar yerin altında olacaktım ve en ağırı buydu. Kalbime huzur eken sesini duyamayacak kadar ondan uzakta olacaktım.
Oğlum neredeydi? Safir iyi miydi? O yaşıyor muydu?
“Gidemeyiz. Gidemeyiz Elmas emzirecek onu. Bir kez olsun emzirmek istiyorum dedi, Başak emzirsin. Ne olursun yapsın, lütfen yapsın.” oysa yapamazdım. Anne öldükten sonra bebeği emziremezdi. Annenin sütü akmazdı.
Başak dolu gözleriyle abisine bakarken hastanede boş boş dolaşmaya başladım, insanlar beni görmüyor, duymuyor ve hissetmiyordu.
Yeni doğan bebeklerin olduğu yere geldiğimde onu gördüm, oğlumu, Safir’imi. O olduğunu anlamıştım çünkü anneler hissederdi. Gözlerim dolarken yanına yürüdüm ve koyulduğu küvezde üstüne doğru eğilip saçlarını sevdim.
“Bebeğim.” sağ gözümden bir damla yaş aktığında Safir irkildi ve dudaklarını aralayıp bana doğru döndü. “Annesiz bıraktığım için özür dilerim.” dayanamamıştım. Azrail pençesini enseme geçirirken korumam gereken Safir’di. Kendimi düşünecek kadar vaktim yoktu. “Ama çok güçlü olacaksın. Baban sana hep beni anlatacak.” minicik bedenine bağladıkları kablolara bakarak iç çektim. Erken doğmuştu, solunumu düzgün değildi. “Beni affet olur mu? Ben hep yanında olacağım.” eğilip oğlunun kokusunu içine çekti. Mis gibi kokan saçlarını öptü ve oradan ayrılıp Dağhan'ın yanına gittim.
Hepimiz odadaydık. Dağhan'ın isteği üzerine Safir bir odaya alınmış ve bakımları orada yapılmaya başlanmıştı. Nilay içeri girer girmez Safir’i kucağına alıp emzirmişti.
Gözlerim dolu dolu onları izlerken yanlarına yaklaştım ve oğlumun Nilay’ın memesini emerken çıkardığı sesleri dinledim. Aylarca bu sesleri dinlemek için beklemiş ancak dinleyememiştim.
Canım yandığında odadan çıktım.
Bir insanın ruhu acır mıydı? Benim ruhum oğlumu annesiz bırakmamın acısıyla kasıldı. Dizlerimin üstüne düştüğümde hıçkırarak ağlamaya başladım.
Ben buydum, Elmas Arıcı’ydım ve benim için öbür tarafta bile kurtuluş yoktu. Ruhum bile acı çekmeye mahkumdu.
Kendime gelene kadar ağlayıp rahatladıktan sonra odaya geri girdim. Dağhan kafasını oğlumuzun küvezine yaslamıştı. Bebeğimizin parmakları Dağhan'ın işaret parmağını kavramıştı. Gülümseyerek yanlarına yaklaştım ve Dağhan'ın yanına oturup parmağımı yanağına yaklaştırdım. Dokunuşlarımı hissetmeyeceğini bilerek rahatça ona dokunurken oğlumuz ağlamaya başladı. Ayağa kalkıp ona bakarken açamadığı gözleriyle babasına baktığını gördüm. “Hadi Dağhan,” elimi oğlumun karnına sürttüğümde ağlaması yavaşladı. Beni hissettiğini anladığımda ninni söylemeye başladım, ağlaması gittikçe yavaşladı ve Dağhan'ın, “Elmas,” diye mırıldandığını duydum. Sanki burada olduğumu hisseden yalnızca Safir değildi, Dağhan da burada olduğumu biliyor gibiydi.
Ona bakıp gülümserken, “Buradayım.” diye fısıldadım. Beni duymuyordu, biliyordum ama yine de uyanmasını istememiştim. Bu geceden sonra uykunun haram olacağını hissediyordum, en azından birkaç saatliğine uyumalıydı.
“Gitme,” dedi sesi acı çekiyormuş çıkarken. Kimi kandırıyordum ki zaten acı çekiyordu.
Dağhan bugün acının en koyu tonuyla tanışmıştı ve o acı üstüne karabasan gibi çökecek, onu asla rahat bırakmayacaktı.
~~~
Saat gecenin dördüydü ve Safir huysuzdu. Dağhan onu uyutup odadaki sallanan sandalyeye oturmuştu ancak Safir hâlâ huzursuzdu.
Ona doğru yaklaşıp elimi alnına yerleştirdim, ateşi vardı. Bakışlarım Dağhan'a döndüğünde iki eliyle yüzünü sıvazladığını gördüm. Sıkıntılı bir nefes verirken yorgun bakışları Safir’e döndü. “Sikeceğim böyle işi, anlamıyorum neyin olduğunu!” öfkesi kendineydi, öfkesi beni ondan alan herkeseydi ama yönelttiği tek kişi kendisiydi. Safir için yetersiz olduğunu hissediyordu bu beni mahvediyordu.
“Ateşi var.” dedim sakince. “Hadi Dağhan fark et, ateşi var.” bakışlarım ikisi arasında mekik dokurken Dağhan ayağa kalktı. Gözleri dolarken yutkundu.
“Yapamıyorum oğlum, babalık yapamıyorum sana.” Safir’i kucağına alıp kafasını omzuna yasladı. Dudakları Safir’in alnına değdiğinde kaşlarını çattı. “Yanıyorsun.”
Gülümsedim. Safir Dağhan gibi bir babası olduğu için çok şanslıydı. Benim yokluğumun acısını çekecekti biliyordum ancak Dağhan her zaman yanında olacaktı.
~~~
Safir bugün okula başlıyordu. Anaokuluna gidecekti ve Dağhan onu kendisi gibi giydirmişti. “Baba.” dedi utangaç bir ses tonuyla. “Ben artık okuyabilecek miyim?”
Bazı kelimeleri düzgün söyleyemiyordu ve yüzü o kadar sevimli bir hâl alıyordu ki içimdeki onu öpme isteği had safhaya ulaşıyordu.
“Henüz değil. Bir yıl sonra tekrar okula başladığın zaman okumayı öğreneceksin.” Safir’in hırkasının önünü iliklerken Safir gözlerini dehşetle büyüttü.
“Bir kez daha mı gideceğim!” diye bağırdı. Dağhan gülerek kafasını iki yana salladı.
“Daha çok okula gideceksin aslanım, yolun başında pes etmek olur mu?” Safir dehşete düşmüş gibi elini alnına vurdu.
“Sızlanma sızlanma, hadi koş ayakkabılarını giyin.” Safir koşarak kapıya ulaştığında Dağhan yüzünde küçük bir tebessümle onu izliyordu. Bakışları duvara astığı fotoğrafıma kaydığında yüzündeki tebessüm hüzüne evrildi. “Keşke yanımızda olsaydın.” dedi acıyla. “Oğlumuzun elinden tutup birlikte götürseydik okula.”
“Baba!” diye bağırdı Safir. Dağhan Safir’in çantası ve suluğunu alıp arkasından yürüdü.
“Birlikteyiz Dağhan’ım, her zaman yanınızdayım.” gözlerim dolu doluydu. Hissediyormuş gibi ben kapıdan çıkana kadar kapıyı kapatmamıştı. Ben çıkar çıkmaz kapıyı kapattı ve birlikte dışarı çıktık.
~~~
“Anne,” Safir uykusunda terlemişti, kaşları hafifçe çatılmıştı. “anne yardım et.” ağlamaya başladığında olduğu yerde kıvranmaya başladı.
“Annem, buradayım.” Safir’in yanına yaklaşıp saçlarını okşadığımda sakinleşmedi.
“Gitme.” dedi ağlayarak. Gözlerim dolduğunda gözlerimi kapattım. “Anne?” dedi fısıldayarak. “Anne!” diye bağırdı hemen sonrasında ağlayarak yatağında doğruldu.
Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında Dağhan hızlıca odaya girdi. Safir’in yatağına ulaşıp Safir’i kucağına oturttu. Kafası göğsüne yaslanırken ellerinden biri sırtındaydı öbürü saçlarını okşuyordu. “Ne oldu babam? Neden ağlıyorsun hı?” dudakları oğlunun saçlarında gezinirken Safir’in minik parmakları Dağhan'ın tişörtünü kavramıştı.
“Annemi rüyamda gördüm.” Dağhan'ın Safir’in saçlarını okşayan eli bir anlığına duraksadı ardından yüzünde acılı bir gülümseme oluştu.
“Annen özlemiş demek ki seni Safir. Bunda ağlayacak, üzülecek, korkacak ne var?”
Safir kafasını kaldırıp ıslak gözlerle babasına baktı. “Kan vardı. Annem kanın içinde uyuyordu. Uyan dedim, uyanmadı. Sonra ayağa kalktı bana bakmadan gitti.”
Dağhan kaskatı kesildiğinde Safir kafasını yeniden Dağhan'ın göğsüne yasladı.
Bugünden sonra Safir’in pedagog ve psikoloji terapileri başlayacaktı. Henüz dokuz yaşında olmasına rağmen.
~~~
Bugün Safir on beş yaşına girmişti. Dağhan neden bu yaşı seçmişti bilmiyordum ancak başıma gelen her şeyi ona anlatmıştı.
Babamın bana uyguladığı şiddeti, Agâh Bey’in beni kurtarışını, Mirza'nın da bana uyguladığı şiddeti. Bana zorla dokunduğunu anlatmamıştı. Onu anlatacak diye ödüm kopmuştu ancak Dağhan yapmamıştı.
Safir’in senelerdir aldığı terapilere bir yenisi eklenmişti çünkü annesinin yaşadıkları ona ağır gelmişti.
Safir henüz on beşinde olmasına rağmen derin bir depresyon süreci yaşayacaktı ve en acı olanı buna şahit olup hiçbir şey yapamamaktı.
“Özür dilerim oğlum, sana daha güzel bir geçmiş bırakmak isterdim.”
Yatağında boş boş duvarı izliyordu. Ağlamıyor, bağırmıyor, hesap sormuyordu. Yalnızca susuyor ve etrafı izliyordu ve bu hepsinden daha ağırdı.
~~~
Oğlum aşık olmuştu. O henüz bunun farkında değildi ama aşık olmuştu. Gülümseyerek karşısında oturan kızı izleyen oğluma baktım.
“Umarım elin voleybol yarışmasına kadar iyileşir. Takımın senin gibi birine ihtiyacı var.” kız bana benziyordu. Hatta benim yarasız halimdi.
Safir sırıttı. Eşek sıpası iltifat hoşuna gitmişti tabii. “Yani iyi bir oyuncuyum?”
Küçük bir kahkaha attım. Mükemmel bir oyuncuydu. Asosyal olabilirdi ancak haddinden fazla yetenekliydi.
Yakut’un yanakları kızardığında hafifçe öksürdü. “Şey, yani tabii okul için-” cümlenin devamını getiremeden içtiği kahveyi dudaklarına yasladı ve büyük bir yudum aldı.
Safir daha çok sırıttı ve hatta kahkaha attı.
Uzun zaman sonra oğlumu ilk kez bu kadar neşeli görüyordum. İçim rahatladığında gülümsedim ve aşinası olduğum karanlık etrafımı sardığında derin bir nefes aldım.
O vakit gelmişti, oğlum mutluydu, oğlum mutlu olduğu sürece Dağhan mutluydu ve benim ruhum huzura eriyordu.
“Kendine dikkat et canımın içi, annen artık huzurlu.” ve sonrası beni yutan karanlıktı.
^^^
elmasın ilk günden beri safirin yanında olduğunu yazmıştım. safir bazı geceler annem beni izliyor gibi hissediyorum tarzı bir cümle kurmuştu. 2
onu yansıtmak için yazılmış bir bölüm. elmas her acılarına şahit oldu, her mutluluklarına...
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
34.55k Okunma |
1.8k Oy |
0 Takip |
37 Bölümlü Kitap |