Vural'ın askerden döndüğü kısa sürede yayılmıştı mahalleye.
Mahallenin sevilen gençlerindendi Vural, üç yıl onca dört ay farkla anne ve babasını kaybetmişti, zaten evin tek çocuğuydu. Babasından kalan emekli parasını bir şeytan dürtüsüyle önce kumara koyup ikiye katlamış, sonra borsaya koyup ikiye katladığı parayı üçe katlamıştı.
Sonra da borsada batma ihtimali, kumara borçlanma ihtimali gibi zorluklar aklına gelince adamakıllı bir iş sahibi olmaya karar verip mahallenin kapatılan kahvehanesini sahibinden satın alıp kafeye çevirmişti.
Eğer Oktay bu sene sınıfı geçer, mezun olursa kafenin müdürü yapacaktı onu. Yanında kalsın diye. Çünkü az çok doğuyordu içine, bu çocuk mezun olduktan sonra durmaz, işe girmek ister ve iyi bir işi olursa da çıkıp giderdi diye.
Evin kücük odasının büyük bir kısmını kaplayan yatakta kıvrılmış uyuyan çocuğun yanına uzanmıştı, onun düz mimiksiz bir şekilde uyuyan yüzünü inceliyordu.
Birkaç mesaj almıştı mahallelilerden. Akşama misafirliğe gelenler olacaktı, mesajla yuvana hoşgeldin diyenler oluyordu ya da arayıp hal hatır soranlar oluyordu.
Oktay belli ki bugün okulda çok yorulmuştu, büyük iki kişilik yatakta deliksiz uyuyordu, Vural onun küçük burnunun ucuna çok hafif bir öpücük bırakırken bile tepki vermemişti. Şu an bebek gibiydi.
Vural bir süre onun saçlarını okşadı, sonra yataktan kalkıp üzerini değiştirdi. İki gündür evdeydi, bir öahalleyi turlayıp esnafla selamlaşma vakti gelmişti. En son Kemal'e rest çektiği akşam dışarı çıkmıştı.
Kapıda ayakkabılarını giyerken odadan bir tıkırtı duyuldu, galiba Oktay uyanmıştı ya da uyurken her zaman yaptığı gibi elini komodinin üzerindekilere çarpmıştı.
Vural dışarı çıkıp mahallenin yollarında turlarken Bakkal Hüseyin'e, Kasap Ferdi'ye, askere gitmeden önce traş olduğu Berber Osman'a tek tek selam veriyordu. Kısa kısa sohbetler ediyordu, en son Fatma'nın örgü dükkanına geldiğinde kapıda durmuş, sırıtarak ona bakmıştı.
"Selamün Aleyküm." dedi içeri adımlarken. Fatma yakın gözlükleri ile ona bakarken bir anda gözlüklerini çıkardı, elindeki örgüyü bir kenara bırakırken, "Oo, askerimiz gelmiş." dedi. Vural'a sarılıp sırtını sıvazladı.
Ona ve kendine birer bardak çay doldururken, "Anlat bakayım, anlatılan kadar macerası var mıydı?" dedi.
Oktay boştaki sandalyeye oturup, "Yoktu be abla, iki üç içtima, eğitim falan ha bir de tatbikatlar." dedi. Fatma çayları masaya koyarken gözlerini açtı, "Arkadaşın falan var mıydı, yalnız değildin inşallah?" dedi.
"Var var, Sincanlı bir puşt var bizim." dedi Vural çay bardağını önüne çekerken, Fatma kollarını masaya koyup, "Ee?" dedi.
"Ya bu şerefsiz benim komutanların önündeki ciddiyetimi bozuyordu." dedi gülerek, "Yok şu gaymiş yok bu önceden kadınmış."
Fatma sessiz bir kahkaha attı, Vural anlatmaya devam etti, "Bizim orada bir tane Çağrı Teğmen vardı, bu adamın iki lafının üçünün sonu sike dayanıyor, çay içiyordum herhalde. Durdu durdu adama 'Bu kesin siksiz olduğu için ağzına çok doluyor' dedi. Beni marmaraya at suyun içinde öyle boğulmam..."
Fatma kahkaha atarken, "Nerede şimdi o çocuk?" dedi, Vural çayını yudumlamadan önce, "İstanbul'da, Levent'te yaşıyor." dedi.
Fatma başını salladı, "Görüşürseniz beni tanıştır o çocukla." dedi. "Neşeli bir şeye benziyor."
Vıral! Vural!" dışarıdan bir ses gelmiş Vural elinde bardakla dükkanın kapısına çıktı, "Hayırdır Osman abi?" dedi.
"Senin çocuğu dövüyorlar." dedi. Vural sıcak çay bardağını Fatma'nın eline tutuştururken, "Kim, nerede?" dedi.
Osman'ın yanına dopru koşar adım ilerlerken Oktay'ın ne ara dışarı çıktığını düşünüyordu. Osman, "Kemaller tutmuş." dediğinde Vural bu sefer koşmaya başlamıştı.
Kasabın önünde Demir ve Utku'nun tuttuğu Oktay'a vuran Kemal'i ceketinin yakasından kavrayıp yere fırlattı, üzerine çıkıp yumruğunu sıktığı elini yüzüne geçirirken, "Ben sana demedim mi lan!" diye soruyordu.
Demir ve Utku'bun gücü Vural'a asla yetmezdi, onlar Oktay'ı tutmakla meşguldü.
Vural'ın dövdüğü Kemal yerde kalırken onların elinden Oktay'ı alan da Osman olmuştu.
Vural Kemal'in üzerinden kalkarken, "Bana dediğimi yaptırtma, korkum yok." dedi.
Oktay'ı kolundan tutup eve sürükledi, apartman kapısının yanında durup onun sırtını duvara yasladı, gözünün altı kısarmış, dudağı kanamış çocuğun yüzünü inceledi, "Niye benden habersiz çıkarsın ki?" dedi, ona kızmamıştı.
Elini çenesine koyunca Oktay acıyla başını geri çekti, Vural Oktay'ın çenesine bakıp küçük bir küfür bastı. Kapıyı açıp onu eve götürdü.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |