

Ortalık yangın yeri gibiydi. Aşağı inmek yerine balkondan olanları anlamaya çalıştım. “Sakin olun.” Diye bağırdı Boran, kimsenin susmayacağını anladığında. “Bir kişi tek konuşsun.”
Devran telaşla sözü aldı ve abisine ne olduğunu anlatmaya çalıştı. “Çocuklarla sizin eve yakın bir yerde oturuyorduk. Sonra Kaya Baybars’ın silahlı adamlarla buraya geldiğini gördük.” Kaya’ın adını duymak beni şokla sarsarken korkuluklara tutundum. “Bizde ne olduğunu anlamak için onu durdurup sorduk. Belki yardım edeceğimiz bir şey vardır diye.” Boran da en az benim kadar devamında gelecek kelimelerden korkuyordu. Kaya’nın ne işi vardı silahlarla burada? “Bizi görünce bir sürü küfür etti. Ablamı alacağım sizden dedi.”
Kalbim deli gibi atıyordu. Boran’ın bakışları bir anlığına bana kaydı. Miran’da aynı şekilde abisinin bakışlarını takip ederek yüzüme baktı. “Sarhoştu da önce güzel dille uyardık ama anlamadı. Beni neredeyse vuruyordu. Miranda durmayacağını anlayınca onu vurmak zorunda kaldı.”
“Ne yaptınız?”
Boran öfkeyle Miran’ın yakasına yapıştığında göz yaşlarım siccim siccim yanaklarımdan dökülüyordu. “Miran ne yaptın sen?”
“Bıraksaydım da gelip evini basıp yengemizi mi almaya çalışsaydı?” Miran’ın savunması netti.
Boran Miran’ı öfkeyle sarstı. “Sana mı kaldı lan, sana mı kaldı ben buradayken karımı korumak.”
“Ben gerekeni yaptım.” Derken acıyla yere düştüm. “Sen ne yaptığının farkında mısın Miran, nasıl düzelteceğiz bunu?”
Miran abisinden dayak yerken çıplak ayaklarımla merdivenlerden inmeye başladım. “Yeter.” Diye haykırdım. “Kardeşim nerede?”
Erkeklerin yüzü bana dönerken Devran’nın yakasına yapıştım. Çünkü Miran abisinden yediği dayak yüzünden iyi durumda değildi. “Kardeşim nerede Devran?”
“Hastaneye kaldırdılar.” Derken yüzüme bakamıyordu. Titreyen sesimle “Durumu nasıl?” diye sorduğumda bilmiyorum dercesine omuzlarını indirip kaldırdı. “Nasıl yaptınız bunu kardeşime?” derken Devran’ın göğsüne yumruklarımı indiriyordum. “Kaya daha çocuk, nasıl kıydınız ona!”
Birinin kollarımdan tuttuğu hissettim. “Dila, tamam.” Beni sakinleştirmeye çalışan Boran’ın göğsüne sığımdım. “Kardeşimi görmek istiyorum Boran.”
“Şimdi olmaz.”
“Nasıl olmaz!” derken hızla ondan uzaklaştım. “Kardeşim can çekişiyor.”
“Şu an seni Baybarsların içine sokamam Dila!” anlamayarak gözlerimi kırpıştırdım. “Kardeşime gideceğim dediysem kardeşime gideceğim Boran Safir.” Anlamıyordum, nasıl bu kadar katı olabiliyordu. “Yukarı çık Dila.” Göz yaşlarım arasında başımı iki yana salladım. Akrabaları yüzlerini önlerine eğmişlerdi. “Kardeşimi görmek istiyorum. O benim canım Boran, izin ver kardeşimi göreyim.”
“Şimdi gitmene izin verirsem seni oradan çıkarmama izin vermezler.”
“Derdin bu mu?” derken tiksintiyle yüzümü buruşturdum. “Sana kardeşim ölüyor diyorum sen bunu mu düşünüyorsun?”
“Evet” derken yüzüme doğru kükremiş beni kolumdan tutarak merdivenlerden sürüklemeye başlamıştı. Odaya geldiğimizde beni yatağa atıp “Sakın sözümün üzerine söz söylemeye kalkma.” Diye bağırmıştı. “Senden nefret ediyorum.” Diye bağırdığımda hiçbir şey demeden kapıyı üzerime kilitleyerek aşağı inmişti. Yatakta fırlayıp kapıya yumruklarımı indirmeye başladım. “Çıkar beni buradan.” Yarım saate kadar kapıyı yumruklasam da ne gelen olmuştu ne de giden. “Bu konağı başını yıkacağım Boran Safir.” Hıçkırarak kapının arkasına çöktüm.
Telefonum olmadığı için arayamıyordum bile. Kardeşim ölmüş müydü yoksa sağ mıydı? Hiçbir fikrim yoktu. Kaya, canım kardeşim. Ablasının zorla evlenmesine gönlü el vermemişti. Canım sana veda derken doğruyu söylüyordu. Kendi ellerimde büyüttüğüm kardeşimin can çekişiyordu. “Kaya.” Diye haykırdım.
Elime geçen her şeyi duvara çarparken odanın camını ve penceresini yere indirmiştin. Pencerenin demir parmaklıklarından dolayı çıkamıyordum. Safir erkeklerinin diğer konakta toplanmasını söyleyen Boran’ın sesini duydum. Herkesi gönderiyordu.
Birkaç dakika sonra kapım açıldığında göz yaşlarım arasında “Kardeşime götür beni.” Diye bağırdım parmağımı yüzüne doğrulturken. “Diğer konağa gideceğiz. Bir süre orada kalacaksın.”
“Kardeşime gideceğim diyorum sana Boran.” Kiriz geçiyordum ve o bunu aldırmıyordu bile. “Kardeşin ameliyatta, gitmen bir işe yaramayacak.” Yine mantıklı tarafıyla konuşuyordu ve bu beni çileden çıkaracaktı. “Sen nasıl bir insansın ya? Nasıl insanlarsınız? Sen, kardeşin Miran?”
Boran sıkıntıyla başını iki yana salladı. “Bak böyle olsun istemezdim ama kardeşin benim kapıma gelip dayansaydı. Miran’ın yaptığını ben yapacaktım.” Hayretle ellerimi saçlarıma geçirdim. “Karımı benden hiç kimse alamaz. Elini uzatanın canını alırım, kim olduğunu umurumda dahi olmaz.”
“Bu konağı başına yıkarım Boran.” Haykırışım odanın duvarlarında yankılanmıştı. “Yemin ederim Safir konağını hepimiz içindeyken ateşe veririm.” Boran sözlerim karşısında makyaj masasının önündeki sandalyeye tekmesini geçirdi.
“İstediği yap, ama hiçbir yere gitmiyorsun!”
Öfkeyle kahkaha attım. “Durdur, durdurabiliyorsan.”
İki gün önce elime tutuşturduğu silahı sakladığım yerden çıkarıp yüzüne tuttuğumda öfkeyle kaşlarını çatmıştı. “Çekil yolumdan Boran Safir.”
“Vur.” Derken korkusuz görünüyordu. “Vur, Kaya’ın intikamı al ve uzamadan bitsin bu olayda.”
Tiksintiyle yüzümü salladım. “Senin kanın temizlemez benim kardeşimin kanını!”
Yeniden iki yabancıydık. Ben Baybars’tım oda Safir. “İşine geldi değil mi?” derken, çenesini sıkmıştı. Anlamayarak kaşlarımı çattığımda “Kaya’nın vurulması işine geldi. Şimdi seni şart koyacak barış için. Bir taşla iki kuş.”
“Ne saçmalıyorsun?” derken silahı biraz daha sıkı tuttum. “Benim derdim bu mu?” hayır demedi. “Benim ellerimde büyüdü Kaya, sırf ona bir şey olmasın diye evlendim seninle. Hiç kimse umurumda değildi. Kaya benim canım.” Göz yaşlarımı asla durduramıyordum. “Ben kardeşim için kendimden, hayatımdan, Arslan’dan vazgeçtim.”
Boran sessizce kapının önüne dikildi. “Gitmene asla izin vermem.”
“Senden izin istemiyorum. Hicran’a karşı ya can istiyordun ya da kız. Hem beni aldın hem canımı.” Sakinleşmeye çalıştım. “Beni burada tutamazsın artık.”
Bakışlarını yüzümden karnıma indiğinde “Çekil yolumdan.” Diye bağırdım. “Buradan çıkman için cesedimi çiğnemek zorundasın.” Kafayı yiyecektim artık. Onu vurmayacağıma o kadar emindi ki! “Seni vururum Boran!”
“Vurmazsan karım değilsin!”
Çekilmeyecekti, gitmeme izin vermeyecekti. Onu vuramazdım, silahı yavaşça, titreye titreye kendime çevirdim. “Kendimi vururum.”
“Eğer kendini vurursan yer yüzünde nefes alan tek bir Baybars bırakmam.” Beni köşeye sıkıştırmasını öyle iyi biliyordu ki! “Neden?” derken artık yere yığılacaktım. Bünyem artık daha fazla acıyı kaldıramıyordu. “Neden bana bunu yapıyorsun?”
“Öldüreceğin sadece sen olmayacaksın.” Derken sertçe yutkunmuştu. “Karnında çocuğum olabilir ve Safir kanının karşılını hiçbir Baybars veremez.”
Sözleri karşısında dehşetle karnıma dokundum. “Ne diyorsun sen, ne çocuğu… Ben hamile değilim ki!”
“Olacaksın.”
“Hayır hayır.” Diye mırıldandım asla kabul etmeyerek. “Ben hamile değilim, sadece bir kere birlikte olduk.” İnanmak istemiyordum, evet bunun sayıyla bir ilgisi yoktu ama tek sefer de çocuk olma ihtimali bu kadar kolay olmamalıydı. “Bunun ihtimali bile söz konusu değil.”
“Emin olana kadar gitmene müsaade etmem. Çocuğumu Baybars konağına sokmam.”
“Senin de amacın bu muydu?” derken ona midem bulanarak baktım. “Beni hamile bırakarak kendine mecbur bırakmak.”
“Sen bana zaten mecbursun.” Yavaşça yanıma yürüyerek silahı ellerimin arasından aldı. “Sen zaten benimsin.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.97k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |