

“Hadi bir şeyler ye kızım.” Cemile hanımın önüme bıraktığı tepsiye ters ters bakarken “Yemeyeceğim.” Diye direttim. “Bir haftadır boğazından bir şey geçmedi kuzum. Kendini öldürmek mi niyetin?”
“Ölümüm bile fayda etmiyor.” Cemile hanım yanıma oturmakta tereddüt etse de çekinerek yanıma oturup ellerini dizlerime koydu. Halim onu da üzüyordu. “Bak kardeşinde sağ salim çıktı ameliyattan, azcık gülsün yüzün!”
“Kardeşime ziyaret etmeme bile izin vermediler Cemile hanım.” Canım o kadar çok yanıyordu ki, aklımı yetirecek gibi oluyordum. Kardeşimi vurdukları yetmiyormuş gibi onu görmeme de izin vermiyorlardı. Üstüne üstlük hamile olma düşüncesi bir kurt gibi kemiriyordu ruhumu. Belki de kendimi değil, karnımdaki Safir kanının olma ihtimalini öldürmeye çalışıyordum. “Ortalık çok karışık kuzum. Kardeşin senin için kendini ortaya attı. Anan baban sana kucak mı açacak sanıyorsun? Aşiret ağaları daha fazla kan dökülmesin diye ellerinden geleni yapıyorlar.”
“Beni geri vermek zorundalar.” Dedim sertçe yutkunurken. “Boran ağam seni asla bırakmaz.” Bir haftadır yüzünü görmediğim kocamın umurumda olan ben değil karnımdakiydi. Beni zorla ailesinin konağına getirmiş sonrada ortadan kaybolmuştu. Daha fazla konuşmak istemediğim için sustum. Telefonum olmadığı için haber kaynağım Cemile hanımdı. Aile üyeleriyle yüz yüze gelmek istemediğim için odamdan dışarı çıkmıyordum. Neyse ki oda duyduklarını hemen yetiştiriyordu. “Neyse ben seni yalnız bırakayım. Aşağıda biraz işlerim var. Eğer canın başka bir şey çekerse söyle hemen yaparım.”
Cemile hanım beni odada yalnız bıraktığında karnımdaki sancılara dayanamayıp getirdiği yemekten bir avuç kadar yedim. Yemek midemle buluştuğu gibi tekrar ağzıma kadar gelmişti. Koşar adımlarla banyoya koşup lavaboya midemde ne var ne yoksa boşaltım. Ağzımı güzelce yıkadıktan sonra nefes nefese lavabonun soğuk taşlarına çöktüm.
Boran haklıydı, kendime itiraf edemesem de içimde onun kanı kendine yer ediniyordu. Titreyen ellerimi karnıma götürdüm. “Neden geldin, tam kurtulacağım sırada, neden?”
Yaşadığım yerde babasız nasıl çocuk büyütecektim? Annem ve babam beni kabul etmezdi ki zaten! Boran çocuğunu asla vermezdi! Onun kanı olduğu kadar benimde kanım olan çocuğu nasıl bırakabilirdim. “Baban gibi bela oldun başıma.” Gözyaşlarım arasında başımı geriye yaslayıp soluklandım. Yerden kalkacak gücüm yoktu. Ne yapacağımı bilmiyordum.
Çaresizdim.
Kaya gözünü açar açmaz beni isteyecekti kanının karşılığında ama eğer hamileysem bu asla mümkün olmazdı. Oturduğum yerden kalkmaya çalıştığım sırada avludan yeniden bağırış çağırış sesleri yükselmişti. Bu kez tartışan Boran ve Mirandı. Merakıma yenik düşerek balkona çıktım. Yusuf bey iki oğlunun arasındaydı. Larin yerde oturmuş ağlıyordu. Sevda hanım her zaman ki gibi tepkisizdi.
“Ben bir kardeşimi daha Baybars’lara gelin etmem.”
Miran’ın kükreyişiyle Boran onun yakasına yapıştı. “Bunu çocuğu vurmadan önce düşünecektin.”
“Karını almasına müsaade mi edecektik?” Boran çıldırmış gibi onu yere doğru savurdu. “Ona istediğini kendi elleriyle verdin lan. Kaya’nın derdi zaten Dila’yı almak. Larin umurunda bile değil!” Anladığım kadarıyla büyükler ya beni geri vermeyi sunmuştu Boran’a ya da kardeşini. Boran’ın tercihi ben değil kardeşiydi. Larin’i gözden çıkarmıştı.
“Ne yengemi veririm onlara nede kardeşimi.” Miran düştüğü yerden tökezleyerek kalkıp yeniden abisinin karşısına dikildi. “Seni mi vursunlar?” Dedi Boran çıldırmış bir vaziyette.
Devran söze girmeye çalıştı. “Biz vuralım, hepsi ölsün. Gücümüz Baybars’lara mı yetmeyecek?” Devran sözleriyle Boran’ın hedefine kendini koymuştu. “Git, önden sen git Devran. Bu akılla zaten çok yaşamazsın sen.”
“Yeter.” Diye bağırdı Sevda hanım, kargaşanın arasına girerken. “Verin kızlarını bitsin gitsin bu mevzu. Koynumuzda düşman beslemenin anlamı yok!” Benden nefret eden kaynanam nihayet benim yararıma olacak cümleler kurmuştu fakat Boran gitmeme asla izin vermeyecekti.
“Dila benim karım.” Diye kükredi Boran. Sesi beni bile korkutmuştu. “Karnında benim çocuğumu taşıyor. Ölürüm de, öldürürüm de ama karımı kimseye vermem.”
“Hamile mi yenge?” Devran’ın aval aval sorduğu soru karşısında Boran kendinden emin bir şekilde başını aşağı yukarı salladı. “Abim benim be!” Devran ve Miran abilerinin üzerine abanırken, burukça gülümsedim. Arslan’ın kemikleri kim bilir nasıl sızlıyordu! Az önceki savaşın yerini düğün havası alırken, Sevda hanım bile sevinmişti. O an mutsuz olan tek kişi ben ve Larin’dik.
Herkes teker teker Boran’ı kutlarken geri odama girdim. Kaya daha on sekiz yaşında değildi, Larin ondan dört yaş büyüktü. Nasıl olacaktı, bilmiyordum. Bildiğim te şey Boran’ın beni asla bırakmayacağıydı.
Biraz sonra kapım sertçe açıldığında gelen beklediğim gibi Larin’di. Haklı olarak kendisi hakkında alınan karardan beni mesul tutuyordu. “Kendimi öldürürüm ama yine de kardeşinle evlenmem.”
Yorgun bakışlarımı hüzünlü gözlerine diktim. “Benim daha okulum bile bitmedi. Kardeşin daha çocuk.”
“Beni geri vermelerini inan senden daha çok istiyorum.” Diye fısıldadım ayakta kalmak beni yorduğu için yatağın ucuna otururken. “Sen git o zaman.” Diye bağırdı göz yaşlarının içinden. “Çık git hayatımızdan!”
“Kendimi öldürsem dahi hiçbir işe yaramayacak Larin! Ben nasıl kardeşlerimin kanı dökülmesin diye abinle evlendiysem sende aynı şeyi yapacaksın. Çünkü bizim hiçbir söz hakkımız yok. Onlar savaşırlar, konuşurlar, cezasını biz çekeriz.” Onun ağlayışı beni de mahvederken “Üstelik bu savaşta tek suçumuz kız çocuğu olarak dünyaya gelmek.” Dedim Larin’e, ona dile getirdiğim şeyleri aynı şekilde kendime de hatırlatırken. “Erkeklerin günahının bedelini kız çocukları öder.” Larin göz yaşları arasında durumu kabul etmediğini bağırıp çağırmaya başladığında odaya önce Boran sonrada Sevda hanım girmişti. Kızının hali onu da paramparça ederken saygıdan dolayı ayağa kalktım ve günler sonra ilk defa Boran’la göz göze geldim. “Larin, in aşağı.” Diye bağırdı Sevda hanım kızına. Larin “Hepinizden nefret ediyorum.” Diye bağırdıktan sonra kapıyı çarparak çıktı. Odada üçümüz kaldığında Sevda hanım aylar sonra ilk defa benimle iletişime geçip “Gelin hanım.” Diye seslendi. Elinin birini öpmem için havaya kaldırmıştı. “Öp bakalım elimizi.”
Yavaş adımlarla yanına yürüyüp elinden öpüp anlıma koydum. Safir ailesinin ilk torunu muhtemelen şu an karnımdaydı ve ben düşmanı bile olsam sırf karnımdaki için, onların göz bebeği olacaktım. Eline öpmek için eğildiğimde dünyam bir anda ters döndü ve tökezleyerek yere yığıldım. Boran başım yere çarpmadan önce beni yakalarken karanlık gözlerime çöktü ve sessizlik beni kollarının arasına aldı.
Gözlerimi yeniden araladığım da hastane odasındaydım. Ne olduğunu anlamaya çalışırken göz kapaklarımdaki ağırlığı kaldırmakta zorlandım. Başımda Hicran ve Boran vardı yalnızca. Hicran’ı görmek beni şaşırtırken “Boran.” Diye fısıldadım. Boran uyandığımı gördüğünde oturduğu koltuktan hızlıca kalktı. “Dila.” Derken sesi telaşlıydı. “Ne oldu?” dedim korkarak.
“Bir şey yok, doktor bayılmanın normal olduğunu söyledi.” Bir umutla test yapmayıp hamile olmadığıma inandırmıştım kendimi fakat Boran’ın bakışları tam tersini söylüyordu. “İkinizde çok iyisiniz.”
Hicran gülümseyerek ellerimden tutarken gözlerimden bir damla yaş süzüldü. Hamileydim ve karnımdaki girdiğim açlık grevine rağmen benden vazgeçmemişti. Boran gözlerimden düşen yaşa karanlık bir bakış atarken bakışlarımı Hicran’a çevirdim. O buradaysa, diğerleri de burada olmalıydı. “Kaya burada mı?”
“Evet, bir üst katta. Dün uyandı, durumu şu an için iyi.” Şefkatle gülümsedi. “Burada olduğunuzdan haberleri yok. Bende gizlice seni görmek için indim aşağı.”
“Çok şükür.” Derken gülümsedim. “Arslan kardeşim benim.”
“Kaya uyandığı gibi sadece seni istedi yanına.” Hicran bakışlarını abisine dikti. “Larin’le evlenmeyi kabul edeceğini sanmıyorum. Tek derdi Dila!”
“O zaman Miran başlattığı işi ben bitiririm.”
“Kardeşime dokunmaya kalkarsan senide vururum kendimi de!”
Boran kararan gözlerini gözlerimin içine dikti. “Vurmazsan karım değilsin Dila!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.95k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |