

"Sen yengene göz diktin Boran Safir.”
Kaya’nın bakışlarından geçen iğrenme duygusunu iliklerime kadar hissetmiştim. “Gidelim…” Boran’ın ellerinden sıkıca tuttum. “Yalvarırım…” Yeni bir savaş çıkmasından korkarak Boran’nın çenesinden tuttum, yüzümü yüzüme çevirdim. “Boran lütfen gidelim, iyi değilim.”
Boran bir saniyeliğine gözlerimin içine baktığında, gözlerindeki ateşten korktum. “Lütfen, ağrım var gidelim artık.” Yalandan karnıma dokunduğumda, bakışlarını karnıma indirip derin bir nefes aldı.
Yavaş yavaş sakinleştiğini hissederken Kaya yeniden konuştu. “Bu kapıdan çıktığın an, anamda babamda sana bir daha bu kapıyı açmayacak abla! Ama benim kapım sana her zaman açık. Ben ne zaman istersen yanındayım.”
Kaya’nın yüzüne bakamadım. Onun gözlerinin içine baktığım an vazgeçerdim gitmekten. “Gidelim.” Diye fısıldadım Boran’a sessizce. Boran ellerimden tuttuğu gibi beni arabasına doğru yürüttü. Bir daha yüzümü evime çevirmemiştim. Evimde yurdumda Boran’dı artık.
Boran aracı çalıştırırken “Kendi evimize gidelim.” Dedim bıkkın bir sesle. Ailesinin içinde bulunmak bana iyi gelmiyordu. “Tamam , öncesinde hastaneye gitmek ister misin?”
Başımı ardıma yasladım. “Hayır, iyiyim.”
Evimize geldiğimizde çalışanlar diğer konakta olduğu için kapıda sadece iki adam vardı, onun dışında konağın içi oldukça sessizdi. Cemile hanımın yokluğu belli oluyordu. Bitik bir halde merdivenleri tırmanırken günlerdir yıkanmadığımı fark ederek üzerimi kokladım. Kötü kokuyordum. “Aç mısın?”
“Yersen yerim.” Odadan içeri girer girmez banyoya doğru yol aldım. “Ama önce duş almam lazım.”
“Yemeği kim yapacak?” Hiç üzerime alınmayan bir tavırla “Bilmem, ben hamileyim.” Dedim, omuz silkerek.
Boran’ın konuşmasına fırsat vermeden banyoya girerken bıyık altından gülmüştüm. Yarım saatten fazla kaldığım suyun altından Boran’ın kapıya vurmasıyla çıktım. Üzerimdeki kokudan kurtulduğumda ferahlamıştım resmen. Hızlıca kişisel bakımı da yaptıktan sonra bornozuma sarılarak odaya girdim. Boran hala kapının dibinde durduğu için burun buruna gelmiştik.
“Çıkmasaydın?” derken gözlerini üzerimde gezdirdi. “Çıktım işte, yemek hazır mı?”
Boran kaşlarını çattı. “Bu evin erkeği ben miyim sen misin?”
“Ben yemek yapmasını bilmiyorum Boran.” Başımı uzun boyundan dolayı yüzüne doğru kaldırdım. “Ayrıca ben hamileyim.”
“Mercimek kadar bile değil karnındaki!” Çok biliyordu her şeyi. Kaç kadını hamile bırakmıştı acaba? “Ayrıca yemek yapmasını bilmeyen doğu kızı mı olur?”
“Olur, bak! Bal gibide oluyor.” Saçlarımı omuzumdan aşağı sallandırdım. “Eğer beğenmediyseniz Boran bey, iade sürem çoktan bitmiştir. O yüzden yapacak hiçbir şeyiniz yok!” parmak uçlarımda yükselerek kulağına doğru sokuldum. “Ama siz başka kapıya gidebilirsiniz.”
Cüretkar tavrım karşısında Boran şaşkındı. “Bana kapı çok Dila hanım.” Normal şartlar altında Boran’ın çoktan beni yatağa doğru sürüklüyor olması gerekiyordu ama o ilk defa yakınlığımız karşısında tepkisizdi. Nedeni Kaya’nın sözleri olmalıydı.
Usulca ondan uzaklaştığım sırada fısıldadığı duydum. “Fakat bütün kapılarım sadece sana açılacak.”
Kalbimin içinde küçük bir sarsıntı hissettim. “Kapıyı açmazsam ne yapacaksın?”
“Kırarım.”
Sessizce yutkundum. Boran yavaşça önümden çekildi. “Yemek söyledim, gelmek üzeredir. Giyin gel salonda yiyelim.”
“Tamam.” Derken şaşırmadan edemedim. Bana dokunmamıştı bile. Hamile olduğum için miydi? Kapıdan çıkıp gittiğinde “Tek derdi hamile kalmammış zaten!” diye söylendim kendi kendime. İstediğini almıştı. İkinci çocuk isteği gelmeden yaklaşmayacaktı bana.
Üzerime rahat bir şeyler giydikten sonra saçlarımı tepemde toparladım. Salona indiğimizde yemekler gelmişti. Yemeğe başlamak için beni bekleyen Boran’ın yanındaki sandalyeye oturdum. Günler sonra mideme bir şeylerin gireceğinin sevinciyle hemen yemeye başlarken Boran benim aksime çok az yiyerek masada oturmaya devam etmişti. “Doydun mu?” derken bir bardak suyu kafama dikmiştim.
“Ben doydum da sen doymayacak gibisin.” Bardağı masaya bırakırken omuz silkerek gülümsedim. “Hamileyim ben!”
Kehribar gözlerini gözlerime dikti Boran, anlayamadığım bir ifade geçti yüzünde. “Hamile olduğun için mi geri döndün Dila?” sorusu karşısında kaşlarımı çatarken derin bir nefes verdi dışarı. “Hamile olmasaydın, geri döner miydin?”
Sorusuna soruyla karşılık verdim. “Hamile olmasaydım gitmeme izin verir miydin?”
“Vermezdim.” Başka bir cevap vermesini beklemediğim için şaşırmamıştım. “Şimdi sen cevap ver bana, Gider miydin benden?”
Ona bakarken canımın acıdığını hissettim. Benimde cevabım belliydi fakat onun canını sıkmaktan korkuyordum. Yine de açık bir şekilde “Giderdim.” Dedim tereddüt etmeden.
Boran da beklediği cevabı almıştı. Sessizce masadan kalkıp giderken “Nereye gidiyorsun?” diye sordum. “Cehennemin dibine.”,
Bağırmamıştı fakat ses tonu kalbimi delip geçmeye yetmişti. Kapıyı çarparak çıkarken olduğum yerde kalakaldım.
Ne yapacaktık biz böyle?
Kirpiklerime takılan göz yaşlarının usulca dökülmesine izin verdim. Boran o akşam gittikten sonra geri gelmemişti. Üzerinden geçen üç koca gün ne bir ses vermişti nede bir haber. Kendime itiraf etmekte zorlansam da nerede olduğunu merak ediyordum.
Elbette başına bir şey gelseydi haberim olurdu ama içimdeki duyguyla baş edemiyordum. İlk değildi bu gelmeyişleri, toplasan kaç gece gelmişti ki zaten eve?
Dördüncü günün sabahında artık evin içinde durmaktan bunaldığım için korumalardan birini de yanıma alarak iş yerine gitmeye karar verdim. Bir yanım Arslan’ın yanına gitmek istese de Boran’ı birde bununla kızdırmak istemediğim için kendime engel olmuştum.
Şirketin kapısında Miran ve Devran sohbet ediyorlardı. Beni gördüklerinde hemen yanıma gelirken Miran biraz çekingen davranıyordu. Kaya’yı vururken gerekeni yaptığını söylese de içten içe pişmandı yaptığından. “Yengem!” Devran beni kolunun altına alırken, yavaşça şirkettin kapısından girdik. “Nasılsın, yiğenim nasıl?”
“İyidir herhalde.” Derken hafifçe gülümsedim.
“İyidir iyidir benim aslanım. Bana çekerse yaşadık zaten ama amcası Miran’a çekerse yandık.” Miran Boran’dan yediği lafla beraber Devran’ın sırtına yumruğunu geçirdi.
“Neyim varmış lan benim?” derken yalandan bir öfkeyle Devran’ı kıskacı altına almıştı. “Neyin yok ki!” Devran düşünür gibi yaparak sırıttı. “Dengesizsin, tipsizsin, kalın kafalısın.” Devran suyunu kaynatmaya başlarken Miran sabır dileyerek “Vurdurtma bana kendini.” Dedi.
“Sende alıştın ha önüne geleni vurmaya!” Devran kırdığı potla beraber hemen bana üzgün gözlerle baktı. “Pordon yengem, kusuruma bakma sen benim.”
Miran’la göz göze geldik. O kaba halini bir kenara bırakmayı karar vermiş olacak ki “Kusura bakma yenge.” Dedi mahcup bir sesle. “Kaya’yı vurmak istemezdim. Mecbur kaldım.”
Nasıl affedilirdi bilmiyordum. Bu hikaye de ne Kaya suçluydu nede Miran. “Kardeşime bir şey olsaydı seni yaşatır mıydım bilmiyorum ama çok şükür bir şey olmadı.” Dedim içimden geldiği gibi. “O yüzden sorun yok Miran, sende benim kardeşimsin.”
Miran yavaşça beni kollarının arasına aldığında, bir abi şefkatiyle saçlarımdan öpmüştü. “Biz senin aileniz artık.” Sırtını sıvazlarken gülümsedim. “Kardeşinde adam çıktı. Kanı karşılığında ne bir şey istedi nede beni şikayet etti."
“Dila…” Boran’ın sesiyle Miran’ın kollarının arasından çıktığımda bize kaşları çatık bir şekilde bakıyordu. Miran’a sarılmam onu rahatsız etmiş gibiydi. “Ne işin var burada?” dediğinde gülümsemeye çalıştım. Üzerinde siyah bir takım elbise vardı, saçları dağınık olmayacak şekilde şekillenmişti. “Hava almak istedim.”
“Haber verseydin keşke.” Derken ses tonu gergindi. “Telefonum yokken nasıl haber vermemi bekliyorsun?”
“Adamlara söyleseydin.” Devran ve Miran aramızdaki gerginlik karşısında bir adım geriye çekildiklerinde “Bir dahakine öyle yaparım.” Dedim alıngan bir sesle. Kırıldığımı belli etmeye çalışarak “Neyse, çok vaktim yok zaten. Sizi de meşgul etmeyeyim. Gidiyorum ben! Hoş çakalın çocuklar.”
“Görüşürüz yenge!”
Birkaç çalışanın da bakışları bize yönelirken sırtımı döndüğüm gibi geri çıktım şirketten. Kaba herif! Ne diye merak etmiştim ki, Turp gibiydi! Her nerede yatıp kalkıyorsa kendine iyi bakıyordu.
Koruma geri geldiğimi gördüğünde direk arka koltuğun kapılarına açarken söylenerek merdivenleri indim. Tam araca binecekken “Sen diğer aracı al Tarık.” Diyen Boran’ın sesini duyduğumda hızla omuzumdan arkaya baktım. Boran merdivenleri hızla inmiş, beni kolumdan tutarak arka koltuk yerine ön koltuğa oturtmuştu. Koruma ona aracın anahtarını uzatırken “Emredersiniz Ağam.” Demişti.
Şaşkın bakışlarım arasında onu izlerken şoför koltuğundaki yerini alarak aracı çalıştırdı. “Ne yapıyorsun?”
“Asıl sen ne yapmaya çalışıyorsun?” birkaç saniyeliğine kaşlarımı havalandırdım. “Ne yapmaya çalışıyormuşum?”
“Neden geldin?” sesi sertti. “Canım istedi geldim. Bir sakıncası mı vardı?”
“Evet, haber vermeden geldiğin için bir sakıncası var!” aracın hızını artığını hissettiğimde, gözlerimi yan profiline kilitledim. “Neden, benden sakladığın bir şey mi var?”
“Benden kuma getirmemi isteyen karımdan neyi saklama gereği duyacağım?” sözcükleri sertti, bir duvara çarpmışım gibi hissettim. “Bir kadınla beraber olmak istesem buna en çok sen sevinirsin.”
“Bir kadınla mı beraber olmak istiyorsun?” kalbim vereceği cevaptan dolayı tedirgindi. “Yengeme el sürmektense ...”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.95k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |