

“Bu şu an mı zoruna gitmeye başladı?” diye sertçe sözünü kestiğimde kalbim şiddetle çarpıyordu. “Beni karın yapıp hamile bıraktıktan sonra mı dokunmak zoruna gidiyor?” yüzümü buruşturdum. “Arslan şimdi mi geldi aklına!”
“Unutturmadın ki!” sesi suçlayıcıydı.
“Ömrümü verdiğim adamı bir günde unutmamı nasıl beklersin, sevgi bu değil. Aşk bu değil! Hiç mi sevmedin birini Boran?”
“Sevmedim.” Sesi buz gibiydi. “Belli.” Dedim acımasız bir sesle. “Sevseydin eğer vazgeçmek zorunda kalmanın nasıl bir azap olduğunu bilirdin.” Uğruna bir savaş verdiğimiz sevdadan bir günde vazgeçmemi istemişti, beni nasıl anlayabilirdi ki!
“Şunu yapmayı kes artık.” Dediğinde, direksiyonu tutan ellerinin parmak boğumları kızarmıştı. “Abime olan sevdanı anlatmandan vazgeç artık.” Gözlerindeki ateşi gözlerime bıraktığında ruhum acıyla kıvranmıştı. “Sana her baktığımda abimi görmek istemiyorum.”
“Senin öfken bana değil, kendine!” dedim dümdüz bir sesle. “Bugün senin bakışlarını gördüm ben Boran. Miran bana sarılırken içinden geçenleri okudum.” Aracın hızı biraz daha arttı. “İçin içini yedi değil mi, çünkü sende abinin sevdiğine el sürdün neden Miran ‘da bunu düşünmesin dedin içten içe. Sen bugün kendi kardeşinden bile korktun. Çünkü aynısını sen yaptın!”
“Kes sesini!” histerikli bir kahkaha attım. Suratımda sinir bozucu bir gülümseme vardı. “Ben sussam ne olacak? Günlerdir Kaya’dan duyduklarını hazmedemiyorsun! Acısını da benden çıkarmak için elinden geleni yapıyorsun!” sinirle ellerimi saçlarıma geçirdim. “Üç gündür ortada yoksun!” O kadar hızlı sürmüştü ki hemen evin sokağına gelmiştik. “Kendi çektiğin vicdan azabının acısını bana çektiremezsin.” Araç durduğunda bakışlarımı eve çevirdim.
“Beni bu kaleye hapsedemezsin. Yılda bir kere çocuk yapmak için yanıma gelemezsin.” Nefesimi sertçe dışarı verdim. “Ben senin için Dila Baybars’ı gömdüm ama sen Dila Safir’i hakkedecek bir adam değilsin.”
Kapıyı çarparak araçtan çıktığımda ardımdan oda çıkmıştı. Bizi kapıda karşılayan Cemile hanıma hızlıca selamlayıp merdivenleri tırmandım. Boran da ulu orta tartışmak istemediği için odaya girene kadar sessini çıkarmamıştı. İçeri girdiğimizde kapıyı ardımdan kapattım. Çantamı yatağın üzerine fırlatırken, üzerimdeki kabanı da öfkeyle çıkarıp çantanın üzerine attım. Onu görmeye gideceğim diye aylar sonra ilk defa açık renkte bir elbise giymiştim. Üzerimizde karanlık gölgelerle yaşamayı bırakmak istemiştim ama o bunu hak etmiyordu. Delici gözlerini üzerimde gezdirirken nefesini sıkıntıyla dışarı verdim. “Eğer beni istemiyorsan şimdi çıkar giderim. Bir daha ne adımı duyarsın ne yüzümü görürsün?”
“Bunu mu istiyorsun?”
Kollarımı iki yana açarak başımı yana yatırdım. “Bunu istemek zorunda bırakıyorsun beni!”
“Her an uçup gidecek bir güvercinsin Dila.” Dedi yutkunarak. “Seni nasıl tutacağımı bilmiyorum.” Bakışları bulanıktı. “Hayatımda ilk defa bir kadına nasıl davranacağımı bilmiyorum. Şu kapıdan her çıkıp gittiğimde geri dönmekten korkuyorum. Gitmiş olmandan ödüm kopuyor!”
Konuşamadım. “Ölmüş abimle yarışmaktan yoruldum.”
Boran içinden geçenleri açıkça dile getirirken ellerinin ruhuma sarıldığını hissettim. Nefes almayı bırakmıştım. “Seni tutabilmek için yalan söylemek zorunda kaldım.”
“Ne yalanı?” diye sordum, Boran yalan söylemezdi. Bakışları karnıma indiğinde ruhsuzca gülümsemişti. “Hamile değilsin Dila!”
Ne söylediğini idrak edemedim. Yanlış duymuş olmalıydım. “Ne dedin?”
“Yalan söyledim. En azından şimdilik hamile değilsin.”
Ellerim karnıma gitti. “Hamile değil miyim?” sesim paramparçaydı. Nasıl böyle bir yalana başvurabilirdi? Bunu yapmış olamazdı. “Kaya kanı karşılığında seni isteyecekti. Sende gideceksin. Bir dakika bile düşünmeden çıkıp gidecektin. Gitmene izin veremezdim, kalman için sana yalan söyledim.”
“Nasıl yaptın bunu?” Kalbim cayır cayır yanıyordu. “Karnımda…” gözlerim doldu, aklım almıyordu. “Bir bebek yok mu?”
“Yok.” Odanı duvarları üstüme üstüme gelmeye başladı. “Neden yaptın bana bunu?” sesim o kadar yüksek çıkmıştı ki, Boran kaşlarını çatarken oda aynı şekilde bağırdı. “Beni bu yalana sen mecbur bıraktın.”
“Bu nasıl bir yalan Boran, bu nasıl bir oyun?” yüzünü görmeye bile tahammülüm yoktu. “Hamile olmadığım anlaşıldığında ne yapacaktın?” Sersemlemiş bir şekilde yatağın kenarına oturduğumda acı bir sesle güldüm. Nasılda sorgusuz sualsiz inanmıştım ona. “Dur ben söyleyeyim. Hamile kalana kadar beni altına almaya devam edecektin ama Kaya’nın sözlerinden sonra bunu da yapamadın!”
“Dila!” uyarıcı bir sesle adımı dile getirdiğinde ona midem bulanıyormuş gibi baktım. “Şimdi beni nasıl tutacaksın Boran Safir, nasıl gitmeme engel olacaksın!” yavaşça ayağa kalktığımda hemen önüme geçmişti. “Hiçbir yere gitmene izin vermem!”
“Senden izin almıyorum ki.” Bir adım atarak onu geçmeye çalıştığımda kollarımdan tutarak kendine çekmişti. “Bırak beni Boran!”
“Hiçbir yere gitmiyorsun!” Kollarımı kurtarmaya çalıştım. “Hiçbir güç beni artık senin yanında tutamaz!”
“Dila!” iğrenerek “Dokunma bana, çek ellerini üzerimden!” diye bağırdığımda beni duymamış gibi, yüzümü ellerinin arasına almış, ona bakmama zorlamıştı. “Gitmene izin vereceğimi aklın alıyor mu senin?”
“Dokunma bana!” diye kükredim. “İğreniyorum senden, midemi bulandırıyorsun!” Ellerimi göğsüne yaslayıp kendimden uzaklaştırmaya çalıştım onu ama nafileydi. Benden kat ve kat güçlüydü, gücüm onu yerinden bile kıpırdatmamıştı. “Sen hala benim karımsın ve bu hiçbir zaman değişmeyecek.”
“Sen benim hiçbir şeyim değilsin.”
Kehribarlarına diktiğim gözlerimde ona dair hayal kırıklığından başka bir şey yoktu. Her şeyi yapabileceğini düşünürdüm ama böyle bir yalanı söyleyebileceğine asla inanmazdım. Boran, artık beni tutamayacağının gerçekliğiyle yüzleşirken “Sen, benim karımsın…” diye fısıldadı. “Sen benimsin.” Yüzümü yüzünün eksenine çektiğinde gözleri dipsiz bir ormana kıvrılmıştı.
Dudakları dudaklarımın üzerinde nefesini verdiğinde nefes almayı bıraktım. O daha birkaç gün önce nefret ettiğini söylediği dudaklarıma dudaklarını değdirdiğinde tüm kelimeler bir çöp yığınına dönmüştü. “Senin her şeyin sadece bana ait.” Demişti, Dudaklarımın içine sokulmadan hemen önce. Beynimin içindeki her şey sustu, her olduğu yerde toz bulutuna döndü. Boran beni öpüyordu.
Boran işte şimdi, gerçekten de abisine ihanet ediyordu.
Dudaklarımı dudaklarının arasında ezerken beni kendine çekerek, göğsümü göğsüne yaslamıştı. Kalbim atmıyordu, kalbim bir depreme yakalanmıştı.
Tutkuyla öptüğü dudaklarımdan aldığım tek tat korkuydu. Boran korkuyordu! Bir elini belime atarak beni kendine doğru çektiğinde, ellerim omuzlarına gitti. Öpüşüne karşılık vermediğim gibi ona engel de olamıyordum. Nefesim tükenmeye başlarken inleyerek dudaklarımın arasına aldığım dudaklarına dişlerimi geçirip, sertçe ısırdım. Boran inleyerek öpmeyi bıraktığında, bir nefesin açlığıyla soluklandım.
“Bana bir daha dokunursan seni vururum demiştim.”
Belinde bir silah olduğuna o kadar emindim ki, elimi beline uzattığım gibi silahı elime gelmişti. “Dila!” elime aldığım silahı aramıza çektiğimde, gözüm kararmış bir şekilde ona doğrulttum. Silah kullanmasını bilirdim fakat hedefim hiçbir zaman bu kadar yakınımda olmamıştı. “Son kez söylüyorum, Vururum seni Boran Safir!” Boran silaha umursamaz bir bakış atarak ısırdığım dudağındaki kanı sildi başparmağıyla.
“Vurmazsan karım değilsin.”
Silahın namlusuna dokunmaktan çekinmedim. Söylediği yalan yenilir yutulur değildi, affetmeyecektim. Gözlerimi bile kırpmadan silahı sıktığımda, odanın içinde bir bomba patlamıştı sanki. “Dila!”
“Boran!” sertçe yutkundum.
Kehribar gözlerine düşen gölgeyle bir adım geriye düştüğünde aynı anda silahta ellerimden kayıp düşmüştü. Boran hızla kana bulanan sol göğsünü tutarak yere yığıldığında aklım başımdan gitmiş bir şekilde yanına çöktüm. “Boran…”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 99.14k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |