

Sevda hanım, babası, Miran, Devran ve Larin hepsi Boran’ı gayet iyi anlamış gibiydi. Benim dışımdaki herkes zorla da olsa bu evdeki varlığımı kabul edecekti.
Kimsenin konuşmasına fırsat vermeden beni ardında sürüklemeye devam ettiğinde kalbim gümbür gümbür atıyordu. Üst katta Arslan ve bana hazırlanan oda vardı. Umarım beni oraya götürmeyecekti.
“Boran.” Sesim yalvarır gibi kıvrandıkça kıvrandı. Ayakları tam olarak evlenince benim ve Arslan’ın olacağı odaya gittiğinde kırık dökük bir sesle ona yalvardım. “Orası olmaz, Boran ne olur orası olmaz.”
Boran kapının kolunu çekip beni zorla odaya tıktıktan sonra, resmen içeri doğru fırlatmıştı. Kendi ellerimle hazırladığım odanın halılarına doğru düştüğümde avazım çıktığı kadar bağırarak ağlamak istedim. Her şey olduğu gibiydi. Dolaplar, yatak, televizyon, halı. Hiç br şeye dokunulmamıştı, hepsi binbir hevesle Arslan’la seçtiğimiz eşyalardı.
Beraber seçerek aldığımız beyaz, mavi çiçekleri olan halının yumuşak dokusuna ellerimi sürerken yeşil gözleri gözlerimin önüne geldi. “Neden olmaz burası Dila?”
“Arslan…” hıçkırıklarım arasında konuşmakta zorlandığımda Boran gür sesi içeri dolmuştu. “Arslan abi!” sabrı tükenmiş bir şekilde “Arslan abi diyeceksin Dila!” diye bağırdı ama ben onu dinlemiyor, halıya göz yaşlarımla ıslatıyordum. “Arslan ve benim odam burası, beni nasıl buraya getirirsin?”
“Sen ve Arslan diye bir şey yok!” gözlerimdeki hayal kırıklığıyla gözlerimi ona çevirdiğimde lavlar saçan bir volkanı andırdığını fark ettim ama bende baruttum. Beni bu odaya getirerek bombayı çoktan yüreğimde patlatmıştı Boran Safir.
Hızla ayağa kalktım ve yatak odasının içindeki dolaplara yöneldim ve daha önceden yerleşen kıyafetlerimi çıkarıp halıya doğru attım. Boran beni hayretler içinde izlerken “Ben ve Arslan senin silebileceğin bir şey değiliz.” Elime ne geçerse görebileceği şekilde ona atıyordum. “Bak bunları biz beraber aldık. Beraber seçtik.” Elime geçen beyaz geceliği resmen yüzüne doğru fırlattım. “Bak bunu Arslan’la olan ilk gecemde giyecektim.” Yatağın çarşafına uzandım ve elime gelen her şeyi ona fırlatırken çıldırmış bir vaziyetteydim. “Bu yatağı Boran seçti, özellikle büyük seçti. Daha…”
“Sus.” Boran öyle bir gürlemişti ki, sanki konak sarsılmıştı. Hıçkırıklarım arasında başımı iki yana salladım. “Susmayacağım.” Göğsüne düşen geceliği yerden alıp tek seferde paramparça etmişti. “Sana sus diyorum, sana zarar vermek istemiyorum.” Bana vuracağını açık açık ima ederken yumruklarını sıkmıştı.
“Yapmadığın bir o kaldı.” Göz yaşlarımı hırsla sildim. “Arslan beni sana emanet etmişti oysaki.” Oda üstüme üstüme geliyordu. Bu oda Arslan’ındı, bu yatak ve tüm eşyalar bizimdi. Onun yatağında kardeşiyle nasıl yatacaktım? Acı acı güldüm. “Abinin emanetini el üstünde tutacağına altına aldın.”
“Yeter.” Boran önünde duran eşyaları ayağıyla ezerek üzerime gelirken kaçmak yerine duruşumu dikleştirdim. “Yetmez! Bu yatakta Arslan ile ilgili kurduğum hayallerimi anlatacağım daha! Sende dinleyeceksin Boran Safir. Abine nasıl ihanet ettiğini sana bas bas duyuracağım.”
“Sus diyorum sana, Sus! Allah kahretsin sus!”
“Beni öperek yatıracaktı yatağına…” Boran iki kolumdan tutarak beni dolabın kapağına yapıştırdığında, iliklerime kadar saf bir nefretle beni sarsmıştı. “Seni öldürürüm Dila.”
Sırtımdaki acıyla kıvrandım. “Öldürmezsen kocam değilsin.” Diye fısıldadım nefretle.
Gözü dönmüş bir şekilde dibime kadar girdi. “Sana kocan olduğumu başka türlü hatırlatacağım Dila.” Dolaptan çektiği sırtımı darmadağın ettiğim yataya attı. Yatağın içine gömüldüm ve korkuyla doğrulmaya çalıştım. “Abimin aldığı bu yatakta benim adımı inleyerek hatırlayacaksın kocanın kim olduğunu.”
“Ölürüm daha iyi.” Üzerime doğru gelmeye kalktığında çaresizce etrafıma bakındım. Odada silah olmadığına emindim, yaralı olduğu için onu üzerinde de yoktu. Yanımdaki gece lambasını elime aldığım gibi ona fırlattığımda son anda fark edip kurtarmıştı kendini. Beni sertçe ayak bileğimden yakalayıp kendine çekerken “Öldür beni.” Diye bağırdım. “Öldür beni, bir daha bana dokunmana katlanamam.”
Aşağıdakilerin bizi ne kadar duyduğunu bilemesem de bu odadan ya benim ya onun cesedi çıkacaktı. Boran yaralı olmasını rağmen kolaylıkla beni altına alırken tekmelerimde yumruklarımla bana dokunmasına müsaade etmiyordum. Sinir krizi geçirdiğim besbelliydi ve gözüm hiçbir şeyi görmüyordu. “Dila…” Boran sertçe çenemi kavrayıp ona bakmamı zorladığında “Bırak beni, dokunma bana” Diye haykırdım.
Sarsılarak yüzümü göğe çevirdim. “Arslan, yalvarırım kurtar beni.”
Boran kaskatı kesilmiş bir şekilde yüzümü yüzüne kenetledi. “Arslan öldü.”
Ölüm gibi bir sessizlikle gerçeği yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Acıtmamış ama paramparça etmişti. Usulca gözlerimi kapattığımda Boran alnımı alnıma değdirdi. “Arslan abin öldü.” Dedi, sesi paramparçaydı. “Sende artık benim karımsın.” Yattığım yere gömüle isteğiyle “Burada kalamam.” Dedim.
“Burada kalacağız.” Diye cevapladı.
“Yapamam.” Duvardaki boyanın bile anısı vardı. ”Boran izin ver gideyim. Benden sana yar değil anca yara olur.” Gözlerim hala kapalıydı, onunda sakinleşmeye başlayan nefes alışverişi yüzümde dolanıyordu.
“Çıkar aklından gitmeyi Dila, öyle bir ihtimal yok.”
Niyetim ondan kaçmak değildi ki, sadece kendi evime gitmek istemiştim. “Bana yalan söyledin, beni kandırdın. Beni karnımda bir çocuk olduğuna inandırdın. Bir an bile şüphe etmedim senden. Yalan söylediğin aklımın ucuna bile gelmedi.”
“Çocuk olmasa bile gitmene izin vermezdim.”
“Vermek zorundaydın.”
Boran yeniden sinirlenmeye başlarken gözlerimi aralayıp dibimdeki kehribarlarına baktım. “Gerekirse Kaya’yı da öldürürdüm, Baran’ı da vururdum, önüme gelecek bütün Baybarsları teke teker yok ederdim ama gitmene asla izin vermezdim.”
“Beni de mi vuracaksın?” Cevap vermeden buz gibi bir bakışla yüzüme bakmaya devam ettiğinde “Tabi vuracaksın. Boran Safir karısının onu vurmasını kabul etti ama terk etmesini asla kaldıramazdı.” Dedim donuk bir sesle. “Senin vurmak yerine terk etseydim daha çok zoruna giderdi değil mi?”
“Sen benden gidemezsin Dila.”
“Öyle bir gideceğim ki Boran…” gözlerimi gözlerindeki duygu değişimlerinde dolandırdım. Bulanık ve dalgalıydı bakışları. “Ölmeyi dileyeceksin.”
“Anca ölümümü çiğneyerek çıkarsın bu konaktan.” Bakışlarının aksine sesi dümdüzdü. “İkimizden biri muhakkak ölmüş olacak.” Öfkeyle gözlerimi kırpıştırdım. “Öyle diyorsan eğer…” Hiddetle yarasına yumruğu geçirdiğimde Boran resmen haykırarak inlemişti. Çektiği acının izleri yüzünde dalgalanırken Göğsünü tutarak benden uzaklaşmıştı ama hala üzerimdeydi.
Ellerimi yüzüme kapatıp, bir çocuk gibi gözyaşlarımı ondan saklamaya çalıştığımda “Dila…” dedi inleyerek. Kesik kesik nefesler eşiğinde yüzümü yüzüne çevirdim. Gözleri kıpkırmızıydı, üzerindeki kazağın göğüs kısmını kan lekelemişti. Dikişlerini patlatmış olmalıydım. Üzerimden kalkmaya çalıştı. Bunu yapamayınca kendini yanıma bıraktı. Kendimi ona yardım etmemek için uyardım ve yanıma düşen bedeninden hemen kalkarak uzaklaştım.
Boran yattığı yerde acıyla kıvrandı. “Sakın kaçayım deme, annem seni öldürür.”
Kapının arkasına çöküp sessizce iç çektim. Odanın içi bir savaş alanına dönmüştü. Arslan kurduğumuz küçük dünya Boran’la ikimizin başına yıkılmıştı. “Öldürsün.” Derken onunla göz göze geldim. “Seninle olmaktansa ölmeyi tercih ederim.”
Boran bana buz gibi bir bakış atarak telefonuna uzandı. Ona yardım etmeyeceğimi anlamış olacak ki, yardım isteyecekti. Telefonu kulağına götürdükten bir süre sonra “Miran.” Diye fısıldadı, kupkuru bir sesle. “Kimseye çaktırmadan odaya ilk yardım çantasını getir.” Miran’ın ne olduğunu sorduğunu duydum. Boran gözlerin içine zifiri bir karanlıkla baktı. “Bir şey yok oğlum. Dila’yla hasret giderirken biraz dikişleri zorladım. Sıkıntı yok. Sen kapının önüne bırak, üstümüz pek müsait değil. Bırakınca kapıyı tıklatırsın.” O kadar iyi yalan söylüyordu ki, bilmesem ben bile inanırdım ona.
Telefonu kapattığında “Yalancı!” dedim midem bulanmış gibi bir ifadeyle yüzüne bakarken.
“Hala seni koruduğumun farkındasın değil mi?” sesi iğneleyiciydi. “Korumak bu mu?” Darmadağın odanın içinde gözlerimi gezdirdim ve alayla güldüm. En son kendimi inceledim “Bu mu korunmuş halim?” üzerimi gösterdim. “Saçımın teline dokunmaya kıyamazdı Arslan!” acıyla yutkundum. Ellerimi gösterdim, beni oradan oraya sürüklemekten mosmor etmişlerdi. Annesinin tokadıyla beş parmağının izinin olduğu yanağımı gösterdim. “Bu mu? Arslan olsaydı, böyle olmazdı ki zaten!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.95k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |