

Ruhumu infilak eden acıyı biliyordum. Damalarımda bir yılan gibi ilerleyen, ruhuma doğru kıvrılan karanlığı tanıyordum. Kara bir bulut gibi hatırası gözlerimde yağmuru gözyaşlarımdaydı.
Unutamıyordum.
Sevdiğim adam bu dünyadan göç ettiğinde, benim yer yüzünde kendim dahil sevebileceğim hiç kimse kalmamıştı. Dünyam ondan ibaretti ve o gittiğinde, benim bütün dünyam başıma yıkılmıştı. Birini sevebileceğime dair inancım kalmamıştı. İstediğim tek şey bir an önce mahşere kalan buluşmamızın gerçekleşmesiydi.
Arslan mahşere kalan sevdamdı.
Fakat şimdi gündüzümü kaybettiğim gecede, karanlığın ortasında kalakaldığım koca dünyada biri ellerimden sımsıkı tutuyordu. Kendi ellerimle yaraladığım adam merhem olmuştu yarama.
Arslan’ın acısıyla kendimi attığım uçurumda Boran kocaman bir okyanus olmuştu.
Her yerde artık sadece o vardı.
Kendi ellerimde açtığım yarasına dokunurken titreyen dudaklarımı birbirine bastırdım. Yaklaşık iki hafta olmuştu. Bu süreçte onların aile konağında kalmak zorunda kalmıştık. Gelen gidenin haddi hesabı olmamıştı. Misafirlerin hizmetine artık kimse yetişemiyordu. Duyan gelmişti, hepimiz o kadar yorgunduk ki. Boran’ı sargısını değiştirmek dışında ona yaklaşamıyordum bile.
Onu vuranın benim olmam, aşiret arasında büyük bir çalkantıya sebep olsa da Boran hepsini susturmuştu. Onu vurmam Boran’ında işine gelmişti. Çünkü Kaya’nın kanının bedeli ödenmişti. Artık Kaya ondan hiçbir şey isteyemez ve alamazdı.
“Dila…” adımı dudaklarından bir ilah gibi çıkardığında dolan gözlerimi yüzüne çevirdim. “Efendim Boran?” dedim cızırtılı bir sesle. Pansuman yapmak için odaya çıkmıştık ve o yarı çıplak bir şekilde yatağa uzanmıştı. Yüzümü ellerinin arasına aldı ve yüzümün her santimini incelerken “Neden ağlıyorsun?” diye sormuştu. Bilmiyorum dercesine omzumu indirip kaldırırken dizlerimin üzerine oturup yattığı yerde onu rahatsız etmemeye çalıştım.
“Benden kurtulamadığın için mi ağlıyorsun?” Dedi, benim bile neden ağladığımı bilmiyorken. Sesli bir şekilde yutkunduğumda o tebessüm etmişti. “Bir dahakine tam kalbime sapla, o zaman belki öldürürsün beni.” içimi rahatlamaya çalışması vicdanımın sesini biraz daha yükselttiğinde neredeyse acıyla kıvranacaktım.
Çıplak göğsüne dokunurken titrek bir nefes alıp verdim. Onunla göz göze gelmemek için yarasıyla ilgilenmeye çalıştım. Kendi ellerinle açtığım yarasına! “Ölmeni istedim.”
Boran’ın nefesinin kesildiğini hissettim. Konağın içi kalabalık olduğu için rahat hareket edemiyordum. Her an biri içeri dalacak diye diken üzerinde hareket ediyordum.
“Biliyorum, Gitmek istedin.” Hırıldamıştı resmen. Yeni bir kavganın fitilini yakmak benim için çok kolaydı fakat bu kez onunla tartışacak gücü kendimde bulamadım. İkimizden birbirimizden inattık. Beni ölse de bırakmayacağını çok iyi anlamıştım ama en azından kendi evimize gitmek istiyordum. Misafirleri bırakıp gidemezdik ama artık bunalıyordum. İnsanların bana katil gibi davranmalarını söylemiyordum bile! Çıplak göğsünde parmaklarımı gezdirdim. Bunu yaparken bende tıpkı Boran gibi kendime inanamamıştım. “Senden kurtulamayacağımı anladım, Boran.”
“Ne yapmayı düşünüyorsun öyleyse?”
Kirpiklerimi kırpıştırdım. “Dila Safir olacağım.” Masum görünmek için elimden geleni yaparken, Boran şaşkınlığını gizleme gereği duymadan kaşlarını çatmıştı. “Ateşin mi var senin?” Boran avucunu alnıma yaslayıp ateşimi kontrol ederken gülmemek için dudaklarımı ısırdım. Sargısını bitirdiğim kısma bant yapıştırıp, elinden tuttum. “İyiyim ben ama evimize dönersek daha iyi olacağım.”
“Anlaşıldı.” Derken başını geriye atıp, gözlerini kapattı. “Hayatta olmaz.”
Anında güzel yüzümü bıraktım ve sinirle ellerimi ellerinden çektim. Yataktan hızla çıkıp giderken kapıyı çarparak çıkmayı ihmal etmedim. Misafirler biraz daha azalmışa benziyordu ama Yasemin ve annesini daha gitmemişti. Sevda hanımla merdivenlerin başında karşılaşırken saygımı korumaya çalışarak ona yol verdim, fakat o önümde dikilmeye devam etti.
“Ne yaptın oğluma?”
“Efendim?”
“Oğluma nasıl bir büyü yaptın?” Ne dediğini kulağı duyuyor muydu bu kadının? “Arslanıma yaptığından mı yaptın, ne yaptın Dila? Ne yaptın sen böyle oğullarıma?”
“Ne diyorsunuz Sevda hanım, ben niye büyü yapayım oğullarınıza?” sakin kalmak için kendimi zorladım. “Niye sana böyle tapıyorlar öyleyse?” Sevda hanım yeşil gözlerindeki nefreti gizleme gereği duymadan beni baştan aşağı iğrenerek süzdü. “Arslan ‘ı kör ettiğin yetmezmiş gibi Boran’ı da köle ettin kendine.”
“Ben hiçbir şey yapmadım.” Diye fısıldadım. Arslan’ın aşkı büyüktü evet ama Boran bana sadece kadın gözüyle bakıyordu. Karısı gibi davranmamı isteyip, kocam gibi görünmeye çalışıyordu. “Öyle tabi, bize bir erkek torun vermede bak bakalım neler oluyor!”
İstemsizce kaşlarımı çattım. ”Neler oluyormuş Sevda hanım?” Hamile bile değildim, kadın benden erkek torun bekliyordu. Gözleriyle terasta olan Yasemini gösterdi. “Kuman hazır Dila.”
“Yok artık.” Derken saygısızca bir şey söylemek için dilimi ısırmak zorunda kaldım. “Boran üzerime kuma getirecek olsaydı, bunu ben ona teklif ettiğimde yapardı zaten Sevda hanım.” Yasemin’ini şuracıkta öldürme isteğimle başa çıkmaya çalışırken “Yasemin’ini oğullarınıza yamamayı bırakmalısınız artık, çünkü dışardan hiç hoş görünmüyor.” Dedim kaskatı bir sesle.
“Sen nasıl gözüküyorsun dışardan Dila?” Sevda hanım üzerime doğru bir adım attı. “Ölen kocasının kardeşiyle evlenen biri olarak sen nasıl gözüküyorsun?”
Ellerim titreyemeye başlamıştı. “Bunu ben değil, siz istediniz?” derken, sesimin tonunu kontrol edemedim. “Siz hep birlikte yaptınız bunu. El birliğiyle beni ve Boran’ı Arslan’a ihanet etmek zorunda bıraktınız!”
“Ben seni hiçbir zaman istemedim Baybars tohumu! Bana kalsa Arslan’la bile evlenemezdin!”
“O zaman?” dedim, nabzım deli gibi atıyordu. “Sizin gücünüzün yetmediği töreye benim mi gücüm yetecekti!”
“Sen değil ama Boran isteseydi…”
“Dila?” Boran’ın sesiyle ikimizde aramızdaki savaşa anında son verirken başımı merdivenlerin başında dikilen Boran’a çevirdim. Bizi ne kadar duyduğuma emin olamasam da oda sessizliğini korumuştu. Boran annesine attığı sert bakışlar arasında aşağı indi, ellerimi ellerinin arasına alırken titreyen ellerimi fark etmişti. Kalbim hala deli gibi atıyordu. Gözümün önü aniden kararıp tekrar aydınlandığında Boran’ın koluna sıkıca tutundum. “Dila, iyi misin?”
Başımı iki yana salladığım gibi, bedenimdeki tüm güç çekildi. Boran’ın kollarına tutunmak istesem de yapamadım. Boran düşmeme fırsat vermeden kucakladığında beni, annesine öfkeyle bir şeyler söylemişti. Beni kucaklayıp hızla merdivenleri çıkarırken yarı baygın bir şekilde başımı göğsüne yasladım.
Bedenimi yatağa bırakırken ardından Yasemin’in sesini duyuyordum. “Borancım, sen dur ben ilgileneyim. Hemşireyim ben yaa.”
Gözümü açabilsem Yasemine defolup gitmesini söylerdim ama yapamadım. “Kaç aylık hamileydi?” Boran Yaseminin sorusu karşısında gafil avlanırken “Boran.” Diye fısıldadım. Yasemin hamile olmadığımı anlarsa Sevda hanım kıyameti koparırdı. “Beni götür buradan.”
“Dila hanım koskoca Safir konağını beğenmiyor anlaşılan.” Gözlerimi yarım yamalak açmaya çalıştım. “Dokunma bana sakın.”
“Yasemin tamam.” Boran Yasemini benden uzaklaştırdığını hissettim. “Biz kendi doktorumuza gidelim en iyisi.”
“Ne gerek var Borancığım. Hamilelikte normal bayılması.” Boran diyen ağzına vurmak istiyordum. “Kendine gelir birazdan.”
“Boran.” Diye inledim. “Çıkar şu kızı odamızdan.” Gözlerimi zorda olsa araladım. Boran’ın dibinde durmaya devam ediyordu. “Yasemin bizi yalnız bırakır mısın?”
Yasemin oldukça cilveli bir sesle “Tabi, Borancığım.” Diyerek sallana sallana odadan çıkarken Boran yanıma oturdu. Doğrulmaya çalıştığımda Boran bana yardımcı olmak için belimden tuttu. “Gönderin artık şu kızı.” Diye inledim. “Ya da ben gideceğim.”
“Ona niye kızıyorsun?” diyen Boran’a ölümcül bakışlar attım. “Arslan bitti şimdi sana sardı. Annenle bir olup bana kuma gelmeye çalıyor.”
Boran söylediklerim karşısında şaşırmadı. Demek ki annesi düşüncelerini açıkça ona da dile getirmişti. “Neden sevinmiyorsun öyleyse?” dedi dümdüz bir sesle. “Sende üzerine kuma almamı istememiş miydin?”
“Sende istiyorsun öyleyse?” derken, kalbim gümbür gümbür atıyordu. “Ben değil, sen istedin bunu benden!” Evet ben istemiştim ama bu kişi asla Yasemin olamazdı.
“Seni vururum Boran.” Gömleğinin kumaşını avucumun içine alarak onu kendime yaklaştırdım. Gözlerimi gözlerini sabitleyerek beni anlaması için tane tane konuştum. “Önce Yasemini sonra seni vururum.”
“Hamile değilsin, sana dokunmama izin vermiyorsun. Karım olmadığını söyleyen sen değil misin? Hamile olmadığın anlaşıldığında sana dokunmadığım değil çocuk yapamadığını düşünüp, ona göre yargılayacaklar. Sonra ne diyecekler Dila?” sertçe yutkundum. “Dila kısır, kuma şart.”
“Seni öldürürüm.” Diye fısıldadım tekrardan ölümcül bir sakinlikle. “Yasemin de annemin tek tercihi olacak.”
“Şu kızın adını ağzına alma.” Gömleğinin kumaşını sıkarken düğmelerini sökmüştüm. Dudaklarından tehlikeli bir gülümseme geçti. “Yaseminin mi?”
“Beni çıldırtmak mı istiyorsun Boran?”
“Hep ben mi kafayı yiyeceğim Dila. Birazda sen delir. Yasem …” kızın adını duymak sinir kat sayımı artırırken ellerimi Boran’ın dolgun dudaklarına bastırdım. “Sakın.” Sesimden kan kusuyordu. “O kızın adı dudaklarından çıkmasın.” Tıpkı Arslan’a abi dememi istemesi gibi bende ona aynı şekilde yaklaştım. “Çıkacaksa da ‘bacım’ diyeceksin.”.
Elimin altındaki dudakları istemsizce gerildiğinde gözlerinin içi soru işaretleriyle doluydu. Dizlerimin üzerine oturup, üzerine doğru eğildim. “Anladın mı beni?”
Boran usulca başını aşağı yukarı sallarken avucumun içine dudaklarını bastırıp, derin bir nefes aldı. Dudaklarının baskısıyla gözlerimi yumdum. Avucumun içini bir kez daha öptüğünde elleri belime kaymıştı. Bedenimi kendine çektiğinde dudağı bileğime doğru kaydı.
“Anladım seni Dila Safir.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.95k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |