

Hiçbir şey söylemeden saçlarımı okşuyor, arada öpüyordu. O gece kanepede onun göğsünde sabahladım. Kalbimde ne bir yük kaldı nede bir ateş. Karnımdaki bebek ve Boran benim ailemdi. Sabah gözlerimi araladığımda Boran’ın hala uyuduğu gördüğümde göğsüne bir kedi gibi tırmanıp yakışıklı yüzüne dokundum.
Dokunuşumla hafifçe gözünü araladı, “Günaydın.” Dedim tatlı bir sesle. Varlığıma alışmaya çalışır bir vaziyette birkaç saniye yüzüme aval aval bakındı. “Günaydın, güzelim.” Derken gülümsemeye çalışmıştı.
“Açıktım.” Derken üzerinden kalktım, geceliğim askılarını düzeltirken gözleri üzerimde dolanmıştı. Gece ona sunduğum fırsatı geri tepmenin pişmanlığını yaşıyor olmalı ki derin bir nefes verdi. “Hadi, açız biz.”
Boran uyanmaya çalışırken banyoya doğru yol aldım, ellerimi yüzümü yıkayıp direk mutfağa geçerken Boran banyo yapmaya gitmişti. Elimden geldiğinde güzel bir kahvaltı hazırlayıp Boran’ın gelmesini bekledim. Nihayet geldiğinde üzerinde tişört ve eşofman vardı.
Sessizce kahvaltımızı yaptık, yine çok yemiştim. Boran kalıplı haliyle benden daha az yemişti. Hafifçe dışarı çıkan göbeğime baktım. “Bu hızla doğuma kadar yüz kilo olursun.” Diyen Boran’a ter bir bakış attım. İç sesimi dile getirmiş olsa da onun ağzından duymak hoşuma gitmemişti.
“Yüz kilo olsan beğenmeyecek misin beni?” derken tek kaşımı kaldırmıştım. Vereceği cevabın sonuçlarını düşünürken gergince arkasına yaslandı. Bu hayır demek oluyordu herhalde, anında iştahım kaçtı. Ağzımdaki lokma büyüdükçe büyüdü, yutmak zor geldi. Çayımı yudumlayıp masadan kalktım. Söylememiş olsa da cevabı belliydi ve bunu ödeyecekti. “Masayı sen toplarsın artık, ben duşa gireceğim.”
“Dila.” Boran telaşla arkamdan gelirken Banyo’nun kapısını suratına kapatıp kapıyı kilitledim. “Erkek işte…” diye hamurdandım. “Ne beklersin ki?”
Söylenmeye devam ettim. “Sende yaşlanınca göreceğim ben seni.” Diye bağırdım hala kapının ardında olduğu için. “Eline su bile vermeyeceğim.” Onunla yaşlanacaktım, onunla yaş alacağımın gerçeğiyle kalbim hızla çırpındı göğüs kafesimde.
“Dila, aç kapıyı.” Diye seslendi kapının ardından. “Hayır, açmayacağım. Defol git!”
“Güzelim...” soyundum ve onu duymazlıktan geldim. “Güzelim aç kapıyı!” Suyun altına girdiğim sırada kapıyı açmak için zorladığını duydum. Kapıyı kıracak hali yoktu değil mi? “Boran, rahat bırak beni. Git zayıf kız bul kendine!”
“Günah benden gitti.” Dediğini duyduktan hemen sonra kapıya tahminimce bir tekme geçirdi, Kapının kilidi yerinden düştü ve Boran bu kez eliyle zorlayarak kapıyı rahatça araladı.
Şok içinde ona bakakalırken hızla yanıma geldi, çıplak vücudumu saklayamadım bile, Boran dibime girerken “Değil kilo almak, çirkinleşsen bile gözümde hep en güzel olarak kalacaksın.” Dedi, yalansız bir sesle. Yüzümü kavrayıp dudaklarıma sokulurken “Bir sürü kadın gördüm senden sonra, hiçbiri senin kadar güzel görünmedi gözüme Dila!” dedi, beni darmadağın ederek. “Sen benim bakmaya kıyamadığımsın, aynı zamanda bakmaya doğamadığım.”
Senden sonra derken ne demek istemişti, belimden kavrayıp kendine yaslarken sinirim uçup gitti, bunun daha sonra hesabını soracağımı aklımın bir ucuna not edip, tişörtüne uzanıp bir çırpıda çıkardım. “Benden başkasına gözün ucu değmeyecek Boran.”
Beni öperken gülümsediğini hissettim. “Duydun mu beni?”
“Duydum.” Dedi, beni öpücüklerine boğarken. “Gözüm senden başka herkese kör.”
“Güzel.” Derken sırtımı soğuk fayansa yasladı. Dudakları boynuma doğru yol alırken “Yasemin’i kovdun mu gerçekten?” diye sordum, merak ederek. “Kovdum, teyzem biraz kırıldı ama yapacak bir şey yok. Gönlünü bir ara alırım.”
Kozlar şu an elimdeyken, konuşmayı sürdürdüm. Boran’a isteklerimi en iyi bu şekilde yaptırabileceğimin farkındaydım. “Annenle bir araya bir daha gelmemem, biliyorsun değil mi?”
“Olmaz öyle şey.” Derken sesi sert değildi. “Torunun olacağını duyunca tavırları değişecektir.”
“Beni evden kovdu Boran, bir daha gitmem yanına.” Boran susmayacağımı anlayınca dudaklarımdan öptü. Islanarak alnına düşen saçları çok güzel görünüyordu. “Saygını bozma yeter, zamanla düzelir.” Sesi itaat bekler bir vaziyetteydi. Bakışlarımı kaçırdım ve cevap vermedim.
“Dila.” Diyerek ona bakmaya zorladı. “Kaçırma gözlerini gözlerimden.”
“Tamam, elimden geleni yapacağım. Yeter ki aynı çatının altında yaşamaya zorlama beni.”
“Dediğim gibi, sen nasıl istersen öyle olacak ama annemin ellerini senin için bırakmam. Kötü bir kadın değil, sadece şu an içindeki acıyla başa çıkmasını beceremiyor.”
“Anneni bırak demiyorum zaten ama ben senin için en değerlime sırt çevirdim. Kaya’yı yüz üstü bıraktım. Bundan sonra tek ailem sensin. Hayatımda başka hiç kimseyi istemiyorum. Çocuğum ve sen, dünyam sadece bundan ibaret. Diğer herkes, herhangi biri benim için.” Boran alnını alnıma yaslayıp, soluklandı. Elini karnıma götürmüş okşuyordu. “Anlıyor musun?”
“Anlıyorum güzelim.” Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırıp , boyun girintime sokuldu. “Birde şey var.” Dedim, tatlı çıkmasına özen gösterdiğim sesimle. Boran boynumda nefes aldı. “Söyle.”
“Yeni otelin mimarlığını bana vereceksin.” Boran kulağımın dibinde gülerek omzumdan öptü. “Ona da tamam.” Bir an kabul etmeyeceğini düşünerek gerilmiştim, kabul ettiğini duyunca sırıtarak kollarımı boynuna doladım. “Birde…”
Boran sabrı tükenmiş bir vaziyette beni kucakladı. “Anlaşıldı, susmayacaksın.” Derken suyun altından çıktı. Yatak odasına girdiğinde sırtımı soğuk çarşafa bırakmıştı. “Birde, bana tüm her şeyi unutturacak şeyler yapar mısın, diyecektim.” Onu kendime çekerken, Boran’ın gözleri kararmıştı.
“Seve seve.” Derken üzerimdeki yerini almıştı.
…..
10 gün sonra
Boran cehennemimizin tam ortasına çiçekler ekmişti, Göğsümde cennet bahçeleri açmıştı oysaki, farkında değildi. Hiç kimse olmadan, biz bize mutluyduk. Huzurumuz yerindeydi. Gülümseyerek ona bakmayı sürdürdüm. Bahçede telefonla konuşuyordu. Arayan babasıydı, ne konuştuklarını duyamasam da yüzü oldukça gerilmişti.
Dönmemiz gerektiğinin ikimizde farkındaydık ama elimizden geldiğince uzatmıştı dağ evinde kalmayı. İçeri geri geldiğinde bana bakmakta zorlanarak “Hadi toparlan gitmemiz gerekiyor.” Demişti, tamda beklediğim gibi.
“Neden?”
“Birileri dün gece merkezdeki restoranı kurşunlamış.” Derken sesi gergindi. “Burada güvende değilsin”
“Yaralı var mı yada…” korkarak o soruyu sordum. “Ölen?”
“Ölen yok ama kapıdaki adamların hepsi vurulmuş, neyse ki müşterilere denk gelmemiş.” Rahat bir nefes verdim. Sırası değildi ama “Hangi eve götüreceksin beni?” diye sordum, çekingen bir sesle. “Bilmiyorum.” Derken gözlerimin içine baktı. Ailesinin yanına gitmek istemediğimi biliyordu ama beni yalnızda bırakmayacaktı.
“Gözümün arkada kalmayacağı bir yere.” Derken aklında her neresi varsa, sesi huzursuzdu. Sormadım, böyle bir durumda onunla inatlaşacak değildim. Karnımda çocuğu varken onunla dikleşmeyecektim.
Sessizce toparlandım. Boran arabaya biner binmez gaza yüklendi. “Kim yapmış olabilir.”
“Bilmiyorum.” Dedi düşünceli bir sesle. Kafasının içinde milyonlarca senaryo geçiyor olmalıydı. Bana bir telefon uzattı. Yeteri kadar pahalı olduğunu bildiğim telefonu elinden alırken “Bu senin, Herhangi bir şeyde hemen beni ara!” dedi. “İçinde benim, Devran’ın ve Miran’ın da telefon numaraları var.”
“Sana sadece telefonla mı ulaşacağım?” sesimdeki endişeyi yok edemedim. “Bir süre sadece bu işle ilgileneceğim, bize düşmanlık eden her kimse bulmalıyım artık. Abimin katillerini tatil yaparak bulmamam.” Benimle uğraşmaktan asıl odaklanması gereken konular atladığını sözleriyle açıkça dile getirirken sessizliğimi korudum, bakışlarımı önüme çevirdim kırgınlıkla.
Araç Baran’ın kapısında durdu. Günler önce beni kaçırdığı kapıya kendi isteğiyle geri getirmişti. Üstelik kapıda Kaya ve Baran hazır bir şekilde, gelceğimizden haberleri varmış gibi bekliyorlardı. Beni onlara bırakacak kadar güveniyordu. Soru işaretleriyle Boran döndüm. Bir an da omzuna bnlerce yük bırakılmış gibiydi. “Eğer bir şey olursa, yani bana bir şey olursa…”
Acıyla nefesimi tuttum. Göğsümdeki bahçeyi sis almıştı bir anda. “Banka hesabı açtım senin adına, içinde ikinize de bir ömür yetecek kadar para var.”
“Boran…” diye şok içinde yüzüne döndüm. “Dinle beni.” Diyerek beni susturdu. “Annemlerin hala hamile olduğundan haberleri yok. Kaya , Baran ve Hicran biliyor sadece… Bu böyle kalmaya devam edecek. Eğer bana bir şey olursa buradan gitmeni istiyorum.”
“Söylediklerini aklın alıyor mu senin?” Ne söylüyordu bu adam? Kaya ve Baran sessizce bizi beklerken kapılarına en son bıraktığımdan daha fazla adam diktiklerini fark ettim.
“Beni bırakmayacaktın.”
“Dila.” Diyerek yüzümü ellerinin arasına aldı. “Daha bitmedi.”
“Konuşma, saçmalıyorsun.”
Boran sanki son defa benimle konuşuyordu ve söylemesi gereken her şeyi dile getirmek istiyordu. “Eğer seni almaya geri gelmesem buradan gitmeni istiyorum. Duydun mu beni, Sana töreyi dayatmayacakları bir yere gitmeni işitiyorum. Sana ulaşamayacakları en uzak yer neresi varsa oraya git Dila.”
“Beni bırakıyorsun.” Derken, kirpikleri tutunan göz yaşlarını serbest bıraktım. “Beni kendine alıştırıp , öylece gitmekten bahsediyorsun.” Boran’ın elleri titriyordu, yine de güçlü durmak için elinden geleni yapıyordu.
“Dinle beni Safir.”
Gözlerimden öptü. “Seni sevdim.” Dedi, sesinde kırıklar doluydu. “Şimdi değil, seni gördüğüm ilk anda sevdim. Gözümün seni gördüğü ilk andan itibaren seni çok sevdim.” İtirafı, ruhumda bir deprem yarattı. Hiçbir şey diyemedim.
“Seni o kadar çok sevdim ki…” içi acıyordu. “Sana bakmaya bile kıyamadım, sana zarar gelsin istemedim, yanına bile gelemdim. Tüm cesaretim seni görene kadardı, deli divane ettin beni tek bir gülüşünle. Ben seni abimden önce Sevdim Dila ama cesaret edemedim, Cesaretsizliğim bedelini de senden vazgeçerek ödemedim.” Nefes alamıyordum. Boran beni yerle bir etmişti. Benim yüzümden gitmişti. “On yıl boyunca bir cehennemde yaşadım. Seni unutmak için, yüzünü hafızamdan silmek için her şeyi yaptım.”
“Boran…” sustum, konuşmak o kadar zordu ki. “Gitme.”
“Ben bir kez daha abim için senden vazgeçmek zorundayım Dila. Senden, çocuğumdan, kendimden.”
Başımı iki yana salladım, göz yaşlarım ardı ardına sıralanıyordu. “Değilsin.” Derken zorlukla yutkundum. “Beraber gidelim, nereye olursa beraber gidelim.”
“Kardeşlerimi bırakamam.” Biliyordum ama kabul etmiyordum. Kollarımı sıkıca boynuna sardım. “Ne olursun Boran…” resmen yalvarıyordum. “Ne olursun gitme.”
“Keşke bu kadar korkak olmasaydım, Bana gülümsediğin o ilk an çıksaydım karşına.”
“Sana bakmazdım ki ben.” Derken, burukça gülümsedim. Yalandı, onun bana asla bakmayacağını düşünerek aklımın ucundan bile geçirmemiştim. “Dibin düşüyordu benimle her göz göze geldiğin de.” Dediğinde geçmişi zar zor hatıralarımda yokladım. Eğer Arslan açık açık , hislerini belli etmeseydi ve etrafımda o kadar dolanmasaydı, belki de hiçbir zaman bu yaşananları yaşamayacaktım.
Belki Boran yine yanıma yaklaşmayacaktı ama Arslan’la da tanışmamış olacaktım. “Savaşı dövdüğün gün beni takip ediyordun değil mi?”
“Seninle konuşmak için fırsat kolluyordum, okulda yapamayacağımı anlayınca sokakta sıkıştırırım diye düşündüm.”
“Keşke,” diye fısıldadım. “Keşke o gün kesseydin yolumu Boran Safir.”
“Kader.” Diye fısıldadı kulağıma. “Sana çıkan tüm yolların başında bekledim seni, o kadar çok bekledim ki, yol yıkıldı ama sana gelemedim. Bütün yollarım bir birbirine girdi. Vazgeçtiğim anda da seni benim yolumun ortasına getirdi.”
“Yol daha bitmedi.” dedim, göz yaşlarımı silerken. “Şimdi bende senin yolunu gözleyeceğim ve yol yıkılsa dahi sana geleceğim Boran."
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.95k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |