Lal’in sorusuyla irkildim. Gözlerini merakla bana dikmişti. Ne diyeceğimi bilememiştim. Hayır dersem sorundu, evet nasıl denirdi. Boran’a karşı ne hissediyordum, bilmiyordum. “Onu çok mu merak ediyorsun?” Yeni sorusuyla usulca başımı salladığımda “O zaman neden ona sen gitmiyorsun?” Diye sordu bu kez de.
“Gidemiyorum.” Derken, sesli bir nefes aldım. Lal bacaklarıma tırmandı. “İsteseydin giderdin.” O kadar bilmiş ve emindi ki bunu derken, şaşkınlığımı gizleyemedim. “ Nerde olduğunu bilmiyorum ki.”
“İllaki bir yerde, ayağa kalmadan ona gidemezsin ki?” ağzını burnunu ısırma isteğimi zorlukla bastırdım. “Kapıda bir ton adam var Lal, nasıl gideceğim.”
Ciddi ciddi birkaç saniye düşündü. “Ben biliyorum nasıl gideceğini ama bende geleceğim.”
Başımı hemen olumsuz anlamda salladığımda “O zaman bende söylemem, bensiz hiçbir yere gidemezsin. Seni yalnız bırakmayacağım.” Dedi. Kırık bir şekilde gülümsedim. Aklındaki şey merak etmiyor değildim. “Tamam, söyle bakalım. Nasıl gideceğiz?”
Larin hemen ayağa kalktı, kalktığı gibi de beni peşinden sürükledi. Evdekiler oyun oynadığımızı düşünerek bizi gülerek bakarken Larin beni alt katlara sürükledi. Mutfaktan geçip kilere geldik. “Saklambaç oynamanın faydaları.” Diyerek bir dolabın kapağını açtı, dolabın içinde yuvarlak zayıf bir kişinin geçebileceği kadar genişlikteydi ama önünde parmaklık vardı. “Eee demiri nasıl halledeceksin küçük hanım.” Dediğimde sırıtarak demiri itekledi. “Biz bunu çoktan hallettik ki Şervan’la.” Demir dokunmasıyla açıldı. Şervan Lal’in bir küçüğüydü. Lal’in aynı zamanda oyun arkadaşıydı. “Hadi bakalım, eniştemizi bulmaya gidelim.”
Lal kolaylıkla delikten geçerken bir an karnımla bakıştım. Çok belli olma da artık karnımda bir yuvarlaklık vardı. Bebeğim gün geçtikte büyüyordu. Lal hamile olduğumu bilmediği için bana anlamayarak bakarken eğildim ve zorda olsa delikten geçtim. Evin arka tarafına çıkmıştık. “Taksi çağıralım hemen.”
Her şeyi küçük aklıyla nasıl düşünüyordu anlamıyordum. Dediğini yaptım, taksiyi çağırdım. Taksi geldiğinde aklıma gelen ilk yer şirketti. Orda olduğunu umut ederek şirketin adresini verdim ve yola koyulduk. “Sen neden bu kadar akıllısın?” derken Lal’in kıvırcık saçlarından öptüm. “Kimin kardeşiyim?” derken küçük kollarını bana dolamıştı.
Taksi şirketin önünde duraksadığında paramızın olmadığını o an fark ettik. “Telaş yapma, şirkette biri vardır muhakkak, öderler.” Aklı beni her defasında başka türlü şaşırtıyordu ya da benim beynim Boran yüzünden durmuştu. Ufak şeyleri bile düşünemiyordum. Taksici “Beklerim abla, ama biriniz burada kalsın.” Dediğinde Lal’i burada bırakamayacağım için şirkete doğru bakındım. Devran kapıdaydı. Lal’e Devran’ı gösterdim. “Bak orda Devran abin var, git onu buraya getir.”
Lal hemen dediğimi yaptı, Taksiden indi, küçük adımlarıyla merdivenleri çıkarak Devran’ın karşısına dikildi. Devran onu tanımadığı için bir süre kim olduğunu anlamaya çalışırken Lal, onun ellerinden tutup taksiye doğru sürükledi.
Devran bir bana bir Lal’e bakarak taksinin önüne geldi. “Yenge?” sesi şaşkındı, “Hadi para ver de ödeyelim taksiyi Devran abi.” Lal Devran’ı kollarından tutarak resmen sirkeledi. Devran onu ufak bedeniyle titreten kız kardeşime aval aval bakındı. “Tamam dur, küçük kız.” Derken cebine uzandı ve taksicinin parasını ödedi. Taksiden hemen çıktım. Lal kızgınlıkla Devran’ın elini bırakıp “Sensin küçük.” Demişti, kızgınlıkla.
Devran yorgun bir şekilde güldü. “Boran nerede Devran?” diye sordum.
“İçerde ama birazdan Diyarbakır’a gideceğiz.” Kalbimdeki yükün hafiflediğini hissettim. “Lal, sana emanet.” Lal’e döndüm ve uyarıcı bir şekilde “Sakın Devran abinin yanından ayrılma.” Dediğimde Devran’a kötü kötü baksa da uysal bir şekilde başını salladı. Uzanıp saçlarından öptüm ve hızlıca şirketten içeri girdim.
Kapıdan içeri giren ayaklarım resmen titriyordu, kalbimin ritmi artarken Boran’a ait odaya doğru yürüdüm. Göğsüm ağrıyordu. Kapıyı hafifçe tıklattım ve onun gel sesiyle kapıyı araladım. Sırtı bana dönük önündeki ufak çantaya silah yerleştiriyordu. Kalbim göğsüme sığmadı. Savaşa hazırlanıyordu sanki. Kapıyı ardımdan kapatırken hızla yanına yürüdüm ve arkadan beline sarıldım.
“Dila.” Hemen benim olduğumu anlayarak ellerimi tuttu. “Neden geldin? Yüzümü sırtına yasladım. “Eğer gelmeseydim aklımı kaçıracaktım.” Kokusunu içime çekerken “Neden cevap vermedin, öldüm meraktan.” Dedim kırık bir sesle. Beni sevdiğini söyledikten sonra hiç yokmuşum gibi ortadan kaybolmuştu.
Boran sessizce beni önüne çekti. Yüzümü göğsüne saklarken “Çünkü aklımı başımdan alıyorsun, düşünemiyorum. Sana o kadar odaklanıyorum ki, gözüm her şeye kör oluyor.” Dedi, yenik bir sesle.
Sıkıca beni içine alır gibi sarıp sarmaladı. “Güzel.” Derken, yüzümü kaldırdım ve gözlerine baktım. O kadar özlemiştim ki onu. “Gözün benden başkasına göremez zaten.”
“Görmüyor zaten.” Derken dudaklarıma doğru eğildi. “Büyü mü yaptın bana?”
İstemeden güldüm ve dudağımı dudağını sürterken başımı evet anlamında aşağı yukarı salladım. “Evet ama anlamaman gerekiyordu.” Boran’da gülerek dudaklarıma sokuldu, büyük bir özlemle kollarımı boynuna sardım ve parmak uçlarımda yükseldim. ”Ne kadar süren var.” Diye sordum nefes nefese. Boran beni kucağına alırken “Ne kadar istersen.” Dedi. Kalçamı masanın üzerine bıraktığında bacaklarımı beline dolayıp kendime çektim. “Buradan hiç çıkmayacağız o zaman.” Diyerek kehribarlarına bakındım. “Dila.” Diye inledi, boynuma doğru sokuldu. “Eğer ölmezsem ve sana geri dönebilirsem.” Sesindeki acıyı duydum. “Seni kimse elimden alamayacak.”
Aklından geçen düşünceleri artık biliyordum. Dağ evinde yaptıkları, yaşattıkları gözlerimin önüne düşerken titrekçe nefesimi saçlarına bıraktım. Saç diplerime kadar kızardığımı hissedebiliyordum. “Gitme o zaman. Gitme ve bana istediğin her şeyi yap.”
“Güzel teklif.” Derken bel oyuntuma girdi ve üzerimdeki kazağı hızlıca çıkardı. Üzerimde atleti de hemen yok etti. Beni sabırsızca soyarken tedirgin bir şekilde kapıya baktım. Kilitli bile değildi. “Merak etme, ben gir demeden kimse kapıyı açmaz.”
Lal açardı ve ablasını uygunsuz bir şekilde görmesini istemezdim. “Lal dışarda, beni bekliyor.” Derken çenesinden tuttum. Boran bunu umursamayarak beni yeniden öpmeye başladı. Beni tekrar kucağına alırken düşmemek için ona tutundum. Kapıya sırtımı verip, kapıyı kilitledi. “Sorun kalmadı sanırım.” Derken boynuma, oradan da göğüs oluğuma indi dudakları. İnlememek için ellerimi dudaklarıma bastırdım. Kalbim dört nala savruluyordu Boran karnıma indiğinde “Annene iyi bak.” Diye fısıldadı, bebeğimize. “Ona çok iyi bak.”
“Bizim ona bakmamız ve büyütmemiz gerekiyor.” Dedim, üstü kapalı bir şekilde ölmemesi gerektiğini söylerken. “Onun biz değil. O seçmedi bizi, biz istedik, en çok sen istedin bu bebeği. Şimdi ne onu nede beni öylece bırakıp gidemezsin.”
Boran kirpiklerinin altından gözlerime bakarken dolan gözlerimi havaya kaldırdım ve yanına çöktüm. “Yalvarırım gitme.” O ölüme gidiyordu ve ben onu tutamıyordum. “Gitme Boran.” Yüzümü ellerimin arasına alıp onu nasıl ikna edeceğimi bilmeyerek öpmeye başladım. “Gitmem gerekiyor Dila, abimin katillerini bırakıp kendi mutluluğum peşine düşmemem. Aileme her an kimin zarar vereceğini bilmeyerek hayatıma devam edemem. Senin saçının teline zarar gelmesine müsaade edemem, beni anlıyor musun?”
Sessizce dudaklarından öptüm. Çenesinden, boynundan, adem elmasından. “İzin ver o zaman, seninle vedalaşayım.” Dudağının kenarı hafifçe kenara kıvrıldığında, aynı yerden öptüm. Dizlerimin üzerine oturduğumda “Eğer geri dönersen…” sertçe yutkundum, dudağının kenarında duraksadım. “Seni sevebilirim.” Boran’ın dudaklarından süzülen nefesin kesildiğini hissettim. Benimki de aynı şekilde göğsümde duraksadı. “Sende beni anlıyorsun değil mi Boran Safir. Ben seni ezelden beridir sevmedim ama ölene kadar seni severim.”
O bana geleceğim dediyse, beni onu gerekirse bir ömür beklerdim.
Ona veda etmenin bu kadar zor olacağını bilemezdim. Gözyaşlarımla ondan ayrılıp odadan çıktığımızda beni son kez sarıp sarmaladı. Tam o sırada Lal’in çığlığını duydum. “Devran abi, silah…” diyerek bağırmıştı. Boran’la aynı anda kapıya doğru koşarken silah sesleri duyuldu. Kurşunlar bütün camları paramparça ederken Boran üzerime atılıp girişteki koltukların arkasına doğru ittirdi vücutlarımızı. İri vücuduyla beni tamamen kapatırken düşündüğüm tek şey Lal’di.
“Boran, Lal…” dedim, onunda aklı Devran’daydı. “Lal.” Diye bağrındım ama silah sesleri o kadar fazlaydı ki , ne o benim sesimi duyabildi nede bana bir cevap geldi. Boran dikkatlice doğruldu, belindeki silaha uzanıp karşı atağa geçtiğinde korkuyla yüzümü ellerimin arasına aldım. “Sakın kalkayım deme.” Boran uyarıcı bir şekilde gözlerimin içine bakıyordu. “Sakın Dila…” Yaklaşık iki dakika sona polis sirenleri ve ambulans sesi bütün sokağı inletmeye başladı. Silah sesleri anında kesilirken Boran dışarı fırladı, ardından zorlukla kalktım. Karşılaşmaktan korktuğum manzarayla karşı karşıya kaldığımda “Lal.” Diye fısıldadım. Kapıdaki bütün adamlar vurulmuştu. Lal’in küçük bedeni Devran’ın altındaydı ve ikisinden de ses çıkmıyordu. Boran hemen yanlarına koştu. “Devran, kardeşim…”
Hemen yanlarında oluşan kan gölüyle “Lal.” Diye bağırdım. “Lal’im.”
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
92.52k Okunma |
4.84k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |