Kaya hiddetle sözlerime karşı çıktı. O sırada hastaneye varmıştık. “Beni hiç karıştırma abla. O Larin şeytanının adının geçtiği hiçbir konuda yer almak istemiyorum.” Arabayı park ettikten sonra arabadan inip kapıyı sertçe kapattı. Larin karşı hissettiği nefret benim Yaman’a hissettiğim nefretle yarışır durumdaydı.
Derin bir nefes alıp arabadan indim ve peşinden hastaneye ilerledim. Önceden randevu aldığım için kaydımı yaparak hızlıca kontrollerimi yaptırdım. Yeni doktorum kadındı, zaten Boran almıştı randevuyu. Seçimi beni şaşırmamıştı. Doktor kullanmam gereken ilaçları da yazarak beni uğurladığında kapıda beni bekleyen Kaya’yla birlikte hastaneden geldiğimiz gibi geri çıktık. O sırada Kaya’nın bana anlattıklarını Boran’a söylemek için telefonumu çıkardım ve Boran’ı aradım. Telefon çaldı çaldı ama açmadı. Kaya niyetimi anlamış gibi “Boşuna arama kocanı, Yaman’ın Urfa’daki evini basmaya gidecekti.” Dedi.
“Bu adam Eğer Larin’i istiyorsa, Larin’e ulaşabildiği bir yerdedir.” Dediğimde Kaya kinle “İnşallah o şeytanı da alıp defolup giderler buradan.” Dedi. Omzuna hafifçe vurup “Kız belki onu sevmiyordur.” Dedim, Yani Larin’in kimseyi sevebileceğini düşünmüyordum. Kaya benle aynı şeyleri düşünüyor olacak ki “Onda kalp mi vardı?” dedi, yalandan bir şaşkınlıkla. İstemsizce güldüm ağlanacak halimize.
Arabaya bindik, yolda hiç oyalanmadan Hicran ve Baran’ın evinin yolunu tuttuk. İçim yine de hiç rahat değildi. Durumdan hem Boran’ı haberdar etmek gerekiyordu hem de Larin’in güvenliğinden emin olmamız gerekiyordu.
“Tamam sıkma canını.” Kaya’ın sesiyle gözlerimin daldığı yoldan çektim. “Hicran’a söyleriz eve davet eder. O Yaman piçi yakalanan kadar bizimle kalır.” Ve aynı zamanda vicdanlıydı da kardeşim. Onunla gurur duyduğum bir bakışla az önce vurduğum omzuna hafifçe dokunup sıvazladım.
Eve geldiğimizde durumu Hicran’a anlatınca o da hemen küs olmasına rağmen Larin’i arayıp eve çağırdı. Hatta onu evden alması için Baran’ı gönderdi. Larin koşa koşa gelmişti eve. Hiç birimizin suratına bakmadan direk küçük Arslan’ın yanına gitmiş, Baran ve ablası dışında kimseyle konuşmamıştı. Kaya sabır dileyerek ona sırtını dönüp telefonuyla ilgilenirken bende hamile olduğumu anlamasın diye üzerime bol bir hırka geçirmiştim.
Boran izin verene kadar söylemeyecektim. Yemeğimi yedikten sonra Hicran küçük Arslan’ı Lal’e verip odasına gönderdiğinde Larin’i sorguya çekeceğini bilerek bende hemen Kaya’nın yanına oturdum.
Hicran ve Baranda karşımıza oturarak Lalin’i yanlarına çağırdı.
“Sizde var bir haller ama anlamıyorum.” Diyen Larin’e Kaya göz devirerek bakışlarını telefona dikti. “Çok uzatmayacağım Larin.” Dedi Hicran, zaten meraktan çatlıyordu oda. “Biliyorsun düşmanımız Yaman Çınar çıktı.” Larin evet der gibi kafasını aşağı yukarı sallarken Yaman’ın ismini duymak onu da germişti. Kaya gizlice bakışlarını ona kaydırıp, dikkatini Larin’e verdiğinde bende kollarımı önümde bağladım ve derin bir nefes aldım. Umarım Yaman’a karşı bir şeyler hissetmiyordu, yoksa durum çıkılmaz bir hal alacaktı.
“Yaman, Arslan abimden seni istemiş.” Larin, dümdüz bir ifadeyle ablasının gözlerinin içine baktı fakat göz bebeklerindeki ateşi görmüştüm. Duyduklarından memnun değildi ve ablasının ne konuşacağını çoktan anlamıştı. “Senin o Yaman şerefsiziyle aranda bir şey var mıydı?”
Baran bakışlarını yere indirirken Hicran kardeşinin vereceği cevabı bekleyemeye başladı. Kaya ve bende merakla Larin’in ağzından çıkacak kelimeleri bekliyorduk. “Hayır tabi ki de abla. Sen ne diyorsun? Beni o pislikle nasıl yakıştırırsın. Dünya üzerinde kalan son Erkek Yaman ve Kaya olsa, yine de sevmem. Tek başıma bir ömür geçiririm yine kabul etmem.” Kaya hiç yokken kendinin de ortaya konulmasının karşısında sinirle kaşlarını çatarken “Ben ne alaka?” diyerek kükredi adeta. “Ben sana bakar mıyım ki şeytan? Sen bana bakacakmışsın.”
“Kime şeytan diyorsun sen be dağ ağısı. Ağzını topla, yoksa seni pişman ederim.” Evet yine bir savaşa başlıyorduk. Larin’den almam gereken cevabı duyduğuma göre kendi odama çekilme vaktim gelmişti. “Ne yaparsın, Ne yapabilirsin?” Larin renkli gözlerinden resmen alevler sıçratarak Kaya’ya bağırdı. “Senden nefret ediyorum.”
Ben ayağa kalktığım sırada Kaya gülerek arkasına yaslandı. “Ben sanki sana bayılıyordum.” Hicran’la göz göze geldik, kısa bir an bakıştık ve aynı anda gözlerimizi devirdik. Nefrette bir duyguydu ve o duyguyu oldukça hafife alıyorlardı. “Herkese iyi geceler.” Diyerek salondan ayrılırken kapı aralığından Lal ve bebeği kontrol ettim. İkisi de uyuya kalmıştı. Üzerlerini örterek odama geçtim. Kapıyı ardımdan kapatırken hızlıca üzerimdeki hırkayı çıkardım, sıcaktan bayılacaktım artık.
Hamilelikten olsa gerek sıcağa gelemiyordum. Üzerime en ince olan geceliğimi giyerek yatağın içine girdim ve hemencecik uyudum. Gecenin kolları bana sıkıca sarılırken ben aynı şekilde uykuya dört elle sarıldım.
“Dila’m…” Gecenin bir körü, duyduğum sesle mırıldanarak yatağın içinde döndüm. “Güzelim, uyan.” Yüzümde hissettiğim ellerle yavaşça gözlerimi araladığımda karşımda Boran’ı görmemle şokla gözlerimi büyüttüm. “Boran ne işin var burada, nasıl girdin içeri.” Gün hemen hemen doğmak üzereydi. Uyku sersemliğim geçsin diye gözlerimi ovaladım. “Hicran aldı içeri.” Diye açıkladı. “Karımı özledim ve geldim. Bana attığı fotoğrafı canlı görmek istemedim bir de.”
Şeffaf bir şekilde gülümsedim. Seni bana getiren buysa eğer, yarın daha güzel bir fotoğraf göndereceğimden emin olabilirsin.”
Boran karanlıkta parlayan kehribarlarını gözlerimi dikerken yanağımı okşadı. “Ben canlı görmek istiyorum.” Diye fısıldadı ağır bir sesle. Yorgun görünüyordu, uykusuz. Hafifçe doğruldum ve onunla yüz yüze geldim. Üzerimdeki yorganı da iteklemiştim. “Neden olmasın, çok sıcak zaten.” Dedim cilveli bir sesle.
Gülümsemem, ona bulaştı. Dudağının bir kenarı kıvrılırken ona hayranlıkla baktım. “Öyle, şehir buz tutmuşken senin sevdanla yandığım doğrudur.” Kehribarları sıcacıktı. Sertçe yutkunarak üzerindeki cekete uzanıp üzerinden çıkardım. Bunu yaparken aynı zamanda onu yatağa çekmiştim. Sırtını yatak başlığına verirken beni belimden kavrayıp kucağına oturttu.
Bakışlarını üzerimde gezdirdi. Dağınık saçlarımda, dudaklarımda, boynumda, açıkta kalan omuzlarımda. Zaten gecelikten belirgin bir şekilde gözüken göğüslerimde. Adem elması hafifçe yukarı doğru kalkerken dudaklarımı ısırdım. Elinin tersiyle hafifçe belirginleşen göğüs uçlarına dokunarak sırıttı. Sütten olsa gerek gün geçtikçe daha çok büyüyordu. “Çok güzelsin Dila.” Dedi, düşünceli bir sesle. Dokunuşu karşısında gözlerimi kırpıştırdım. Derin bir nefes alarak gözlerimi yeniden araladığımda geceliğim bir askısı omzumdan aşağı düştü. “Boran…” diye fısıldadığım sırada, şişen göğüs kafesimde gözlerini gezdirdi Boran. İşaret parmağıyla göğüs uçlarıma halkalar çizerek gözlerime kaldırdı gözlerini. Kucağında hafifçe kayarak ona biraz daha yaklaştım. Parmakları göğsümden sırtıma kaydı, biraz daha kendine çekti. Gömleğine uzanarak düğmelerini açarken dudaklarına yaklaştım ve beni öpmesini bekledim. Bir saniye bile geçmeden dudaklarımın arasına dudaklarıyla sokuldu. Gömleğinin kollarından çıkarıp atarken, bacaklarımı beline dolayıp öpüşüne karşılık vermeye çalıştım. Sertti öpüşü, nefes almıyordu. Özlem ve tutkuyla çektiği dudaklarımın acıdığını hissettim ama umursamadım.
Kollarımı boynuna sararken saçlarının arasından parmaklarımı geçirdim ve tek bir beden kadar ona sokuldum. İki eli de yüzümdeydi. Nefes almamıza dahi izin vermeyerek nefesi tükenene kadar dudaklarımdan öptü. Nefeslerimizin sesi sessiz odada yankılanıyordu. “Boran.” Diye inledim ve göğsüne tutundum. Dudaklarımdan ayırdığı dudaklarını bu kez boynuma oradan da göğüslerime indirmişti. İnlememek için dudaklarımı birbirine bastırıp, başımı geriye aittim. Boran dudaklarıyla göğüslerime geceliğin üzerinden işkence ederken, kaçlarımı kucağında oynattım ve altımda kabaran erkekliğine sürtündüm. Hareketim Boran’ı kaskatı keserken, önce durdum birkaç saniye yüzünü inceledim. Gözlerini yumarak derin bir nefes aldı. Kirpiklerinin çırpınışı bile hoşuma gitmişti. Her zaman yöneten taraf o olurdu, o kadar ustaydı ki kendimi kollarında kaybederdim. Fakat bu kez ben yön vermek istedim, daha doğrusu o bende kaybolsun istedim. Kucağında geri kaydım. “Dila.” Boran nefes nefese başını yatak başlığına yaslarken aynı anda dudaklarına ellerimi bastırdım. “Şıttt, sessiz ol.” Dedim, Boran göz bebekleri karardıkça karardı. Aynı anda pantolonuna uzanıp onun yardımıyla çıkarttığım da kucağındaki gelgitlerime devam ettim. “Dila…” dedi, yaptığım şey karşısında kendini kaybederken.
Boran daha fazla dayanamayarak geceliğimin altı kısmına uzanıp iç çamaşırımı çıkardığında parmaklarını özel bölgemde hissetmek tansiyonu çıkarmıştı. Hızlıca kendin ki de çıkarıp beni yeniden kucağını yerleştiğimde tenim teniyle buluştu. “Böyle devam et Güzelim.” derken elleri hala geceliğim altındaydı. Islanan yerlere dokundu ve gülümsedi. “Yardım et bana.” Derken gözlerinin içine baktım. “Yapabilecek misin?” Başımı hafifçe aşağı yukarı salladığımda dudaklarıma kısa bir öpücük bıraktı. Onun yardımıyla erkekliğini içime aldım.
Boran hızla dudaklarıma avuçlarını bastırdı. Ağlamak, bağırıp çağırmak istiyordum. “Şıtt, sessiz ol güzelim. Çığlıklarını evimize sakla. Kardeşlerinin duymasını istemezsin.” Ona alışmaya çalıştım ama çok zordu. Boran gözümden düşen yaşı hızlıca sildi, öptü. “Sakin ol.” Derken belimden sıkıca tuttu. “Yavaşça kalk ve geri otur. Alışacaksın.” Göğsüme sıkıca tutundum. Hatta boynuna dolandım. Az önceki cesaretim tuzla buz olmuştu. Derin bir nefes aldım, Boran’nin gözlerinden gözlerimi bir an bile çekmeden kalktım, dişlerini sıktı. Uzanıp onu öptüm ve yeniden otururken yüzümü boynuna gömdüm. “Bir kez daha yap, sonra acımayacak.”
Kalktım ve oturdum, acı kesinlikle sapa sağlam bir şekilde kasımlarında can buldu, inleyerek başımı geriye attığımda, acının verdiği sevk hoşuma gitti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
90.91k Okunma |
4.83k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |