Sevmenin eşiğinde olduğum kocamın kolları arasında hissettiğim en yoğun his buydu. Sevmek, güvenle başlardı, öyle değil mi?
Uçurumdan yuvarlanırken bile beni yakalayabileceğini düşünecek kadar çok güveniyordum ona.
Kirpiklerine dokunduğum sırada, dudağının bir kenarı yukarı doğru kıvrılarak ellerimin üzerine dokundu. “Kirpiklerinin bu kadar uzun olduğunu bilmiyordum.” Diye fısıldadım kısık bir sesle. Saat sabahın yedisiydi ve doğan güneşin perdenin arasından sızan ışıkları direk onun yüzüne vuruyordu.
Nerdeyse vücudumun bir yarısı hala onun üzerinde, dirseklerim göğsüne yaslı bir şekilde yüzünü inceliyordum. İkimizde yaktığımız ateşin sönmesini beklerken uyumak yerine uyanık kalmayı tercih etmiştik. Boran zaten ev halkı uyanmadan gitmeyi düşünüyordu. Yanımda durduğu her saniyenin tadına varmak istediğim için o dinlenmeye çalışırken, onunla uğraşmaya devam ettim.
“Gözlerinde çok güzel.” Derken, sessizce bir iç çektim. Gülümsemesi genişledi. Kaşları, dudakları, burnu ve keskin çene hatlarıyla çok güzeldi. “Kehribar gibi, sıcak ve sonsuz.”
“Sen beni birde gençken görecektin.” Diyen Boran çapkın bir şekilde sırıttığında, gülümsediği yanaklarına dokundum. “Az da olsa gördüm Boran Safir, hakkınızı yiyemem. Sonuçta yiğidi öldür ama hakkını yeme demişler.”
“Bir rüyanın içindeyim sanki şu an.” Diye fısıldadığında, gözlerini saniyelik tavana kaldırıp yeniden gözlerimin içine baktı. Sanki burada olduğumdan emin olmak ister gibi saçlarımın ucuna dokundu. Kokladı ve yutkundu. “Bu şekilde sana kavuşmak istemezdim…” dedi, sesinin tonu kırılmıştı. “Bu kadar geç değil, abimle geçirdiğin onca zamandan sonra, kalbinden o geçtikten sonra değil, abim öldüğü için değil.” Gözümü kırpmadan gözlerinin içine bakmaya devam ettim, orada ki acıdan gözlerimi alamadım. Birbirine tutulmuş iki cehennem gibi birbirimize bakakaldığımız sırada “Sana, seni gördüğüm o ilk an kavuşmak isterdim.” Dedi, sesinde cesaretsizliğinin pişmanlığı vardı.
Kalbindeki ağrıyla gözlerini yeniden tavana diktiğinde, göğsünden hafifçe kalkıldım. Ellerimi göğsüne bastırarak destek alıp yanında oturur pozisyona geçtiğimde “Bende istemezdim ama böyle olması gerekiyormuş, bu şekilde, bu acıyla, bu ölümle.” Kabullenmesi benim için daha zordu. Çünkü Arslan’ı da çok sevmiştim. Arslan’ı ölecek kadar çok sevmiştim ama Boran’ı da yaşamak isteyecek kadar seviyordum artık. “Kimse kendine ait olanla vedalaşamazmış, Boran.”
Ellerimi kucağımda birleştirip, gözlerimi ellerime indirdim. Artık ne ben ona ne de o bana bakabiliyordu. “Ben ve Arslan bir süre aynı yolda yürüyen iki kişiydik. Sonra yollarımız ayrıldı, birbirimize ait olmadığımız için kaderimiz bizi bir daha bu dünya üzerinde denk getirmeyecek şekilde ayırdı. Ben kaderime, ait olduğum yere aklımın dahi almayacağı bir yolla geldim. Zordu, çok zordu ama şimdi olmasa dahi benim yolum senin yoluna elbet bir şekilde denk düşecekti. Çünkü kaderim senin kaderine ait.”
Yatakta doğrulduğunu hissettim. Üzerindeki yorganı hafifçe iterek bacaklarını aşağı sallandırdığında bana sırtını dönmüştü. Kirpiklerimin ucundan çıplak sırtıyla bakıştım. Omuzları geriye doğru gerilmişti. Kulağının altındaki bene uzandım, dokunduğumda hafifçe irkildi. Ellerimden yakalayıp, beni kendine çektiğinde kollarını beline sarmıştı. Yüzümü sırtına yasladım ve derin bir nefes aldım.
“Ben, sana her iki dünyada da kavuşmak istiyorum Dila.” Dedi, savunmasız bir sesle. “Ben sana her iki dünyada da veda etmek istemiyorum.” Kavuşmak, daha önce ona söylediğim sözleri hatırladım. Beni asla Arslan’dan ayıramayacağını, öbür dünyada ona nasıl olsa kavuşacağımı söylediğim anı hatırladım.
Kollarımı sımsıkı beline sararken, dudaklarımı sol omzuna bastırıp “Hayır desem bile izin verir misin?” diye sordum, kısık bir sesle. “Vermem, ama bunu senin de istediğini bilmeye ihtiyacım var. Sana zorla değil, sende istediğin için sahip olmak istiyorum. Sahip olmak, yanlış bir tabir oldu. Kusura bakma. Sen de istediğin için yanında olmak istiyorum.”
İstemsizce gülümsedim. “Zorla yanındaymışım gibi bir halim mi var sence?” dedim, içten gelen yumuşak bir şekilde. “Yani, ilk zamanlardaki yabani halin artık yok ama…”
“Yabani mi?” derken kahkaha attım. “Sensin yabani.” Bora gülüşeme katılarak beni kucağına çektiğinde bir bebek gibi kollarının arasına kıvrıldım. Gözlerinin içine şeffaf olduğuna inandığım bir gülümsemeyle baktığımda, uzanıp anlımdan öptü. Uzaklaşmasına fırsat vermeden ensesinden tutarak dudaklarından öptüğümde beni sarıp sarmaladı. Kucağında bu kadar küçük kaldığımın farkına daha yeni vardım. Boyum kısa olmasa da vücudu benim iki katım kadar vardı.
“Evimize dönme vakti gelmiş gibi sanki.” Dediğinde başımı hızla aşağı yukarı sallayarak onu onayladım. “Kesinlikle, dün Larin de buraya geldi. Bir önce evimize gitmek istiyorum.”
“Larin burada mı?” Boran dudaklarımdan biraz uzaklaşırken kaşlarını çattı. Yaman ve Larin’le ilgili olan şeylere daha anlattığımı fark ederken, endişeyle dudaklarımı dişledim. “Evet burada, dün seni aradım ama açmadın.” Dedim, daha önce neden anlatmadığımı düşünerek kendime kızdığım için sesimde endişeli çıkmıştı. Boran’ın kızmasından çekiniyordum.
“Açamadım.” Dedi Boran, “Yaman’ın olabileceği yerleri talan ediyordum. Başım çok kalabalıktı.” Diyerek açıklama yapmayı da eksik etmedi. “Bir şey mi oldu?”
“Bir şey öğrendim ve Larin için endişelendiğimiz için Hicran onu da buraya çağırdı.” Nasıl söylemem gerektiğini bilemediğim için dümdüz konuya girmeye çalıştım. Boran merakla tek kaşını kaldırırken aynı anda duyacakları karşısında gerileceğini bildiği için şimdiden tepkisini kontrol altında tutabilmek için kendini toparladı. “Neden Larin’i koruma gereği duydunuz?”
“Yaman Larin’i Arslan’dan istemiş, düğün hazırlıkları sırasında baya tartışmışlar. Arslan kesinlikle karşı çıkmış. Hem zamanında benim için Arslan karşısına dikilmişti, hem otel için karşı karşıya geldiler. Üstüne birde Larin için Arslan bir kez daha karşısında durunca, kontrolünü kaybetti belli ki. Her istediği şeyde Arslan’ı karşısında bulunca ortadaki engeli kaldırmak istedi belli ki.”
Merakla Boran’ın tepkisini beklemeye başladığımda, bir yanım tedirgindi. “Biliyorum.” Dedi, Boran. “Yeni öğrendim ama biliyorum.”
Biliyordu ama hiç bahsetmemişti. Belli ki bu davada kardeşin adı geçsin istemiyordu, adı Yaman’ın adının yanında duyulsun istemiyordu. “Öyle mi?” derken rahat bir nefes aldım. “Bende sana anlatırken çekinmedim değil.”
“İlk senden duymamam daha iyi oldu.” Dediğinde Boran, ilk duyduğu andaki tepkisinin büyüklüğünün tahmin ettiğimden daha kötü olduğunu açıkça belli etmişti ve onu o halde görmediğim için mutluydu. “Larin’in adı bu konuda geçsin istemiyorum Dila. Davaları uğruna bir kişi daha kurban etmeyeceğim.”
Boran beni cevapsız bırakarak yeniden dudaklarımdan öptü. “Larin’i bir an önce adam akıllı birine vermem gerekiyor.” Dedi. Bir kez daha öptü, daha uzun ve daha tutkuluydu. “Kaya Larin’i istemiyordu değil mi?”
Sorduğu soru karşısında şaşkınlıkla güldüm. “Kaya değil Larin’le evlenmek, onun ayağının değdiği toprağa bile adım atmak istemez Boran.”
“Kime vereceğim öyleyse ben bu kızı?” Komik görünüyordu. “Kim alır küçük şeytani?” Kendi öz abisi bile onu şeytan olarak görüyordu. “Büyük olan kim?” derken güldüm. “Annem.” derken sesi kısılmıştı. Dayanmayarak kahkaha attığımda Boran gülüşümü hayranlıkla izleyip, yeniden öptü.
Ayarlarımı yeniden bozuyordu. “Boran…” diyerek onu durdurmaya çalıştığım sırada kapı çalındı ve Lal’in çocuksu sesi içeri doldu. “Abla, günaydın.” Kapının kulpunu aşağı indirdi ama kilitli olduğu için açamadı. “Abla, kapın neden kilitli.”
Boran’la bakıştık. “Müsait değilim Lal, sen aşağı in ben geliyorum.”
“Tamam abla ama beni Devran abiye götürür müsün, Rüyamda gördüm onu, iyi değildi. Onu görmek istiyorum, eğer götürmezsen okuldan kaçar giderim haberin olsun.”
Boran “Küçük Dila.” Diye fısıldadığında ellerimi dudaklarına bastırdım. Susması için gözlerimde işaret verirken “Bugün olmaz.” Diye bağırdım kapıya doğru. “Söz götüreceğim ama bugün olmaz Lal.”
“Hep olmaz diyorsun zaten.” Diyerek uzaklaşan Lal’in sesi hayal kırıklığı doluydu. Lal’in gittiğine emin olunca Boran beni yatağa bırakıp yüzüme düşen saçları geriye doğru kaydırdı. “Gel ben Larin’i Kaya’ya vereyim sizde Lal’i Devran’a verin. Berdel yapalım, hepimiz rahatlayalım.”
“Yok artık.” Derken kaşlarımı çattım. “Lal daha küçücük. Ayrıca o küçük şeytanın Lal’in karşılığı olamaz. Üstelik Devran ondan yaşça büyük Boran!”
“Şimdi evlensinler demiyorum, Lal büyünce ve ne zaman isterse, ayrıca Devran’la aralarında en fazla sekiz dokuz yaş var.” Dedi. “Saçmalıyorsun.” Diyerek başımı iki yana salladım. “Lal ona abi diyor farkındaysan.”
“Abi deme lazım olur, lafını duymadın galiba sen.” Ona tuhaf bir ifadeyle bakakaldığımda “Daha fazla bu konu hakkında konuşmayacağım.” Diyerek, kalkmaya çalıştım. Beni hadi bir şekilde ikna etti, annemle babamı hayatta ikna edemezdi. Kaya’yı asla ikna edemezdi. Dedikleri o kadar imkansızdı ki!
Boran hızla bileklerimden yakalayıp yatağa sabitlediğinde “Boran.” Diye inledim. “Herkes yavaş yavaş uyanıyor, artık gitmelisin.”
“Gitmemi istiyorsun?” Derken, yalandan bir ifadeyle üzülmüş gibi yaptı. “Hayır ama gitmen gerekiyor. Gecenin bir vakti seni odaya aldığımı görsünler istemem.”
“Sen benim karımsın, farkındasın değil mi, Bende senin kocanım.”
“Farkındayım kocam.” Derken gülümsedim. Kocam deyişim onu da gülümsetti. “Ama burası bizim evimiz değil kocam.”
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
90.91k Okunma |
4.83k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |