
Birkaç ay öncesine kadar aynadaki görüntüme acıyorken, şimdi eskisinden çok daha güzel bir kadınla bakışıyordum.
Daha farklı bir Dila vardı.
Çok daha farklı bir Dila.
Gözlerim baştan aşağı kendimde gezinirken, giydiğim tulumun için gayet şık görünüyordum. Makyajımı ve saçımı da yapmıştım. Makyaj yapmayı özlediğimi fark ederek iç çektiğim sırada, at kuyruğu yaptığım saçlarımı omzumdan geriye atarak aynadan Boran’a baktım. O çoktan hazırlanmış beni bekliyordu.
Siyah düz bir takım elbise giymişti, saçlarını da benim zorumla biraz toparlayarak geriye doğru taramıştı. Çok yakışıklı duruyordu, aynadan göz göze geldiğimizde sırıtarak göz kırptı. Dün gece dudaklarıyla bedenimin birçok noktasını morartmıştı ve ben süngere boca ettiğim fondöteni açıkta kalan boynuma sürerken keyfi gayet yerindeydi.
“Mos mor etmişsin her yerimi.” Diyerek söylendiğimde genişlemesi daha çok genişledi. Bana sanat eseriymiş gibi bakıyordu, kendi oluşturmuş kadar gururluydu. “Sen istedin.” Derken, omuzlarını silkerek kaşının birini kaldırmıştı. “Ben seni durdurmak için elimden gelenin fazlasını yaptım.”
Süngeri boynuma sürterken “Elinden geleni ardına koymamış gibisin ama neyse…” diyerek işimi bitirdim. Sonunda hazır olduğumda son kez kendime bakarak ona döndüm. Tulumun içinden dışarı fırlayan göbeğim çok tatlı duruyordu. Boran’da ilk önce göbeğime bir süre bakarak gözlerini en son gözlerime kaldırdı. “Hazırım.” Diyerek kabanıma uzandım. Boran da oturduğu yerden kalkarak kendine son kez bir bakıp ilk önce silahını uzandı, beline yerleştirirken ceketini ona uzattım. O ceketini giyerken çantamı aldım ve uzattığı elini sımsıkı tutarak birlikte evden çıktık.
Babamların iş yemeğine gidecektik. Bu bizim için ilk kez kendi ailemin içine el el girişimiz olacaktı. Boran Barbas’ların damadı olarak benim yanımda olacaktı. Tedirgin değildim, çünkü yanımda artık o vardı.
Tarık’ın açtığı kapıdan geçerken Boran’la birlikte arka koltukta oturduk. “Ben Larin’i de davet ettim bu arada.” Diyerek, ona baktım. “İyi yapmışsın, gelin gelecek nasıl olsa size. Önden alıştırma yapması iyi olur.”
“Taktın sen iyice bu konuya.” Diyerek kaşlarımı çattığımda umursamaz bir şekilde omuzlarını silkti. “Taktım, Yaman şerefsizi gebermeden de rahatlayamam. Saçma sapan bir şey yapmaya kalkarsa Larin’in adını çıkarır. Korkuyorum. Larin şeytandır ama namussuz bir kız değildir. Bir an önce evlendirmem gerekiyor.”
“Seni anlıyorum ama bu kişi Kaya değil Boran.” Dedim, hala sakin bir şekilde onunla konuşurken. “Kaya onu görünce bile delleniyor.”
“Haklı çocuk.” Diyerek, bakışlarını kaçırdı. “Üstelik Kaya daha yeni on sekiz oldu. Lalin ondan üç yaş büyük farkındaysan. Tamam çok büyük bir yaş varkı yok. Hatta Larin düşünce yapısı olarak on yaş daha küçük Kaya’dan ama olmaz. Birbirlerinden nefret ediyorlar.” Derin bir nefes alıp devam ettim. “Ayrıca ne senin ailen kabul eder ne de bizimkiler.”
“Sen niye bu kadar karşısın?” diyerek bana meydan okuyan Boran’a ters ters baktım. “Çünkü senin asıl derdin Lal’i Devran’a almak.”
Boran sırıtarak arkasında yaslandı. “Ne olmuş, Kardeşimden daha iyisini mi bulacaksınız?”
“Ya sen nasıl yurt dışında yetişmiş birisin anlamadım? Düşüncelerin hiç hoşuma gitmiyor.” Dediğimde, gülüşü yavaşça söndü. “Ben doğru olanı söylüyorum, iki aileyi de düşünüyorum. Bir çok noktada bir ortaklık kurabileceğiz çünkü.”
“Nasıl yani?” diye sorduğumda elimi elinin arasına aldı. “Baban beni sırf damadı olduğum için çağırdığını düşünmüyorsun değil mi?” diyerek ellerimden öperek altan alta gözlerimin içine baktı. Anlamakta zorlandım, “Yani.” Diyerek daha açıklayıcı bir şekilde konuşmasını istediğimde “Baban iki aile arasındaki düşmanlığı bitirerek iş ortaklığı kurmak istiyor. Şimdi gideceğimiz davette sadece Larin değil bizimkilerde olacak.” Dedi.
Kocaman açılmış gözlerle hızla karnıma dokunduğumda “Hamile olduğunu biliyorlar, emin ol ki bir daha hiç biri sana kötü bir bakış bile atamayacak.” Diyerek devam etti. Ben onu dört duvar arasında beklerken o neler yapıyor neler düşünüyordu. “Bunu şimdi mi söylüyorsun.” Diyerek kızdığımda, ellerimi ellerinden çekmek istedim ama izin vermedi.
“Kimse bilmesin diyen sen değil miydin?” Bütün moralim yerle birdi. Sevda hanımla karşı karşıya gelmek istemiyordum. “Artık düşmanımı tanıyorum ve başa çıkamayacağım biri değil.” Diyerek derin bir nefes aldı. “Üstelik ayrı olup düşmanlık beslemek yerine birlik olup güçlerimizi birleştirmeliyiz.” Dedi, yine mantık adam haline dönmüştü. Mantığı söz konusu olduğunda duygusuz birine dönüşüyordu. Bana hiçbir şey söylemeden nasıl annesiyle karşı kaşıya getirmeyi düşünmüştü.
“Annenle karşı karşıya gelmek istemediğimi biliyorsun.” Derken dümdüz bir şekilde gözlerinin içine baktım. “Benim annem senin de annen.” Ses tonu itaat bekleyen bir tondaydı. Başımı kırgınlıkla iki yana salladım. “Senin annen beni kapının önüne koydu. Hamile karnını ite kaka dışarı attı.”
Boran buz kesti. Haklı olduğumu biliyordu ama şu an düşündüğü ben değil, planlarıydı. “Bir hata yaptı ve bunun bedelini ödedi Dila. Uzatmana gerek yok.” Uzatmak mı? “Tarık durdur arabayı.” Diyerek onun gözlerinin içine bakarken bağırdım. “Durdur arabayı ben ineceğim.”
Tarık aynadan Boran’a baktı. Boran sert bir şekilde başını iki yana sallayarak devam etmesini söylerken “Durdur arabayı, ben gelmeyeceğim.” Diyerek bir kez daha bağırdım. Kulaklarımdan duman çıktığını hissediyordum. “Dila, saçmalama.” Diyerek sakin bir şekilde beni uyardığında dibine kadar girerek tane tane “Sana durdur arabayı dedim.” Dedim ona. “Ben senin annenin bulunduğu bir yere girmeyeceğim.”
“Öyle bir gireceksin ki.” Histerikli bir şekilde güldüm. “Zorla mı götüreceksin?” Başını aşağı yukarı salladı. “Önce güzellikle ama yine burnunun dikine gitmeye devam edersen gerekirse zorla.”
“O zaman zorla götürmek zorunda kalacaksın.” Diyerek ona meydan okuduğumda, sabır dileyerek başını cama doğru çevirip öfkeyle çenesini ovaladı. Bu kez düşüncesizce hareket etmişti, annesinin yaptığını yenilir yutulur bir şey değildi ki!
Davetin yapıldığı otelin önüne geldiğimizde Tarık hızla inip kapım açtı fakat dümdüz bir ifadeyle yüzüne bakarak “İnmeyeceğim.” Diyerek omuzlarımı silktim. Boran hızla kapısını açarak öfkeyle çarparak çıktı. Arabanın etrafında dönüp önüme geldiğinde Tarık’ı gözüyle geriye çektirdi. “Tarık bana bırak.” Derken eğildi. Bir eli kapıda, diğer eli elime uzanmıştı. “Dışarıda önemli insanlar var. Rezillik çıksın istemiyorum Dila. Yoksa gerekirse seni omzumda taşıyarak içeri sokarım. Bunu istemezsin diye düşünüyorum.”
“Annen beni kapının önüne attığında rezil olacağınızı düşünmediniz mi?” dedim, aileme bile söylememiştim sırf sorun çıkmasın diye. Sırf yeniden birleşebilelim diye. “Düşünmediniz, ama ben düşündüm. Bana yapılanı kimseye anlatmadım. Senin için, karnımdaki için sesimi çıkarmadım ama bunu bana yapamazsın. Beni annenle karşı karşıya getiremezsin.”
“Ne yapacağız?” derken etrafını kolaçan ederek resmen üzerime doğru eğildi. “Bir ömür boyunca annemle yan yana gelmeyecek misin?” Evet dercesine kafamı salladığımda sabrı tükenmiş bir şekilde bileğimden yakalayıp itiraz etmeme fırsat bırakmadan dışarı çıkardı. Önümde bir bariyer gibi durmuş arabayla kendi arasına saklamıştı beni. “Şimdi içeri giriyoruz. Hem kendi ailene hem de benim aileme saygılı bir şekilde davranıp yemeğini yiyorsun Dila, aksi bir durumda…”
“Aksi bir durumda ne yaparsın?” sesim, kırıktı. Dün geceki adamla aynı adam değildi. “Beni yapacaklarımla sakın sınamaya kalkma Dila.” Sertçe yutkundum, boğazım acımıştı. Kırgınlıkla gözlerimi kırpıştırdığımda aramıza bir duvar girdiğini hissettim ve titreyen ellimi boynuma götürerek gözlerimi ondan kaçırdım. “Elinden geleni ardına koyma o zaman Boran.” Diyerek omuzlarımı dikleştirdim. “Şimdi içeri sırf babam için gireceğim, kendi aileme olan saygım için. Ama senin annenin yüzüne bile bakmayacağım. Eve döndüğümüzde de sen bir daha bana yaklaşamayacaksın.”
Bende elimden geleni ardına koymazdım öyleyse. Sırf kendi akrabalarıma rezil olmamak için yüzüme sahte bir gülümseme yerleştirerek Boran’ın ellerini tuttum. Tepkim onu sarsmıştı ama artık dikkat çekmeye başladığımız için oda kavgamızı uzatmamış tuttuğu elimden sürükleyerek içeri sokmuştu. Adımları öfkeliydi, yeri ayaklarının dibinde eziyordu sanki. İçeri girdiğimizde babam bizi ve birkaç iş adamı daha kapıda bizi karşıladı. Babam Boran ve beni onlarla tanıştırırken keyfi gayet yerindeydi. Boran’ı damadı olarak tanıtırken yüzünde gururlu bir bakış vardı.
Onlar konuşurken içerde gözlerini gezdirdim. Safir ailesi Devran dışındaki herkes bir masada oturuyorlardı. İki kişilik koltuk boştaydı, bizim içindi yüksek ihtimalle ama asla oturmayacaktım. Annesi daha bizi görmediği için Larin’le sohbet ediyorlardı. Fakat Larin sürekli başka bir yere bakıyordu. Gözlerimi onlardan çevirerek baktığı yere çevirdiğimde bizimkileri gördüm. Kaya Baran’la konuşuyordu ve onunda gözleri sürekli Larin’e kayıyordu. Korktuğum başıma geliyor diyerek düşünürken Boran’dan ellimi kurtardım. “Ben izninizle annemlere bir selam vereceğim.” Diyerek yanlarından ayrılırken Boran’ın gözleri uzun bir süre sırtımda asılı kalmıştı. Babamın yanında bir şey diyemediği içinde kuduruyor olmalıydı.
Hemen bizimkilerin yanına oturdum. Lal ödevleri olduğu için gelmemişti. Zaten sevmezdi böyle ortamları. Kaya’nın yanına oturup omzunu dürtükledim. “Hayırdır,” diyerek tek kaşımı kaldırdığımda anlamazdan gelmişti. “Ne oldu ablam, bir şey mi var?”
“Larin diyorum, hayırdır?” diyerek kaşımın birini kaldırdığımda “Yok bir şey abla, saçmalama. Ne işim olur benim o cadıyla” diyerek kızdı. Göz ucuyla Larin’e baktım. Gözlerinin renginde yeşil bir elbise giymişti ve çok güzel görünüyordu. Sarı saçlarını da bir tarafında toplamıştı. Güzeldi, hatta çok güzeldi fakat Kaya dümdüz, mantıklı ve doğrularıyla hareket ederdi. Ya beyazdı yada siyah ama Larin rengarenkti. Değişkendi, mantıksızdı, nasıl isterse öyle hereket ederdi.
“Umarım öyledir, Sakın öyle bir hata yaparak Lal’i zor durumda bırakma.”
Lal’in adını duyan Kaya yerinde dikeldi. “Lal ne alaka?” derken öfkelenmişti. “Berdel.” Diyerek kısaca açıkladığımda iyice sinirlendi. “Hayatta öyle bir şeye izin vermem.”
Ne demek oluyordu bu, Ben Larin’i alırım ama onlar hayatta Lal’i alamaz mı oluyordu? Kaya tekrar Larin’e baktı. Zaten Larin’de ona baktığı için göz göz geldiler. Başımı iki yana sallayarak arkama yaslandım. Korktuğum başıma gelebilirdi. Tek korktuğum şey Lal’in de başının yanacak olmasıydı. “Sakın Kaya, Sakın!” diyerek onu kısık bir sesle uyardığımda gözlerimin içine sertçe baktı. “İmkansız abla, imkansız.” Diyerek bir daha hiç Larin’e bakmamak üzere önüne döndü.
Üzerimdeki bir gözün ağırlığıyla önce Boran’a baktım, gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Göz göze geldiğimizde gözüyle ailesinin masasını işaret etti. Oraya gitmemi istiyordu. Gülümseyerek başımı iki yana sallayarak Hicran’la sohbet etmeye başladım. Oda hamilelikte aldığı kiloları vermeye çalışıyordu, muhabbetimiz genel olarak alacağımız kiloları nasıl vereceğimiz üzerinde gidip gelirken onu dinlemek için elimden geleni yaptım. Düşüncelerimin bir yarısı Boran’da ve yeniden girişeceğimiz kavgadaydı.
Yaklaşık yarım saat sonra babamla birlikte masaya geldiklerinde, Boran önce annemle saygıyla selamlayıp daha sonra Kaya ve Baran’la el sıkıştı. En son Hicran’a sarılıp küçük Arslan’la oynadıktan sonra yanıma gelerek sahte bir gülümsemeyle yanıma oturdu.
Annemler anlaması diye aynı sahtelikle ona gülümsedim. Eli o sırada bacağıma kaydı. “Biraz sonra diğer masaya geçelim güzelim, Babamlarla da selamlaşalım.” Dediğinde tek kaşımı kaldırarak dudaklarımı büzdüm. “Ayaklarım ağrıyor biraz, daha sonra.” Dediğimde, derin bir nefes alıp verdi ama gülümsemeyi bırakmadı. Bacağımı avucunun arasına alarak sıktı.
“Damatla güzel işler yapacağız hayırlısıyla. Çok güzel bir arsa buldum. Büyük bir otel dikeceğiz. Şehrin en iyisi olacak.” Diyen babamın sesiyle onlara döndük. “Kızımda belki mimarlığını yapmak ister, değil mi damat?” diyen babama Boran içten bir şekilde “Çok güzel olur, Dila’dan daha iyisini bulamayız.” Dedi.
Annemin de yüzünde gururlu bir gülümseme yer edindi. “Kızımdan daha iyisi mi var.” Diyerek babama baktı. Babam onu başıyla onaylarken Boran’da “Karımdan daha iyisi yok.” Dedi. O dışarı mükemmel bir çift görünümü verirken bacağımdaki elinin üzerine elimi koydum.
Ne kadar ciddiydi sözlerinde bilmesem de gurumu okşadığını inkar edemezdim.
Babam gelen misafirlere hoş geldin konuşması yapmak için kürsüye giderken Boran’ın elini diğerlerine çaktırmadan itekledim, bu kez eli belime kaydı. Sandalyelimi tek bir hareketle kendine çektiğinde herkes bize dönmüştü. “Ne yapıyorsun.” Diyerek kısık bir sesle ona çıkıştığımda belime kolunu yaslayıp beni kendine çekti. Annem romantik bir hareket yaptığını düşünerek bize gülümseyerek bakarken Boran kulağıma tehditkar bir şekilde fısıldıyordu.
“Beş dakika sonra benimle birlikte kalkıyorsun ve ailemin masasını gidiyoruz. Beni seni sürüklemek zorunda bırakma.”
Masadan kalkan Kaya’a çevirdim gözlerimi. Düşünceli bir şekilde masadan uzaklaşarak salondan ayrıldı. “Duydun mu beni” yavaşça Boran’a döndüm. “Seni tam tanıdığımı düşündüğüm anda beni öyle şaşırtıyorsun ki!” diye fısıldadım, aynı zamanda gülümsemeye devam ediyordum. “Bir gün göklerdeyim seninle bazen de yerin dibinde.”
“Şu an sadece abartıyorsun.” Diyerek bana şımarık bir çocukmuşum gibi baktı. “Beni o masaya ayaklarımla götüremeyeceksin.”
“Göreceğiz.” Diyerek yüzüme düşen iki tutam saçı kulağımın arkasında itekledi, Kararlı bir şekilde “Göreceğiz.” Dediğimde, aramızdan uçurumlar geçiyordu.
Babam konuşmasını yapmaya devam etti, Misafirlerin çoğu önemli iş aileleriydi. Yapılacak iş sandığımdan daha büyüktü. Biraz sonra masaya iri yarı bir adam gelerek Baran’a bir şeyler söylediğinde Baran hızla masadan kalktı, hiçbir şey demeden masadan uzaklaşırken Hicran tedirginlikle peşinden gitmeye kalktı. “Ne oluyor, neden kalktı gitti bu adam?”
Boran hızla onu durdurup “Hicran otur oturduğun yerde, ben gider bakarım.” Diyerek kız kardeşini geri oturduğunda Miran’a işaret verip peşinden gelmesini istemişti. Onlar kalkıp giderken babamda ters bir şeyler olduğunu anlayıp, misafirlere belli etmeden konuşmasını bitirerek erkeklerin peşinden gitmişti. Hemen artlarından Boran’ın babası da kalkıp gidince, göğsüm korkuyla çarpmaya başladı. Onların masasına baktım ve Larin’i de orda göremeyince hızla yerimden kalktım. Karan’da benim peşimden kalkarak peşime takıldı.
Dışarı çıktığımda iki ailenin erkekleri de kapı önüne doluşmuştı. Kaya yoktu, Larin yoktu. Boran öfke küpüne dönmüştü, babamda aynı şekilde. Hemen Baran’ın yanına yaklaştım. “Baran ne oluyor?” diyerek yanlarına yaklaştığımda “Valla olan olmuş.” Diyerek şaşkın bir şekilde ensesini kaşıdı.
Kalbim ağrıdı, duymaya hazır değildim. “Ne olmuş Baran, Allah aşkına korkutma insanı.”
“Valla bu Yaman köpeği Larin’i kaçırmaya çalışmış bizim Kaya’da görmüş, engel olmuş ama kabak Kaya’ya patladı. Larin’i kurtarmaya çalışayım derken kızı kaçırmış durumuna düştü.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 98.95k Okunma |
4.97k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |