“İstediğine gidebilirsin. İkimizde istediğimiz insanlarla birlikte olmakta özgürüz.”
Boran kaskatı kesildi. Ne sanıyordu. Belki bunu gerçekte yapmayacaktım ama düşünmesini sağlamakta bir sorun yoktu. “Canına mı susadın Dila?”
“Yoo” derken omuzlarımı indirip kaldırırken gülümsedim. “Sen canına susamadıysan ben hiç susamadım.” Eğer beni aldatırsan bende seni aldatırım diyordum açık açık. “Öyleyse karılık görevlerini de yapmak zorundasın.”
“Görev?” dedim sorarcasına. “Birde para var üzerine istersen?”
Sinirlenmeye başlıyordum. Boran yeni bir kavganın fitiliyle ayağa kalktı. “Hesaplarına varlığımın yarısı devredildi zaten Dila hanım, diğer yarısını da sana vermemde bir sakınca yok. Senin için canımı da veririm malımı da.”
“Ondan beni bir hiç gibi sayıyorsun Boran ağa.” Dedim omuzlarımı dikleştirerek. “Ondan beni karşına alıyorsun?”
Bu kez tam karşıma oturdu. “Karşıya geçen sensin Dila.” Dedi dümdüz bir sesle. “Hayır, beni karşıya itekleyen sensin Boran.” Dedim aynı ses tonuyla. “Kaya senin düşmanın değildi. Kaya senin kardeşini Yaman’ın elinden kurtardı. O olmasaydı şu an Yaman kız kardeşini kaçırıp çoktan gitmişti. İstemeye istemeye de zorla Larin’in ona vermek zorunda kalacaktın, belki hiç ulaşamayacaktın bile onlara ama Kaya buna izin vermedi. Senin namusunu da kardeşini de korudu. Teşekkür edeceğine daha çocuk olan kız kardeşimizi berdel olarak istedin. Bu kabul edilir değil. Bana yaptığınızı Lal’e yapmanıza izin vermeyeceğim.”
“Töreleri biliyorsun Dila.” Dedi Boran çenesini sıvazlayarak. Elini kolunu nereye koyacağını şaşırmıştı. “Larin’in dönüşü olmayacaktı. Adları çıktı bir kere. Bu işinde bir karşılığı olmak zorundaydı. Bir bedeli olmak zorunda.”
“Değildi Boran.” Dedim. “Kardeşine gönlün razı geldi anladım ama yarın bir gün aynı şey senin kızının başına gelse, kabul edecek misin? Kızını erkeklerin kurbanı olmasına izin verecek misin. Eğer kızımı da töre uğruna harcarım diyorsan şimdiden söyle. Söyle ki karnımdaki sana ait hiçbir kan var olmasın. Doğmasın… Erkek ya da kız. Hiç fark etmez. Senin kanın kanıma karışmasın.”
“Vermem Dila, kızımın saçının telini bile değişmem hiçbir şeye.”
“Öyleyse bunu neden benim kardeşime yaşatıyorsun Boran!” derken sesim haddinden fazla yüksek çıkmıştı. Söz konusu kendi kızı olduğunda aslan kesiliyordu ama başkasının evladı umurunda değildi.
“Bu benim sorunum değil Dila, bu senin babanın sorunu! Oğulları için kızlarından vazgeçen baban. İnan yapacağım baskının yüzde onunu bile yapmadan baban vazgeçti Lal’den.” Tıpkı benden vazgeçtiği gibi.
Gözyaşlarım kirpiklerime dayandı. Kırpıştırdığım gibi yanaklarıma döküldüğü sırada hıçkırarak “Senin yüzünden.” Dedim. “Hepsi senin zorbalığın yüzünden. Beni zorla kendine hapis ettiğin gibi şimdide Lal’i Devran’a hapsediyorsun.”
“Tıpkı sizin Hicran’ı Baran’ı hapsettiğiniz gibi mi? Hicran Baran’ı sevmiyor olsaydı sizin yaptığınızın benim yaptığımdan hiçbir farkı kalmayacaktı.” Haklıydı ve haklılığını dile getirirken fazlasıyla acımasızdı. Göz yaşlarımı izledi, yanaklarımdan süzülerek ellerime düşen göz yaşlarına baktı. “İstediğin kadar diren Dila, hiçbir şeyin önüne geçemeyeceksin.” Derken ayaklandı ve karşıma dikildi. Altan gözlerimi gözlerine kaldırdığımda “Şimdi yatağa geç, karnında benim çocuğu taşıyorken kendine dikkat etmek zorundasın. Koltuk köşelerinde uyuyamazsın.” Dedi. Geriye doğru yaslanırken yanaklarımı sildim ve dizlerimi kendime doğru çektim. Başımı hayır anlamında iki yana sallarken “İstemiyorum.” Dedim.
Boran üzerime eğilerek “İsteyip istemediğini sormadım.” Dedi ve kucağına aldı beni. Çırpınarak “Bırak Boran.” Diye cıyakladığımda beni yatağa yatırdı. Belime kollarını sararak yatağa zorla yatırdığında göğsüne yumruklarımı geçirmeye devam ettim. “Rahat dur.” Bacaklarımı bacaklarının arasına alırken göğüs kafesimi göğüs kafesine sokmuştu resmen. “Rahat dur dedim sana, çocuğa zarar vereceksin.”
Durdum ve derin bir nefes alarak ellerimi ikimizin arasına soktum. Alnımı aramıza koyduğum ellere yaslarken başım koluna yaslıydı. “Uyu hadi, perişan ettin kendini bütün gece.” Derken sesi şefkat doluydu. İnanamayarak gözlerimi devirdim. “Kimin yüzünden acaba?” diyerek homurdandığımda saçlarımdan öptü. Uykuya dalmam çok vaktimi almazken gün doğana kadar bir daha uyanmamıştım.
Sabah gözlerimi araladığımda Boran’ın resmen üzerindeydim. Sersem bir vaziyette göğsüne tutunarak doğruldum ve aptal aptal bir süre yatak başlığını izledim. En sonunda kendimde güç bulduğumda Boran’ın kolları arasından sıyrıldım. Yataktan çıktığım sırada oda uyanmıştı. Saat öğleni çoktan geçmişti. İkimizde saatlerdir uyuyorduk.
“Saat dörde gelmek üzere.” Derken yataktan bacaklarımı sarkıttım. Boran esneyerek yatağın içinde kaydı ve ikimize ait yastıkları başının altına sıkıştırarak gövdesini yükselti. Yorgunluğu geçmemiş gibiydi anladığım kadarıyla. Banyoya gitmek için ayaklandığımda o gözlerini banyoya girene kadar üzerimden çekmemişti.
Aynaya baktım, makyajım yüzümde darmadağın olmuştu. Bir duş alsam iyi olacaktı. Üzerimdeki iç çamaşırlarından kurtularak direk duşun altına girdim. Önce güzelce vücudumu ve yüzümü köpükleyerek keseledim. Daha sonra saçlarımı şampuanladığım sırada banyonun kapısı açılıp kapandı. Boran içeri çekinmeden girerek direk duş kabinin camını sürüklediğinde “Boran napıyorsun.” Diye cıyakladım.
“Duş alacağım.” Diyerek soyundu. Gözleri zevkle üzerimde dolanırken kabinenin içine girdi. Gözlerimi sadece gözlerine dikerek “Ben duş alıyorum görmüyor musun?” diyerek kızdım. Bilerek yaptığı zaten belliydi. Bakışları yüzünden sertçe yutkundum ve ellerimi göğüslerime sardım. Onun aksine ben sadece gözlerine bakıyordum. “Seni rahatsız etmiyorum.” Diyerek şampuanına uzandı ve aynı köpükle hem saçlarını hem de vücudunu temizledi. Suyun altına hafifçe girdiğinde teni tenime dokunmuştu. Göğsünden kayıp giden suyun yerinde olmak vardı, kendine gel Dila.
Omuzlarım silkerek ona arkamı döndüm ve saçlarımı yıkamaya başladım. O sırada Boran saçlarıma kokladığı hissettim ama aldırmadım. Göz ucuyla aynaya baktım ve bizi izledim. Gördüğüm görüntü nefesimi keserken saçlarımı tek omzuma topladım. Boran yıkanmayı bırakmış sadece beni izliyordu. Başı hemen başımın üzerindeydi. Birkaç santim geriye gitsem onunla bir bütün haline gelecektim.
Derin bir nefes alarak bilinçsizce resmen ona doğru çekildim ve bir adım geriye düştüm. Boran çıplak tenine değen tenimle kaskatı kesilirken irkilerek sarsıldım. Tüylerim diken diken olmuştu. Aynı hızla Boran karnımı kavradı. “İyi misin güzelim?” Diye fısıldadığında dudakları açıkta kalan omzumdaydı. Sert bir şekilde yutkundum. Boğuk bir sesle “İyiyim.” Diye fısıldasam da hissettiğim tam tersiydi. “Emin misin, sana yardımcı olabilirim.” Derken karnımı okşuyordu. Başımı zorda olsa hayır anlamında iki yana salladım ve cam kabineye avuçlarımı bastırarak ayakta kalmaya çalıştım. Boran beni bırakmadan bir adım daha atarak beni camla kendi arasına sıkıştırdığında inleyerek “Boran.” Dedim. Sınırsız bir şekilde kendini bana yaslamıştı. Kollarının arasında ufacık kalmıştım, “Efendim güzelim.”
Tam ağzımı açtığım sırada çalınan kapıyla Boran bir küfür mırıldanarak kollarının arasına çekti. “Abı, konuşmamız lazım.” Gelen Devran’dı.
Merakla yüzüne baktığımda içi çekilir gibi yüzüme baktı. “Tam sırasıydı.” Derken cam kabinenin kapısını sürükleyerek araladı. Sıcak su yüzünden içerisi buhar doluydu. “Gel bakalım güzelim, belli ki ayakta duramıyorsun.” Diyerek beni kucağına çektiğinde utanmakla şaşkınlık arasında gözlerinin içine baktım. Banyodan çıkıp odaya geldiğimizde Boran “Geliyorum, salona geç sen.” Diyerek kapıya dayanan Devran’ı resmen kovaladı.
Beni yatağa bıraktığı sırada kaşlarımı çatarak kollarımı kendime doladım. Boran hızlıca giyinmek için dolaba yaklaştığı sırada, bana bir şeyler uzatmasını bekledim ama o çıplaklığımdan zevk alarak giyinene kadar sadece beni izledi.
Ondan bir yardım gelmeyeceğini anladığımda yatağın çarşafını kendime sararak yatağın içine gömüldüm. Bu kez kaşlarını çatan oydu ama hiçbir şey diyemedi. Üzerine siyah kumaş pantolon üzerine de düz siyah bir tişört geçirdikten sonra bana bir iç çamaşırı takımı ve rahat bir elbise uzattı.
Ayağıma kadar getirerek kucağıma bıraktığı kıyafetleri elinden aldım ve o odadan çıktıktan sonra giyindim.
Devran’ın ne için geldiğini merak ettiğim için hızlıca saçlarımı da tarayıp Boran’ın ardından dışarı çıktım. Salona gitmeden salona inen merdivenlerin başında bekleyerek onları duymaya çalıştım.
“Hayatta olmaz abi, sakın ha!” diyen ses Devran’a. Aitti. “Çoktan oldu bile Devran, Lal ile zamanı gelince evleneceksin. Daha kurumamış yaranla kapıma boşuna dayanmışsın.”
“Abi o kız benden kaç yaş küçük, sen kafayı mı yedin?” Devran’da istemiyordu işte. Neyi diretiyordu. “Kardeşim gözüyle bakıyorum ben o kıza.”
“Bakma o zaman Devran!” diyerek kızdı Boran haksız olduğunu bile bile. “Abi yapma gözünü seveyim, zorla mı karım yapacaksın küçücük kızı! Ayrıca benim görüştüğüm başka biri var.” Devran’ı sözleriyle derin bir nefes aldım. Belki Boran aşka biraz olsa merhamet gösterirdi.
“Vurdurtma bana kendini Devran. Lal ile evleneceksin diyorsam evleneceksin. O kızda herkimse hemen ayrılıyorsun ondan.”
“Vur abi, vurmazsan abim değilsin.” Sonra kapı açılıp kapandı. Boran resmen kükreyerek Devran’ın ardından bağırdı. “Devran buraya gel!” Devran’ın çıktığı kapıdan kendisi de peşinden giderken çarparak kapattığı kapının sesiyle irkildim. Hızlıca merdivenleri indim, çıplak ayaklarımla bahçe kapısından çıktığımda Boran Devran’ın yakasına yapışmış, duvara çarpıştı. Zaten yaralı olan çocuğu birde hırpalıyordu paşam.
Devran “Miran evlensin o zaman, ben evlenmeyeceğim Lal’e. Çok meraklıysan kızı eve gelin etmeye git Miran’la baş göz et! Ben evlenmeyeceğim.” dedi.
“Sen evleneceksin, duydun bu beni Devran. Lal’e zamanı geldiğinde sen evleneceksin.” Boran bir bıçak kadar keskindi. Derdi neydi asla anlamıyordum. Devran da benim kadar merak etmiş olacak ki “Derdin nedir abi?” diye sordu. “Neyin peşindesin?”1
“Derdimin ne olduğunu zamanı gelince öğrenirsin.” Demişti Boran, kardeşinin yakasını bırakırken. “Şimdi her kim ile görüşüyorsan bitir. Evlenene kadar kimseyle adın yan yana gelmesin Devran. Yakarım çıranı. Günü birlik istediğinle takıl ama evlenince hepsini bitireceksin.”
Devran yakasını düzeltirken başını iki yana salladı. “Evlenmeyeceğim abi, ben senin yaptığını yapmayacağım. Kimseyi kendime zorla gelin etmeyeceğim.”
“Zorla değil, Lal’de isteyecek.”
Devran güldü. İnanamıyormuş gibi “Lal’de isteyecek öylemi?” diye sordu. “Kızın da mı kafasına silah dayayacaksın.” Dedi.
“Hayır ama isteyecek. Yaşı geldiğinde o da isteyecek.”
“Ya istemezse?” demişti Devran.
“Öyle bir seçeneği yok.” Dedi Boran net bir şekilde. Devran hemen itiraz etti. “Var, o zaman geldiğinde ben Lal’e o seçeneği sunacağım. Eğer istemezse bu evlilik asla olmayacak abi.”
Sonrada kapıyı çarparak çıktı. Boran sessizce kardeşinin gidişini izledi. Yumruklarını sıkarak döndüğünde göz göze geldik. Varlığımı beni görünce fark etmişti.
“Saçların ıslak ıslak ne diye çıkıyorsun dışarı, ayaklarında çıplak!” diyerek kızdığında, sanki önemli olan buymuş gibi bir tavırla öfkesini bana yönlendirdi.
“Yok artık ya!” diyerek bağırdım. “Bu mu şimdi önemli olan?” sinirle içeri geçtim. Ardımdan geliyordu. “Devran da istemiyor. Ne diye zorluyorsun?”
Salona geçtiğimizde ardımızdan kapıyı çarparak kapattı. Kapı sökülecekti artık çarpmaktan. “Benim her sözüm neden bu kadar sorgulanıyor? Ben bu aşiretin ağasıyım ben ne dersem o olacak. İtirazın varsa babana git Dila!”
“Babamın da senin yolundan gideceğini biliyoruz.” Diyerek derin bir nefes aldım ve o nefretle baktım. “Derdiniz ne bilmiyorum ama dilediğiniz olmayacak.”
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
92.48k Okunma |
4.84k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |