...
Sevdanın yükü ağırdı, vedası ölümden de beterdi.
İlk aşkım kollarımın arasında vermişti son nefesini, düşmanımın başına bile gelmesini istemeyeceğim bir vedaydı.
Son aşkım olsun dediğim adama ise daha kavuşmadan veda etmek zorunda kalıyordum. Karnımda onun kanıyla onun kanından kaçıyordum.
Kendi kanımı, canımı, Lal'imi korumak için ardımda bir cehennem bırakıyordum.
Boran'la yaptığımız kavgalarının ucu sonu yoktu. Bir hafta geçmişti, Yedi günün her sabahı ve her akşamı kavga ederek geçmişti. Vazgeçmiyordu, Ne o nede babam bir adım geri atmıyorlardı. Kaya çıldırmak üzereydi. Lal perişan haldeydi. Larin çıkılmaz bir yolun ortasında Kaya'ya tutunmak zorunda kalmıştı.
Ve ben, ben yok olmuşum gibi hissediyordum. Boran'a o farkında olmadan veda ederken ölüm sessizliği vardı evin içinde.
Derin bir nefes alarak yakışıklı yüzünü izlerken göğüs kafesimde ezilip bükülen kalbimin sancısıyla inim inim inlemek istiyordum. Bu gün Lal'ide alıp gidecektim.
Kimsenin haberi olmadan alıp gidecektim kardeşimi. Uçak biletleri çoktan hazırdı. Boran'ın hesabıma geçirdiği para ondan kaçmama yardım edecekti. Farkında olmadan bana ondan kaçmam için büyük bir finans bırakmıştı Boran. Babam pasaportlarımızı daha biz doğduğumuz anda çıkardığı için sıkıntısız bir şekilde geçip gidecektik sınırdan. Bizi bulamayacakları kadar uzağa gidecektim kardeşimle. İzimizi kaybedene kadar ülke ülke gezecektik.
"Yemeğini yemeği ihmal etme Dila." Boran'ın kulaklarıma dolan sesiyle daldığım yüzünde kendime geldim. Üzerine takımının ceketini geçirirken uyarıcı bir bakış atmıştı. Saat sabah ondu, yaklaşık iki üç saat sonra uçağımız kalkacaktı. "Bir haftada çöktün."
"Çok umurundaymış gibi konuşma lütfen." Diyerek gözlerimi devirdiğim sırada kaşlarını çatmıştı. "Umurumda." Dedi katı bir sesle. "Sen benim bu hayattaki en kıymetli varlığımsın."
Normalde olsa bu sözlerini kalbim dayanmazdı ama şu an hissettiğim tek şey katkısız bir ağrıydı. Beni ona veda etmek zorunda bıraktığı içi ondan nefret ediyordum. "Ben senin hiçbir şeyin değilim." Derken, oturduğum koltuktan kalktım. Nefes almak için dışarı çıkmaya karar verdim ve balkon kapısını açarak Boran'ın yüzüne bakmadan dışarı çıktım. Havalar yavaş yavaş ısınıyordu. Tepedeki sıcak güneşe bakarak derin bir nefes aldığım sırada çarpılarak kapanan kapının sesini işittim. Gözlerimi merdivenlere indirdiğimde Boran'ın öfkeyle merdivenlerden indiğini gördüm. Bahçeye indiğinde bahçe kapısını aynı sertlikle açarak çıkmıştı. Ardından bakarken gözümden düşen yaşları hızlıca sildim ve son defa şehrin manzarasında göz gezdirdim. Sonra hızlıca Lal'e yarım saat sonra okulun arka kapısında beni beklemesini söyleyen bir mesaj attım. Oda okul çantasına yerleştirecekti kıyafetlerini. İkimiz içinde zordu ama başka çaremizde yoktu.
Büyük bir kol çantasına sığdırdığım yedek kıyafetlerin altına altınlarımı da yerleştirerek evlilik yüzüğümü parmağımdan çıkararak yatağın yanındaki komodine bıraktım. Boran bu vedaya mecbur bırakmıştı beni.
Hızlıca hazırlandım. Ön tarafta korumalar olduğu için arka taraftaki bahçenin duvarından atlayarak çıkacaktım. Kabanımı giyip çantamı koluma takmadan önce botlarımı giydim. Daha sonra bir taksi çağırıp çantamı da aldım.
Kalbim ağır ağır çırpınmaya başlamıştı. Odadan nefesim ağırlaşarak çıkarken göğsümün duvarına çöken ağırlığı kaldıramadım. Borana ve bu eve veda etmek sandığımdan daha zordu. İstemeye istemeye ona ve bu eve çok alışmıştım ama bir geleceğimiz yoktu artık. Kapıyı ardımdan kapatırken bu odanın içinde geçen anıların yarısında çoğunu kavga ederek geçirdiğimizi fark ettim. Çok azı mutlu ve huzurluydu, çok azında gülümsemişti yüzüm.
Bahçe duvarına dayadığım merdivenden çıkarak duvarın üzerine çıktım. Aynı merdiveni kendime çekerek sokağa çıkan duvara yasladım. Arslan'la buluşabilmek için çok kaçmıştım böyle evden. Tuhaf bir durum değildi benim için evden gizlice çıkmak. Sokağa adım atar atmaz beni bekleyen taksiye koşarak vardım. "Nereye gidiyoruz?" diye soran ortaca yaşlı amcaya Lal'in okulunun adresini verdim. Çok uzak değildi okulu bizim eve. Yaklaşık on dakika sonra okula varmıştık. Lal beni dediğim yerde bekliyordu. Beni görür görmez taksiye koştu ve korktuğu her halinden belli olan bakışlarıyla arabaya bindi.
"Abla." Diyerek göğsüme sığındığında kollarımı ona doladım. "Korkma Lal'im, sakın korkma." Taksiciye dönerek "Diyarbakır havalimanına gideceğiz." Dediğimde "Abla çok yazar." Demişti taksici.
"Merak etme abi, hızlı gidersen iki katını öderim." Dedim. Adam memnuniyetle gaza yüklendi.
"Babam deliye dönecek." Diyen Lal'in kıvırcık saçlarını öperek onu sakinleştirmeye çalıştım. "İstedikleri kadar delirsinler, bu kez umurumda değil ablacım. Beni yaktılar seni yakmalarına müsaade etmeyeceğim." Dedim. Bu pişman olacağım bir şey değildi, insan kendinden geçse de sevdiklerinden geçemiyordu ne yazık ki. Boran sınırları çoktan ihtilal etmişti.
"Özür dilerim abla, benim için evini terk etmek zorunda kaldın." Lal'in dolu dolu olan gözlerine baktığım sırada zaten benimde dolmuş gözlerim kirpiklerime dayandı. Yanağımdan süzülürken hızlıca sildim ve zorda olsa gülümsemeye çalıştım. "Özür dileme Lal'im. Senin için yapmayacağım hiçbir şey yok. Sen benim canımsın. Buradan arkamıza bakmadan defolup gideceğiz. Seni en iyi şekilde büyüteceğim. Büyüdüğünde istediğin adamla evleneceksin. Ben hem seni hem de Devran'ı kurtarıyorum."
"Devran abi çok iyi bir insan, sevdiğiyle evlenmeyi hak ediyor." Diyerek oda gülümsediğinde bakışlarında ki hüzün azda olsa dağılmıştı.
Havalimanı geldiğimizde taksiciye söz verdiğim gibi iki katı para ödeyerek araçtan çıktık. Lal'in elinden sımsıkı tutarak hava limanına doğru yürüdük. İlk önce aktarmalı olarak İstanbul'a oradan da İngiltere'ye uçacaktık. Bir ay orda kaldıktan sonra Fransa'ya gidecektik. Tamamen izimizi kaybettirdiğimize emin olduğumuzda Kanada'ya yerleşecektik.
Havalimanın kapısına yaklaştığımız sırada "Lal, yenge durun." Diyen sesle birlikte olduğumuz yerde çakıldık sanki. Lal korkuyla koluma sarıldığında yavaşça arkamı döndün ve Devran'la karşı karşıya kaldım.
"Yenge gitme." Diyerek yanımıza vardığında Lal'i ardıma aldım. "Devran, yalvarırım durdurma bizi. Sende kurtul bu işten Lal'de."
Devran yeşil gözlerini önce Lal'in ürkek bakışlarına daha sonra benim gözlerime dikti. "Böyle olmaz yenge." Diyerek soluğunu dışarı verdi. "Abim ortalığı yakar yıkar. Yapma! İstediğin yere git yine de bulur seni."
"Bulamayacak." Diyerek başımı iki yana salladım. "Kaya engel olma."
"Yenge Lal'i kurtarmanı en çok ben isterim ama böyle olmaz. Hem sen gideceksin hem karındaki yiğenimizi götüreceksin. Abim yakar herkesi. Sen gittiğin an burası cehenneme döner. Yapma."
"Umurumda değil Kaya." Diyerek bağırdım. "Kardeşimi kurban etmeyeceğim."
"Lal'i bu şekilde koruyamazsın." Derken sesi kısıktı. "Onu da bu şekilde alıp gitmene izin veremem. Çok kan dökülür."
"Sen nerden buldun bizi." Derken, öfkeyle saçlarımı çekiştirdim. "Lal'e konuşmak için okula gelmiştim. Sizi gördüm." Dediğinde başımı iki yana salladım. "Devran Lal'den uzak dur." Dedim.
Devran yavaşça gözlerini arkama saklanan Lal'e çevirdi. "Yenge gitmenize izin veremem." Dedi. "Sana söz veriyorum Lal kimsenin kurbanı yapmayacağım." Derken, bakışları yıkıktı. "Lal, kardeşim bize biraz izin ver." Dediğinde Lal korkuyla beni çekiştirdi. "Lal içeri kapının önünde bekle beni." Diyerek Lal'i uzaklaştırdığımda Devran yaralı omzunu dikleştirerek bana bir adım yaklaştı. "Böyle giderseniz kıyamet kopar. Kardeşlerini öldürür abim yenge. Pişman olursun gittiğine. Yapma."
"Boran vazgeçmez Devran." Dedim yalvarırcasına. "Benden nasıl vazgeçmediyse Lal'den de vazgeçmez. Tanıyorum onu."
"Ben koruyacağım Lal'i. Sana söz veriyorum. Lal okulunu bitirene kadar evlenmeyeceğiz. Büyüdüğünde kendisi karar verecek. Ve kararı ne olursa olsun ona yardımcı olacağım. Lal nasıl isterse öyle olacak. İstediği yere gitmesine izin vereceğim. İstediği gibi yaşayacak. Şimdi bırak onların istediği gibi ilerlesin. Ben o zamana kadar her şeyi halledeceğim."
"İzin verecek misin Lal'in gitmesine." Derken sertçe yutkundum. Devran başını aşağı yukarı salladı ve yutkundu. "O nasıl senin kardeşinse benimde kardeşim. Ona hiçbir zaman başka gözle bakmayacağım yenge. Lal'i ömrüm boyunca koruyacağım. Yemin ederim onu hiçbir şeye zorlamayacağım. Gitmek istediği yere ben götüreceğim onu."
"Söz mü Devran." Dedim, "Söz." Dedi Lal' bakıp. "Kardeşine kardeşim gibi bakacağım. Şimdi abim gittiğinizi anlamadan geri dönelim."
Lal'e doğru döndüm. Yavaşça başımı sallayarak gelmesini işaret verdiğimde ürkek adımlarla altan alta Devran'a bakarak yanımıza geldi. "Devran abi." Dedi korkarak. "İzin vermeyecek misin gitmemize."
Devran allak bullak bir ifadeyle Lal'in omzuna uzandı ama korkmasından çekinerek geri çekildi. "Gitmene izin vereceğim Lal ama şimdi değil. Zamanı geldiğinde ben götüreceğim seni istediğin yere. Sana söz veriyorum seni kendimden bile koruyacağım."
O sırada Devran'ın telefonu çalmaya başladı. Arayan Boran'ı. Devran'la bakıştık. Telefonu önce açamadı sonra susmayacağını anladığında açtı. "Hemen Barbas'ların konağına getir onları." dediğini duyduk. Sonra telefonu Devran'ı konuşmasın fırsat vermeden geri kapattı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |
90.91k Okunma |
4.83k Oy |
0 Takip |
68 Bölümlü Kitap |