58. Bölüm
Dilan Özçelik / SAFİR / 57.BÖLÜM:DELİRİYORUM

57.BÖLÜM:DELİRİYORUM

Dilan Özçelik
dilanzclk

Her şeyimi kaybettiğimi sandığım o anda, her şeyim olan bir mucize vermişti Allah bana.

 

Cesur Mirza Safir.

 

Cehennemim olan Boran Safir’in bana hediye ettiği bir cennetti. Çünkü benim yaşamak için hiçbir umudum kalmamışken umut olmuştu oğlum bana. Babasının yalnız bıraktığı geceleri, ışık olarak aydınlatmıştı karanlığımızı.

 

 

Boran sağ kolunun üzerine yatırdığı başına yaslamıştı burnunun ucunu. Cesur babasının kollarında huzur içinde uyurken Boran da en az oğlumuz kadar huzurlu görünüyordu. Yüzünde adlandıramadığım bir mutluluk, rahatlamış bir ifade vardı.

 

Tıpatıp kopyası olan bir çocuk vermiştim ona. Bakalım kendisiyle nasıl başa çıkabilecekti?

 

Onlar uyurken ses çıkarmadan odanın içindeki dağınıklığı toparlamaya çalışırken havanın bunaltıcı sıcaklığından dolayı saçlarımı dağınık bir şekilde yukarıda toparladım ve nefeslendim. Cesur’la ilgilenmekten ne kendimle nede evle ilgilenebiliyordum. Ağlayan bir çocuk değildi ama daha küçücüktü ve gözümün önünden ayırmak çok zor geliyordu.

 

 

Sessizce elimden geldiğince odayı toparlayıp tüm kirli kıyafetleri kirli sepetine tıkayıp sepetin kapağını yorgun bir şekilde kapatıp lavabonun mermerine yasladım. Ciddi anlamda sırılsıklam olmuştum. Elime yüzüme su serperek biraz olsun serinlemeye çalıştım. O sırada aynadaki yansımama saçma bir bakış atarak kendimi süzdüm ve yüzümü buruşturarak kendimle göz göze geldim.

 

 

Cesur dört aylık olmak üzereydi, yine gereğinden fazla zayıftım. Doğumda aldığım kiloları fazla fazla vererek elli kilo kadar bir şey kalmıştım. Yorgunluktan çöken göz altlarıma dokunarak derin bir nefes aldım. Boran bana bakınca korkmuyor muydu?

 

Aylardır dışarı sadece iş için çıkıp geri hemen soluğu evde alıyordu, ellerinde her gün farklı bir çiçek buketiyle kapıdan içeri giriyordu ama kendime hakim olarak hiçbir şekilde gardımı indirmemiştim. Benim içimde açtırdığını düşündüğüm çiçekleri ateşe verdikten sonra diğer çiçeklerin hiçbir önemi yoktu. Yüzümü kurulama gereği duymadan ıslak bir şekilde banyodan çıktım ve iki çocuğumu da kontrol ettim. Uyumaya devam ediyorlardı.

 

 

Boran üzerinde sadece şort olmasına rağmen alnında terler birikmişti. Karın kasları gergin bir şekilde ufak baklava dilimlerine ayrılmıştı ve hiçbir şey yapmamasına rağmen çok yakışıklıydı. İç çekmeden edemezken yorgun bir vaziyette yatağa yaklaşıp Cesur’un üzerindeki ince battaniyeyi çekip daha ince olan bir yazma serdim. Boran’ın bu kadar fazla uyuması normal değildi, öğlen olmak üzereydi. İşe gitmeyecek miydi ki acaba?

 

“Boran.” Diye fısıldadım her ne kadar uyandırmak istemesem de. “Boran, uyan.” Ufak bir mırıldanmayla kıpırdandığında boşta kalan sol elini Cesur’un üzerine atma isteğiyle kaldırdı fakat uzun kolu Cesur’un üzerinden bacağıma kadar geldi. “Boran, uyan.” Diyerek elini hızla geri kaldırdım. Kolu bile o kadar ağırdı ki!

 

Cesur’u uyandırmayacak şekilde seslenmeye devam ettim. “Boran, işe geç kalıyorsun uyan artık.” Ondan bir yanıt bulamazken havada ittiğim eli tekrar kucağıma düştü, fakat bu kez elini tuttuğum an eli hızla bileğimi kavrayıp beni çekmişti. “Boran, ne yapıyorsun?”

 

Cesur’un üzerine düşmemek için reflekse ona tutundum ama o bundan cesaret alarak beni tekrar çekti ve beni sol tarafına aldı. “Ne yaptığı sanıyorsun sen?” diye fısıldadığım sırada gözlerini hafifçe aralamıştı. “Boran!”

 

“Efendim.” Dedi mağrur bir sesle. Uyanamamışlığın verdiği mağdurlukla kirpiklerin arasından etrafına bakındığında yaptığı şeyi çok ayık kafayla yapmadığını anladım ve geri çekilmek için debelendiğimde kolayca kurtuldum. Tam yataktan kalkacaktım ki, ikinci kez yatağa düştüm.

 

“Nereye gidiyorsun, güzelim?”

 

“Boran bırak beni.” Diye diyerek kaşlarımı çattığımda Cesur’un başının altındaki kolunuda kurtardığını gördüm. İlk seferde kurtulmamın nedeni Cesur’un yerini düzeltiyor oluşuydu.

 

“Bırakmak istemiyorum.”

 

“Artık senin isteklerine göre hareket etmiyorum Boran bey.” Dedim. “Halla hallah!” diyerek alaylı ama yorgun bir şekilde gülümsedi. Tam uyanamadığı için hareketleri daha ağırdı. “Boran bırak dediysem bırak, dokunma bana.”

 

“Sen benim karımsın Dila, bir senedir mahvettin beni, bir senedir dokunmadım sana lan!”

 

“Ben değil sen mahvettin kendini.” Diyerek tersledim. “Değil bir sene bin sene de geçme dokunamayacaksın bana!”

 

“Bu mümkün değil.” Diyerek yutkundu. Kaşlarım daha da çatılırken bir kez daha debelendim. Tenime değen teni, kokusu, bakışı… Onunla baş edemeyeceğim kadar güzeldi. “Mümkün Boran bey, en azından kendi rızamla olmayacak.” Dedim kararlı görünmek için elimden geleni yaparken.

 

“Zorla olacağını mı düşünüyorsun?” dedi katı bir sesle, birden kendine gelmiş ve oda kaşlarını çatmıştı. “Senden her şeyi bekliyorum.” Dedim, gözlerine alık alık bakıyordum. Zaten sıcaktı, çoktan ateş basmıştı.

 

“Seni özledim Dila.” Dedi, gerçekti. Yalan söylemiyordu ama özleyebileceği bir kadın bırakmamıştı ne yazık ki!

 

“Olabilir, git gömdüğün karın olan Dila’nın mezarına söyle bunu. Getirdiğin çiçekleri de oraya bırakırsın.” Diyerek kalkmak için uğraştım. Ne kadar güçlü olduğunu ilk defa bu kadar iyi hissettiğimi fark ederken, parmak uçlarıyla bile beni zapt etmeyi başarabiliyordu. “Sonuç olarak ben artık sadece çocuğunun annesi olan Dila’yım, Boran bırak dedim ya, bırak!”

 

Öfkelenişim onu da gererken derin bir iç çekişle, diğer elini belime atarak üzerine çekti. Bedenimi kendi bedenin üzerine uzatırken “Neden bir kez olsun benim penceremden bakmıyorsun?” Dedi, buz gibiydi sesi.

 

“Senin pencerenden bakacak ev mi bıraktın, yaktın yıktın her şeyi.” Cesur’dan dolayı istediğim gibi bağıramıyordum. Hırçınlığımı belli edememek beni daha çok çıldırırken onunla ağır ağıza gelmiştim. “Yanıyorum görmüyor musun?” diye fısıldadı, dudakları dudaklarımın ucundaydı.

 

“Görüyorum.” Diye fısıldadım. “Ve bu o kadar çok hoşuma gidiyor ki, Bana armağan ettiğin cehennemde sen yanıyorsun.”

 

Bakışları dudaklarıma düştü. “Öldürmek mi niyetin beni?” dedi boğuk bir sesle. “Yooo..” dedim harfleri uzatarak. “Sana ne olduğu gram umurumda değil.”

 

“Umurunda olmasa da söyleyeyim Dila, dayanamıyorum.”

 

“Umurumda değil.” Dedim tekrar ederek.

 

“Canımdan can gidiyor.” Dedi bu kez de. Dudaklarımız birbirine dokunmadan, birbiriyle dans ediyordu adeta. “Umurumda değil, dedim ya!”

 

“Kahroluyorum.” Umurumdaydı ama bilmeyecek olması onu daha da mahvedecekti. “Tekrar söyleyeyim öyleyse, umurumda değilsin.” Avuçlarımı başının iki yanından yatağa bastırarak ondan biraz da olsa uzaklaşmak için çabaladım. “Deliriyorum, diyorum kızım. Ne zalim çıktın sen öyle.”

 

“Zaten delisin sen!” diyerek hırçın bir şekilde yüzüne tısladım. “Manyak herif!”

 

Ondan kurtulamayacağımı bildiğim için debelenmeyi bırakmıştım. “Beni sen deli ettin.” Dedi yutkunarak. Hafifçe güldüm. “Sen bana geldiğinde zaten deliydin.” Yüzümdeki gülümsemede oyalandı gözleri. “Bana hiç gerçekten gülümsemedin, biliyor musun?” Ne? Ellerimden destek alarak duruşumu düzelterek dik dik yüzüne baktım.

 

Beynimin içinde son bir yıl hızla geçerken söylediği şeyi hafızamın süzgecinden geçirdim. Evet, onun yanında çok az gülmüştüm. Tabi bunun çoğu sinirden ve öfkedendi. Lakin yaşadıklarımız ve yaşattıkları bana hep göz yaşı döktürmüştü. “O gün Karan’ın yanında attığın kahkahaların sesini hiç duymadı kulaklarım, göz göze gelmedim hiç o bakışlarındaki mutlulukla!”

 

 

Sertçe yutkundum. “Sensin gülüşümü solduran.” Diye fısıldadım.

 

“Benim?” diye tekrarladı hem sorar gibi hem de cevaplar gibi. “Sensin.” Dedim.

 

Aramızda gergin bir sessizlik oluşurken Cesur’un ağlama sesi bir yardım eli gibi uzandı bana. Boran beni bıraktı. Hızla doğrularak resmen Boran’ın üzerinde emekleyerek Cesur’un yanına gittim. Öküz gibi olduğu için ağırlığım onun için hiçbir şeydi. “Oğlum, günaydın.” Derken Cesur’u kucakladım. Kucağıma almamla elleri göğsüme gitti. Resmen babasının oğluydu. Gülümseyerek saçlarını okşayıp terleyen alnından öptüm.

 

 

Boran’ın o sırada yataktan kalktığı hissettim, o yatağın etrafında dönerek banyoya giderken bakışları dümdüz önündeydi. Onun kalktığı yere ben uzandım ve yastığa sinen kokusunu içime çektim. Güzel kokuyordu, her zaman olduğu gibi.

 

Banyodan su sesleri gelmeye başladığında iç çekerek banyo kapısına kararsız bir bakış attım ama hemen sonrasında toparlanarak oğlumla ilgilenmeye devam ettim. “Sıcak değil mi oğluşum? Çok sıcak! Ne yapacağız!”

 

Cesur yarım yamalak bir gülümsemeyle kollarını yukarı kaldırdı. Keyfi yerindeydi paşamın. Boran belinde havluyla banyodan dışarı çıktığında bu duruma alışkın ama onun heybetli duruşundaki karşı konulamaz görünüşü karşısında içimin titrediğini saklayamazdım.

 

Derin bir nefes alarak Cesur’a odaklanmak için elimden geleni yaptım. Boran hazırlanıp çıkana kadar da ilgilendiğim tek şey Cesur olmuştu. Boran gittikten sonra Cesur biraz doyurdum. Lal gelince de duş almak için Cesur’u Lal’e emanet edip banyoya girdim.

 

Öğleden sonra Sevda hanım gelmişti Cesur’u görmek için. Lal o sırada ne yapacağını bilemeyerek hep kaçmıştı müstakbel kayınvalidesinden. Sevda hanım da yaptıklarından pişman olmuş olacak ki misafirliğini ağzını çok açmadan bitirmişti. Sadece onun da gözü hep Lal’deydi ve bakışlarından ne düşündüğünü asla anlamamıştım. Evden çıkmadan önce “Hayırlı akşamlar gelinlerim.” Diyerek çıkması günün tek sorunuydu. En az Lal kadar beni de mahveden bir sözdü fakat.

 

Boran akşam yemeğinde yoktu, biraz daha gecikince ister istemez merak etmiştim ama gururuma yenik düşüp arayamamıştım. Lal düşüncelerimi duyuyormuş gibi “Eniştem neden geç kaldı ki bu kadar?” dedi. Umursamıyormuş gibi yapmak için elimden geleni yaptım. “İşleri uzamıştır, bir şey olmaz ona. Karan neden gelmedi hala, konuştunuz mu?”

 

Lal kıvırcık saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. “Arkadaşlarıyla otuyormuş, kalkınca gelip alacak.”

 

“Annem kızmaz umarım.” Diyerek başımı salladım. “Karan verir hesabını, benim ne suçum var. Uslu uslu oturuyorum ablamın evinde, Devran abide yok. Ne diye bana kızacak.”

 

“Yenge!”

 

Lal sanki evrene Devran diye anons yapmıştı ve bütün evren Devran’ı bizim eve göndermişti. “Devran abinin sesi mi o?”

 

“Yenge!” Devran’ın avludan gelen ikinci bağırışıyla Lal irkilerek oturduğu yerden ayaklanırken Cesur’u Cemile hanımın kucağına yerleştirdiğim gibi salondan koşarak çıktım. Lal’de ardımdan çıkarken “Devran?” dedim, gördüğüm görüntü karşısında. “Ne oldu, ne bu haliniz?”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 26.03.2025 20:51 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Dilan Özçelik / SAFİR / 57.BÖLÜM:DELİRİYORUM
Dilan Özçelik
SAFİR

99.14k Okunma

4.97k Oy

0 Takip
68
Bölümlü Kitap
1. BÖLÜM ARSLAN SAFİR'İN ÖLÜMÜ2. BÖLÜM: KARARKARAKTERLER3.BÖLÜM : KAÇIŞ4 BÖLÜM: DİLA SAFİR5.BÖLÜM: BORAN SAFİRİN KARISI DİLA SAFİR6. bölüm: KUMA7.BÖLÜM: SENİN KAPINA ÖLMEYE GELDİM8.BÖLÜM: KAVUŞMAK9.BÖLÜM :İNTİHAR10.BÖLÜM: YAMAN ÇINAR11.BÖLÜM: KANA KARŞI12. BÖLÜM: "Vurmazsan karım değilsin."13.BÖLÜM: YENİLGİ14.BÖLÜM: CEHENNEMİN DİBİ15.BÖLÜM: SİLAH16.BÖLÜM: KATİL17.BÖLÜM: NEFES18.BÖLÜM: DUA19.bölüm: Yalancı20.BÖLÜM: İNATÇI21.BÖLÜM: DEDİKODU22.bölüm : BACIM DİYECEKSİN23.BÖLÜM: YILLAR ÖNCE24.BÖLÜM:ZİNCİR25.BÖLÜM: KONU SEN DEĞİLSİN26.BÖLÜM: YARA27.BÖLÜM: BOŞ OL28.BÖLÜM: EV29.BÖLÜM: KARIM30.bölüm31.BÖLÜM: CENNET32.BÖLÜM: SEVDİM33.BÖLÜM:NİNNİ34.BÖLÜM:LAL35. GİDİP DE DÖNMEMEK36.BÖLÜM: MAHVETMEK37.BÖLÜM: YANALIM O ZAMAN BORAN AĞA38. BÖLÜM: BERDEL39.BÖLÜM: KARDEŞ40.BÖLÜM: GERÇEKLER41.BÖLÜM: KAÇMAK42.BÖLÜM: ZARİF43.BÖLÜM: İMKANSIZ44.BÖLÜM: LARİN VE KAYA45.BÖLÜM:KURBAN46.BÖLÜM:ALDATMAK47.BÖLÜM: DAVRAN SAFİR48.BÖLÜM:İHTİLAL49.BÖLÜM: ARTIK KARIM DEĞİLSİN50.BÖLÜM: SAFİR KIZI51. BÖLÜM: ŞEHİR52.BÖLÜM:DOĞUM53.BÖLÜM: DÜĞÜM54.BÖLÜM: AFFETMEYECEĞİM55.BÖLÜM: HİÇBİR ZAMAN56.BÖLÜM: BARBAS GELİNİ57.BÖLÜM:DELİRİYORUM58. ZALIMIN KIZI59.BÖLÜM: İTİRAF60.BÖLÜM: GÜZEL OLAN SEDACE SENSİN61.BÖLÜM:SENİ SEVMEK KADAR İMKANSIZ DEĞİL62.BÖLÜM: KARDEŞİMSİN63.BÖLÜM:TORUN64.BÖLÜM:MEYDAN65.BÖLÜM:HÜKÜM66.BÖLÜM:İNANMAK67.BÖLÜM: GİDEMEM
Hikayeyi Paylaş
Loading...